Zikrullah’a ait birçok Hadis-i Şerif vardır. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, kendisi bizatihi Allah Celle Celaluhü Hazretlerini devamlı zikretmiş, O’nu hiç gönlünden çıkarmamış, Ashab-ı Kiram’a da her an Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hatırlamalarını ve O’na kullukta gevşeklik yapmamalarını tavsiye buyurmuştur. Bize düşen, Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in bu mübarek sözlerini canı gönülden dinlemek ve onları baş tacı yapmaktır.
Alemlerin Efendisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir Hadisi Şerif’lerinde şöyle buyuruyor: “Minberimle evim arası Cennet Bahçelerinden bir bahçedir.” Hadisi Şerif’in şerhinde de buraya zikir ve namaz için Meleklerin adeta hücum ettikleri ve zikir halkaları da öyle olduğundan “Cennet Bahçesi” sayıldığı yazılmıştır.21
Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurdu: “Üç taife insanlar şeytanın ve onun askerlerinin şerrinden korunmuşlardır. Birincisi, gece ve gündüz Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikredenler, ikincisi seher vaktinde istiğfar eyleyenler, üçüncüsü de Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin korkusundan ağlayanlardır.”22
Bir başka Hadisi Şerif’te de: “Sabah akşam Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmek, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda bir harbe girip kılıcı kırılıncaya kadar savaşmaktan hayırlıdır.” buyrulmuştur.23
Ebu Zer Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyor “Sizden birinizin her uzvu üzerine sadaka lazım gelir. Her tesbih sadakadır. Her tahmid sadakadır. Her tehlil sadakadır. Her tekbir sadakadır. Marufu Emirde bulunmak (İyiliği Emretmek) sadakadır. Münkerden nehiy (Kötülükten Sakındırmak) sadakadır. Duha (vaktinde) kılacağı iki rekât namaz bunlara bedel olarak kâfi gelir.”24
Ebu Musa El-E’şari rahmetullahi aleyh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyor:“Rabbini zikredenle zikretmeyenin benzeri, diri ile ölünün benzeridir. İçinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin anıldığı evle Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin anılmadığı evin benzeri ölü ile dirinin benzeridir.”25
Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu: ‘Müferridler Öne geçtiler.’ Bunun üzerine ashab: ‘Ey Allah’ın Resulü, müferridler kimlerdir?’ diye sordular. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz cevaben: ‘Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlardır.’ buyurdu.”26
Abdullah bin Büsr Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte: Bir adam Peygamber Efendimize gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! İslam hükümleri bana çok geldiği (için acze düştüm). Bana sımsıkı yapışacağım bir şeyi haber veriniz..” dedi. Peygamber (SAV): “Dilin Allah’ın Celle Celaluhü zikrinden yaşlanmış olarak devam etsin, (zikre devam et).” buyurdu.27
Zikrullah, kalbin gıdası, ruhun devası, fikrin cilasıdır. İnsan ceset ve ruhun karışımından meydana gelmiş, bütün canlıların üstünde akıllı bir varlıktır. Cesedin gıdası, ekmek ve su, ruhun ve kalbin gıdası Zikirdir. Yani: O’nu anmaktır. O’nun zikri ile kalb rahat, yüz güzel, göz nurlu, zihin şuurludur. Ruhsuz ceset nasıl kokup dağılmaya mahkûm ise, zikirden mahrum bir kalb de ızdırab, heyecan, gadab, kin ve kötü düşüncelerle perişan olur.
Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Allah’ı her taş ve ağaç yanında zikret.”28 Demek ki, her uğradığımız yerden zikirsiz geçmemek ve orada bulunan eşyanın buna şahid olması gerektiğini bu Hadisi Şerif’ten anlıyoruz.
Yine buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerini o kadar çok zikrediniz ki, görenler size deli, murai desinler.”29
Alemlerin Fahri Ebedisi, on sekiz bin alemin nur yumağı buyuruyor: “Adem oğluna Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeksizin geçen her saat için kıyamet günü zikirsiz geçirdiği zaman hasret olacaktır.”30
“Zikrullah’tan daha efdal sadaka yoktur.”31
Hazreti Aişe Radıyallahu anh Validemizden “Peygamberimiz boş kalınca ne yapıyor?” diye sordular. Cevaben: “Her zaman zikir ile meşgul olurdu.” dediler.32
“Muhakkak ki Allahü Teala Hazretlerini zikretmek şifadır, insanları anmak ise dert ve marazdır.”33
Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Muaz Radıyallahu anh Hazretlerinin elini tuttu: “Ben seni severim sana bir tavsiyede bulunacağım. Her namazın arkasında sakın terk etmeksizin bunu daima oku.” buyurdu. “Ey Allah’ım! Seni zikretmek ve Sana şükretmek ve güzel ibadet etmek için bana yardım et.”34
Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki: “Ya Rabbi! Beni Sana şükreyleyen ve seni zikreyleyen ve Sana rağbet eden ve itaat eyleyenlerden kıl.”35
Resülullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bir müslüman abdestli olarak yatağına yatarda zikirle uyur ve gece uyanıp da Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden bir istekte ve dilekte bulunursa dünya ve ahirete ait hayırlı olmak şartı ile muhakkak Allahü Teala Celle Celaluhü Hazretleri o isteğini verir.” buyurmuştur.36
Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Her kim Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikrederse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu sever.”37 buyuruyor.
Zikre devamla, Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri de bizi gafletle yaptığımız zikirden uyanık olarak yapılan zikre yükseltir ve bundan sonra da uyanıklıkla yapılan zikre devam sayesinde huzurla yapılan zikre yükseltir. Bu zikir esnasında Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka her şey yok olur ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri kalır ve bu fikirle zikir yapmak mazhariyetine eriştirir.
Yine buyurur ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerini sevmenin alameti onu zikretmektir. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine buğz edişin nişanı da Zikrullah’a buğz etmektir.”38
Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz yine bir Hadisi Şerif’lerinde buyurur ki: “Her şeyin bir cilası vardır. Muhakkak kalblerin cilası da Zikrullahtır. Zikrullahtan daha fazla kabir azabından kurtaran bir şey yoktur.” Bunun üzerine ashab sordular: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda cihaddan da mı üstündür?” dediklerinde buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda cihattan da Zikrullah üstündür. Ancak cihad eden kimse kılıcı kırılıncaya kadar düşmanla çarpışırsa, o müstesnadır.”39
“Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri olmaksızın çok konuşma, çünkü zikirsiz çok söz söylemek kalbin kasvetindendir Kalbi kararmış kimseler yani fikirsizler Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden muhakkak çok uzaklaşmışlardır.”40
“Yemeğinizi Zikrullah ve namazla eritiniz ve öyle yapmadan uyumayınız. Çünkü kalbiniz kararır, çok yemek zulmettir, zikir ise nurdur, zikrin nuru ile taamın zulmeti gider.”41
Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Zikrullah’ın, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmenin faziletine yönelik şöyle buyuruyor: “Gafiller içinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden, arkadaşları kaçtığı halde sabredip de yalnız başına düşmanla savaşan gibidir.”42
“Tek başına Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden, tek başına küffar ile çarpışan kişi gibidir.”43
Şeyhi Ekber Muhyiddin-i Arabi Rahmetullahi aleyh hazretleri buyurur ki: “Zikrin hakikati Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin mütekellim ismi ile tecelli etmesinden ibarettir. Zira cem ve tafsilde mertebeleri itibariyle Kelam, Kemal sıfatını açıklar. Zikrin a’lası cem, makamın da olanıdır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri önce kendi zatını zikrettikten sonra Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi ve daha sonra diğer Peygamberleri anmış ve methetmiştir. Sonra Mukarreb Melekleri ve daha sonra Mücerred Ruhları bundan sonra da bedenleri zikretmiştir. O halde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir, gaza ve bütün ibadetlerden üstündür. Çünkü diğer ibadetlerin sevabı cennet, zikrin mükâfatı ise bizzat Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleridir.
“(Gök gürültüsü işitince) Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikre başlayın, çünkü yıldırım zikredenlere isabet etmez.” buyrulmuştur.44
“Bir kimse yatağına yatar da zikretmezse, zikirsiz uykuya varırsa, yarın kıyamet gününde bir noksanlık ve pişmanlık olduğu gibi bir mecliste oturup da orada Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeden kalkarsa bu da kıyamette pişmanlık ve noksanlık olur.”45
Diğer Hadis mealinde bir kişi sordu: “Ya Resulûllah! Mücahitlerin hangisi üstün ve sevabı ecri en büyüktür?” Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Allah’ı en çok zikredendir.” O sahabe tekrar sordu: “Oruç tutanlardan hangisinin sevabı büyüktür?” Yine cevap vererek: “Allah’ı en çok zikredenin ecri en çoktur.” buyurdu. Sahabe yine sırası ile namaz kılanların ve zekât Hac ve sadakadan hangilerinin sevabının çok olduğunu sordu. Hepsine Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz cevaben: “Allah’ı en çok zikredenlerin sevabı en çoktur.” buyurdu. Bunun üzerine Ebubekir Sıddık Radıyallahu anh Hazretleri, Hazreti Ömer Radıyallahu anh Hazretlerine dedi ki: “Ya Eba Hafs, şu halde zikredenler hayırları toplayıp gidiyorlar.” Bunun üzerine Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Ebubekir Radıyallahu anh Hazretlerini tasdik ederek: “Evet haklısın.” Buyurdu.46
“Her kim Zikrullahı çok yapmazsa, imandan yoksun olur.”47
Nakledildiğine göre, Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz miraca vardığı zaman kıyamda sağ elini sol eli üzerine bağlayarak Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden dilekte bulundu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Habibim! Dile benden ne dilersen!” buyurdu. Resul Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah’ım! Ümmetime senden yakınlık dilerim.” dedi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “İzzetim hakkı için senin ümmetine yakın olmayı ben de isterim, kâfirleri cennete koymam. Rahmet ve nimetini mü’minler için hazırladım. Benim rızamı isteyen, dili ile beni zikretsin, bedenini benim ibadetimde kullansın. Beni sevmenin nişanı benim sözümden başka söz dinlememek, gönlünde benim sevgimden başka sevgi bulundurmamaktır. Beni sevenler dilleri ile beni, tekbir ederlerken ellerini kaldırsınlar, ayakları ile kıyam etsinler. Gözleri yaşlı olsun. Bu hal üzere olanlara herkesten yakın olurum.” Buyurdu.48
Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Ya Rab, dünyadan yüz çevirip ahirete yönelmek nedir, nasıl olur?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Dünya nimetlerinden az ve yetecek kadarını alıp fazla yığmamak, benim zikir ve fikrim ile meşgul olmaktır.” buyurdu. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Devamlı olarak Senin zikrin ile meşgul olmak nasıl olur?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri :” İnsanlardan uzaklaşıp bana ibadet etmekle olur.” buyurdu. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Ey Rabbim! Bana beni sana yaklaştıracak bir ameli öğret.” dedi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Geceni ibadet ve gündüzünü oruçla geçir, kimde üç haslet bulunursa onu cennete korum.” buyurdu. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Bu üç haslet nedir?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Dilini benim zikrimden başka bir şey için hareket ettirmemek, kalbini şeytanın vesvesesinden korumak ve açlığı göz nuru bilmektir. Habibim! Açlık, yalnızlık ve sükûtun zevkine varaydın ve bunların sonuç ve faydalarını hileydin, bütün olgunlukları bulurdun.” buyurdu.49
ZİKRULLAHIN MERTEBELERİ
Zikrullahın çok geniş bir makamı olup mertebe ve dereceleri vardır. Birinci ve en düşük derecesi lafzî ve dil zikrinden başlar kopuş, şuhud ve fena mertebesine kadar devam eder.
Her bir mertebenin kendine has zorlukları ve meşakkatleri vardır. Zikrullah’a gönül veren ve bu yola can ve başını koyan salik, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin izni ile ve Evliyalarında himmetleriyle inşallah gün be gün mertebe kat edecek, dem be dem Allah Celle Celaluhü Hazretlerine vuslat yolunda adımlar atacaktır
Birinci mertebede zakir (zikreden), kalben Allah Celle Celaluhü hazretlerine teveccüh ettiği için âlemlerin rabbine yaklaşma kastıyla belli başlı zikirleri anlamlarına dikkat etmeksizin dile getirir.
İkinci mertebede kurbet kastıyla zikirleri söylerken aynı zamanda onların anlamını da zihninden geçirir.
Üçüncü mertebede dil kalbi izleyerek zikreder. Şöyle ki, kalp Allah Celle Celaluhü Hazretlerine teveccüh edip içinden zikirlerin anlam ve mefhumlarına iman ettiği için dile zikretmesini emreder.
Dördüncü mertebede salikin Âlemlerin Rabbine karşı Batıni huzur ve kâmil bir kalp teveccühü vardır ve O’nu hazır ve nazır, kendisini ise O’nun huzurunda görür. Bu makamda bu haletlerin arız olmasında salikler farklıdır. Her biri diğerine oranla daha kâmildir.
Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden her ne kadar alakalarını keserlerse, Allah Celle Celaluhü Hazretleriyle o kadar ünsiyet kurar ve O’na sevgi beslerler ve bu durum Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisinden alakasını kâmilen kesip lika ve fena (rabbinde yok olma) derecesine ulaşıncaya kadar böylece devam eder.
Salik, makamların en üstünü olan bu makamda dünyevî hicap ve perdeleri yırtmış, hakiki olmayan mecazî bağları kesmiş, hayır ve kemallerin kaynağına ulaşmıştır. Her şeyi, hatta kendi nefsini bile terk ederek, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine dönmüştür.
Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden kopmuş ve muhabbetini Allah Celle Celaluhü Hazretlerine mahsus kılmıştır. Bu makama erişince Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka gönül verecek bir kemal göremez. O’nun dışında ünsiyet kuracak bir dost bulamaz. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka bir hakikat göremez. Bu muhlis kullar azamet, celâl, kemâl, hayır ve nur kaynağına ulaşmış, kalp gözleriyle Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin cemâlinin nurlarını görürler. Kemaller kaynağına ulaştıklarından mecazî kemaller onların gözünde değersizdir artık.
İmam- Hasan Radıyallahu anh Hazretleri şöyle buyuruyor: “Her şey sana muhtaçken, senin varlığını ispatlamak için bir şeyle nasıl istidlal edilebilir? Acaba başka bir varlıkta sende olmayan bir aşikârlık var mı ki o seni aşikâr etsin? Ne zaman gayıptın ki varlığını ispatlamak için delile ihtiyaç olsun? Ne zaman uzaktın ki nişane ve izler sana ulaşmak için vesile olsun? Seni kendisine murakıp (nâzır) bilmeyen göz kördür ve muhabbetinden kendisini nasiplendirmediğin kul pek ziyankârdır.”50
İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri Şabaniye münacatında şöyle buyuruyor: “İlahi! senin dışındaki her şeyden sana doğru tamamen kopmayı bana lütf (nasib) et ve kalp gözlerimizi senin cemâlini görmekle aydınlat ki, kalplerin basiret gözleri nur perdelerini yırtsınlar, azamet kaynağına ulaşşınlar ve ruhlarımız senin kutlu makamına erişşinler.”51
İmam-ı Zeynel Abidin Radıyallahu anh Hazretleri Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin bu muhlis kulları hakkında şöyle buyuruyor: “Rabbim! Diller senin celâlinin layık olduğu hamd ve senaya ulaşmaktan; akıllar senin Cemâlinin hakikatini idrak etmekten ve gözler cemâlinin nurlarını görmekten acizdirler. Marifet makamına ulaşmak için kullarına acizliklerini itiraftan başka bir yol bırakmadın. Ya Rabbi! Bizleri, likanın şevkinin fidanı, gönül bahçelerinde dikilen ve aşkın, kalplerini kapsayan, yüksek düşünceler merkezine sığınan, Rablerinin kurb ve şuhud makamının bağlarında nimetlendirilen, muhabbet kaynağından lütuf kadehiyle içen sefa ve sevgi kanallarına giren, kalp gözlerinden perde kalmış ve şüphe zulmeti inanç ve kalplerinden bertaraf olan ve şüphe ızdırabı kalplerinden giderilen kullarından kıl. O kullarından ki, göğüsleri marifet bularak genişlemiş, takva yarışında himmetleri yükselmiş ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile muamelede lezzetli bir içeceğe ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile ünsiyet mahfilinde tertemiz bir kalbe sahiptirler. Onlar korkulu durumlarında emniyet yolundan yararlanırlar ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine dönmekte mutmain bir nefse sahiptirler, saadet ve kurtuluşa erme yolunda yakin mertebesine ulaşmışlardır; sevgililerini görmekle gözleri aydınlanır ve istedikleri şeye ulaşmakla kalp huzuru bulurlar, dünyayı ahirete değişmekle kâr ederler. Rabbim! Senin zikrinle kalplere ilham gelmesi ne kadar da lezzet vericidir! Ve gayb yollarında tefekkür vasıtasıyla sana doğru sülûk etmek ne kadar da tatlıdır! Senin muhabbetinin tadı ne kadar da lezzetlidir! Sana yakınlık şerbetinden içmek ne kadar da afiyetlidir!! O halde bizi kendinden tard etmekten ve senden uzaklaşmaktan koru ve bizi en has ariflerinden, en salih kullarından, sana itaat eden en sadık kimselerden ve sana ibadet eden en muhlis insanlardan kıl. Ey azamet ve celâl sahibi Allah! Ey kerim ve bağışlayıcı olan Allah! Rahmet ve bağışlarının hürmetine (kabul et duamı) ey merhametlilerin en merhametlisi.”52
Kısacası dördüncü mertebe pek yüce ve yüksek bir makam olup, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin mukaddes zatının makamına kadar, sonsuz kemâl ve cemâle kadar; yani sonsuza dek devam eden makam ve dereceleri vardır ki bu makam ve dereceler Ehlullah’ın dillerinde zikir, ünsiyet, kopuş, muhabbet, şevk, rıza, korku, şuhud, ayn-el yakin, hakk-el yakin ve nihayette fenâ ve beka-i billah makamları diye adlandırılırlar. Bu tabirler çoğunlukla ayet ve hadislerden alınmış olup her birinin bu adlarla adlandırılmalarının bir sebebi vardır.
Salik, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh edince, O’nun Celle Celaluhü muhabbet, nur ve feyizlerini nazara alınca, kendinin güçsüzlük ve acizliğine ve o yüksek makama ulaşmak için mesafenin uzaklığına dikkat edince onda aşk, şevk ve yanıp tutuşma meydana gelir. İşte bu makama “şevk” makamı denir.
Makam, derece ve kemallere ulaşınca da bunlarla ünsiyet kurar, neşe ve mutluluk duyar; bu makama da “ünsiyet” makamı denir.
Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh ettikten sonra o makama ulaşmak için kendi zaafına, güçsüzlüğüne ve acizliğine vakıf olunca kalbi titrer ve acı duyar, korku bütün vücudunu sarıverir ve ağlamaya, yanıp yakılmaya başlar, işte bu makam da “havf” (korku) makamıdır. Diğer makamlar da aynı şekildedir.
Nefsinin isteklerine tutsak, maddiyat zulmetlerinde esir ve manevî makamlara ulaşmaktan mahrum olan, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin bu aciz kulu, bu derin ve nihayeti olmayan engin okyanusa ayak basmayıp, bu yüksek ve yüce makamların açıklamasını ehline bırakmamız daha uygun olsa gerek. Çünkü muhabbet, ünsiyet ve likanın tadını tatmayan kimse onu açıklamaktan ve şerh etmekten acizdir.
Sadruddin Şirazi Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle yazıyor: “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rahmetinin nurlarından bir nur bir kula nasip olursa cehalet ve tabiat uykusundan uyanır; bu madde âleminin ötesinde diğer bir âlemin de varlığından, hayvanî lezzetlerden daha üstün lezzetlerin de olduğundan haberdar olur. Bu durumda batıl ve değersiz şeylerle meşgul olmayı bırakarak günah işlemeyeceğine dair Allah Celle Celaluhü Hazretlerine tövbe eder. Derken Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ayetleri üzerinde düşünmeye, ilahi vaizleri dinlemeye, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin hadisleri hakkında tefekkür etmeye ve şeriat gereğince amel etmeğe başlar. Uhrevî kemâlata ulaşmak için makam, mevki vs. gibi dünya pisliklerinden el etek çeker ve eğer yine Allah’ın Celle Celaluhü inayetinden daha fazla bir pay alırsa kesin bir kararla Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrı her şeyden göz yumup Allah Celle Celaluhü Hazretlerine doğru hareket eder. Nefis vatanından ve heves makamından kurtularak Allah Celle Celaluhü Hazretlerine doğru yükselir. Bu durumda melekler nurlarından bir takım ışıklar aşikâr olur ona, gayb âleminden onun için bir kapı açılır ve kutsal âlemden tedricen bir takım sayfalar görünür. O sırada gaybî şeyleri misal suretinde görür; gaybî şeyleri görmenin tadını alınca inzivaya, bir köşeye çekilmeye ve sürekli zikretmeye ilgi duyar. Kalbi maddi meşguliyetlerden kurtularak bütün varlığıyla Allah Celle Celaluhü Hazretlerine teveccüh eder. Bu durumda ona tedricen ledünni ilimler verilir ve arasıra manevî nurlar ona zahir olur. Bu durum, tamamen temekkün ve tahakkuk buluncaya, değişim bertaraf olup sükünet ve huzur gelinceye kadar böylece devam eder. O sırada Ceberut âlemine girer ve mücerred (soyut) akılları görür, onların nuruyla tahakkuk bulup nurlanır. O durumda yagâneliğin sultanı, azamet ve kibriya nuru ona aşikar olur, varlık ve benliğini yıkar, dağıtır ve yegânelik sultanının azamet ve celâli karşısında alçalır. Salikin nazarında Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrı herşeyin mahvolduğu ve: “Allah Celle Celaluhü hazretlerine sorar: bugün mülk kimindir?’ ‘Bir olan, kahhar olan Allah’ındır.’ sesini duyduğu bu makama Tevhid makamı denir.”53
Feyz-i Kaşanî Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle yazıyor: “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevgisini kazanmanın ve Allah Celle Celaluhü hazretlerini görme ve lika istidadı hazırlamak için o sevgiyi güçlendirmenin yolu, marifet kazanmak ve onu kuvvetlendirmektir. Marifet kazanmanın yolu ise, dünya meşguliyetlerinden ve dünya sevgilerinden kalbi temizlemek ve Allah Celle Celaluhü hazretlerine doğru yönelmek üzere zikir, tefekkür ve kalpten Allah Celle Celaluhü hazretleri dışında her şeyin sevgisini çıkararak gayrisinden kâmilen kopmaktır. Çünkü kalp bir kap gibidir eğer suyla dolarsa sirkeyi alacak kapasitesi olmaz, sirkeyi doldurmak için suyu boşaltmak gerekir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri hiç kimsede iki kalp yaratmamıştır. Kâmil olan sevgi, bütün kalple Allah Celle Celaluhü hazretlerini sevmektir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinden başkasına teveccüh ettiği müddetçe kalbin bir köşesi Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisiyle meşgul olur. Tabi ki Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisine Allah Celle Celaluhü hazretlerinin fiili, mahlûku ve O’nun isim ve sıfatlarının mazharlarından biri olması açısından teveccüh ederse durum değişir ve söylenenler söz konusu olmaz.
Allah Celle Celaluhü Hazretleri En’am Suresi 91’inci ayetinde bu anlama işaret ederek “Allah de. Sonra da onları bırak, saçma uğraşlarında oyalanıp dursunlar.” diye buyuruyor.
Üç şeyin Allah Celle Celaluhü Hazretleri indinde sinek kadar değeri olmadığında bütün Meşayıh-ı Kiram (RA) ittifak etmişlerdir:
1. Gafletle Zikrullah etmek.
2. Sünnet-i Seniyyey’e uymadan Salâvat getirmek.
3. Kalb huzuru olmadan namaz kılmak.
Meşayıh-ı Kiram (RA) bu sebeple: “Dil ile (gaflet halinde) yapılan zikir, laklakadır.” buyurmuşlardır.
CEHRİ (SESLİ) ZİKİR
Namazın cehri (Aşikâre, Açıktan) kılınanı ve hafi (Gizli, Sessiz) kılınanı olduğu gibi, zikrin de cehrisi ve hafisi vardır. Biri zahir, biri batın ismi şerifinin muktezasıdır. Her ikisi de haktır ve haklarında ayet ve hadis bulunmaktadır. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 200’üncü ayetinde şöyle buyurur: “Hac ibadetlerinizi bitirince, cahiliyet devrinde hacdan sonra, toplanıp atalarınızı anarak öğündüğünüz gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla (zikredişle) Allah’ı anın.”
Cehri zikrin tefsir-i kebirde manası: “Menasik-i Haccı bitirdikten sonra babalarınızı nasıl zikrederseniz Allah Celle Celaluhü Hazretleri ni de öyle zikrediniz. Veyahut daha ziyade zikrediniz.” Şiddetli olarak bu Ayet-i Kerime, Zikrullahın Cehren (aşikare) ve şiddetli yapılmasına emri ilahidir. Tefsir sahibi diyor ki, Zikrullahın aşikare olamayacağını söyleyen bedbaht din düşmanlarının sözleri boştur. Şeriat, din aşikardır. Zikrullah da emri ilahidir. Şer’îdir, âşikârdır. Bir kısım serserilerin “Zikrullah yapılan yerde zikir yapanlar hareket halinde zikrederlerse, orada namaz olmaz, zikir yapılan yeri kazıyıp atmalı, kilim ve halılarını yakmalı” dedikleri sahtekarlıktır. Bu Ayetlere göre mel’undurlar. Çünkü Ayetlere muhaliftirler. Şimdi aşağıda yazacağımız bunu meydana koyar.
Zikrullah meclisini cehrî olarak kurmak, tarikat mensuplarıyla beraber halka şeklinde tam bir edeb ile oturarak ve ayakta Allah’ı Celle Celaluhü açık sesle zikir etmeyi gerektirir. Zikir halkasında gözlerin kapalı olması insanın kendi hâlinden arınmaya çalışıp Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikrederken Allah Celle Celaluhü hazretlerini düşünmesi zikrin âdâbındandır.
Yine zikir halkasında Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi veselleme salât u selâm okunmalı, Ashâb-ı Kiram yâd edilmeli, onlara karşı hürmet ifadeleri kullanılmalı ve onlara karşı tam edepli olunması zorunludur.
Es-Seyyid Ahmed er-Rifâî Rahmetullahi aleyh Hazretleri tarikatında cehrî zikri esas almıştır. Bu tarikatın sâlikleri o günden beri cehrî zikir ile meşgul olmuşlardır.
Cehrî zikir, her ne kadar kendini fâkih zanneden bazı câhiller tarafından inkar edilmiş ise de; Sahâbe-i Kiram Efendilerimiz’in dili ile vârid olan hadîs-i şeriflerle te’yid edilmiş ve Efendimiz’inSallallahu aleyhi vesellem bizzat kendisi tarafından yaptırılmış bir zikir esasıdır.
Kardeşlerimizin bu konuda aydınlanması, mü’minlerin bu konuda uyanık olmaları açısından cehrî zikir ile alâkalı bazı hadîs-i şerifleri ve bazı sahih haberleri açıklamaya çalışacağız.
Bilesin ki Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikretmek, ibadetlerin en faziletlisidir. Çünkü Allah Celle Celaluhü Hazretleri diğer ibadetlerin hepsine miktar ve vakit tâ’yin etmiştir. Mesela: namaz beş vakittir, rekatları sayılıdır. Zekat, oruç vb. ibadetlerin miktarları ve zamanları bellidir, ama Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrinin ne sayısı verilmiştir, ne de zamanı verilmiştir. Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerini çokça zikretmemiz emrolunmuştur. Yani Allah Celle Celaluhü hazretlerini her hâlinizde, her tavrınızda, her fiilinizde zikredin.
Zikrin beş ana özelliği vardır, bu beş özellikte insanın Cenâb-ı Allah ‘ın yanındaki değerini artırır. Bunlar:
1. Zikirde Allah’ın rızası vardır.
2. Zikirde şeytandan korunma vardır.
3. Zikir kalbi yumuşatır.
4. İbadete olan aşkı artırır.
5. Mü’mini ma’siyetten alıkoyar.
Yine bir haberde Fudayl ibnu Iyâz Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Zikir eden kimse, ni’meti bol, ganimeti elde etmiş, selâmete ulaşmış, zikrin faziletiyle her türlü güzelliği kesbetmiş kimsedir. Zikir büyük bir ni’mettir. Ganimeti onun ecridir. Selâmete ulaşması da günahlarından arınmasıdır.”
İmam Suyûtî Rahmetullahi aleyh hazretleri bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Cehrî zikrin halka hâlinde yapılması hadîs-i şeriflerden gelen delillerle sabittir ve müstehaptır. Onu inkâr edenin ağır bir vebal altında olduğu bilinmelidir.”54
1)- Ebu Hureyre’den Radıyallahu anh hazretleri rivayet ettiği şu hadîs-i şerif çok önemlidir: “Allah Celle Celaluhü buyuruyor ki: ‘Ben kulumun zannı üzereyim. Kulum beni zikrettikçe ben kulum ile beraberim. Eğer beni kendi nefsinde zikrederse, ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Eğer beni toplulukta zikrederse ben onun beni zikrettiği topluluktan daha hayırlı bir toplulukta onu zikrederim.” 55
Yine mezkûr risalesinde İmam Suyûtî Rahmetullahi aleyh hazretleri yirmi beş adet hadîs-i şerif ile cehrî zikrin faziletini beyan buyurmuş, müstehap olduğunu ifade etmiş ve ehl-i imana cehrî zikirle meşgul olmalarını tavsiye etmiştir.
2)- “Zikir halkası kurarak oturup Allah’ı zikreden bir grup Sahâbî topluluğunun üzerine Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem çıkageldi. Onlara sordu;
– Ne için burada oturup halka kurdunuz?
Cevap olarak:
– Yâ Resûlüllah! Allah’ı zikretmek için, O’na hamd etmek için oturduk.
Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz tebessümle şöyle buyurdular:
– Vallahi şimdi bana Cebrail Aleyhisselam geldi ve şöyle dedi:
‘Yâ Muhammed! Allah senin bu sahabelerinle meleklerine karşı övünmektedir.” 56
3)- Resûlüllah Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:
– “Münafıklar sizlere riyakâr diyene kadar Allah ‘ı zikrediniz.”
Bundan çıkan netice Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin emrettiği zikrin cehri zikir olduğu aşikârdır. Çünkü bir insana riyakâr denmesi için cehri olarak zikretmesi lazımdır; ama gizli yapılan zikirden ise kimsenin haberi dahi olmaz. 57
4)- Zeyd ibnu Eslem’den rivayet ettiği şu hadîs-i şerif çok önemlidir. İbnü’l-Ezra’ Radıyallahu anh hazretleri buyuruyor ki:
“Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ile bir gece bir mescide girdim. Baktık ki mescidin içerisinde bir adam yüksek bir ses ile Allah’ı zikrediyordu. Ben Efendimiz ‘e döndüm ve dedim ki:
-Yâ Resûlüllah! Bu riyakâr bir insan olabilir mi?
Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz döndü ve:
-Hayır, dediler. ‘O çokça inleyen evvâh bir kuldur.’ 58
5)- Hazreti Câbir ibnü Abdullah’dan Radıyallahu anh hazretlerinden gelen hadîs-i şerif yine bu konuda çok önemlidir: Sahabelerden birisi yüksek bir sesle Allah ‘ı zikrediyordu. Bir diğer Sahabe şöyle dedi:
— Keşke bu adam sesini kıssa.’ Bu sözü Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz işitince şöyle buyurdu:
– Bırakın onu, onun zikrine karışmayın. O Allah ‘ı inleyerek zikreden bir kuldur.59
ZİKRİN ÇEŞİTLERİ
Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir yedi uzuv iledir.
1. Gözün zikri Allah için ağlamak.
2. Kulağın zikri Hakkın ahkâmını dinlemek.
3. Dilin zikri Allah’a Hamd ve Sena.
4. Elin zikri vermek ve cömertlik.
5. Ayağın zikri ibadet ve zikir meclislerinin yapıldığı yerlere gitmek.
6. Kalbin zikri Allah’tan korku ve ümittir.
7. Ruhun zikri ise Allah’a tam teslimiyet ve rızadır
Bazılarına göre zikir dört çeşittir.
1. Dilin.
2. Gönlün.
3. Ruhun.
4. de Sırrın Zikridir. Sır zikrinin afeti, ruhun ona muttali olmasıdır. Ruh zikrinin afeti, gönlün onu bitmesidir Dil zikrinin afeti de kendini görüp beğenmesidir.
Gerçek kalbin tatmin olması, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini daima zikretmekle mümkündür. Yalnız dil ile söylemek kafi gelmez ama belki tevhidin gerçek manasına ulaşıp ve hiç ara vermeden ona devam etmekle daha iyi tatmin olur. Zatullaha Celle Celaluhü ancak böyle ulaşılır. Çölde giderken susayan bir insan nasıl devamlı surette “Su, Su” diyerek susuzluğunu gideremez ve ancak su bulduğu zaman suya kanarsa, talipler de ancak hiç fasıla vermeden Zikrullah ile uğraştıkları zaman Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin muhabbetiyle ünsiyet kurabilirler. Vuslat mümkün olmadan kalbin tatmin olması mümkün değildir. Gafleti defetmek de mümkün değildir ama talib zevk bulunca kalb tatminliği de hasıl olur.
İkinci mertebe belirttiğimiz zikir ise hem dille hem gönülle yapılır. Yani kalb huzuru ile yapılan bir zikirdir. Bu şekilde zikir yapanlara Allah Celle Celaluhü Hzleri çeşitli ihsanlarda bulunur. Ama asıl maksat bu ihsanlar değildir. Asıl maksadın ne olduğunu da izah edelim. Zikrullahın sevabı ve fazileti pek çoktur. Biz burada hepsini saymaya kalkarsak zaman buna yetmez. Bizim bahsimiz denizde bir damla misalidir. Bir nebzecik de olsa bahsetmektir. Belki böylece taliblerin Zikrullahda bulunmaları ve aradaki hicabı kaldırmaları kolaylaşır ve maksude erişirler.
Kalb huzuru ile Zikrullah da bulunmanın fazilet ve hususiyetleri ve haysiyeti pek çoktur. Ama en önemli faydası kalb de Muhabbetullah hasıl etmesidir. Sonra gönülde Allah Celle Celaluhü hazretlerinden başkası için ne kadar sevgi varsa yok eder. Şeytanın bütün vesveselerini dağıtır, şeytanın bütün hile ve dalaverelerini boşa çıkarır, imanı sağlamlaştırır ve gönül pasım siler. Kalbi nurlandırır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri çok zikrolunduğu zaman kalpler cilalanır ve o cila gönle korku verir. Gönül Zikrullah’tan lezzet bulduğu zaman iman üzerine iman hâsıl olur. Zikir gönüldeki karanlığı giderir, basiret gözünü açar. Zikrullahın sayılamayacak kadar özellikleri çoktur.
Şayet zikir Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ve Resulünün Sallallahu aleyhi vesellem belirttiği kaidelere uyularak yapılırsa, o zaman faydası görülür. Asıl olan zikir hem kalb hem de dil ile yapılan zikirdir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri böyle yapanlara türlü türlü nimetler vereceğini vaad etmektedir. Fakat istenilen zikir bu da değildir. Asıl zikir, bütün şart ve kaidelerine riayet edilerek yapılan zikirdir.
Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin arzu ettiği zikir odur ki, zikir yapa yapa kişinin kalbine Zikrullah gelir. Oradan ruhuna ulaşır. Ruhta Muhabbetullah teşekkül eder. Talibin bütün nefsi arzuları kaybolur. Gönül masıvaya nazar etmez, daha sonra da gönüle marifetullah inmeye başlar. Bu mertebede kalbdeki perde kalkar. Basiret gözü açılır. Mutlak mabud olan maşukun cemali tecelli eder. Her ne kadar Havassa mahsus olan zikir de makbul ise de asıl olan Hassül Hasın zikridir. Bu da daha dünyada iken gönülden Zikrullah ile hicabı gidermek, mevla ile gönül bağı kurmaktır. Zikirde Allah Celle Celaluhü Hazretlerine hiçbir şeyi ortak koşmamak, ondan başka her şeyi tamamiyle unutmak demektir. Bunu başarabilmek için devamlı olarak zikirle uğraşmak, kalbden hicabı kaldırmak, ruhta Muhabbetullah meydana getirmek, gönül gözünü açmak gerekir. Bu hallere ermenin çaresi tasavvuf yoluna girmekledir. Bunun için de talibin beşeriyet sıfatlarını tamamen yok etmesi lazımdır. Öyle ki artık kendi isminden başka, çevresindeki herşeyi ve dünyayı unutmalıdır. Hatta ismi sorulduğu zaman zikrettiği sevgilinin Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ismini hemen söyleyivermelidir.
Bir kimse düşünün ki, devamlı olarak sevgilisinin ismini sayıklıyor. İşte o kişi aşk ve muhabbet ile kendi adını ve masivayı unutur. İşte bu da böyle bir şey. Elhasıl mecazi ve gerçek aşk olsun, kişi kendi ismini ve masivayı unutur ve onların yerine sevdiğinin ismini kor. Nitekim mecnuna sormuşlardı: “Adın nedir?” diye, O da: “Leyla” diye cevap vermişti. Çünkü nereye baksa Leyla’dan başka bir şey görmüyordu ki… İşte Sadık Aşık odur. Dost adından başka bir isim ağzına almaz ve bütün isimleri unutur. Devamlı surette Zikrullah’la meşgul olanlara tevacüd hâsıl olur. Daha sonra vecd meydana gelir ve nihayet vücud hâsıl olur. Ama bunların da ayrı ayrı alametleri vardır. Tevacüd ehli yeni başlayanlardır. İradeleri ellerindedir. Zikir halinde fani olmazlar. Beşeri sıfatlar baki kalır. Çünkü bunlar henüz akıl âlemindedirler. Aşk âlemine düşmedikleri için de akıl âleminden uzaklaşamazlar. Aşk âlemine düşmemelerine sebep ise zikir nurunun galip gelmemesidir. Bunun alameti ise şudur. Onlar daha ziyade Zikrullah’ta iken bir beyit okunduğu zaman veya bir ses işittikleri zaman ızdıraba düşerler.60