VELAYET

Velayet, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yakın olmak demektir. Fakat insanların Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yakın olması iki türlü olur: Birinci yakınlık, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin insana yakın olmasıdır. Bu hususta Cenab-ı Hak Celle Celaluhü hazretleri Kaf Suresi 16’ncı ayetinde şöyle buyuruyor: “Biz ona şah damarından daha yakınız.”

İkinci yakınlık, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin insanların yalnız üstün olanlarına ve meleklere olan yakınlığıdır.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kullarına yakın olması, akıl ile düşünülen ve his organları ile anlaşılan yakınlıklar gibi değildir. Ancak bazı seçilmiş mü’minlere verdiği “marifet” denilen ilim ile anlaşılabilir. Bu bilgiye “İlm-i Huzuri” denir. Bizim bilgilerimiz “İlmi Hulusi” dir.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kullarına olan bu iki yakınlığı, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’lerle bildirilmiş olduğundan, her ikisine de inanmamız vacibdir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin bizleri gördüğüne inanmamız lazım olduğu gibi, bize olan bu iki yakınlığına da inanmamız lazım olduğu Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin görmesi, fizik kanunları ile izah edilen, ışığın yansıması ile olan görmek olmadığı gibi, O’nun bu iki çeşit yakınlığı da ölçü ile metre ile bildirilen yakınlık değildir.

Velayet, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kul ile arasında olan insanların anlayamayacağı bir hal olduğuna göre, “Bunu niçin ‘yakınlık’ sözü ile anlatmışlardır?” sorusuna cevap verebilmek için önce iki şeyi bildirmek lazımdır.

1. Evliyaya hâsıl olan keşif ve herkesin gördüğü rüyaların bir şeyin mislinin, hayal aynasında görünmesidir. Uykuda iken olursa rüya denir. Uyanık iken olunca “Keşif” denir. Peygamberlere uymaları sayesinde Evliyanın Batınları cilalanır.

2. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yarattığı şeylerin hepsine “Âlem” denir. Üç türlü âlem vardır. “Âlem-i Şahadet”, bildiğimiz madde âlemidir. “Âlem-i Ervah” maddi olmayan, ölçüsüz olan Ruh âlemidir. “Âlemi Misal” de maddeli ve maddesiz hiçbir şey yoktur. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri nurunu Nur Suresi 35’inci ayetinde şöyle beyan ediyor: “Allah’ın mü’minin kalbindeki nuru, fener içindeki mum gibidir.”

Yukarıdaki açıklama öğrenildikten sonra deriz ki, Velayet denilen bilinmeyen bir hal vardır. Velayet hali ilerledikçe, keşifte Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne doğru yürümek gibi yahut onun sıfatlarından birinden ötekine gitmek gibi görünmektedir. Evliyanın bilinmeyen hallerindeki değişmeler, âlemi misalde böyle göründüğü için bu hallere “Kurb-i İlahi” ve değişmelerine de “Seyr-i İlallah” ve “Seyri Fillah” gibi isimler verilmiştir.

Tam Takva, ancak Evliyada hâsıl olur. Celaleddin-i Rumi Kaddesallahu Sırruh hazretleri: “Batında yükselmeye çalışmak vacip olduğu için, rehber aramak da vacib olmaktadır. Çünkü rehber arada olmaksızın Allah Celle Celaluhü hazretlerine kavuşmak, çok az kimseye nasip olmuştur.” Buyurmuştur. Yani “Allah’ın nasip etmediği kimse, feyiz alamaz Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi de görse…

Her velide böyle tesir vardır. Bazısında daha kuvvetli tesirler olur ki dervişini çekerek tasavvuf yolunun yüksek derecelerine çıkarırlar. Bunlara “Kamil ve Mükemmil” denir. Cahiller ve yalancılar birkaç görüşmekte Evliyayı tanıyamaz. Tasavvuf büyükleri olan Evliya İzamı öyle zatlardır ki günahkâr, serseri, hırsız, bidat sahibi, yolunu şaşırmış kimseleri kendilerine benzetir düzeltirler. Bu Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin adamlarının kendilerine has güzel kokuları olur. O kokuyu ve rengi tadan, onlara benzer. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri dininin halifelerini Enam Suresi 165’inci ayetinde şöyle bildiriyor: “Allah sizi yeryüzünün halifesi yaptı, birbirinizin yerini tutarsınız.”

Yine Nur Suresi 55’inci ayetinde şöyle devam ediyor:“İman eden ve emirlerimi yapanlarınızı, yeryüzüne hâkim kılacağımı söz veriyorum. İsrail oğullarını halife yaptığım gibi, sizi de birbiriniz ardı sıra halife yapacağım.”

Muhyiddin-i Arabi Rahmetullahi aleyh hazretleri vasiyetnamesinde şöyle buyurmaktadır: “Ey nefsinin kurtuluşunu isteyen kimse! Her şeyden önce sana, sana kendi ayıp ve kusurlarını gösterecek, seni nefsine itaatten kurtaracak bir üstad lazımdır. Şayet böyle bir zatı aramak için uzak memleketlere gideceksen, sana bazı nasihatlerde bulunayım. O zatı bulduğun zaman, onun huzurunda yıkayıcının elindeki Meyyit (ölü) gibi ol, çünkü meyyit yıkayıcısının iradesine göre hareket eder. Yıkayıcı onu istediği tarafa çevirir. Meyyit yıkayıcıya asla itiraz etmez. Sakın hatırına o zata karşı itiraz gelmesin. Halini ondan gizleme ve onun yerine oturma, onun huzurunda kölenin efendisinin huzurunda oturuşu gibi otur. Sana emrettiği şeyleri yap, ona düşman olandan Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızası için uzak dur. Efendini seveni sev ve ona yardımcı ol. O zata hiçbir işinde itiraz etme, ebedi asla terk etme. Yolda giderken asla onun önünde yürüme, devamlı olarak ona bakma, çünkü böyle yapmak hayâyı azaltır. Ona karşı hürmeti kalpten çıkarır. Ona olan sevgini onun emirlerine uyup yasak ettiklerinden sakınmak suretiyle göster. O zatın aldatmasından çok sakın ve kork. Çünkü onların bazen dervişlerine oyunları vardır. Böyle bir zatı aradığın müddet içerisinde, şunlara dikkat et: İlk yapacağın şey; tevbe etmek, üzdüğün kimseleri razı etmek, hakkı bulunanlara haklarını geri vermek, günah ve isyan içerisinde geçen ömrün için ağlamak, ilim ve fikir şükür ve zikir ile meşgul olmaktır. Abdestsiz olma, abdestini şartlarına göre al. Abdestin bozulunca, hemen abdestini al. Abdest aldığın zaman iki rekât namaz kıl. Cemaatle beş vakit namaza ve evinde nafile namaza devam et. Namaz kılarken Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin huzurunda durur gibi dur. Yüzün ile Kâbe-i Muazzama’ya döndüğün gibi kalbin ile de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne dön. Kul olduğunu, Rabbine ibadet ettiğini düşünerek hürmetle tekbir al. Rükûda secdede ve diğer bütün hareketlerinde, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kudreti ile yaşadığını düşün. Selam verinceye kadar ve selam verdikten sonra bu düşünce üzere kal.”1

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin dostları olan evliyalarını tasdik etmek imandandır. Zira onlar, kendi nefislerinin arzularını, dünyayı sevmeyi, yemek ve giyinmekten zevk almayı bıraktılar, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yaklaştıkça, Rablerinden korkuları ve saygıları daha çok oldu.

Dünyaya gönderiliş gayesini yerine getirmek istiyorsak; Tasavvuf yolunun ilk makamı, bir evliyaya canı gönülden teslim tevekkül edip hemen tevbe etmektir. Tevbe canı gönülden ve pişmanlık içinde yapılmalıdır. Tevbe ederken gözyaşı dökmeye gayret etmelidir. Tövbeyi kabul edecek olan Allah Celle Celaluhü hazretleri’dir. Tevbe ettikten sonra ona tevekkül etmelidir. Üç kısım ilim vardır ki, bunlar Tevbe, Tevekkül ve Hakikat tümleridir. Tevbe ilmi ki, bu seçilmişler (Büyük zatlar evliyalar) ve avam (diğer insanlar) kabul ettiler. Tevekkül ilmi ki, bunu seçilmişler kabul etti ama avam kabul etmedi. Hakikat ilmi ki, insanların ilim, akıl ve anlayış seviyelerinin üstünde olduğu için, çok kimse onu anlayamaz.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin azabına müstahak olanlar, her an gaflette bulunanlardır. Bunlar evliya tanımaz ve kabul etmezler. Başlarına gelmesi muhtemel olan korkunç azaptan gafil oldukları için, kendilerini emniyette ve rahat hissederler. Her an uyanık olan kalpler ise, her an korku ve hüzün ile dolu olurlar. Devamlı ahiret için hazırlık yaparlar. Dolayısıyla bu kimseler cezaya müstahak değildir.

Bir insan: “Ben kendim de zikrediyorum, bunun için mürşide lüzum yoktur.” derse onun sözü şu misale benzer. “Kendiliğinden yetişmiş bir ağaç yaprak verir, fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur ama o ağaç meyve veren bir ağaçtan aşı yapılırsa o zaman tatlı bir meyve verir, insan da böyledir. Evliyaya tabi olmayan efendisi olmayan insan da aynen acamuk adı verilen ağaca benzer. Meyve verir ama acıdır, yenmez ve böyle kimseden hiçbir şey vasıl olmaz vesselam.

İnsanlar üç kısımdır: İçleri dışlarından daha güzel olan evliya, içleri ve dışları bir olan âlimler ve içleri dışlarından daha bozuk olan kötü kimseler ki, bu üçüncü kısımda bulunanlar, kendi kendilerine insaf ve merhamet etmezler de başkalarından insaf ve merhamet beklerler.

Bu içleri ve dışları güzel olan Kamil olan rehberin zahiri halk ile batını hak ile olduğu için Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden aldığı feyzi, insanlara vererek, onları velayete kavuşturur. Kemale yetişen, veli olan kimse Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden vasıtasız feyiz alabilir. İbadet yapmakla da yükselir. Fena-i nefis hâsıl olmayan, yani nefsi ıslah edip temizlemeden önce diğer nafile ibadetleri yapmakla ve Kur’an-ı Kerim okumakla eğer tatbik edilmezse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yaklaşılamaz. Batını temizlemedikçe, bunlarla terakki olmaz. Batını temizlemek maneviyata intisap edip Allah-ü Zülcelâl Hazretleri’ni çok zikretmekle olur. Bunun için Zikrullah yapmanın dışında ahiret adamları olan Salihlerle görüşmeli ve sohbet etmelidir. Mürtetlerle bidat sahipleri ile fâsıklarla arkadaşlık etmemeli ve bunlarla oturmamalıdır.

Haram işleyenlere “Fasık” denir. Din cahilleri ile dünyaya düşkün olanlarla görüşmemelidir. Bunlarla görüşmek insanın batınını (Kalbini Ruhunu) harab eder. Evliyanın sohbetinde bulunmak, zikirden ve diğer nafile ibadetten daha faydalıdır. Ashab-ı Kiram birbirlerini görünce: “Biraz benimle otur. İmanımı tazeleyeyim.” derlerdi.

Daima Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sırlı kulları olan Evliya İzamı ile beraber olmak, onların sohbetlerinde bulunmak, aklın ziyadeliğine sebeptir. Evliyaya teslim olup tasavvuf (tarikat) yoluna taklit ile girenler sonunda mutlaka tahkike (Hakikate) kavuşurlar. Tasavvuf yolu ve bu yolun büyükleri o kadar kıymetlidirler ki, bunlara tabi ve derviş olanlar tasavvuf yolunun yüksek hakikatlerine ererler ve bu vesile ile ayakta gezen ölülerden ve ölülükten kurtulurlar. Zira evliyanın mübarek sözleri, Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Peygamberlik hakikatinden yayılmış olanlardır. Kur’an-ı Kerim’e ve Hadis-i Şerif’lere tazim ve hürmet lazım olduğu gibi, evliyanın sözlerine de kendisine de edeb ve hürmet ile tazim etmek lazımdır.

Sözün güzeli odur ki, dinleyen o sözün güzelliği ile kendinden geçer. Böylesine güzel söz de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin veli kullarının sözleridir. Evliyanın bu güzel sözlerini ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin murad ettiği kulları duyar ve anlar, başkaları anlayamazlar. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Hadid Suresi 29’uncu ayetinde şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki iyilik ve sevap Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah (müminlere sevap ve iyilik vermekle) çok büyük kerem sahibidir.” Bu, mana yolunda yürüyüp ilerleyebilmek için kamil olan rehberin, yol gösterici olgun velinin kontrolü lazımdır. Kamil olan rehber, kalb ve ruh mütehassısıdır. Talibin kalbindeki hastalığı anlayarak, ona uygun olan riyazeti ve zikri seçer, yaptırır. Bu hususta Yüce Mevla Bakara Suresi 10’uncu ayetinde şöyle buyurur: “Kalplerinde hastalık vardır.”

Bu hastalığın tedavisi, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazete sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Ashab-ı Kiram’ın hepsi, o sohbetin bereketi ile Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin mübarek kalbinden feyiz aldılar. Tasavvufun en yüksek derecelerine kavuştular. Kendilerinden sonra gelen evliyanın hepsinden daha yüksek oldular. Sahabe-i Kiram devrinden sonra gelenler, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sohbetine kavuşamadıklarından dolayı riyazetler, sıkıntılar çekerek, kalb hastalıklarından kurtulmaya çalışmışlardır.

İlm-i batın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşana “Ulema-i Rasihin” denir, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize varis olan ulema, yalnız bunlardır. Riyazet sıkıntı çekerek kalplerini tedavi edenler, ilmi batına kavuşunca riyazeti bırakırlar. Şükür ibadeti olan zahiri ibadetlerini yani farzları sünnetleri yaparlar. Çarşı pazarda gezerken, otururken, diğer işlerinde de batınları ile yani kalpleri ile de ibadet ederler. Pazarda alışveriş etmeleri, onların batın ibadetlerine (yani zikretmelerine) zarar vermez. Allah Celle Celaluhü hazretlerini bir an bile unutmazlar. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Nur Suresi 37’nci ayetinde şöyle buyurur: “Alışverişleri Allah’ı unutturmaz.”

Evliyayı, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin devamıdır. İslamiyet’in her hükmü gibi Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden gelen İslam dininden bir parçadırlar. Bu işleri ve bunları yapan evliyayı inkâr etmek, dinin bir parçasını inkârdır. Çok dikkat edilmelidir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin velileri, ilmi ile amil olan âlimlerdir. Evliyayı ancak Kur’an-ı Kerim’e inanmayan, itikat etmeyen, Hadis-i Şerif’leri tanımayan cahil ve fasık kişiler inkâr ederler. Gerçek Müslüman ibadet ve teatini gerçek manada ifa eden mümin evliyayı inkâr edemez.

Evliyadan ve ulemadan birine düşman olandan uzaklaşmak lazımdır. Evliyaya karşı gelmek, dalalettir. Kendini helak etmektir. İlm-i zahirden birkaç şey öğrenip, ilm-i batından yani (tasavvuftan) bir şey bilmeyenler, tasavvuf kitaplarını okuyunca, ariflerin sözlerini küfür ve dalalet sanıyorlar. Anlamadıklarından dolayı marifet bilgilerine inanmıyorlar. Batın ilimlerine de inanmıyorlar. Batın ilimlerine inanmayan ise, Nebiler Nebisi’nin dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bidat ve dalalet ehli, yani “sapık” denir. İmanlı görünür ise de münafık gibidir. Zira Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri dilediğine bilmediklerini öğretir. Bu hususta Yüce Mevla Bakara Suresi 282’nci ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah’tan korkunuz, Allah-ü Teala kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için her iman edene lazım olan ilmihal bilgileri az zamanda ve kolayca öğrenilebilir. Bununla amel edince, ilm-i batın hâsıl olabilir. Batın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları bilmedikleri ilimlere inanmıyorlar. Batın ilmi olarak anladıkları ve söyledikleri de kendi gibi bir cahilden işittikleri veya batın âlimleri olanların kitaplarından okuyup ezberledikleri şeylerdir. Paslı kalpleri açılmamış, Rahmani nura kavuşamamışlardır.

Kendilerini batın âlimi sanan bu cahiller, akıllarının esiridirler. O büyüklerin bildirdiklerini, kısa akılları ile ölçerek yanlış anlamaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerif’leri de böyle yanlış anlıyorlar. Bozuk zararlı tefsir kitapları yazarak Müslümanları gayeden uzaklaştırıp felakete sürüklüyorlar. Bu gönülleri karanlık dolu olanlar hakkında bakın Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Nur Suresi 40’ıncı ayetinde ne buyuruyor: “Allah-ü Teala bir kimseye nur vermezse, o münevver olamaz.” Ayet-i Kerime’si bu gönlü karaların durumlarını açık olarak beyan ediyor.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne kavuşmak, yaklaşmak, Allah Celle Celaluhü hazretlerini tanımak, sevmek ve feyiz almak, nurlanmak, arif olmak, ilmi batın sahibi olmak gibi şeyler hep maneviyata gerçek manada intisap edip teslimi kalb ile olur. Allah Celle Celaluhü Hazretleri her şeye kavuşmak için bir sebep yaratmıştır. Bir şeye kavuşmak için o şeyin sebebine yapışmak lazımdır. Bildirdiğimiz şeylere kavuşmanın sebebi, kalbi masivadan yani Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden ve O’nun razı olduklarından başka olan her şeyin sevgisinden temizlemektir. Zira Cenabı Hak Celle ve Ala hazretleri insanı kâmili kendi zatına ayna eylemiştir. O aynanın cilası, parlaklığı muhabbetle olur. Nuru Hüda’nın gelmesi, kulun gönlündeki ihlâs ve muhabbetine göredir. Nurun gelmesine mani olan perde var ise bu kuldandır. Bunun misali şuna benzer ki, güneş ışığı bütün evleri kaplamıştır. Lakin pencerelerini kapalı tutanların, perdeleyenlerin evlerinin içleri aydınlık olur mu? Elbette olmaz. Güneşin bunda ne kusuru vardır. İnsan vücudunun Hak Teala hazretlerinin aynası olduğunda şüphe yoktur. Lakin aynayı çok tozlandırıp da hakikati görmemek de büyük bir mahrumiyettir. İhlâs ile ibadet ederek o aynayı parlak tutmak lazımdır.

Hiçbir zaman nefisle mücadele etmeyi terk etmemelidir. Görünüşte insan olan fakat maneviyatı yok olan gönlü kara ayakta gezen ölülerden uzak olmak lazımdır. Bu insanları körlüğe sürükleyen sözüm ona ilim sahibi olan kişiler ilmi para karşılığı satarlar ve bu insanlara Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin Ayetlerini gerçek olarak açıklamazlar. Ama gerçek ilim sahibi ve Peygamber varisi olan evliya izamı öyle değil, onlar Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin ayetlerini kullarına menfaatsiz olarak hiçbir ücret talep etmeden gerçek manada anlatırlar. Yüce Mevlamız bu hususta Al-i İmran Suresi 199’uncu ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah’ın ayetlerini birkaç paraya satıp dünya menfaati elde etmezler. İşte bu mü’minlere Rableri katında mükâfatları vardır.”

Evliya bütün gizliliğine rağmen bir lamba gibidir. Etrafını aydınlatır. İnsanlar, kendilerine gelen birçok faydalı şeyin onun sebebi ve hürmetine geldiğini anlayamazlar. Bunun böyle olduğunu, çoğu zaman velinin kendisi dahi bilmez. Velilerden bir zat şarkta Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin dinine ait bir şey konuşsa, garpta da bir kimse o velinin sözlerini duyup kabul etse ve bunlara tabi olsa, uysa, nasibi kadar o velinin nurundan istifade eder. Aradaki uzaklık istifadeye mani olmaz.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Evliya kulunu Kur’an-ı Keriminde medh-ü sena ediyor, Evliya kuluna tabi olanı mahrum etmeyeceğini beyan ediyor. Sen mü’minim diyorsun ve Ayet-i Kerime’ye inanmıyorsun. Allah Celle Celaluhü Hazretleri nefsiyle mücadele eden mümini, son nefesinde muhafaza eder. İslam üzere vefat etmeyi ona nasip eder. Hakiki irfan sahibi makbul bir evliya zata tabi olarak peşinden bir adım gitmen, kendi boş arzunla, nefsine uyarak ve güya Hak yol zannederek, kendine göre tuttuğun yolda yüz bin fersah yürümenden çok faydalı ve hayırlıdır.

Kendisinden ilim edeb ve âleme gönderiliş gayesini öğrendiğin üstada hizmet, babaya hizmetten önce gelir. Çünkü baba, senin bu bir kaç günlük keder ve sıkıntı âlemine gelmene vesile oldu. O kıymetli Üstad ise, seni safa âlemine, yüce âleme yükseltmekte, ebedi saadetine vesile olmaktadır. Dünyaya gelip, Kamil bir Mürşidin (yol göstericinin) manevi terbiyesi ile yetişmeden ölen bir kimse, mülevves olarak ölür. İsterse insanların ve cinlerin sayısı kadar ibadet yapmış olsun. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin ihsan ettiği nimetlerin en büyüklerinden birisi, aralarında irfan sahibi veli bir zatı bulundurmasıdır. İsterse insanlar onu tanımasınlar bilmesinler. Ariflerden bir zatın yanında ve sohbetinde bir an bulunmanın faydası, babanın terbiyesinden zahiri meseleleri öğretmesinden çok daha fazladır.

Evliyanın bir anlık terbiyesi öbürlerinin yirmi yıllık terbiyesinden daha fazla ve daha tesirlidir. Çünkü onlar dış görünüşü terbiye etmeye uğraşırlar. Arif zat ise, insanın batınını ruh yapısını terbiye eder, yetiştirir. Evliya izamı ile olup sohbetlerinde bulunmak, özü sözü doğru, fazilet ve kerem sahibi zatlar ile beraber olmak, saadetin kimyasıdır. Yani insanı saadete kavuşturan en kıymetli sermayedir. Dinine bağlı padişahların adetleri öyle idi ki, onlar hiçbir zaman meclislerinden hikmet ve fazilet sahibi evliya izamını eksik etmezlerdi. Onlar ile meşveret etmeden, onlara danışmadan bir hüküm vermezlerdi. Bu sebeple saltanatları adalet ve istikamet üzere devam ederdi.

Evliyadan bazısı buyurmuşlardır ki: “Salih dost zatlar (güzel kokular satan) attar gibidir. Kokudan sana bir şey vermese dahi, hiç olmazsa güzel kokusundan nasip alır ve istifade edersin. Salih olmayan kötü arkadaş ise, demirci gibidir. Kendisiyle beraber bulunduğunda seni demirci ocağına (ateşe) atmasa bile, dumanından rahatsız olursun. İsi ve dumanı üzerine siner.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine hamdü sena olsun ki, Peygamberlerin huyları ile bezenen Peygamber devamı olan Evliya izamını onların varislerini yaparak, seçkin kullarından eyledi ve evliya izamını dünyada ve ahirette rehber yaptı. Dünya ve ahirette selamet ve saadete ermek için Peygamberlerin (AS) varisleri ve devamı olan Evliya ile gerçek ilim sahibi âlimleri hakkında ulu orta konuşmamak lazımdır. Zira Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Benim veli kuluma eziyet eden kimse, benimle harb etmiş gibidir.”2 buyurdu.

Kendisini Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne adayan kişi. Şüphesiz Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin hıfz ve himayesinde olur. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevenin başkasını gözü görmez. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yoluna sülük eden, mutlaka Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne vasıl olur. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne vasıl olan ise hıfzı emanında yaşar. Ağyarı ve avamı terk eden kişinin vakti, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile geçer. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kapısını çalar. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne sığınıp O’na tevekkül eder.

Günümüzde maalesef evliyaya inanmayanlar var. “Evliya vardı, şimdi yok” diyenler var. Evliyanın sekr halinde iken, yani Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgisi kaplayıp kendilerini unuttukları zaman, bilmeyerek söylediklerini dillerine dolayarak, evliyaya “kafir” diyenler var. Evliyanın böyle sözlerinden kendilerine göre yanlış mana çıkararak böyle yanlış inananlar, böylece Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerif’lerden çıkarmış oldukları doğru bilgilere inanmayanlar, bu bilgileri saptıranlar var. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hepsini tebliğ etmeye memur olduğu zahir bilgilerini öğrenip Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Esbabından dilediğine dilediği kadar bildirmesi için izin verilen tasavvuf marifetlerine inanmayanlar var. Evliyaya kıymet vermeyen saygı göstermeyenler var.

1. Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri’nin Şeceretül Kevn adlı Risalesinden

2. Sahihi Buhari

www. Gavsuazam.de sitesinden de yararlanılmıştır.