3.Bölüm

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Cebrail! Beni Rabbım Teala ve tekaddes Hazretleri niçin davet ediyor?” dedi.

Cebrail Aleyhisselam da: “Öyle ki, Allah, Senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlayıp üzerindeki nimetini, tamamlayacak ve Seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır.” (Fetih Suresi Ayet 2) Müjdesiyle cevap verdi. Bu cevaba karşı beşerin efendisi hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Ruhul Emin! Şimdi gönlüm mesrur ve hoş edilmiş oldu, İşte ben Rabbım celle ve ala Hazretlerine gidiyorum.” buyurdu.

Hemen Cebrail Aleyhisselam Burak’ın önüne çekti. Nuru Cemâli Mevlâ hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bu nedir?” diye sordu. Cibrîl-i Emin:“Allah âşıklarının biniti ve bütün müştak olanların gemisidir. Bu baban İbrahim Halil’in binitidir ki, bununla Beytullahı ziyaret ederdi.” dedi.

Resûlüllah Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Cebrail! Bilmez misin ki, benim binitim şevk ve muhabbet, bu yolda azığım iştiyak ve hasrettir. Delilim de Halîlim olan Rabbim’dir. Ben ancak O’nun delaletiyle O’na vasıl olabilirim. Bana O’ndan başka kimse delil olamaz. Ey Cebrail! Allah’ın ağır muhabbetini, dağların ağırlığında olan marifetini ve yerlerin, göklerin, dağların yüklenmekten aciz oldukları emanetinin sırlarını yüklendiğim halde bu zayıf hayvan beni nasıl yüklenip taşıyabilir? Ey Cebrail! Sen Sidretül Münteha’da hayret içindeyken ve benim seyrangâhımın nihayeti tasavvur olunmayan mekân iken bana delil olmaya ve yol göstermeye nasıl takat getirirsin? Ey Cebrail! Ben neredeyim, sen neredesin? Benim bir vaktim vardır ki, o vakitte Rabbımdan başkası bana yâr olmaz. Ey Cebrail! Ben neredeyim, sen neredesin? Ben daima Rabbımın yanındayım. Bana yedirir içirir. Ey Cebrail! Sevdiğim Allah’ın misli ve naziri olmadığı gibi ben de sizin biriniz gibi değilim. Ey Cebrail! Binitle mesafeler kat olunur, delille cihetler istidlal olunur. Cihetler ise hâdis olan yerlerdir. Sevdiğim Hakk Celle ve Âlâ Hazretleri, cihetlerden münezzeh, hâdisattan berîdir. Yol yürümek veya hareket etmekle Zat-ı İlâhîsine varılmaz. İşaretle hak üzerine istidlal olunmaz. Esrarı maaniye arif ve maksadıma vâkıf olanlar bilirler ki: Cenab-ı Hakk’a Celle Celaluhü hazretleri ( Kâve Kavseyn ) yüce mertebesindeki yakınlığım Ümmühânînin evindeki yakınlığım gibidir.”

Cibril-i Emin! Seyyüdül Mürselin Sallahu aleyhi vesellem Efendimizin heybetinden titredi. “Ey Muhammed! Ben memleketinin hizmetkârı, devletinin perdedarı olmak için gönderildim. Bu burakı, Allâmel Ğuyûb olan Allah’ın emriyle getirdim. Zira padişahların âdetlerindendir ki, kendilerini ziyaret için davet ettikleri sevdiklerini götürmek için en aziz hizmetkârlarını ve en has binitlerini gönderirler. İşte ben de meliklerin âdeti ve sulûk edenlerin adabıyla huzuru saadetine geldim.”

Her kim Cenab-ı Hakk’a adım atarak, yol yürüyerek yaklaşırım zannında bulunursa hata etmiş olur. Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü hazretleri örtü ile örtülüdür itikadında bulunan kimse dahi ilâhî ihsanından mahrum olur.

Vaktaki Arap ve Acemin en efdali olarak seçilmiş olan Nebi Sallahu aleyhi vesellem binmek için Buraka yaklaştı. Burak sıçrayıp önünden kaçtı. Cenab-ı Cibril: “Ey Burak, sana ne oldu. Bütün kâinatın kendisine müştak olduğu Resûl-i Kibriya Sallahu aleyhi vesellemin önünden sıçrayıp kaçmaktan utanmıyor musun? Allah’a yemin ederim ki, bu kerim olan Rasûl’den daha şerefli hiç bir saadet sahibi sana binmedi. Yeryüzüne ondan daha faziletli bir bahtiyar inmedi.” diye nida edince şöyle cevap verdi: “Ey Cebrail! Resûlüllah Sallahu aleyhi vesellemin önünden kaçmaklığım tekebbür ve tecebbürden değildir. Lâkin fahru şerefim artmak için ahirette de sırtıma binmesini arzu ediyorum. Eğer Rabbül Âleminin Resûlü bu ricamı kabul buyurduğunu bana vaad ederse, kendisine zelîl ve münkad olurum. Zira ben ayrılıktan korkarım. Ülfet ve vuslattan sonra ayrılık pek acı şeydir.”

Hazreti Peygamber Sallahu aleyhi vesellem Burağın istediği vaadi vererek Rabbını ziyaret için ona bindi. Melâike-i Mukarrabin, altı cihetten Habib-i Kibriya Sallahu aleyhi vesellem’i kuşatmak için yer yüzüne indi. Beşerin Efendisinin nurundan gökteki yıldızlar parıl parıl parlayıp ay ve güneşin nuru ziyadeleşti. Yüce âlem (Mekekût) ilâhî sevgilinin teşrif buyuracağı müjdeleriyle dolup cennet kapıları açıldı. Hûriler, başlarında saadet taçları bulunduğu halde nûranî çadırlarından çıktılar. Balıklar denizlerde tesbihe başladı. Bütün Peygamberler ve Rasüller sayısız faziletlerin sahibinin gelmesi için Mescidi Aksa’da toplandı, kuşlar saadet dallarında tesbih ediyor, rüzgârlar visalin kokusuyla esiyor, sema kapıları açılıyordu. Cebrail Aleyhisselam Sultan-ı Kevneyn Sallahu aleyhi vesellem Efendimizin yanında Burağın geminden, Mikâil Aleyhisselam devletinin üzengisinden tuttukları halde: “Resûl-i Mükerrem, Nebiyy-i Mübeccel ve Muazzam işte bu nuru âzamdır. Mevlâ O’na salat ve selâm etti.” diye nida ediyorlardı. Bu eşsiz seyr arasında Cibril-i Emin, şu müjdeyi veriyordu: “Ya Seyyidel Evvelîne vel Âhirîn, müjdeler olsun ki, gelmekliğinin şerefi için cennetin kapıları açılıp safa bahçesi süslendi. Cemâl perdeleri açıldı. Her tarafa nurlar saçıldı. Bu sevinç ve sururun hepsi Senin onlara gelmenden dolayıdır. Bu gece Senin gecendir, bu devlet Senin devletindir. Ey Allah’ın Rasûlü! Ben yaratıldığım günden beri bu geceyi bekliyordum. Seni her hacetim için saadet vesilesi ittihaz ettim. Sen ehli vesilesin. Zira ben dehşet ve hayret içindeyim, zihnim meşgul, kalbim mahzundur. Halik-i Mutlak Celle Celaluhü hazretleri, beni ezeliyetin ezelinde hayrete düşürdü. Na mütenahî ebediyyet meydanında beni durdurdu. (EVVEL) ilâhi isminin nihayetsiz meydanında döndüm dolaştım. Orada (EVVEL) bulamadım. (ÂHİR) ismi celîlinin nihayetsiz sahasında dolaştım (ÂHİRDE) O’nun (EVVEL) olduğunu anladım. Marifetinin yolunda bir arkadaş aradım. Yolda bana Mikâil Aleyhisselam’a rasgeldi. Şöyle dedi: “Ey Cebrail! Nereye gidiyorsun? Bilmezmisin ki, Zatullahın ma’rifet yolları kapalıdır. O’na gidilebilecek kapı azamet ve celâl ile perdelidir. Zamanlar geçmekle zat-ı ilâhisine varılamaz. O, mahdud olan mekânlarda bulunamaz.” Şöyle dedi: “Ey Mikâil! Hayret ve dehşet içinde olduğun halde seni bu makamda kim durdurdu?” Şöyle cevap verdi: “Beni Zatı Bari Celle Celaluhü hazretleri denizleri ölçmek, yağmur şeklinde diğer beldelere dökmek vazifesiyle meşgul eyledi, dalgaların miktarını ve dalgalardan meydana gelen en küçük kabarcıkların bile adedini bilirsem de Rabbımın hadd-ı Ehadiyyetine ve meded-i ferdaniyetine vakıf değilim.”