(salikin orta derecesidir)
Nefs-i Mülhimme : İki bölümdür. Birincisi ulemâ-yı amilin, âbidler ve zâhidler. İkincisi ehl-i tarik ehlidir.
Ulemâ-yı Amilin, âbidler ve Zâhidler
Herkes bu sınıfta olanlara iyi gözle bakarlar, haklarında olumlu düşünürler. Zira zahirdeki kötü hareketlerini iyi fiillere dönüştürmüşlerdir.
Emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l-münkerden başka Hazreti Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sünnetini de yaymaya gayret ederler.
Farzların, vaciplerin, sünnetlerin ve müstehapların tamamını yerine getirerek bunları dışa çıkartıp eyleme dökerler.
İnsanlar, zahirdeki hareketleriyle onlara zamanın kutbu gözüyle bakar. Ama iç dünyalarının bütün bütün kötü ahlakla dolu olduğunu bilmezler ve görmezler. Bunların kötü ahlaktan kurtulmaları için zikir kılıcı lazımdır. Bu da kendi kendine olmaz. Kâmil bir mürşid bulup kendini tam bir bağlılıkla ona teslim ederek onun telkin ettiği zikir kılıcı ile her gün hayvani ruhun helaki için çalışır, ta ki, kötü huyları güzel ahlaka dönüşsün.
Ehl-i Tarik
Kötü fiil ve kötü huylardan mümkün olduğu kadar kurtulmuşlardır. Fakat varlık berzahından, tünelinden, uçurumundan, renk değiştirmekten, döneklikten, tereddüt ve döneklikten bütün işlerini Allah Celle Celaluhü hazretlerine havale edip O’na tam bir bağlılıkla teslim olamadıklarından kurtulamamışlardır. Yani:
İster zengin ister fakir olsun sürekli olarak geçmişe üzülür ve geleceği düşünüp kederlenirler.
Bugün rızıklarını yerler, sabah için acaba halimiz ne olur, diye kara kara düşünürler.
Halleriyle Cenabı Hakk’ın Rezzâk ismini inkar ederler. “Şimdiye kadar Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri ne aç ne açıkta bıraktı. Şimdi de bırakması şanına yakışması şanına yakışmaz” diye hiç bir yerden teselli bulamaz.
İçleri devamlı surette kuruntu ve daralmadan kurtulamaz. Hep renkten renge girer, tereddütlü olurlar.
Dünya sevgisi ve tabii şeylere bağlılıktan kendilerini alamamışlardır
Bazen iç rahatlığı gelir ve ruhani safadan bir nebze olsun tad alırlar, bazan da iç darlığı, döneklik ve tereddüt ile dolarlar.
Bu sıfat le sıfatlanan kimse sürekli olarak Allah Celle Celaluhü hazretlerinin huzurunda olmalıdır. Yani, gezip tozduğu, oturup kalktığı yerlerde şöyle düşünmelidir: Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri bana benden yakındır. “İhsan, senin Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen bile o seni görür.” hadis-i şerifince hareket etmelidir.
Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri rızkını ezelden takdir etmiştir. Yiyecek, içecek ve giyecek gibi üç husus ecel gibidir. Hiç bir şekilde değişmez. Her gün insanın nasibi her ne ise onu bulsa gerektir. Bunun için beyin yormak yorgunluktur. Çok düşünmekle, çok çalışmakla bir şeyin fazlası noksanlaşmaz. Bu yorgunluktan ve kalp sıkıntısından başka bir şey değildir.
Takdir-i Huda kuvvet-i bazu ile dönmez
Bir lem’a ki Mevlâ yaka üflemekle sönmez
Bundan dolayı ezelde her ne ki takdir olundu ise hepsi zamanları gelince gerçekleşir. Dünya için tasalanmak ahmaklığın ta kendisidir. Her iş olacağına varır. Senin düşünmen sadece yorgunluktan ibarettir. bu şekilde tefekkür edip zikrine ve fikrine devam etmelidir.
Mülhime sıfatının durumu acayiptir. Sürekli uyanık bulunmalı, her ne suretle olursa olsun düşüncesinden zuhur edenleri şeriat terazisiyle ölçüp ona göre karşılık vermelidir. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin inayetiyle nefsin mutmainne mertebesi kendisine ihsan ve hal olunur. Bunun işareti de şudur:
Bütün kötü ahlakları güzel huylara dönüşür. Tam tevekkül hali gelir ki, dünyalık bütün işlerini Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kudret eline bırakarak tam bir bağlılıkla teslim olur. Kendisine bir zenginlik elbisesi de ihsan olunur ki, kesinlikle bundan sonra artık geleceğe bel bağlamak ve gelecek endişesiyle yaşamak ile geçmişten keder ve elem çekmek, maziye üzülmek gibi hallerden kurtulur.
Bugünden yarın sabahın işini düşünmez. Gün, bu gündür. Saat bu saattir, der ve Hakk’ın verdiği ilahi ihsanlara teşekkürle onlara kanaat eder. Bundan sonra bütün dünya halkı bir taraf olsa ve “Gel yhu, bu senin ettiğin nasıl iştir? Sonra pişman olursun!” gibilerinden türlü türlü nasihatler verseler bile itikadına, inancına zerre kadar tesir etmez.
İşte bu anlatıldığı şekil üzere böyle haller zuhur ederse o kimsenin nefsinin mutmainne sıfatı ile sıfatlandığına ve mutmainne mertebesine yükseldiğine delalet eder.
Bazen nefsin levvame bazen mülhime mertebelerinde olup bu sıfatlarla sıfatlanmış kimseye ilahi tecelliler zuhur ettiğinde kendini “iyice adam oldum” sanıp aldanmasın. Çünkü bu yer, bu derece bütün Allah dostlarının “el aman” diye çağrıştıkları bir yerdir. Allahü teala sizleri ve bizleri korusun. Bu yerden düşen nefsin emmare mertebesine kadar düşer, hatta tarikattan uzaklaştırılıp imansız olarak ölmesinden ziyadesiyle korkulur.
NEFS-İ MÜLHİME’NİN RÜYALARI:
İnsan mana aleminde kadın, dinsiz, çıplak, hak ve hakikati muannidine inkar eden Rafızîler, Kızılbaşlar, sakalı tıraşlı. Topal, dazlak ve köse, bıyık ve saçtan metruş, dilsiz, köle. Sarhoş, alçak ve namert, yol kesici mütecaviz, şaklaban, güreşçi, gece sokaklarda gezip tozan, ihtikar yapan, tellal, kasap, şaşı, a’ma, def çalan, maymun oynatan gibi noksan bir kimseyi görecek olursa, bu onun MÜLHİME mertebesinde bulunduğuna işarettir.
Şimdi de bu dairede olanları açıklamaya geçiyoruz: Mana, âleminde bir kadın görmek kişinin aklının noksanlığına delalet eder. Allah Celle Celaluhü hazretlerini inkâr eden birini görmek, kişinin dininin noksanlığına; sapık, Rafızî ve Kızılbaş gibi güruhları görmek, kişinin mezhebinin noksanlığına delalet eder. Sakalı kesik ya da tamamen metruş kimseyi görmek, kişinin dinî bilgisinin noksanlığına delalet eder. Topal görmek, hakka davet edildiği halde ona uymamaya; köse görmek, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emrini yerine getirmemeye; a’ma görmek, şahitliği inkara; sağır görmek, şeriatı dinlememeye; dilsiz görmek, hak ile konuşmamaya; siyah köle görmek başkasının ayıbını yüzüne karşı söylemeye; dazlak kafalı görmek, sünneti terk etmeye; sarhoş ve esrarkeş görmek, mecazî aşka; kumarbaz, şaklaban, güldürücü, hikayeci görmek ibadeti terkedip, harama yüz çevirmeye; hırsız görmek. ibadeti gösteriş olsun diye yapmaya; dellal görmek, gözü başkasının namusundan men’etmemeye delalet eder. Kasap, görmek kalb katılığının sıfatıdır. Şaşı görmek, sapıklığa delalet eder.3