Maksut olan zikir, bütün kaideleri ve şartları ile yapılan zikirdir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin buyurduğu Zikir odur ki, Zikrullah ede ede dilinden kalbine, kalbinden de Ruhuna ulaşır. Ruhta “Muhabbetullah” galip gelir. Talibin (taleb edenin) bütün nefsaniyyetini (nefsi arzularını) giderir, Gönül dünya sevgisiden kurtulur. Gönüle “Marifetullah” (Allah Celle Celaluhü hazretlerini bilmek) nazil olmaya başlar. Bu takdirde kalbinden hicap (Perde) giderilir. Basiret gözü açılır. Mutlak Mabudu İLAH olan Maşuk’un Cemali müşahede olunur. Maksut olan ve üçüncü mertebe denilen Zikir budur. Gerçi Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Has kuluna mahsus ikinci mertebe zikir de makbul ise de, asıl matlub olan bu üçüncü mertebe zikir, yani Hassül Havas’ın zikirleridir. Dünyada iken gönülden Zikrullah ile hicabı (Perdeyi) gidermektir. Mevla ile ilgi ve gönül bağı kurmaktır. “Bu ne zaman hasıl olur?” dersen, “La ilahe illallah “ dediğin zaman Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisini unuttuğun, hatta kendi nefsini dahi unuttuğun zaman hasıl olur. Zira: “Tatmayan bilmez.” buyrulmuştur.
Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ümmetine de Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 40’ıncı ayetinde buyurur ki: “Beni anın ki bende sizi anayım.” Bu ayette bir kaç mana vardır buyrulmuştur. Şöyle ki: “Beni İtaatle anın, bende sizi Rahmetimle anayım. Beni dua ile anın, ben de sizi icabetle anayım. Beni nimetimle anın, ben de sizi inayetimle anayım. Beni dünyada anın, ben de sizi ahirette anayım. Beni yalnızlıkta anın, ben de sizi toplulukta Anayım. Siz zayıflığınızla bana itaat edersiniz, ben sizi kuvvetle anarım. Siz fanide beni anarsanız, ben de sizi Rahmet ve Ubudiyetle anarım. Siz beni ihlas ile anarsanız bende sizi Halas ile Anarım. Siz Beni Hikmet ve Rubuubiyetle anarsanız, ben de sizi Rahmet ve Ubudiyetle Anarım.” manası vardır.
Şeyh Safi Rahmetullahi aleyh hazretlerine sordular: “Zikrullah etmek, namazdan efdaldir buyuruyorsunuz. Halvette bulunan dervişlerinizi, nafile namaz kılmaktan men ediyorsunuz. Oysa namaz, İslam’ın en büyük erkânından değil midir? Böyle olduğu halde, neden Zikrullahı çok ettiriyorsunuz da, namazı az kıldırıyorsunuz?” Şeyh Safi Rahmetullahi aleyh hazretleri cevap verip buyurdular ki: “Zikrullah namazdan şu sebeple efdaldir. Namaz insanları yalnız zahiri münkerlerden men eder. Bir kimse namaza durduğu zaman, kendisinden bu zahiri kötülükler ve münkerler zuhur etmez. Halbuki zahir halkın nazargâhıdır. Onu yalnız insanlar öyle görürler. Fakat namaz insanı batınî kötülüklerden, münkerlerden men etmez. Bir kimse zahirden zamazda görünür. Amma gönül batını kötülükler ve münkerlerle meşgul olabilir. Çünkü batını, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin nazargâhıdır. Halk onu görmez ve bilmez. Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikretmek ise batıni safi (temiz) kılar ve batinî kötülük ve münkerlerden men eder. Yani Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin nazargâhı olan batını, kötülüklerden ve münkerlerden men eder, temizler. Bizim de maksudumuz da zaten gönül aynasını temizlemek değil midir ki, iki cihanın hakikatları oradan görünsün! İşte bunun için zikir namazdan Efdaldir.” buyurmuşlardır.
Zikre başlayan kimsenin tam abdest üzere olması gerek. Yaptığı zikrin cümlelerini söylerken kuvvetle söylamesi icab eder. Sesini yüksek çıkarmalıdır.
Bu şekilde yapılan zikrin nurları zakirlerin kalbine yer eder; kalbden o nurlarla hayata kavuşur. Uhrevî ve sonsuz hayat kazanırlar. Allah Celle Celaluhü hazretleri onların hayat kazancını Duhan Suresi 56’ncı ayetin şöyle anlatır: “Onlar ilk ölümden sonra, hiçbir ölüm tadmazlar.” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini zikredenleri ve iman sahiplerini şöyle anlatır: “Müminler, ölmezler; ancak bu fani alemden, baki aleme geçerler.”
Yine buyurur: “Nebiler ve velîler, evlerinde namaz kıldıkları gibi, kabirlerinde de kılarlar.”
Bunun manası: “Rablarına münacaat ederler”, demektir. Bu Hadis-i Şerif’te beyan edilen namaz, dünyada kılınan rukülu, sucütlu namaz değildir; yalnız münacaattır. Bu münacaat ise, kulluk vasıflarından bir tanedir.
Marifet, Allah Celle Celaluhü hazretleri tarafından gelir, irfan sahibi, o hali bulduktan sonra, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin mahremi olur. Bu hali, diri kalbi ile Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine daima münacaat ettiği için bulur. Bu hali Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bizlere şöyle anlatmıştır: “Gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.”
Marifet üzerine şu Hadis-i Şerifi anlatmak da yerinde olur: “İlim tahsili içinde ölen kimseyle, kabrinde Allah iki melek memur eder. Onlar taa kıyamet gününe kadar marifet ilmini öğretirler.. O kimse, kabrinden kalkerken alim, arif olarak kalkar.”
Burada iki melekten maksad, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ruhaniyeti ile velayet nuraniyetidir. Çünkü melek, marifet alemine giremez. Bu hususta bir Hadis-i Şerif yine zikredelim: “Birçok kimseler, ölürken cahil ölür. Ama kabirden alim ve arif olarak kalkar. Birçok kimseler de, alim olarak ölür, ama, kabirden cahil, fasik ve müflis olarak kalkar.”
Bu durumu, Ahkaf Suresi 20’nci ayetinde bize daha iyi anlatır: “Dünya hayatınızda birçok şeylere zevkle yürüdünüz ve onunla, bu alemde de fayda alacağınızı sandınız, ama bu gün alçaltıcı azapla ceza alacaksınız.”
Peygamber (SAV) Efendimiz yukarıdaki manayı bir Hadis-i Şerifi ile şöyle anlatır: “Ameller, niyete bağlıdır. Müminin niyeti amelinden hayırlıdır. Fâsıkın niyeti amelinden şerlidir.”
Niyet, amelin binasıdır. Bunu da Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle anlatır: “İyi işin, iyi bir şey üzerine yapılması iyi olur. Kötü şeyin kötü şey üzerine yapılması fesad olur.”
Şura Suresi 20’nci ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:: “Ahiret hayatını isteyene veririz ve bu hususta çalışmasındaki bereketi de artırırız. Dünyayı isteyene de veririz, fakat ahirette iyilikten yana nasipleri olmaz.”
Gerekli olan, telkin ehlini bulup, uhrevî hayatı kazandıracak kalbi ondan almaktır. Bunu vakit kaybetmeden, dünyada iken yapmalıdır. Çünkü dünya ahiretin ekim yeridir. Burada ekim yapamayan, öbür âlemde bir şey toplayamaz. Burada ekim yerinden murad, afakî ve enfüsi varlık olarak anlatılabilir.61
ŞEYTANIN DOSTLARI ZİKRULLAHTAN HOŞLANMAZLAR
Şeytanın dostları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hiç zikretmezler. Hatta “Allah“ İsm-i Celîl’ini ağızlarına almayı ve söylemeyi gericilik, aşağılık ve yobazlık telakki ederler. Bu kişiler aynı zamanda Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin İsm-i Şerîf’i zikredilince daralırlar, sıkılırlar ve öfkelenirler.
Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Zümer Suresi 45’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Böyle iken Allah ortaksız olarak anıldığı vakit, ahirete iman etmeyenlerin yürekleri tiksinir de, O’ndan başka putlar anıldığı vakit hemen yüzleri güler.”
Binaenaleyh, “Müslüman’ım” diyen her mü’minin, bu Ayet-i Kerime’lere kulak verip düşünmesi ve kendisini kontrol etmesi lazımdır. Eğer dilinde ve gönlünde Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikri yok veya çok az oluyorsa, münafık alametiyle baş başa kalır. Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Münafikûn Suresi 3-4’üncü ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Bu kötü halleri şundan: Çünkü onlar görünüşte iman ettiler, sonra (Kalpleri ile) inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiş de artık anlamaz olmuşlardır onlar. Sen o münafıkları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider her gürültüyü (Korkularından) kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar. Onun için (Kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Haktan nasıl çeviriliyorlar?”
Tevbe Suresi 67’nci ayetinde şöyle buyruluyor: “Münafık erkeklerle münafık kadınlar birbirlerine benzerler. Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (Hayır yapmazlar). Allah’ı (O’na itaati) unuttular. Allah da onları unuttu (Hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fâsıktırlar.” Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Furkan Suresi 18’inci ayetinde şöyle buyurur:“Fakat sen onları ve atalarını zevk içine daldırdın. Nihayet zikri (tevhidi ve sana ibadeti) unuttular ve helake düşen bir kavim oldular.”
Şeytan ve dostları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden hep uzak dururlar.. Acaba biz Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ne kadar yakınız? Bunu hiç düşündük mü?