Letaif Dersleri

Letaif; Arapça ‘Latife’ kelimesinin çoğulu olup “Latifeler” anlamındadır. Latife insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen isimdir.

Gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherler olan Letâif, baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır. İnsanın aslı bunlardır. Bu cevherler mümin-kafir her insanda mevcuttur. Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve görevlerini tespit etmişlerdir.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretleri insanı on asıl şeyden yaratmıştır. Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir. Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. Bunların başkanı ve hakimi nefistir.

Âlem-i emrden olan Letâif, ruhanî ve nûrani, âlem-i halktan olan Letâif ise cismâni ve zulmânidir.

Bir mü’minin nefsi, yedi sıfatında terakki edebilmesi için vücudunun içinde bulunduğu letâif-i seb’a denilen letâifin de; zikir, fikir ve tefekkürle tasfiye ve terbiye görmesi lazımdır.

O yedi sıfat da: Kalp, Sır, Ruh, Hafi, Ahfa ve Nefs-i natıka ile tüm bedendir. İnsanı diğer canlılardan ayıran fark âlem-i emrden olan rûhâni ve nûrani letâif-i hamse (letaifden beş tanesi) kalb, ruh, sır, hafi, ahfa âlem-i emrdendir. His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ‘ol’ emri ve iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylerden oluşan Âlem-i emr(=emir âlemi)’den olan letâif, rûhani ve nûranidir.

Nefs ile cesedin ihtiva ettiği Dört Unsur ki ateş, hava, su ve toprak- da Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan âlem-i halktandır. Halk âleminden olan letâif cismâni ve zulmânidir.

Diğer beş unsur ise, asılları âlem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunların başkanı ve hâkimi kalptir.

Allah Celle Celaluhü hazretleri, kudreti ve hikmetiyle aşk yoluyla her iki âlemin latifelerinin aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır. Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler. Bu aşktan dolayı halk âleminin latifeleri emir âleminin latifelerini hükmü altına almıştır.

LETAİFİN VÜCUDDA YERLEŞİM YERLERİ:

Letâifin makamları, nurları, adetleri ve yapılış sebepleri:

1. Kalp makamı: Sol memenin iki parmak altında, Hazreti Âdem Aleyhisselamın kademi ve mebde-i terakkileri tahtında olup; nûru sarıdır. Sâlik, râbıta, zikir veya rüya esnasında sarı bir nûr ile karşılaşır.

2. Ruh makamı: Sağ memenin iki parmak altında, Nuh ve İbrahim aleyhisselâmların kademleri ve mebde-i terakkileri tahtında olup; nûru kırmızıdır.

3. Sır makamı: Sol memenin iki parmak üstünde, Musa aleyhisselâmın kademi ve mebde-i terakkileri tahtında olup; nûru beyazdır.

4. Hafî makamı: Sağ memenin iki parmak üstünde, İsa aleyhisselâmın ka-demi ve mebde-i terakkileri tahtında olup; nûru siyahtır.

5. Ahfa makamı: İki meme arasında, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin mebde-i terakkileri tahtında olup; nûru zümrüt yeşilidir.

6. Letâif-i Nefs makamı: İki kaş ortasında olup nûru turuncudur.

7. Letâif-i Kül makamı: Perçem, alın ortası olup; nûru akik rengindedir.

Bu letâif nûrları ancak; sâlik, zikrini huzurla çeker ve kalbini her türlü kayıttan tecrid ederek farz ve sünnetleri hakkıyla yerine getirirse zuhûr eder. Letâif nûrlarının her sâlikte zuhûr etmesi gerekmez. Sâlik, daha başlangıçta, beşerî vücûdunu mahvedip doğrudan siyah nûru müşahede edebilir; ondan başkası da zuhûr etmez. O siyah nûrdan geçerse, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin nûrunu müşahede eder.

Sâlik, bütün uzuvlarını bir ayna karşısında görüyormuş gibi bütün makamların belirtilen yerlerine müteveccihen, Allah zikrini yaparsa, kısa bir sürede Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ilhamına nâil olur. Hangi uzvu ile zikretmek isterse, onunla zikreder ve ten kulağı ile seslerini dahi işitir. Bundan sonra, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine hamd-ü senâlar ederek her gün dersine devam eder. Bu hizmetin sükûtu hiç bir zaman düşünülemez. Bırakmak istese de bırakamaz. Zira vücut, hakikî gıdasını bulmuştur.1

Kalb bütün latifelerin merkezi olup “Ruh”un sarayıdır. Ruh kalbde egemen olunca, bedeni “Ruh”un emirlerine göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır. Kalpte yakîn nûru parlamaya başlayınca dünya hayatı fâni ve kıymetsiz görünür. Çünkü kalp, marifetullah nûrunun parlayacağı yegâne mahaldir ki, iman güneşi o burçtan doğar. Bütün ilâhi sırlar orada gizlidir. Kalpte o hakiki, lâhutî güneşin doğmasıyla bu yüksek tecellinin nurlu eserleri insanın bütün azalarında zâhir olur. O zaman kulluk vazifelerini; derin ve derûni bir zevk ve neş’e içinde seve seve îfa eder. Kalbin salahının cesede sirayetini Buhari’deki şu Hadis-i Şerif izah etmektedir: “Dikkat ediniz ki, insanın cesedinde bir et parçası vardır ki, o et parçası sâlih oldukça bütün vücuddaki âzalar sağlam olur. Eğer o fasid olursa bütün cesedi bozulur. O et parçası kalptir.”

Terbiye olmamış nefs, devamlı kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah Celle Celaluhü hazretleri için hiç bir hayırlı amel çıkmaz. Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla kararmasıdır.

İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır. Bu tedavinin en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir.

www.tasavvuf.info

www.hudaverdi.org adreslerinden faydalanılmıştır.