Peygamber Efendimiz son derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. Öfkelenecek yerlerde sükûnetini korur, mübarek hayatına kastedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında mübarek bir dişi şehid edilmiş, lâtif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde, yine düşmanlarına bedduada bulunmamış:
“Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; çünkü onlar bilmiyorlar,”diye yalvarmıştı.
— Niçin bunların aleyhine dua etmiyorsun? diyenlere de:
“Ben lânetleyici olarak gönderilmedim; insanları hak yoluna ve Allah’ın rahmetine çağırmak için gönderildim,” diye cevab vermişti.
Mekke-i Mükerreme’yi fethettikleri gün, Kureyş hakkında uygulanan lütuf ve ikram, Hazret-i Peygamber’in ne derece büyük bir ihsan sahibi olduğuna şahiddir.
HAZRET-İ PEYGAMBER’İN YÜKSEK HAYASI
Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek dinî haya bakımından da bütün insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan hayanın kemalinden dolayı hiç kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu bakmazdı. Utanılacak veya çirkin görülecek şeyleri açıkça söylemeyip kapalı bir şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir kimseden çıktığını işitince: “Falan kimse, neden böyle yaptı?” demezdi; “Bazı kimseler neden böyle yapıyormuş?” demekle yetinirdi.
Ashabdan biri, pek ziyade utangaç olduğundan bazı arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. Hazret-i Peygamber bunu duyunca: “Onu kendi haline bırakın; çünkü haya (utanma) imandandır,”buyurmuş.
Diğer bir hadîs-i şerîfde de: “Haya (utanma) insan için bir süstür” buyrulmuştur.