NEFSİN YARATILIŞI

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri ne zaman ki nefsi yarattı, ona: “Beni bildin mi” diye sordu. “Nefse ve onu (İnsan biçiminde) düzenleyene; ..Sonra da o nefse isyanını ve itaatini öğretene ki,Muhakkak (Allah’ın küfür ve isyandan) temizlediği nefis kurtulmuştur.” (Şems Suresi 7-8-9’uncu ayetler)

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri nefse: “Ben kimim ve sen kimsin?” diye sordu. Nefs cevap verdi: “Sen sensin, ben de benim.” Nefs, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin huzurunda senlik benlik davasında bulunduğundan beri bu davayı bırakmamıştır.

Bunun üzerine Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri nefse hışım eyledi ve o hışmın pırıltısından Cehennem yaratıldı. Buyurdu ki: “Cehennemi üç bin yıl yaksın ve ısıtsınlar.” Cehennem öyle karardı ve karanlık oldu ki, cehennemin içinde göz gözü görmez oldu. Ve iyice ısındı. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin buyruğu ile nefsi Cehennemin içine attılar. Orada bin yıl yandı. Sonra Cehennemden çıkararak Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin huzuruna götürdüler, yine soruldu: “Ey nefs! Bildin mi? Sen kimsin? Ben kimim?” Nefs yine cevap verdi: “Ben benim, Sen sensin.”

Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri buyurdu, bin yıl daha Cehennemde yaktılar. Yine aynı soru soruldu ve aynı cevap alındı. Götürüp bin yıl daha yaktılar. Cehennemde azab ettiler, aynı cevabı tekrarladı. Görüyor musun? Nefsi emmare üç bin yıl Cehennemde yandığı halde senlikbenlik davasından vazgeçmedi.

Bu defa Allah Celle Celaluhü Hazretleri gıdasının kesilmesini irade buyurdu, gıdasını kestiler. Aradan üç gün geçmeden nefs feryada başladı. “Beni Rabbime götürün.” dedi. Cehennem ehli buna şaşıp kaldılar. Kendi kendilerine: “Bu ne acep sırdır ki, bu nefs üç bin yıl Cehennemde yandı, türlü türlü azaplar gördü de bir kere ‘Rabbim Sensin’ demedi, Senlik benlik davasından vaz geçmedi, üç gün gıdası kesilmekle ‘Beni Rabbime götürün. Bana mevlam gerektir, başka hiçbir birşey gerekmez’ demeye başladı.”

Cehennem Malikleri Allah Celle Celaluhü Hazretleri ne niyaz ettiler: “İlahi Sen Gaipleri bilicisin. Şu nefs cehennemde üç bin yıl yandı da hiç kimseye baş eğmedi. Şimdi üç gün aç kalınca ‘Beni Rabbime götürün’ diye feryada başladı.” dediler. Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri nefsi Huzuruna getirmelerini irade buyurdu ve nefse sordu: “Ya nefs! Bildin mi? Ben kimim ve sen kimsin?” Nefs bu defa şu cevabı verdi: “Sen benim Mevlamsın ben senin zaif kulunum.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin nefse bu şekilde muamele yaptırmasından muradı, nefsi açlıktan başka hiçbir şeyin acze düşüremeyeceğini ve kulluk makamına getirilemeyeceğini bildirmektir. Şunuda iyi bil ki, az yemek gönlü saflaştırır. Nefsin karanlık ve bulanıklığını giderir. Kişinin zihni pak ve kuvvetli olur. Gönül yumuşak olur. Açlık kişinin gafletini giderir.

Az yiyen kişiler ibadet taatlerinden zevk ve lezzet bulurlar. Zikirden tespihten Namazdan, Oruçtan ve bütün Hakkani işlerden Sefa alırlar. Bütün batıllardan kaçınır az yiyenler alçak gönüllü ve merhametli olurlar. Gece gündüz Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikrederler, dillerinde daima hayır kelam olur. Gözlerinde, gönüllerinde hikmet bulunur. Kendi acizliklerini bilirler. Ölümü unutmazlar, günahlarından ötürü pişman olurlar ve çok açlık çeken kişiler Arifi billah da olurlar. Çok açlık çektiklerinden dolayı kendilerine Marifet kapıları açılır az yiyen kişiler, nefsani gıdalardan kesilir ve Ruhani gıdalara erişirler. Gönüllerine Hakkın Muhabbeti dolar. O muhabbetin nuru dimağlarına çıkar. Az yemekle gönüle Hakkın Muhabbeti dolar. Bu sebeple Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Amellerin efendisi açlıktır.” buyurmuşlardır.

Bütün saadetler hep az yemekle az yemekten elde edilir. Bütün minnetlerde çok yemekten başa gelir.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri İsa Aleyhisselam’a buyurdu: “Eğer beni görmek istersen, aç ol.” O halde ebedi Saadeti isterseniz açlığı ihtiyar ediniz. Şu bir kaç günlük ömürü az yemekle ve nefs mücahedesiyle geçiriniz. Zira Yusuf Suresi 53’üncü ayetinde şöyle buyrulur:

“Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin esirgediği nefis müstesnadır.. Çünkü Rabbim Gafûr’dur, Rahim’dir.”

Yine Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Yüksek makamlara vasıl olmanın sebepleri açlıktır.”

Şunu muhakkak olarak bilmeli ki, açlık Nebilerin, Velilerin ve Salihlerin; tokluk ise kafirlerin, münafıkların ve hayvanların hasletidir.1

NEFSİN KÖTÜ SIFAT VE ÖZELLİKLERİ

Kötülüğü emreden, insanlara dünyadaki imtihanlarını kaybettiren nefsin yaklaşık 12 temel kötü sıfatı vardır: Açık ve gizli şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehvetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık-dedikodu, kibir, israf, cimrilik, hased-kıskançlık, ihanet-vefasızlık, öfkekin.

1- AÇIK ŞİRK-ALLAH’A ORTAK TANIMA

Allah Celle Celaluhü Hazretleri A’raf Suresi 191’inci ayetinde “Hiçbir şey yaratmayan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar?”

İsra Suresi 22’nci ayetinde : ” Allah ” yanı sıra tanrı oluşturma!…

Nisa Suresi 116-117’nci ayetlerinde : “Allah; Kendisine ortak koşulmasını affetmez, ama bunun dışında kalanı dilediği kişi için affeder. Allah’a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. Onlar, Allah’ı bırakıp ta dişilere taparlar ve böyle yapmakla Allah’ı bırakıp sadece kendine hiçbir hayırı bulunmayan şeytana tapmış olurlar.”

Şirk; Mutlak Tek olan Yaratıcı Kudret’e ortak tanımaktır. Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretleri Bir’dir; eşi, benzeri, ortağı yoktur ve hiçbir şeye de ihtiyacı bulunmaz. Müşrikler yani Allah Celle Celaluhü hazretlerine ortak koşanlar ateist değildir. Allah Celle Celaluhü hazretlerini inkar etmezler, ancak Allah Celle Celaluhü hazretlerine ortak tanırlar. Kur’ân’da belirtildiği gibi Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretleri, katilin bile günahlarını dilerse affedebilir, ancak şirkin affı suçlu bizzat af dilemedikçe yoktur.

Şirk çok çeşitlidir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Mekke Şehrini İslâmlaştırmadan evvel, Kâbe de müşriklerin yapmış olduğu heykel şeklinde birçok putları bulunmaktaydı. Şehvetlerine çok düşkün olan Arap müşriklerinin bu putları genellikle kadın şeklindeydi. Kâbede, korku ve dehşet veren mabutları da bulunmaktaydı. Bunlar, güneşe, yıldızlara, meleklere de taparlardı. Cehaletleri ve nefislerinin kötülüğü doğrultusunda şeytana uymuşlar, açık bir sapıklık içinde bulunmaktaydılar. Peygamber Efendimiz; Mekke’yi fethettiğinin birinci günü, Kâbe’deki tüm putları kırdırarak yok etmişti.

2- GİZLİ ŞİRK-ALLAH’A ORTAK TANIMA

Yusuf Suresi 106’ncı ayetinde: Onların çoğu Allah’a ortak koşma hali (Gizli şirk) dışında iman etmezler.

Zümer Suresi 3’üncü ayetinde: İyi bilin ki, halis Din ancak Allah’ındır. Allah’tan başkalarını veliler (dostlar) edinerek: ” Biz onlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz. ” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah, onların aralarında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Her halde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.

Şirk yani Allah Celle Celaluhü hazretlerine ortak koşma iki türlüdür: Açık şirk ve gizli şirk. İnsanların çoğu Allah Celle Celaluhü hazretlerini inkâr etmemekle beraber, O’na cehalet ve bilgisizlikten dolayı bilmeden gizli şirk koşarlar. Şefaatçi olacaklarını zannettikleri birtakım putları ve kimseleri aracı kabul ederler, böylece yedek tanrıları da kendi yaşamlarına sokmuş olurlar. Oysa Yüce Yaratıcı’nın dışında bir varlık, kudret ve kuvvet kabul etmek gizli şirktir.

Kur’ân, aracılık ve şefaatçilik yaparak büyük günah işleyenlere cevabını vermiştir. Kaf Kâf Suresi 16’ncı ayetinde : ” … Biz insana şah damarından daha yakınız… ” ve Bakara Suresi 255’inci ayetinde: ” … Allah’ın izni olmadıkça kim şefaat edebilir… ” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: ” Ben ümmetimin görünen şirklerinden korkmam, görünmeyen şirklerden korkarım. ” demiştir. Başka bir hadisinde de: ” Gizli şirk karıncanın ayakları gibidir, ses çıkarmaz. ” diye buyurmuştur

Gizli şirk nelerdir? Dini ikiyüzlülük bunların başında gelir. Maun Suresi 1-7 arasındaki ayetlerde: ” Gördün mü o dini yalan sayanı. İşte odur yetimi iter-kakar, yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz. Vay haline o namaz kılanlara ki, namazların da gaflet içindedirler, ikiyüzlülüğe sapanlar onlar. Ve yardıma engel olurlar. ” Bu tipler; dindar görüntüsü altında, şeytanın yolundaki sapıklardır. Servet ve varlık ile şımarma bir toplumun batış sebebi olur. Gönlü Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevgisi ile dolu varlık sahipleri, mutlulukla ödüllendirilir, ancak bolluktan Allah Celle Celaluhü hazretlerini unutarak dünya zevklerine dalanlar, azab ile ceza görmekten kurtulamazlar. Hıristiyanların ” Mesih Allah’ın oğludur ” gibi inanışları, Allah Celle Celaluhü hazretlerine ortak koşmanın tipik sapıklıklarıdır.

3- ZULÜM – EZİYET ETME

Zulüm; lügat manası olarak haksızlık, eziyet, işkence anlamındadır. Zûlüm yapana da zalim denir. Zalimler asla mutluluğu bulamaz ve kurtuluşa eremezler. Onlar, Allah’ın sevmediği nefislerin başında gelmektedir.

Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri asla zulmetmez. Ancak zulümler; çok bilgisiz ve nefsinin kötü arzularına esir olan insanlardan kaynaklanmaktadır. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevmediği benliklerin başında zalimler gelmektedir. Küfür (Allah’ı inkar), bozgunculuk, şirk (Allah’a ortak koşma), israf, kibir, hainlik v.s. gibi diğer sevilmeyen sıfatların tamamı veya parçalı olarak zalimlerde bulunmaktadır. Onlar, aynı zamanda küfre sapmış kâfirlerdir.

Yaratılış düzenini bozan zulüm mutlaka bir gün sona erdirilecek, yerini adalete bırakacaktır. Yaratılış kanunu gereği bu oluşlar Yeryüzünde hep devam edecek; böylece insanlar ıstırap ve eziyet çekecek adım adım olgunlaşarak da kemale ereceklerdir.

Al-i İmran Suresi 57’ayetinde : … Allah, zalimleri sevmez.

Kasas Suresi 50’nci ayetinde : … Allah, zalimler topluluğunu güzele ve doğru yola eriştirmez.

Mâide Suresi 45’inci ayetinde: … Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.

Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevmedikleri benliklerin başında, İlâhî Yasa’lara ters davranmayı adet haline getiren zalimler gelmektedir. Onlar lânetlenmişler, mutlaka azaba da uğrayacaklardır.

4- KÜFÜR – GERÇEĞİ ÖRTME

Küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelir. Küfre sapana da kâfir denir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Gerçeği örten, iman etmeyen bu nefs; Allah Celle Celaluhü hazretlerinin katında canlıların en kötüsü olduğunu Kur’ân açıklamaktadır.

Küfür; varlık ve oluştaki mükemmelliği, güzelliği, nimet ve lütfu görememe, Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Küfür ehli; Yeryüzünün nimetlerine saplanmışlar, iman etmemişler, olgunlaşamayarak da dünya’da ki sınavlarını kaybetmişlerdir.

Zalimlerin özellikleri; Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevmedikleri benliklerin tümünü içerdiğinden, zalimlerle ilgili ayetler aynı zamanda zalim olan kâfirler için de geçerli olmaktadır. Bakara Suresi 254’üncü ayetinde: ” … Küfre sapanlar, zalimlerin ta kendileridir. “

Bakara Suresi 276’ncı ayetinde: … Allah, nankörlüğe batmış günahkârlardan hiç birini sevmez.

Enfal Suresi 55’inci ayetinde: Allah katında yeryüzünde dolaşan canlıların en kötüsü, gerçeği örtenlerdir. Bunlar iman etmezler.

5- YALANCILIK

Tasavvuf ehli; ” Emmâre nefsin (nefsin en kötü hali) başbakanı yalandır, önce o terk edilmelidir. ” diye vurgulamışlardır. Kötülüklerin başı olan yalancılığı adet haline getiren nefs, en büyük sapıklığın içindedir ve hiçbir zaman doğru yola ulaşamaz. Çünkü yalan zırhı, nefsin işlediği kötülükleri örter ve yeni kötülüklere başlangıç zemini hazırlar. Nefsin arınması, kulun yücelmesi yalancılığı kesin olarak terk etmekle başlar.

Mü’min Suresi 28’inci ayetinde: …Eğer yalancı ise yalancılığı kendi aleyhindedir… Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz.

Nahl Suresi 105’inci ayetinde: Yalanı ancak, Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.

6- ŞEHVETPEREST’LİK ve NEFS ARZUSUNU TANRI EDİNME

Onlar azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Şehvetperest, şehvetine, cinsel isteğine aşırı düşkün demektir. Nefsin en kötü sıfatlarındandır. İnsanın hayvan seviyesine düşerek Dünya’da ki sınavını kaybetmesine yol açar. Şehvet; kulları dünyaya bağlayan, çalışma ve yaşam arzusunu körükleyen, neslin devamı için de mutlaka gerekli, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kullarına bahşettiği büyük bir lütufdur. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri, bu yönümüzü ilâhî yasalara uygun ve dengeli bir biçimde, kurallara uygun kullanmamızı istemektedir.

Ancak nefsin aşırı, güçlü isteğini frenlemeyip haddi aşarak şehvetleri peşinde koşanlar, büyük bir sapıklık içinde kalacaklar, azgınlıklarının cezasını da bulacaklardır. Başkasının karısına veya kocasına göz dikenlerin, türlü sapık ilişkilerde bulunanların sonu yalnız sıkıntı ve acıdır. İnsanlar; destek ve kuvvetlendirilmesi gerekli en zayıf noktası olan şehvetlerin mahvedici etkisinden kurtulmak için, bütün azim ve iradesini kullanmalı, bunu öldürmek değil, ancak ıslah etmek esas olmalıdır. Örneğin üreme organını keserek nefsin şehevî arzusunu yok etmek yerine, onu frenleyip iyileştirerek disiplin altına almaktır.

Nisa Suresi 27’nci ayetinde : … Şehvetleri peşinde koşanlar, sizin büyük bir sapma ile hak yoldan dönmenizi isterler.

Meryem Suresi 59’uncu ayetinde: … Namazı bıraktılar, şehvetlerinin peşine düştüler.

NEFS ARZUSUNU TANRI EDİNME

Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin gösterdiği yolu bırakarak, zevk ve şehvete dönük arzuları tanrı edinenler, ancak büyük bir sapıklığın içine düşmüş olurlar: ” Bu Dünya hayatından başka hayat yoktur. Onun için zamanımızı zevk ve sefa içinde geçirmeli, nefsimizin her türlü isteklerini yerine getirmeliyiz. ” diyorlar. Oysaki bu Dünya hayatının geçici olduğunu, esas yaşamın ahiret hayatı olduğu gerçeğini kabul etmeme yanılgısındalar. Ali İmran 3/14 de şöyle buyrulmuştur. ” Nefsanî arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar Dünya hayatının geçici menfaatleridir. ” Ayette belirtildiği gib Dünya nimetleri insanlara yaşamak ve neslin devamı için çekici kılınmış, yaratılış yasalarına göre de gereklidir. Ancak kendilerini yaratan, sonsuz nimetler veren Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerine hamd ve şükür etmeyi unutmak. Nefsin geçici arzuları olan kadın veya erkeğe, oğullara, altın-gümüş ve paraya, mal ve servete, otomobillere, şan ve şöhrete, yiyip-içme ve eğlenceye aşırı hırs ve düşkünlük göstermek suretiyle onları tanrılaştırmak, Allah Celle Celaluhü hazretlerine ortak koşmak demektir. Oysa şirk yani Allah’a ortak koşmak, hiç affedilmeyen yegâne günahtır. Nisa Suresi 48’inci ayetin: ” … Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder, Allah’a şirk koşan büyük bir günah işlemiştir. “

Zuhruf Suresi 23-24’üncü ayetlerinde: İğreti arzusunu tanrı edineni gördün mü?… Dediler ki ” Dünya hayatından başka hayat yoktur; burada ölürüz, burada yaşarız. Bize zamandan başkası zarar vermez. ” Hâlbuki buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece öyle sanıyorlar.

Kasas Suresi 50’nci ayetinde : … Onlar, kendi arzuları peşinden giden kimselerdir. Allah’ın gösterdiği yolu bırakıp ta, nefislerinin arzularına uyan kimseden daha sapık kim olabilir. buyruluyor.

7- ALAYCILIK – DEDİKODU, ŞÜPHECİLİK

Kur’ân; şüphecilikten, herkesten şüphe eden bu yıkıcı nefisten çok sakınmamızı, sinsi casuslar gibi ayıp aramak günahı işlenmemelidir. Dedikodu (gıybet) yani arkadan çekiştirme de, nefsin en kötü sıfatlarından biridir. Bir kimsenin arkasından onun hoşlanmayacağı şeyler söyleyerek dedikodu yapmak, doğru dahi olsa günahtır. Eğer yapılan çekiştirme yalan ise, iftira olacağından çift günah işlenmiş olur. Ancak kötü bir kimsenin kötülüğünden korunmak için arkasından konuşulursa, bu çekiştirme olmaz.

İnsanlar arasındaki yegâne üstünlük ölçüsü olan takva yerine; zenginlik, mevki, şöhret gibi iğreti nimetleri büyüklük ölçüsü yaparak alay etmeyi adet haline getirmek, nefsin yanılgısıdır. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri böyle şımarık ve sapık kimselere de uyarıda bulunuyor: ” Alay edenlerin vay haline! ” Alaycılık nefsin arınmasını önlemekte ve dünyada ki sınavını da kaybettirmektedir.

Hucurat Suresi 11’inci ayetinde : Ey İnananlar! Bir topluluk başka bir topluluk ile alay etmesin. Olabilir ki alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Bazı kadınlar başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü takma isimler ile çağırmayın…

Hucurat Suresi 12’inci ayetinde: … Şüphecilikten çok sakının. Çünkü şüpheciliğin bir kısmı ağır günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?

Hümeze Suresi 1’inci ayetinde: Arkadan çekiştiren, kaş ve göz hareketleriyle alay eden kimselerin vay haline!

8- KİBİR

Kibir, insanın kendini diğerlerinden üstün ve büyük zannetmesidir. Nefsin bir tür hastalığıdır. Başı yükseklerde mağrur ve acımasızdır. Daha ileri hallerde; herşeyi yapmaya gücü olduğuna inanır, temel insancıl özelliklerini de kaybeder, saparak ta yoldan çıkarlar.

Kendini beğenme hastalığı olan egoizm ve bencillik hat safhadadır. Hep benlik duygusu hâkimdir. Ben ve benimki kelimecikleri söz ve davranışın temelini oluşturur. Bu mülkün gerçek Sultan’ını ancak ölümünden sonra öğrenebilecektir.

Lokman Suresi 18’inci ayetinde: Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme! Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez.

Furkan Suresi 21’inci ayetinde: … Kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.

9- İSRAF VE CİMRİLİK

İsraf, dengesiz aşırı harcama, haddi aşma demektir. İsrafa sapana da müsrif denir. Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretleri; nîmetlerini Yeryüzünde dengeli olarak verdiğinden, israf edilerek saçılıp tüketilmesini istememektedir. Harcamalarda, ne israf ve ne de cimrilik olmayan orta yol en uygun olanıdır. Böylece tabiattaki denge korunacak, toplumlar nimet ve rızıklardan adaletle istifade edeceklerdir. Oysa insanların birçoğu da israfa da cimriliğe de saparak negatif bir tutum sergilemektedir.

Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin lütfu ile verilen nimetleri, gerek kendimiz kullanırken ve gerekse başkalarına istifade ettirirken etrafa saçarak israf edilmemelidir. Çünkü Allah Celle Celaluhü hazretleri, israf edenleri sevmemekte, böylelerine alçaltıcı bir azab hazırlamıştır.

En’am Suresi 141’inci ayetinde: … Allah, israf edenleri sevmez.

A’raf Suresi 31’inci ayetinde: … Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.

10-KISKANÇLIK – HASED

Kıskançlık, insanlarda derece derece mevcut bir duygudur. Ancak sevgisizlik ve ayrıcalıklı muamele bu hissi, Yusuf Aleyhisselamın kıssasında olduğu gibi öldürme girişimine getirecek kadar azdırır. Akıl ve mantık bile bu hisleri söndürememiştir.

Hased; çekememezlik, kıskançlık demektir. Bu duyguyu taşıyanlar, kendilerinde olmayanın başkalarında da olmasına katlanamazlar, o nimetin de mahvolmasını isterler, bu gayelerine erişmek için de her türlü kötülüğü yapabilirler. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri, hasedçinin kötülüğünden ancak Rabbine sığınılırsa kurtulmanın mümkün olduğunu vurgulamaktadır. Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: ” Hased bir şeytandır, öfke de bir şeytandır. “

11-İHANET – VEFASIZLIK

İhanet; hainlik, vefasızlık, itimadı kötüye kullanmak, sözünde durmayıp oyun etmek demektir. Nefse ihanet ise; kendini aldatmak, bir menfaat elde eder zannıyla adaletten ayrılarak insanın kendisine zarar vermesidir. Kendini aldatmak, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin insanlara emaneti olan nefse ihanet demektir. Sözleşme ve emanetleri bozarak hainlik edenlerin hilesi başarıya ulaştırılamaz, böyle nefs sahipleri de yücelerek arınamazlar.

Nisa Suresi 107’nci ayetinde: Nefslerine hıyanet edenlerden yana mücadele etme. Çünkü Allah, hainlikte aşırı giden, çok günah işleyenleri sevmez.

Yusuf Suresi 52’nci ayetinde: … Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.

12-ÖFKE (GAZAB) – KİN

Nefsin yıkıcı sıfatlarından olan öfke, kalbin intikam hissi ile coşmasıdır. Bu tür benlikler; olur olmaz her şeye hiddetlenir, kızar. Haşin, sert ve acımasızdır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: ” Öfkeden korkunuz! Çünkü o, Ademoğlunun kalbinde yakılan bir közdür. “

Kin; öç almak için fırsat kollamak, intikam hissi ile dolmak demektir. Türlü nedenlerle hırsla kirlenen nefsin kalbi kararır, aklı fikri yalnız intikam alma hissi ile dolar. Bu duygu onu devamlı öfke halinde tuttuğundan, içten sevgi ve gerçek iman ile Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerine kulluk etmesine imkân vermez.

Kin ve öfkenin insan nefsindeki yıkıcılığını önlemenin yolunu Kur’ân, yukarıdaki ayetle açıklamıştır: ” Takva sahiplerini yaptığı gibi, kin ve öfkelerinizi yutunuz ve insanların kusurlarını da affediniz ki iyiye ve güzele yönelebilesiniz. “

: O Takva sahipleri ki… Kızdıklarında kin ve öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler…

Al-i İmran Suresi 1118’inci ayetinde: Ey iman edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin… Onlar sıkıntıya düşmenizi isterler… Ağızlarından kin ve öfke taşmaktadır… 2