DERVİŞLİK

Derviş, lugatte Bir Tarikata ve şeyhe bağlı olan kişi anlamında kullanılmaktadır. Farsça bir kelime olmakla birlikte bütün Müslüman milletlerin dillerine girmiş olan derviş, esas itibariyle “muhtaç, fakir” anlamlarına gelir.

Tasavvufi mana itibarı ile Allah fakiri, Allah’a Muhtaç olduğunu hisseden, Allah’ı talep eden, Ehli Suffa (Peygamberin en yakın arkadaşları) anlamında derviş sıfat olarak kullanılmıştır. Dervişân da derviş kelimesinin çoğuludur. Biat edilen Evliya’yı Allah Celle Celaluhü hazretlerine vesile kabul edip, İslam’ın esaslarını yerine getirmek için söz veren sadakat ve samimiyeti esas kabul edip Allah Celle Celaluhü hazretlerine bağlanan, zamana göre Bağlı olduğu Mürşidinin Tasavvufi yaşantısı üzere yaşamaya çalışan, Allah adamı, Ehli hal olarak ta anılır. Allah Celle Celaluhü hazretlerine giden yol olarak kabul edilen Tarikatlar dervişlerin Üniversitesi olmuştur. Derviş Mürşidinin tasarrufu altında sayısını mürşidin belirlediği Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Zikri ile meşgul olup nefsindeki kötülüklerden arınıp insan olabilme Allah Celle Celaluhü hazretlerine kulluk yapabilme gayretiyle yaşar.1

Seyyid Abdulkâdir Geylânî Kaddesallahu sırruh hazretleri de “Dervişlik hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez.” Buyurmuşlardır.

Derviş olanlar, her dem Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasını kazanmak doğrultusunda hayatlarını idame ettirdiklerinden, daima takva üzere olmaya çalışırlar. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emirlerini inceden inceye yaşamaya gayret ederler. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin âşıklarıdırlar ve O’nu dillerine pelesenk etmişler, her dem ol Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikrederler ve O Yüceler Yücesi olan Zat-ı Kemal’in şan ve şerefini yükseltirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri, kendi zatını zikreden ve takva üzere olan bu bahtiyar kulları hakkında Vakıa Suresi 10’uncu ayetinde şöyle anlatıyor: “Bir de üçüncü sınıf hayır işlemekte ileri geçenler. (Ahirette) ileri geçenlerdir. (İlk cennete girenlerdir).”

Kıyamet günü insanlar mahşere üç bölük gelir. Biri Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emrini kabul edip amel edenlerdir. Diğeri Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emrine uymayanlar ve tutmayanlar, amel etmeyenlerdir. Sonuncular da Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne sevilmek için Zikrullahı çok, namazı çok, cömertliği çok sevenlerdir. Bunların birinci “Ashab-ı Meymene”, ötekisi “Ashab-ı Meş’eme” ve en sonuncuları da “Sadıklar”dır.

Maide suresi 93’üncü ayetinde “İman edip Salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah iyilik yapanları sever.”

Al-i İmran suresi 162 ve 163’üncü ayetlerinde “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasına uyarak hainlik yapmaktan sakınan kimse, hıyanet ederek Allah Celle Celaluhü hazretlerinin gazabına uğrayan ve yatağı cehennem olan gibi midir? O ne kötü dönüş yeridir.. O emin kimseler, Allah katında derece derecedirler. Allah emin ve hain kimselerin yaptıklarını hakkıyla görücüdür.”

Al-i İmran suresi 133 ve 134’üncü ayetlerinde “Rabbimizin mağfiretine ve eni, göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. O cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır… (O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever.”

Araf Suresi 201’inci ayetinde “Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı ve azabını düşünürler. Bir de hemen bakarsın ki, onlar doğru yolu bulup şeytanın vesvesesini atmışlardır bile.”

Nisa Suresi 69’uncu ayetinde “Allah’a ve Peygambere itaat edenler, işte bunlar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, Sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır.”

Zümer Suresi 23’üncü ayetinde“Öyle ki, Rablerinden (iç duygusu ile) korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrine (dönerek rahmet Ayetleriyle) yumuşar. İşte bu kitap, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin (insanlar için gönderdiği) rehberidir. Allah onunla dilediğine hidayet verir. Kimi de Allah saptırırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.”

Zümer Suresi 61’inci ayetinde “Allah, takva sahiplerini imanları sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.”

İsra Suresi 109’uncu ayetinde “Hem ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanıyorlar, hem de bu Kur’an’ı işitmek, onların kalp yumuşaklığını artırıyor.”

“Onlar, o takva sahipleridir ki yalnızlıkta Rablerinden titrerler ve onlar, kıyamet azabından da korkarlar.”

Enbiya Suresi 49’uncu ayetinde“Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler canlarını hoş ve rahat oldukları halde alırlar. ‘Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennete’ derler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin bu Ayet-i Kerime’lerine muhatab olanlar öyle bahtiyar insanlardır ki, tarikat yolunda Zikrullahın nuruna kavuşmak için çalışırlarken her ne musibet gelse ona sabrederler. Tahammüllü olurlar. Kimseye hallerinden şikâyet etmezler. Kimseye kötülük etmezler. Sabrederek her şeyi Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne havale ederler. Zira sabırsız derviş Hakk’a vasıl olamaz. Bu vasıflar, Hakk’a vasıl olanların vasfıdır. Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri bunların vasfını Furkan Suresi 63’üncü Ayetinde şöyle beyan ediyor:“Rahman’ın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine hoşlanmadıkları bir laf attıkları zaman, ‘selam’ derler. Sözün doğrusunu söylerler ve onlarla çatışmazlar.”