Kimileri derler ki: “Manevi terbiyeyi ikmal etmek ve kemal kazanmak için ahlaki ve tasavvufi eserleri yalnızca okuyarak ve gereğini gerektiği şekilde yaşayarak yetişmek yeterlidir. Bir mürşid aramaya ve şeyhi benimsemeye lüzum yoktur.”
Biz de şu cevabı veriyoruz: “Bu tür fikirler yalan değil fakat yanlıştır. Zira tasavvufi eserleri okumakla boş yere ömür tüketeceğine, o eserlerdeki sözleri kendisine hal olmuş ve şahsında yaşanır bir şekle getirmiş; Mürşide teslim olup onun işareti üzere amel etmeli. Zikir, fikir, şükür ve huzur ile Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dışındaki diğer duygu ve düşüncelerden kalben kopmaya çalışması, daha iyi ve daha kolaydır. Ancak sen, ‘ben bir mürşidi şeyh olarak benimsemeden, Şer’i ve tasavvufi eserleri okuyarak nefsin gailelerini, kalbi hastalıkları ve tedavi yollarını öğrenebilirim’ dersen, bende buna ‘evet’ cevabını veririm. Ne var ki bir kimsenin zikir, fikir, şükür ve huzur kalbi ile ilgi ve alakalardan kurtulması, vücut ve varlığıyla bir anlık meşguliyeti sayısız kitap ve eserlere senelerce kuru kuruya okunmaktan daha hayırlıdır.”21
Zikir ehlinin Zikrullah’a çok devam edişleri, onların meleklerin hayatı gibi hayata nail olmalarına sebep olur. Kalplerinden dünyayı çıkarıp, yalnız Rableriyle kaldıkları bu celseleriyle, nefislerini de unutup Hak’tan gayrisiyle meşgul olmazlar. Bundan buldukları lezzet, gönül rahatlığı ruh ve gıdayı manevi sayesinde eriştikleri saadetin hududu yoktur. Arifler Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikrine devam ile beraber dünya metaından yüz çevirmiş olmaları hasebiyle, Hak Sübhânehû ve Teala Hazretleri tarafı Sübhâniyesinden onların bütün iş ve ihtiyaçlarını fazlasıyla ihsan buyurmakla, kendilerini başkalarına muhtaç etmez.