TAKVA’DA ON TEMEL İBADET

1) İNFÂK VE SEVGİ

Al-i İmran Suresi 134’üncü ayetinde: Takva sahipleri, bollukta da darlıkta da infak ederler…

Zariyat Suresi 15,19’uncu ayetlerinde: Gerçekten takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarındadır… Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”buyuruyor

İnfak; sahip olduklarımızdan ihtiyaç sahipleri için pay ayırarak vermedir. Bu verme, insanlığa hatta tüm canlıların yararına yöneliktir. Zengin, yoksul ayrımı yapmadan bütün iman edenler için konulmuş eğitici ve erdirici en mükemmel ibadetlerdendir. İnfak; Allah Celle Celaluhü hazretlerine olan sevginin, güvenin ve teslimiyetin bir ifadesidir. Paradan, maldan yapıldığı gibi güzel söz söylemek güler yüz göstermek de bir infaktır. Ayrıca dertli bir insanı teselli etmek, güçsüz yaşlı birine yardım etmek, hasta ziyaretleri ile moral vermekte bir infak şeklidir. Zekât, sadaka ve fitre miktarı tayin edilmiş sınırlı bir yardımdır. Oysa infak, sahip olunanlardan gönlün dilediği kadar ayırdığı sınırsız bir vermedir. Âli İmrân Suresi 92’nci ayetinde de şöyle buyruluyor: ” Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız…” Şu halde verilenler, nefsin sevdiği şeylerden olmalı, yani verirken bir fedakârlık yapılmış olmalıdır ki nefs arınabilirsin.

Takva ehli, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin verdiği nimetleri, varlıkta da yoklukta da başkalarıyla paylaşırlar. Fakirlikte de zenginlikte de sevilenlerden verme ilâhî ahlâkın oluşmasına vesile olur. Haşr Suresi 9’uncu ayetinde: ” … Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. ” İnsanlardaki geçici Dünya nimetleri olan mal ve parayı depolama hırsı, ancak cömertlikle kırılmaktadır. Kur’ân, infakın prensibini Bakara Suresi 219’uncu ayetinde de şöyle veriyor : “…Helâl kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin…” Bir de verileni başa kakmamak önemlidir. Bakara Suresi 264’üncü ayetinde:” …Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın…” İnfak ibadetinde, yaratılışın negatif kuvvetinin temsilcisi şeytan, bizi fakir olacaksınız diye devamlı korkutarak cimriliğe sevk eder. Oysa Allah Celle Celaluhü hazretleri, infakın eksiltmeye değil ancak artışa sebep olacağını belirtmektedir. Sebe Suresi 39’uncu ayetinde: “…Birşey infak ederseniz Allah, onun yerine başka birşey lütfeder…” Yine Kur’ânı dinleyelim. Bakara Suresi 268’inci ayetinde: ” Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Sizi görünür görünmez çirkinliklere sürükler. Allah ise Kendinden bir bağışlama ve lütuf vaat eder…” İnfak kimlere verilmelidir? Bakara Suresi 215’inci ayetinde bunun cevabını vermektedir : ” … İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizler ve yolda kalan için olmalıdır…” Şu halde öncelik, kendi akrabalarımızın yoksullarına olmalı ve daire gittikçe büyütülmelidir.

Hayır işlerinde yarışmak. Hayır, insanlara Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası için karşılık beklemeden yapılan iyilik ve yardımdır. Hayır işleri de bir infak şeklidir. Ali İmran Suresi 114-115’inci ayetlerinde: “…Hayır işlerinde yarışırca koşarlar. Hiçbir hayır karşılıksız bırakılmaz. Allah takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.” Şu halde Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasını kazanabilmek, hayır işlerinde yarışarak en iyisini yapmakla mümkündür. Halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunun şuuru temel prensiptir. Gerek kendi ülkesindeki din kardeşleri arasında ve gerekse başka kitap bağımlısı diğer ülkelerdeki insanlara hayır yapmada, en ileri olmayı hedef alarak yarışılmalıdır. Kur’ân, insanlara yapılan iyilik ve hizmetin büyük sevabını muhtelif ayetlerle açıklamaktadır. Yapılması istenen hayır işleri nelerdir? Örneğin yoksul ve yardıma muhtaç olanları giydirmek, yemek yedirmek, evlendirmek, sermaye vermek v.s. hayır işleri ile hayır kurumlarının kurulmasına katkıda bulunmak veya onlara bağış yapmak, faydalı kitaplar yazmak, insanlığa hizmete yönelik bilimsel araştırma ve buluşlar yapmak. Kur’ân’da yapılan bu gibi hayırların Allah Celle Celaluhü hazretleri tarafından hiçbir zaman karşılıksız bırakılmayacağı da belirtilmektedir. Günümüzde, dini bilgi eksikliğinden kaynaklanan bazı yanlış yatırımlar yapılmaktadır.

Salih amel sergilemek. Hayır işi, Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin çok sevdiği bir kulluk görevi olan salih ameli de içerir. Salih amel, insana hizmete ve barışa yönelik bütün düşünce ve faaliyetlerdir. Beyyine Suresi 7’nci ayetinde: ” İman edip salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlılarıdır.” Buyuruyor.

Çok çalışmak. Hayır işleri ve salih amel gibi insanlara faydalı ve esenliğe yönelik hizmetler, büyük ölçüde bir yardım şeklidir. Bunları karşılamak için, takva sahiplerinin çok çalışmak ile yükümlü olacağı şüphesizdir. İnşirah Suresi 7-8’inci ayetlerinde: ” İşlerinden boşaldığın zaman tekrar çalış ve yorul. Yalnız Rabbine yönel. ” buyurarak Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretleri; kullarından kendilerine ve insanlara faydalı olabilmeleri için çok çalışarak didinmelerini istemektedir. Necm Suresi 39-41’inci ayetlerinde: ” Şu bir gerçek ki, insan için çalıştığından başkası yoktur. Elbette çalışması ileride görülecektir. Sonra ona en doğru karşılık verilecektir. ” Yine Kur’ânı dinleyelim. Tevbe Suresi 105’inci ayetinde: ” İş yapıp değer üretin; Allah, O’nun Resulü ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir…” İslâmiyette tembelliğe yer yoktur.

Yaratılanları sevmek. Takva sahiplerinin bir özelliği de, kaynağını Yüce Yaratıcı’dan aldıkları sevgi ile dolu oluşlarıdır. Sevgi, sahip olduklarını diğerleriyle paylaşmaktır. Âli İmrân Suresi 119’uncu ayetinde: ” İşte siz iman edenler öyle kimselersiniz ki, imansız olanlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. ” Kalpleri yumuşak, gönül pencereleri açık, sevgi ile doludur. Gönülleri iyilik, güzellik ve merhamet ile yüklü olan takva sahiplerinin kendi nimetlerini başkalarıyla paylaşma duygusu, dalgalar halinde yayılmaya başlar. Veren ile alan arasındaki bu alışveriş, sevgi kıvılcımlarını oluşturur. İşte bu paylaşma insanlar arasında bir sevginin doğmasının öncüleridir. İnanmayanların kendilerini sevmemesine rağmen, onlar Allah’ın bütün kullarını severler. Bu gerçeği büyük tasavvuf şairi Yunus Emre ne kadar güzel söylemiştir: ” Yaratandan ötürü yaratılanları severim.” 14

2) NAMAZ

Bakara Suresi 177’nci ayetinde: “… Namaz’ı kılar, zekât verir… Takva sahibi ancak onlardır.”

Nisa Suresi 103’üncü ayetinde:” … Namaz, mü’minler (iman edenler, inananlar) üzerine vakitleri belli bir farzdır” buyruluyor

İbadetlerin en önemlisi temel direği olan namaz, Allah tarafından açık ve kesin emirlerle istendiği için farzdır ve bütün Müslümanların kılması gereklidir. Kendisini yaratan, sonsuz nimetler veren Yüce Yaratıcı’ya teşekkür, şükür, hamd edilerek namazla ibadet etmek her insanın tabii kulluk borcudur. Namaz, aynı zamanda bedene sonsuz faydalar verdiği gibi, ruhsal yapımızda da sapıklıklardan, kötülüklerden uzak kalındığından ihtiras ve buna bağlı streslerden korunulur. İman gittikçe güçlendiğinden, şeytanın aldatmacası olan kuruntu ve şüpheler yerini huzura bırakır. Namaz; huşu içinde ürpererek, Yüce Allah Celle Celaluhü hazretlerine saygı ve sevgi ile dolu olarak kılınmalıdır. İnsanlığı kötülüğe götüren yalan ve ikiyüzlülük yavaş yavaş dürüstlüğe dönüşerek karakter düzelmeye başlar. Nefsin en kötü hastalığı olan gurur, namazdaki secde halindeyken yok olur, böylece insanın ahlakı da güzelleşir. ” Namaz, mü’minlerin miracıdır. ” Hadisi, namazın erdirici sırrına açıklık getirmiştir. Nasıl ki Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Mirac mucizesi ile Allah Celle Celaluhü hazretlerinin katına yükselmişse, iman edenler de namazlarıyla Cenâbı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine ulaşırlar.

Bakara Suresi 45’inci ayetin:” …Şüphesiz ki namaz, Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir “buyurarak;

Nefsin arınmasındaki önemi çok büyük olan namazı, bugünkü dünya şartlarında çok çalışma mecburiyeti neticesi zamanı kısıtlı olanlar, iyi niyetini Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerine göstermelidir.

Ahzab Suresi 56’ncı ayetinde: “… Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Sizde O’na teslimiyetle salât ve selâm getirin” buyurarak;

Namaz, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi de anıştır. Her namazda okunan Allahümme salli ve barik duaları ile yerine getirilmektedir. Ayette açıklandığı gibi, mü’minlerine kendilerinden daha yakın ve sevgi ile dolu olan Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimize salâvat getirmemiz yani dualar okumamız istenmektedir. Bu ayetle Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimize salâvat getirmek kesin olarak farz kılınmıştır. İman edenlerin en büyük dostu ve en yakını olan Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz her şeyden çok sevildiği zaman, iman da kemale erişilir.

Allah Celle Celaluhü hazretlerini anma (zikir). Namaz belli vakitlere bağlı olduğundan, Yüce Yaratıcı ile her an beraberliğin en ideal şekli zikir yani Allah Celle Celaluhü hazretlerini anmadır. Tahâ Suresi 14’üncü ayetinde: ” …Namazını, Beni hatırlayıp anma için kıl. ” Yine Kur’ânı dinleyelim. Ankebut Suresi 45’inci ayetinde: “…Kitaptan sana vahye dileni oku. Namazı da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah’ın ZİKRİ daha büyüktür…” Diğer bir ismi Zikir olan Kur’ânı Kerîm okumak, içeriği anlaşılmayan Arapça Kur’ân’dan muhakkak ki daha erdiricidir. Araf Suresi 205’inci ayetinde: ” Rabbini; benliğinin içinden yalvarıp ürpererek alçak bir sesle sabah akşam zikret. Gafillerden olma. ” Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini sevmenin belirtilerinden biri de, O’nu anmayı sevmektir. Çünkü fazla zikir, sevginin açığa çıkışıdır. Nur Suresi 37’nci ayetinde: ” Öyle kişiler vardır ki, ne ticaret ve ne de alışveriş onları Allah’ın zikrinden… Alıkoyamaz. ” Bu kemale ermiş benliklerin halidir ki her anı, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri ile beraber olma şuuru iledir. Bakara Suresi 152’nci ayetinde: ” Siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım…” Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri; içtenlikle anıldığı zaman mutlaka karşılık vermekte, her türlü yardım ve lütuflarını ihsan etmektedir.

Zikir veya anma; Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ilâhî isimlerinden biri veya birkaçını söyleyerek tekrar etmek suretiyle lisanen zikir de yapılır ki, ” Allah ” kelimesi ile söyleneni en yaygın olanıdır. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Yüce Zat’ını gönülden düşünmek suretiyle kalben zikir de yapılmaktadır. Âli İmrân Suresi 191’inci ayetinde: ” Onlar ki; ayaktayken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler…” Böylece devamlı zikir ile o insan her an Allah Celle Celaluhü hazretleri ile beraber olur, bütün iş ve çalışma durumları da bu halinin devam etmesine mani teşkil etmez. Kulun gönlünde yanan İlâhî Aşk ateşi ile, Yüce Yaratıcı’nın cereyanına bağlanarak sonsuz mutluluğa erişir. Rad Suresi 28’inci ayetinde: ” … Gönüller yalnız Allah’ın zikri ile huzur bulur. ” Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin bize ” Şah damarımızdan daha yakın ” ve her an birlikte olduğumuzun sırrına erişenler, mutluluk ve kurtuluşa kavuşmuş yüce benliklerdir. 15

3) ZEKÂT

Bakara Suresi 177’nci ayetinde: …Namazı kılar, zekât verir… takva sahibi ancak onlardır.

Zariyat Suresi 19’uncu ayetinde19: Mü’minlerin mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.

Tevbe Suresi 103’üncü ayetinde: Onların da mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış, mallarına bereket vermiş olsun… buyuruyor.

Zekât; bereket, artış ve temizleme demektir. Allah Celle Celaluhü hazretleri, mal sahiplerinin mallarında fakirlerin de hakkı olduğunu Kur’ân ile bildirmiş ve bu hakkın da verilmesini emretmiştir. İşte zenginlerin malından yoksullara verilmesi gereken bu hakka zekât denir. Sahip olunan maldan vermekle, nefsin isteklerine karşı bir set çekildiğinden nefs terbiye edilir ve veren-alan arasında bir sevgi bağı oluşması sağlanmış olur. Böylece zengin-fakir arasındaki zıtlaşma kırılır ve yerini sevgi ile dostluğa bırakır. Zekât; bir yıllık kazancın ve birikmiş malın devlete olan vergisi çıktıktan sonra geriye kalan yüzde iki buçuk veya kırkta bir tutarındaki miktarının, fakirlere dağıtılması zorunlu olan bir mali ibadettir. Mallardan bir arıtma ve temizleme görevi yapmaktadır. Verilmediği takdirde o kazanç ve mal haram olur. Zekât, yalnız zenginler için miktarı belli asgari bir ölçüdür. İnfak ise varlıkta da yoklukta da verilmesi gereken ölçüsüz bir yükümlülüktür.

Tevbe suresi 34’üncü ayetinde: … Altın ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda sarf etmeyenler varya, işte onlara acı bir azabı haber ver.

Rum Suresi 39’uncu ayetinde : … Allah rızasını dileyerek verdiğiniz zekât, sevaplarınızı ve mallarınızı kat kat arttırır.

Şu halde zekât verme, mallarda eksiltme değil ancak artışa sebep olmaktadır. İslâmiyet, alın teri dökerek doğru yoldan kazanılan büyük servetlerin karşısında değildir. Ancak zengin olan her Müslüman’ın farz olarak belirlenen zekât ve sadakaları ihtiyaç sahiplerine vermesi, kazanç ve malının arınması ve Allah Celle Celaluhü hazretlerinin hoşnutluğu bakımından mutlaka gereklidir. Böylece hem kendisine ve hem de yoksullara faydalı olacaktır. Ancak para, altın, gümüş gibi kıymetli malları biriktirip de bunların zekâtını vermeyenler için de acı bir azap vardır.

Al-i İmran Suresi 14’üncü ayetinde: … Yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe… karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar Dünya hayatının geçici menfaatleridir.

Allah Celle Celaluhü hazretleri insanlara yaşayışlarını düzgün bir şekilde sürdürmeleri için, çalışma arzusu ile mal sevgisi vermiştir. Ancak mal sevgisi kontrol altında tutulmadığı zaman, mal edinme hırsı bütün benliği kaplar. Artık o insan hayatı boyunca yalnız ve yalnız mal edinmeyi esas alarak onun tutsağı olur ve her türlü kötü yollardan hedefine varmayı kendine gaye edinir. İşte insanların bu tür kötülüklerden korunabilmesi için Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri, infak ve zekât mucizesi ile mal sevgisi hırsını kontrol ettirmiştir.

Tevbe Suresi 60’ıncı ayetinde: ” Sadakalar zekâtlar Allah’tan bir farz olarak; yoksullara, düşkünlere… Gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, borçlulara, Allah yolundakilere, yolda kalmışlara mahsustur…”

Zekât vermeye, en yakın akraba içinde bulunan yoksullardan başlanır. Sonra yoksul komşular ve şehir içindeki diğer yoksullar aranır. Ana baba, eş ve çocuklara zekât verilemez. Ancak onlara infak ibadeti ile mal ve nimet verme yükümlülüğü getirilmiştir. Bakara 2/262 : ” Mallarını Allah yolunda harcayıp da fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler varya, onların Allah katında ödülleri vardır… ” 16

4) AF EDİCİ VE DİLEYİCİ OLMA

Al-i İmran Suresi 134-135’inci ayetlerde: O takva sahipleri ki… Öfkelerini yutarlar, insanların kusurlarını affederler… Onlar çirkin bir iş yaptıklarında yahut özbenliklerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlar, günahları için af dilerler. Günahları Allah’tan başka kim affeder ki?…

En’am Suresi 54’üncü ayetlerde: … İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de, ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhametlidir.

Af dileme, işlediği günahın af edilmesi için Allah Celle Celaluhü hazretlerine yalvarma demektir. Kur’ân, yapılan kötülüklerden pişman olunarak, onu adet haline getirmeden terk etme uyarısında bulunmaktadır. İşlenilen suç ve günahlar katiyen unutulmamalı, kendisinin suç işlemeye kabiliyeti olduğundan dolayı bu suçları işlediğini anlamalı, yaptığından pişman olarak da af dilemelidir.

Nur suresi 31’inci ayetinde: … Ey mü’minler, istisnasız hepiniz Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.

Yalnız günahkârların değil, bütün müminlerin tövbe ederek bilip bilmediği günahlarından arınmaları bir kulluk görevidir. Bir hadiste de: “Tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.” diye buyrulması tövbenin fevkalade önemini belirtmektedir.

Zariyat Suresi 15-18’inci ayetlerinde : … Takva sahipleri bahçelerde ve pınar başlarındadır. (Cennettedir.) … Onlar seher vakitlerinde af dilerlerdi.

” Seher vakitlerinde af dilerlerdi. ” ayeti takva sahiplerinin tövbe etme zamanını belirtmektedir. Günün zaman dilimleri içinde duaların, ibadetlerin ve günahlardan bağışlanmanın en çok kabul buyrulduğu zamanlar vardır. Gecenin son üçte biri olan seher vaktinin, af dileme ve bağışlanmalarının kabulü bakımından önemi çok büyüktür. Oruç ayında da, günün en sessiz zamanı olan seher vakti kalkılarak dua edilip af dilenir. Daha sonra da yemek yenilerek ibadet tamamlanır.

Al-i İmran Suresi 134’üncü ayetinde: O takva sahipleri ki… Kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah ta o iyilik edenleri sever.

Takva ehli; insanlar arasındaki münasebetlerde, öfkelerine hâkim olurlar ve kendisine yapılan kötülüklere rağmen insanları af edicidirler. Nasıl ki Rabbi günahlarını affediyorsa, o da kendine yapılan sebepli ve sebepsiz kusur ve kabahatleri büyük bir hoşgörü ile affetmelidir. Araf Suresi 199’uncu ayetinde : ” Sen affetmeyi esas al ” Gördüğü kusurları ve kabahatleri örtücü olmak ve hiç kimsenin kusurunu ve ayıbını yüzüne vurmamaktır. Âli İmrân Suresi 59’uncu ayetinde Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretleri, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize hitaben şöyle buyurmuştur: ” Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Artık sen onları bağışla; Allah’tan da günahlarının bağışlanmasını dile…” 17

5) SABIR

Bakara Suresi 177’nci ayetinde: … Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder… Takva sahibi ancak onlardır.

Bakara Suresi 155’inci ayetinde: … Sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.

Hud Suresi 49’uncu ayetinde: … Sabırlı ol. Sonuç takva sahiplerinindir.

Sabır; acılara, zorluklara, felaketlere katlanmaktır. Takva sahibi, her şeyin Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinden geldiğinin bilincinde hastalıklar a, kötülüklerde, savaşlarda ümitsizliğe düşmeden sabreder, başkalarına da sabır tavsiyesinde bulunur. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri, sabrın sonunda esenliğe muhakkak erişeceğini belirtmektedir. Sabır sırrı ile benlikler olgunlaşarak zafer ve mutluluğa erişirler.

Ahzap Suresi 2-3’üncü ayetlerinde: … Rabbinden sana ne vahyediliyorsa ona uy… Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Sabır kavramı, geniş bir alanı kapsar ve tevekkülü de içerir. Tevekkül; Kur’ân lisanında Allah Celle Celaluhü hazretlerini vekil etme, Allah Celle Celaluhü hazretlerine dayanıp güvenme anlamında kullanılmaktadır. Takva ehli; vahye uygun olarak verilmiş olan bir kararda, başlanmış olan bir işin sonucunun hayırlı olması için yalnız Allah Celle Celaluhü hazretlerine dayanıp güvenir. 18

6) ORUÇ

Bakara Suresi 183’üncü ayetinde: … Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Ta ki takva mertebesine erebilesiniz.

Bakara Suresi 185’inci ayetinde: Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ânın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Buyuruyor.

Oruç; Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası için bir gün boyunca yemeden-içmeden, cinsel ilişkide bulunmadan yapılan ibadet şeklidir. Böylece insanın nefisle ilgili bütün istek ve arzuları, geri çevrilerek nefs terbiye edilmektedir. Ramazan ayı müddetince bir ay devam eden oruç, İslâmiyet’in beş temelinden biridir. Orucun farz olduğu on bir ayın sultanı Ramazan ayı kutsal bir aydır. Kur’ân’ın ilk ayetleri bu ayda, Kadir gecesinde indirilmeğe başlanmıştı. Bu ay, af ve bağışlanma ayıdır. Ramazanda daha çok ibadet edilir, daha çok Kur’ân okunur, zekât ve sadakaların büyük bölümü bu ayda verilir.

Bakara Suresi 184’üncü ayetinde: … Eğer gerçekten anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Oruç; aç ve susuz kalarak bedenimize işkence etmek suretiyle yapılan bir ibadet şekli değildir. Hem Allah Celle Celaluhü hazretlerine karşı kulluk borcu ödenir ve hem de nefsin isteklerine karşı çıkılır, ilâhî bir ahlâka kavuşmanın da en mükemmel yoludur. Oruç ibadeti ile nefsin arzuları ve bilhassa cinsel istekler frenlenir, irade de kuvvetlenir. Sabrın erdirici sırrına ancak oruç ile ulaşılır. Böylece Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emrettiği emir ve yasaklara uymakla günahlardan, tehlikelerden korunarak takva mertebesine erişilebilir. Oruç ibadetinde, gösterişten uzak tam bir içtenlik ve samimiyetle yerine getirildiğinden benlikler yücelir. Oruçlu iken aç kalındığından fakirin hali daha iyi anlaşılır, onlara yardım eli uzatılır ve dolayısıyla ahlâkın da en güzeli kazanılır. Oruç ibadetinin yapıldığı Ramazan ayı boyunca Müslüman toplulukları arasında kardeşlik sevgisi artar, birlik ve beraberlik duygusu kuvvetlenir. Orucun; bir ay müddetle dinlenen sindirim sistemimize, dolaşım sistemimize, sinir sistemimize mucizevî faydaları bulunduğunu da konunun uzmanı doktorlarca belirtilmektedir.19

7) MUHSİN OLMA

Zariyat Suresi 15-16’ncı ayetlerde:” Gerçekten takva sahipleri, cennetlerde ve pınar başlarındadır… Doğrusu onlar, bundan önce de iyilik ve güzellik (muhsin) sergilemekteydiler”

Al-i İmran Suresi 133-134’üncü ayetlerde: “… Cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır… Allah Muhsinleri sever” buyuruyor

Muhsin; güzel düşünüp güzel davranan, başkalarına nimet veren demektir. İhsan ise; güzel düşünüp, güzel davranmak, iyilik etmek, bağışlamaktır. Takva sahibi aynı zamanda Muhsin’dir. Muhsin hiçbir karşılık beklemeden Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası için hep ihsanda bulunandır. Her işinde iyilik ile güzellik sergiler ve sevgi doludur. Tüm iyiliğin ve güzelliğin kaynağı Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin bir ismi de Muhsin’dir. Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretleri; en güzel bir şekilde yarattığı insandan güzel düşünmesini, güzel davranmasını, iyilik ve yardım halinde bulunmasını öğütlemektedir.

Kasas Suresi 77’nci ayetinde: Allah, sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et!…

İslâm bilginlerine göre ihsan, Yüce Yaratıcı ile her an beraber olma şuuruna ererek yaşamaktır. Allah Celle Celaluhü hazretleri; melek ve cin aracılığı ile olduğu gibi, bazı insanlar aracılığı ile (munsinlerle) de lütuf ve bağışını varlıklara ihsan etmektedir. Nasıl ki Allah Celle Celaluhü hazretleri kuluna devamlı ihsan ediyorsa, kullarının da birbirine ihsan üzere olmasını istemektedir.

Mümin suresi 34’üncü ayetinde: Güzellikle çirkinlik, iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.

Kur’ân, çirkini güzellikle değiştirmeyi öğütlüyor. Çirkinden sonra güzellik sergilemek ile çirkinlikler ve kötülükler yok olabilmektedir. Takva ehli; kusurları, kötülükleri büyük bir hoşgörü ile karşılar, onlara ancak ihsan ile cevap verir. İlgili bir atasözünü nakledelim : ” Güzel ahlâk sahibi olmak; eziyet edene sabır ile, red edene kabul ile, cimrilik edene cömertlik ile, yüz çevirene güler yüz ile muamele etmektir. ” 20

8) SÖZLERİNİ YERİNE GETİRME – AHDE VEFA

Bakara Suresin 177’nci ayetinde: … Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir… Takva sahibi ancak onlardır.

Maide Suresi 1’inci ayetinde: Ey iman edenler! Allah ve insanlar arasında verdiğiniz söz ve yaptığınız bağlantıları yerine getirin!…

Ahd, söz verme, antlaşma, yemin, misak manalarına gelir. Ahde vefa ise sözünde durma, anlaşmaları yerine getirme, sözünde güvenilir olma demektir.

Antlaşma ve söz verme Kur’ânı Kerîm’in temel yasalarındandır. Antlaşma; insan ile insan, insan ile toplum arasında olduğu gibi, Allah Celle Celaluhü hazretleri ile insan arasındaki ilişkilerin de temelidir. Anlaşmaları yerine getirme, bireyler arasındaki ilişkilerde barış ve mutluluğu getirdiği gibi, Allah Celle Celaluhü hazretleri ile kul arasında ki münasebetlerde de kulun imanda yücelmesini ve sonsuz kurtuluşunu sağlar. Ancak kesin söz verdiği halde onu yerine getirmeyenler, en büyük zarara uğrayanlardır. Bakara Suresi 124’üncü ayetinde: ” …Verdiği sözü tutmayanlar zalimdir. ” Yerine getirilmeyecek sözler de sarf edilmemelidir. Saff Suresi 23’üncü ayetinde: ” … Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemek Allah katında büyük bir günahtır. ” 21

9) ADÂLET VE DÜRÜSTLÜK

Maide Suresi 8’inci ayetinde: Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğa kininiz sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun. Bu takvaya daha uygundur.

Adalet; hak edene hakkını vermek, doğruluktan ayrılmamak ve Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emrini, emrettiği şekilde uygulamaktır. Adalet, takva sahibinin önemle üzerinde durması gerekli bir yaratılış yasasıdır. Herhangi bir kimseye kızmak veya onu sevmemek, onu adaletten saptırmamalıdır. Milletleri ve cemiyetleri ayakta tutan, huzurun ve sükûnun teminatı olan adalet ve dürüstlüktür. Hak sahiplerine haklarının verilmesiyle ancak sulh ve adalet sağlanabilir.

Taraflar kim olursa olsun, hâkimlik ve şahitlik tarafsız bir şekilde doğruluktan ayrılmadan yapılmalıdır. Nisa Suresi 135’inci ayetinde de şöyle buyrulmaktadır : ” … Kendinizin, anne-babanıza, yakınlarınızın aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak, Allah için tanıklık edenler olun… Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın!… “22

10) İLİM

Fatır Suresi 28’inci ayetinde: … Kulları içinde ancak ilim sahipleri, Allah’tan gereğince korkar…

Takva kelimesi, korunma, sakınma manasıyla birlikte, korkma anlamını da taşır. Ayette, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine karşı sevgi ve korku duygusunu en çok taşıyan, aynı zamanda ilim sahibi olan takva ehlini tanımlamaktadır. Kötülüklerden en iyi korunan, ilâhî yasaları da en iyi bilendir. Kur’an’a göre Rab’den ençok korkanlar peygamberlerle ilim sahipleridir. Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri tarafından da ençok sevilende onlardır. Mülk Suresi 12’nci ayetinde: ” Görmedikleri halde Rab’lerinden içleri titreyerek korkanlara gelince, onlar için büyük bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.”

Şüphesiz ki sevgi ve muhabbetle yapılan bir iş, korku ile yapılandan çok daha üstündür. Seven sevdiğini kırmaktan, darıltmaktan çekindiği için onun arzularını seve seve yerine getirir. İstemediklerini de incitip kırabileceği endişesi ile yapmaktan çekinerek korkar. İşte kişinin sevdiği Yüce Yaratıcı’sı olursa, sevgi ve korku hissi ne kadar büyük olur. İslâm bilginleri; takva sahibinin Allah Celle Celaluhü hazretlerine karşı olan duygularını, küçük bir çocuğun anne-babasına duyduğu sevgi, saygı güven ve korku hissine benzetmişlerdir. Çocuklar, anne ve babalarına olan sevgileri ile birlikte korkma hislerini de taşırlar.

Takva ehli aynı zamanda Peygamber Efendimizin de gerçek Sünnetine çok iyi vakıf olandır. Onlar Ahzab Suresi 21’inci ayetindeki oluş sırrına erişmişlerdir: ” Andolsun Allah Resulünde sizin için Allah’ı ve Ahiret Günü’nü arzu edenlerle, Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. “

Ra’d Suresi 37’nci ayetinde: …Kur’ânı bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Sana gelen ilimden sonra… buyrulan ilim, Allah Celle Celaluhü hazretleri tarafından peygamberlere vahy ile indirildikten sonra insanlara tebliğ edildiği zaman oluşmaktadır. Kaynağı vahy kitapları, İslâmiyette de Kur’ân’ın içeriği olan ayetlerdir. İlim, ayetlerden birinin veya birkaçının sırlarını keşfetme ve prensiplere bağlama uğraşısıdır. İlim esas itibariyle ikiye ayrılır. İlâhî İlim ve Faydalı İlim. İlâhî İlim; Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sözlerini içeren, tüm varlıkların özünde saklı sırları bildiren bir ilimdir. Âlemlerin ve insanların yaratılış kanunları nelerdir? Bu Dünyaya nereden geldik, vazifelerimiz nelerdir, nereye gideceğiz? gibi suallerin cevaplarını Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin muhteşem sistemini içeren İlâhî Yasaları ancak bu ilim ile öğrenebiliriz. İnsanları diriltecek, onlara gerçekleri gösterecek en önemlisi de Yüce Yaratıcı’yı Kendi sözleriyle tanıyıp öğrenecek ve O’nun gösterdiği yola yönelerek olgunlaşacağız, kemale ereceğiz. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerini gereğince fark edebilme mutluluğu, ancak ilim sahiplerine özgü bir yücelik olmaktadır.

Alak Suresi 1-5’inci ayetlerinde: Oku! Yaratan Rabbinin ismiyle. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir. Kalem ile öğretendir.

Kur’ânı Kerim’in ilk ayeti oku kelimesi ile başlamaktadır. İslâm müfessirlerine göre; ” Oku ” kelimesi üç anlamda izah edilmektedir.

1) Kur’ânı Oku,

2) İnsan Kitabını Oku,

3) Evren Kitabını Oku.

Şu halde İnsanoğlunun birinci vazifesi okumaktır. İlim ancak okumakla elde edilir. Zümer Suresi 9’uncu ayetinde : ” … Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? … ” ve Mücadele Suresi 11’inci ayetinde: ” İman edenleri Allah yükseltir, ilim verilenleri ise kat kat dereceleri ile büyültür… “buyruluyor.

Okumakla da ilim öğrenilemez. Üzerinde tefekkür etmek yani düşünmek, okuduğunu anlayarak hazmetmek gerekir. Bakara Suresi 266’ncı ayetinde : ” … Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz. ” Yalnız okumakla yetinenler, üzerinde gereğince düşünmeyenler, okuduklarını hazmedemeyenler ve ondan faydalanamayanlar maalesef o kitaptan istifade edemezler, ancak okuma hamallığını yapmış olurlar. Yüce Yaratıcı böyleleri için Cuma Suresi 5’inci ayetinde de şöyle buyurmaktadır : ” Tevratla yükümlü olup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. “

Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinden İlâhî İlim vahy ile gelmiş ve insanlar bilgisizlikten kurtularak İlâhî Yasaları öğrenmişlerdir. Ayrıca insan için Faydalı İlimler de bilinmelidir ki çağdaş teknoloji elde edilebilsin ve insanlara hizmet gerçekleştirilsin. Yüce Yaratıcı kullarına muhteşem bir ışık vermiş: Akıl. İlâhî yasalar peygamberler vasıtasıyla bildirilmiş, ancak aklımız ile de faydalı ilimleri bulmamız bizlerden istenilmektedir. Böylece insanlar akılları ile birçok bilimsel araştırmalar yapmışlar, pek çok ilmî buluşlara da imzalarını atmış ve atmaktadır.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini sevmek, O’nun görüntüleri olan halkı sevmektir. Halka sevgi ise hizmetle olur. Hizmetin en büyüğü, ancak insanlara faydalı olabilecek ilim öğrenmekle mümkündür. Tıp, Mühendislik, Fizik, Matematik, Hukuk, Çevrebilimi, Astronomi v.s. gibi ilimler de iyi bilinmeli; bunlara sahip olanlara, ilim öğrenmek isteyenlere hak ettiği değer verilmeli ve her türlü yardım da yapılmalıdır. Peygamber Efendimiz : ” İlim, Çinde dahi olsa, onu bulunuz. ” ve başka bir hadisinde de : ” İlim her müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır. ” diye buyurmakla ilme verdiği büyük önemi belirtmiştir.23

1-www.gavsuazam.de internet sitesinden yararlanılmıştır.

2-Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

3-www.biriz.biz internet sitesinden yararlanımıştır

4- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

5-Kadiri Yolu Saliklerinin Zikir Makamları Hacı Muharrem Hilmi Efendi sf:159-160 Ank -1976

6- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

7- Kadiri Yolu Saliklerinin Zikir Makamları Hacı Muharrem Hilmi Efendi sf:163 Ankara -1976

8-Hadis Kudsi, Sahihi Buhari

9-Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye sayfa ( 315-316-317-318-319)

10-Tecrd-i Sarih Terc –

11-Sünen-I Ebu Davud,

12-Münavi, Künuzü’l Hakaik

13- Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye sayfa(324-325-326-327-330)

14- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

15- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

16- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

17- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

18- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

19- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

20- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

21- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

22- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak

23- Kur’an’da Sevgi Mesut Kaynak