“ALLAH” İSM-İ ŞERİFİ
Allah isimi Kur’an-ı Kerim’de 2697 yerde geçmektedir. Kainatın ve kainatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibadet edilmeye layık tek Rab, Mevla, Hüda’nın özel ismi. En yüce varlık, bütün kemal sıfatları şahsında bulunduran ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olan gerçek mabut. Varlığı zorunlu olan tek yaratıcının özel ismi. Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da.
Uzaktaki eşyayı gözümüz görmez. Sesini kulağımız işitmez. Duyu organlarımızın bir sınırı var. Hafızamızın sınırı da ana rahminden öne geçemez, kabirden öteye geçemez. Sınırlı olan sınırsızı kavrayamaz.
Rabbimiz En’am Suresi 103’üncü ayetinde : “Gözler O’nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pekiyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” buyurur. Sevgi gönülde olur. Ancak gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken yine görünmeyen elçilerle göndeririz.
Mevlana: “Ey Hu, Hu” diyen ve “Hu” demeye kanaat eden, “Hu” kadehinden içmeyince heva ve hevesten nasıl kurtulursun?”1diyor.
Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin güzel isimleri bizi Allah Celle Celaluhü Hazretlerine götürürse, bizi benliğimizden sıyırır, kir ve pasımızı kazırsa, gülü koklar, balı tadarsak muradımıza ermiş oluruz.
Süleyman Çelebi:
“Bir kez Allah dese Aşk ile lisa
Dökülür cümle günah mislü hazan”
Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin isimleri aşk ile söylenirse üzüntü, stres, keder, gam ve günahın döküleceğini söylüyor. Dilinle Allah, Allah, Allah diyerek zikret. Kalbinle de Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yarattıklarını fikret, düşün. Fikirsiz zikirin, zikirsiz fikirin faydası yoktur.
Annenizi, babanızı, eşinizi, dostlarınızı seversiniz ve sevdiğinizi uygun, güzel bir kelime veya cümle ile ifade edersiniz. Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde kelimeden çiçekler açması gibidir. Gül ağacı özünde taşıdığı çiçeğini bülbülüne sunamazsa kurur. Tepeden tırnağa kadar bütün hücrelerimizde ve gönlümüzde taşıdığımız Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne imanımızın zikir çiçeğini açtıramazsak biz de çöl gibi kurak oluruz.
Onun için Rabbimiz Bakara Suresi 239’uncu ayetinde “Size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin” buyurduğu gibi yine A’raf Suresi 180’inci ayetinde ”En güzel isimler Allah’a aittir. O isimlerle Allah’a dua ediniz” buyuruyor.
Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah yeryüzünü bana dürdü/topladı, doğusunu da, batısını da gördüm. Bana dürülen o yerlere, yeryüzünün doğusuna da, batısına da ümmetim sahip olacaktır” buyurmuştur.2
Birisi İbn-i Àbidîn Hazretleri, meşhur fakihlerimizden; ikincisi İmâm-ı A’zam Rahmetullahi aleyh Hazretleri, üçüncüsü Tahâvî Hazretleri… Daha buna benzer bütün ulemânın ittifakıyla –isimleri hep yazılı ama, okumadım hepsini– Allah lafza-i celâli İsm-i A’zam’dır.
İsm-i A’zam diye bir laf vardır ya aramızda, “Ah şu ism-i A’zâm’ı bir elime geçirsem!” diyerekten… İşte o İsm-i A’zâmın ta kendisi Allah ism-i şerifidir. Bunu İbn-i Àbidîn, İmâm-ı A’zam Hazretleri, Tahâvî, Alâmetül-Hàricî, Kesâî, Şa’bî, İsmâil ibn-i İshâk, Ebû Hafs vs. bütün ulemâ ittifak etmişler ki, Allah ism-i şerifi İsm-i A’zamdır. Allah ism-i şerifi ile yapılan zikirden daha üstün ve a’lâ makam olmadığını da bildirmişler.
Zikrin çok çeşitleri var ya; “Hû” derler, “Hay” derler, “Hak” derler, “Latîf” derler… Her tarîkın bir zikri var. Fakat bunların hepsinden en alâsının Allah ism-i şerifi olduğunu beyan buyurmuşlar. Çünkü Hazreti Allah Celle ve A’lâ da, Kur’an-ı Azîmüşşan’da; “Ey iman edenler, Allah’ı zikredin!” diye Allah ism-i şerîfi ile zikri emir buyurmuşlardır.
Ma’lûmunuzdur ki, Allah lafz-ı şerifinin içinde Esmâül-Hüsnâ’da yazılı olan 99 ism-i şerîfin mânâları mevcuttur. 99 tanedir Esmâül-Hüsnâ; o 99 kelimenin mânâsı, Allah lafzının içerisine dürülmüş ve konulmuştur. Ona onun için İsm-i A’zam’dır denilmiş. Lâkin diğer esmâlarda bu husûsiyet yoktur. Meselâ; Rahmân, Rahîm, Latîf, Gaffâr, Settâr… bunlar da Allah’ın isimleridir. Fakat bunları zikrettiğiniz vakitte, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin o has olan ismi ile zikretmiş olmazsınız.
Allah ism-i şerifi, hiç de diğer isimler gibi değildir. Allah denildi mi, Gaffâr, Settâr, Rahmân, Rahîm, Kerîm, Tevvâb, Vehhâb, Hak, Mübîn, Raûf… vs. bütün isimlerin mânâları şâmil ve hâmildir. Diğer isimlerle zikredilmekten daha evlâ ve daha a’lâdır.
Allah ism-i şerîfi ile zikredilmesinin bir hassası daha vardır ki: meselâ; (Allah) kelimesinin başındaki elif’i kaldırsanız, (lillâh) kelimesi kalır.(Lillâhi mâ fis-semâvâti vemâ fil-ard) derken, o da Allah Celle Celaluhü Hazretlerini bize haber verir. Eğer lâm harfini de kaldırırsanız, (lehû) kalır ki; (Lehû mâ fis-semâvâti vemâ fil-ard) diye yine Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ism-i şerifi çıkar ortaya. Elif’le iki lâm’ı da kaldırsanız, he kalır ki;(Kul huvallàhu ehad… Huvallàhüllezî lâ ilâhe illâ hû…) ayetlerinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ismi, o isimle de zikredilmiştir. Yâni Allah isminin her harfi Allah ismine tekàbül eder.
Onun için, Allah dediniz mi, Cenâb-ı Hakk Celle Celaluhü Hazretlerinin ne kadar ismi varsa, onların hepsini zikretmiş olursunuz; sevâbınız da, feyziniz de o kadar çok bol olur.
Cüneyd Radıyallahu anh hazretleri buyurur ki:
“–Bu Allah ism-i şerifini zikredenler nefislerinden geçerler, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine vuslata yol bulurlar. Bu hususlara riayetkâr olmakla kalb gözleri daima Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini gözler. Bu zikrin nûru, onların beşeriyyet sıfatlarını yıkar ve mahveder.”
Lâyık-ı vechile Allah ismi anıldı mı, bu tamamıyla hâsıl olur
Ebül-Abbas-ı Mürsî Rahmetullahi aleyh Hazretleri der ki:
“–Zikrin, Allah Allah olsun! Çünkü bu ism-i şerif, esmaların sultanıdır ve bu zikirden ilim ve nur hâsıl olur.”
Keşf ü kerâmet ve basîret gözlerinin açılmasına sebep olacağından, Allah ism-i şerîfinin zikrine çok devam edilmesini ve diğer zikirler üzerine tercih edilmesini tavsiye etmişlerdir. Gerek “Lâ ilâhe illâllah” ve gerek sâir zikirlerin bütün mânâlarını Allah ism-i şerifi mütezammındır. Akàid, ulûm, âdâb ve hakîkatlerin hepsini şâmildir. Gaflet etme, fânî dünyaya aldanıp da Hakk’ın zikrinden mahrum kalma.
1-T. Mevlevi Şerh. 3447
2-Müslim fiten bab 5, Hadis 2889,
Zikrullahın faydaları. Mehmet Zahit Koktu Hazretlerinin 1971 yılında yapmış olduğu vaaz ve nasihatinden alınmıştır.