Kategori: Zikir

ZİKRULLAH

Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmek, manevî hareketin ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yakınlığa doğru seyr ve sulûk etmenin başlangıç noktası sayılabilir. Sulûk eden bir insan zikir vasıtasıyla yavaş yavaş madde ufuğundan daha yukarılara çıkar, sefa ve nuraniyet âlemine ayak basar ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yakınlık makamına ulaşıncaya kadar yavaş yavaş mükemmelleşir. Allah Celle Celaluhü Hazretlerini, anmak ibadetlerin ruhu ve onların meşru oluşunun en büyük hedefidir. Çünkü her ibadetin değeri insanın teveccüh miktarı kadardır. Ayet ve hadislerde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmek konusunda pek fazla tavsiyeler edilmiştir.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Ahzab suresi 41’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin (anın).”

Yine Al-i İmran suresi 191’inci ayetinde buyuruyor ki: “Onlar (akıl sahipleri), ayakta iken, otururken, yan üzeri yatarken, Allah’ı zikreder ve göklerin ve yerlerin yaratılışı hakkında düşünürler. (Ve derler ki:) Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin, bizi ateşin azabından koru.”

A’la suresi 14-15’inci ayetlerinde de şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten de kendini temizleyip arınan ve Rabbinin adını anıp da namaz kılan kurtulur, murada erer.”

Yine İnsan Suresi 25’inci ayetinde buyuruyor ki: “Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret.”

Al-i İmran Suresi 41’inci ayetinde de şöyle buyuruyor: “Rabbini çokça zikret ve akşam, sabah O’nu tesbih et.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Nisa Suresi 103’üncü ayetinde şöyle buyuruyor: “Namazı bitirdiğinde, Allah’ı ayaktayken de, otururken ve uzanırken de zikredin.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir, manevi gıda olup, yemek yemek gibidir. Mana yoluna giren sülük eden vuslatı nispetinde zikretmelidir. Fazla zikreder, kalbinde fazla ateş olursa haramlardan kaçamaz. Her ne kadar çok lezzetini duyar ve birtakım zuhuratı da olur ise bunlara iltifat etmemelidir. Feyzin devamı yalnız şeriattır. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin şeriatı sevenler ve icra eden kulları, tarikattan feyz almışlardır.

Zikir, emridir. Cenabı Hakk Celle ve Ala Hazretleri, Zatını daima ve çok zikredilmesini emretmiştir. Cenabı Hak Celle Ve Ala Hazretlerini zikretmek vacibdir. Vacibi terk eden azaba çarptırılır. Azapdan kurtulmak için Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini daima zikretmek lazımdır. Bu da Tarikat-ı Aliye yoluna girmekle olur

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri aklıselim olan kullarına Kaf Suresi 37’nci ayetinde şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki bu surede anılanlarda, aklı olan yahut kendisi huzurlu bir kalb içinde olduğu halde (nasihatlere) kulak veren kimse için, bir ibret dersi vardır.”

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Saf Suresi 2’nci ayetinde şöyle buyurur:

“O halde (Ey Resulüm, müşriklerin öldükten sonra dirilmeyi inkâr edişlerine dair) onların laflarına karşı sabret de Rabbini güneşin doğuşundan önce (sabah namazında) ve batmadan önce (öğle ve ikindi namazlarında) hamd ile tesbih et. Bir de gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı namazlarında) ve namazların sonlarında O’nu tesbih eyle.”

Yine Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Mü’min Suresi 60’ıncı ayetinde buyuruyor ki: “Bana dua edin, size karşılığını vereyim. Bana ibadet etmekten büyüklenip yüz çevirenler, muhakkak ki küçülmüş kimseler olarak cehenneme gireceklerdir.”

Allah Resulü Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin bizlere bıraktığı emanet olan iki şeye sımsıkı sarılmalıyız. O emanetin birisi Kur’an-ı Kerim, birisi de Hadis-i Şeriftir Bu iki emanete sımsıkı sarılırsak ebedi âlemde mahrum olmaz, Yol kesicilere aldanmaz. Dünya menfaati için dinini satanlardan olmayız.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostları, Kur’an-ı Kerim’e, Hadis-i Şeriflere sımsıkı sarılıp Yüce Mevla’nın rızasına takva yolu ile ermişlerdir. Onlar Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Yüce Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem efendimize indirdiği Ayet-i Kerime’lerini başlarının tacı bildiler ve bu nurlu yolda sabrettiler. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Tur Suresi 48’inci ayetinde şöyle buyurur: “Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen muhafazamız altındasın. (Uykudan veya herhangi bir yerden) kalktığın sırada Rabbine hamd ile tesbih eyle.”

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu: “Sabah namazımı kıldıktan sonra, güneş doğana kadar, bir cemaatle Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmekliğim, bana dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha çok sevgilidir.”1

Ebu Abdullah Evheb bin Münebbih Radıyallahu anh Hazretleri demiş ki: “Dervişlerden bir dost edinin! Çünkü kıyamet gününde devlet onlarda olacak. Ve yine demiş ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri Hazreti Davud Aleyhisselam’a Vahiy ile buyurmuş ki: “Sırattan en süratli geçecek kimse benim hükmüme razı olan ve dilleri de zikrimden ıslak bulunanlardır.”2

Seyyide Ayşe Binti İmam-ı Cafer-i Sadık Radıyallahu anh hazretleri diyor ki: “Ya Rabbi! İzzet ve celaline yemin ederim ki, şayet beni cehenneme sokarsan, dünyada çektiğim tevhidleri elime alırım ve cehennem halkına: ‘Bakınız! Ben Allah Celle Celaluhü Hazretlerini bunlarla tevhid ettim. O bana azab ediyor diye dolaşırım.”3

Her kim dünyada genişlik ve bolluk vaktinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikri ile tanırsa Allah Celle Celaluhü Hazretleri de şiddet zamanında ihsan ve acımasıyla ona yaklaşır. Zira Allah-ü Zülcelâl Hazretlerinin azabından zikirden daha fazla kurtarıcı hiç bir şey yoktur. Zikir kulun üzerine rahmet yağmasına ve meleklerin kuşatmasına ve rahmetin çevrelemesine de sebeptir.

Zikrin hakikati, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini daima hatırdan çıkarmayıp zatını unutmamak ve emirlerine de sımsıkı sarılmaktır. Tövbe Suresi 67’nci ayetinde “Münafık erkeklerle münafık kadınlar birbirlerine benzerler. Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (Hayır yapmazlar). Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu (Hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.” Ayet-i Kerime’de bildirildiği gibi Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin unuttuğu ve Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini unutan münafıklardan olmamak için âleme gönderiliş gayesi olan Zikrullahı dilimizden, kalbimizden hiç çıkarmamalıyız.

ZİKRULLAHA AİT AYET-İ KERİMELER

Zikrullah hakkında Kur’an-ı Kerim’de nice Ayet-i Kerime’ler vardır. Elimizden geldiği kadarıyla bunlardan bazılarına işaret etmeye çalışacağız. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin bu mübarek sözlerine kulak verelim ve ona göre amel etmeye çalışalım. Umulur ki, Allah Celle Celaluhü Hazretleri bizlere acır, ve af ettiği kullar arasına koyar. Nitekim Zariyat Suresi 56’ncı ayetinde şöyle buyuruyor. “Ben İnsanları ve Cinleri beni tanısınlar, beni ansınlar ve bana ibadet etsinler diye yarattım.”

İnsanların yaratılmalarının Hikmeti, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini tanıyıp O’na ibadet ve kulluk ederek O’nu Zikretmek olduğu, bunun dışında tüketilen ömrün ve emellerin Zayi edilmiş bulunduğu beyan buyrulmuştur.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Ahzab Suresi 41-42’nci ayetlerinde buyurur ki: “Ey İnananlar! Allah’ı türlü tesbihler çekerek çok zikrediniz ve O’nu sabah akşam tesbih ediniz. Zira o sizi karanlıklardan nura çıkarandır.”

Ankebut Suresi 45’inci Ayetinde şöyle buyurur: “Muhakkak ki Allah’ın zikri en büyük iştir. Allah Hazretlerinin sizi anması, sizin O’nu anmanızdan daha büyüktür.”

Yine Nisa Suresi 142’nci ayetinde buyurur ki: “Münafıklar Allah’ı zikretmezler. Zikretseler de pek az zikrederler ki, o da ağızlarındadır. Zanlarınca Allah’a hile yaparlar. Allah da hilelerini başlarına geçirir.”

Bu Ayet-i Kerimeden de anlaşılıyor ki bir mü’min, âleme gönderiliş gayesini yerine getirip mana yoluna Sülük (Zikri Telkin) edip sabah ve akşam Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zatını zikretmediği zaman münafıklık alametiyle baş başa kalır.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 152’nci ayetinde şöyle buyuruyor: “O halde siz, bana itaat ve ibadet ederek Beni anın (zikredin) ki, bende sizi mağfiretimle anayım. Nimetlerime şükredin de nankörlük yaparak küfre varmayın. (Beni ve nimetlerimi inkar etmeyin)”.

Nur Suresi 36-37’nci ayetlerinde ise Şöyle buyuruyor:“Bir takım evlerde ve camilerde ki, Allah onların rifatlendirilmesine ve içlerinde isminin zikrolunmasına izin verdi. Onlar da sabah, akşam O’na tesbih ederler. Öyle rical ki, ne alım ne satım ve ticaret, onları Allah’ı zikretmekten alıkoymaz.”

Mescitler, alışverişten ve diğer dünya işleri ile uğraşmaktan ve bunlara ortam olmaktan kurtarılmalıdır. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin gayeyi anlatan Ayetleri şöyledir:

Kehf suresi ayet 28’de: “Ve o kimseye itaat etme ki, kalbini zikrimizden gafil bırakmışızdır. Keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmış olmuştur.”

İnsan suresi ayet 25’de: “Rabbinin ismini sabah ve akşam zikret habibim. Allah’ın Celle Celaluhü zikrine bütün vakitlerde devam et.”

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Zümer Suresi 22’nci Ayetde şöyle buyuruyor: “O halde vay o Allah’ın zikrinden kalpleri katılara. Onlar bir açık delal içindedirler.” Kalbleri yoğunlaşıp katılaşarak aleme gönderiliş gayesini araştırmayıp unutanlar, Allah’ın zikrini kabul etmeyen kimselere yazıklar olsun ki, Cehennemin veyl deresine düşerler.

Hac Suresi 34’üncü Ayetinde ise şöyle beyan eder: “Her bir ümmete bir mensek meşru kıldık, Allah’ın ismini zikretsinler diye.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bahtiyar kulları hakkında Şuara Suresi 227’inci Ayetinde şöyle buyurmaktadır:

“Ancak îman edip amel işleyenler ve Allah’ı Celle Celaluhü çok zikredenler o mazmum hallerden müstesnadırlar.”

Yine Al-i İmran Suresi 191’inci Ayetinde buyruldu ki: “Sağduyulular o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken daima Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Allah’ın varlığını isbat için iyice düşünürler ve şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin (Berisin). Artık bizi Cehennem ateşinden koru.’ derler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Haşr Suresi 19’uncu ayetinde buyurur ki: “Öyle kimseler gibi olmayın ki, Allah’ı unutmuşlardır da, Allah da onları kendilerine unutturmuştur. İşte onlardır ki, bütün fasıklardır, bozulmuş güruhtur.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerini unutmak, zikrin zıttıdır. Unutma sebebiyle kalbden Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri silinir. Bu sebeple Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeyi unutmayı Cenab-ı Hak Celle Celaluhü Hazretleri çok zemmetmiştir.Necm Suresi 29’uncu ayetinde beyanla:“Onun için sen iraz et. Öyle kimselerden ki, bizim zikrimizden yüz çevirmiş, dinlemiyor, aldırmıyor.” buyuruyor.

Furkan Suresi 29’uncu ayetinde ise:“Vallahi o sapıttı. Beni zikirden Allah’ı anmaktan ve Kur’an ahkâmına bağlanmaktan bana Kur’an gelmişken şeytan insanı helake düşürendir.”

Zümer suresi 37’nci ayetinde devamla:“Kime de Allah Celle Celaluhü hidayet verirse onu da saptıracak yoktur. Allah (imansızlara) galip gelen intikam sahibidir.”

Hadid Suresi 16’ncı ayetinde ise“O iman edenlere çağrı gelmedimi ki, kalbleri Allah’ın Celle Celaluhü zikrine ve inen Hakk Celle Celaluhü aşkına huşu ile coşsun ve bundan evvel kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman gcçip dee kalbleri katılaşmış ve ekserisi fıska dalmış bulunanlar gibi olmasınlar.”

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Kendine merhamet etmeyene başkası merhamet etmez.”4 diye buyurmuştur.

Ara sıra zikir ve tasavvuf aleyhinde konuşanlar, camide cemaatle zikrin bid’at olduğunu, bu nedenle camide cemaatin cemaatle zikir yapmalarını men edenleri görüyoruz. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Bakara Suresi 114’üncü ayetinde şöyle buyuruyor

“Allah’ın mescitlerinde Allah’ın ismi anılmaktan (zikretmekten) men eden ve harab olmaları yolunda çalışan kimselerden daha zalim kim vardır? Bunların mescitlere ancak korka korka girmek hakları vardır. Onlara dünyada zillet ve rüsvaylık vardır. Ahirette en büyük azap da onlarındır. ”

Yine Enfal Suresi 24’üncü ayetinde şöyle buyurur:“Ey müminler! Peygamber size hayat verecek olan şeriat emirlerine sizi davet ettiği zaman Allah’a ve Resulüne icabet edin. Bilin k,i Allah gerçekten kişi ile kalbi arasına girer (Her şeyine hakim olur canını alır) ve siz muhakkak toplanıp ona varacaksınız.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Taha suresi 126’ncı ayetinde buyuruyor ki:

“Allah da şöyle buyuracaktır: Öyledir. Sana Ayetlerimiz geldi de sen onları unuttun. İste bu gün de öylece unutuluyorsun.”

Cuma Suresi 10’uncu ayetinde şöyle buyuruyor.“Allah’ı çok zikredin, taki umduğunuza kavuşasınız.”

Furkan Suresi 28’inci ayetinde ise “Ah nolaydı, keşke falanı dost edinmeyeydim. Beni zikirden saptırdı.” buyuruyor.

Zikrin hakikati, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin “Mütekellim” ismi ile tecelli etmekten ibarettir. Zira cem ve tafsilde mertebeleri itibariyle “Kelam” sıfatını açıklar. Zikrin Alası, cem makamında olanıdır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri önce kendi Zatını zikrettikten sonra, Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’i ve daha sonra diğer Peygamberleri almış ve methetmiştir Sonra Mukarreb Melekleri ve daha sonra mücerred Ruhları, bundan sonra bedenleri zikretmiştir. O halde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir, gaza ve bütün ibadetlerden üstündür. Çünkü diğer ibadetlerin (namaz, oruç, zekât, hac) Sevabı Cennet, zikrin mükafatı ise bizzat Allah Celle Celaluhü Hazretleridir, Cemalullah’a ermektir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası içindir. Muhabbeti, aşkı içindir. Muhabbeti Resulü içindir. Zikrin manası ise anmaktır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerini unutmamaktır. Nitekim Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Haşr Suresi 198’uncu ayetinde “O kimseler gibi olmayın ki, Allah’ı unutmuşlar, Allah da onları kendilerine unutturmuştur.” buyurarak Rabbini az Zikreden münafıkları Zemmetmiştir.

Kehf Suresi 24’üncü ayetinde “Unuttuğun zaman Rabbin Celle Şaneyi Zikret.” Yani –Rabbini Zikrettiğin zaman Rabbinden gayrı her şeyi hatta kendi nefsini dahi unut.– demek olur. Ancak böyle olursa zikirde ortak koşulmamış bulunur. Bir de –Ölümünde olduğu gibi Allah Hazretlerinden gayrisini unut.– demektir.

Zikirde Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ortak koşulmamak (La ilahe illallah) denildiği zaman Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrı her şeyi tamamıyla unutmakla mümkündür. Bunu yapabilmek için de zikre o kadar devam etmelidir ki, zikir kalbe yetişsin ve âleme gönderiliş gayesi hâsıl olsun. Kalpten de Ruha erişsin, oradan da talibe ilahi sevgi ve yakınlık belirtileri ortaya çıksın. Bunun için de Talibin beşeriyet sıfatlarını tamamıyla mahvetmesi lazımdır. O kadar ki, kendi adını ve bütün çevresini dünyayı ve dünya içindeki her şeyi unutması gerektir. Ta ki, “Adın nedir?” diye sorulduğu zaman, Zikrullah ettiği Mabudunun adını söyleyivermelidir. Ancak Zikir Allah-ü Azimüşşan Hazretlerinin ve Resûllüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in buyurduğu şekilde kaideleri ve şartları üzere yapılırsa Zikrullahın Faziletleri hâsıl olur.

Nitekim Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri İsra Suresi 44’üncü ayetinde şöyle buyuruyor: “Yedi gök ve yer bir de bunlar içinde bulunanlar (İnsan, cin ve melekler) Allah’ı tesbih ederler. Hiç bir varlık yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihini (dillerini bilmediğinizden) anlamazsınız. O Celle Celaluhü gerçekten Halim’dir, Ğafur’dur.”

Eğer her şeyde gönül olmasaydı, o şey Hakk’ı ne bilir, ne de tesbih erderdi. Âlemlerin Fahr-i Ebedisi Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin inananlara bıraktığı o iki emanete (Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Resûllüllah) hıyanet etme. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ayetlerinin bazılarını müminlere anlatıp bazılarını saklamayasın. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin emirlerini ve O’nun Habib Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in sünnetini kısıtlamadan anlat. Anlat ki, Huzurullah’ta vereceğin sualin kolaylaşmış olsun. Yoksa eğer Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ve O’nun Resulü Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin emirlerinin bazılarını gizler anlatmazsak, korkarım ki, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin şu Ayet-i Kerimesi’ne muhatap oluruz. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri nitekim Bakara 175-176’ncı ayetlerinde buyururlar ki: “Onlar Hak yolu bırakıp sapıklığı mağfiret yerine azabı salın almış kimselerdir. Onlar ateşe ne de sabırlıdırlar. (Bu azabın sebebi şudur) Çünkü Allah’ın Hak olarak gönderdiği kitabın Hükmünü gizlediler. Kitabın bir kısmını ikrar ve bir kısmını inkâr etmek suretiyle ihtilafa düşenler, Haktan uzak bir ayrılık içindedirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri, âleme gönderiliş gayesini yerine getirmeyen, Kur’an-ı Azimüşşan’ın hakikatlarını açıklamayanlar hakkında Nisa Suresi 140-145’inci ayetlerinde şöyle buyuruyor:

“Allah münafıkları ve kafirleri cehennemde bir araya toplayacaktır… Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı katındadırlar.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri, âleme gönderiliş gayesini yerine getirmeyen, Yüce Zatını unutanlar hakkında Zuhruf Suresi 36’ncı ayetinde buyurur ki:

“Her kim Rahmanın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu ona arkadaştır.”

Nisa Suresi 103’üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır: “O korkulu zamanda namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, otururken, yanlarınız üzere yatarken hep Allah’ı zikredin, Sükûn ve emniyet haline geldiğiniz vakit namazı tam erkân ile kılın. Çünkü namaz müminlerin üzerine vakitleri belirli bir farz olmuştur.”

Yine Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri İsra Surersi 83’üncü ayetinde şöyle buyuruyor:“Biz insana (sağlık ve genişlik gibi) nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı Celle Celaluhü anmaktan yüz çevirip yan çizer, ona fenalık dokununca da pek ümitsiz olur. Allah’ın Celle Celaluhü ihsanından ümidini keser.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Haşr Suresi 21’inci ayetinde buyuruyor ki: “Eğer biz bu Kur’anı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak o dağı Allah korkusundan baş eğmiş, parçalanmış görürdün. Bu temsiller yokmu işte biz onları insanlar için yapıyoruz. Olur ki düşünürler.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dehşetli gününe, âleme gönderiliş gayesini gücümüz yettiği kadar yerine getirip hazırlanıyor muyuz? Sıkıştığımız zaman “Allah büyüktür. Affeder” diye avunuyor muyuz? Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri elbette af eder. Şayet bir kul olarak O’nun bize verdiği güç kuvvet ile yolunda bulunursak, O her şeye kadir’dir, af edicidir ve af etmeyi sever.

Şöyle bir düşünelim halimizi, bize sorulduğu zaman “Elhamdülillah Müslüman’ım” deriz. Eğer bize “Allah’a ve Resulüne inanıyor musun diye sorulduğu zaman, “Elbette inanıyorum.” deriz.” Allah’ı ve Resulünü de seviyor musun?” denildiği zaman, “Seviyorum.” deriz. Seven sevdiği ile beraber olup yolunda bulunur. Fakat Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Ayetleri ve Resul-ü Azam’ının da Hadis-i Şerifleri anlatıldığı zaman kabul etmiyor ve inadında ısrar ederek sayılı nefesimizi Allah ve Resulünün emirlerine kulak vermeden unutarak sağlık, sıhhat ve selametini, boş vakitlerini hep boşa harcıyoruz. Dünyadan ebedi aleme gidince “Eyvah!” diyen “Ah!” çekenlerden biri olmayalım. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Saffat Suresi 20-21’inci ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Çünkü O (Sura ikinci defa) bir üfürüştür ki, derhal kabirlerinden kalkıp başlarına gelecek şeyi gözetlerler. Şöyle derler; eyvah bizlere: Bu Hesap günüdür.”

Yine Yasin Suresi 52’nci ayetinde şöyle beyan ediyor“Eyvah başımıza gelenlere: Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? İşte bu O Rahman’ın Celle Celaluhü vaad buyurduğu (kıyamet), doğru imiş o gönderilen Peygamberler derler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri zatını zikreden erkekler ve kadınlar hakkında Ahzab Suresi 35’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar var ya, Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”

Aleme gönderiliş gayesini unutmamalı, gayeyi yerine getirmeye gayret etmeli. Artık ahiret alemine göçtüğümüz zaman geriye dönüşümüz yok. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Mü’minun Suresi 99-100’üncü ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Nihayet o müşriklerin her birine ölüm geldiği vakit şöyle diyecekler: ‘Rabbim! Beni dünyaya geri çevir, taki ben Terk ettiğim imanı yerine getirip salih bir amelde bulunayım.’ Hayır! (Artık dünyaya dönülmez) Müşriklerden her birinin söylediği bu sözler söyleyene ait faydasız bir laftır. Önlerinde ise mezar vardır. Diriltilecekleri güne kadar oradadırlar.”

Bu dünyaya ebedi kalmaya gelmedik. Bir müddet burada ekip biçeceğiz. Burası bir tarladır. Ebedi alemde kalacağımız kadar şu imtihan odası olan toprak alemde hazırlanmalıyız. Elli altmış senelik ömrümüz bir anda son demine gelir.. Ebedi aleme eli boş gideriz. Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Enam suresi 32’nci ayetinde şöyle buyuruyor:“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette ahiret yurdu, takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hala aklınız başınıza gelmeyecek mi?”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin izni olmadıkça hiç kimseye ölmek yoktur. Ölüm zamanı Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ilminde kararlaşmış bir yazıdır.

Al-i İmran Suresi 145’inci ayetinde “Kim bu dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz ve kim de ahiret sevabını isterse bunada ondan veririz. Şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz.” buyuruyor.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Zikredildiği zaman yahut kendimiz zikrettiğimiz zaman kalbimiz çarpıyor mu? Gözümüz O’nun Heybet ve Kudretinden yaşarıyor mu? O’nun sevgisinden heyecan duyuyor muyuz? Cildimiz O’nun Celalinden diken diken oluyor mu? Emrettiği şeyleri yapıp, menettiği şeylerden kaçınabiliyor muyuz? Yok eğer öyle olmayıp Allah Celle Celaluhü Hazretlerini dilimizle zikredip O’nun her şeye kadir olduğunu söyleyip kalbimiz buna inanmıyorsa, veya “Allah vardır, her şeyi gören odur” deyip beri tarafta sanki yokmuş gibi (haşa) türlü kötü fiilleri işlersek yani Sözümüz başka, fiilimiz başka ise, o kimsenin kalbi, ruhu hastadır. Öyle kalbin sahibi, okunan Kur’an’ı değil, okuyanın sesini dinler. Hatta o Kelamullahı dinlemekten dahi canı sıkılır. Bunlar Allah Celle Celaluhü Hazretlerine tevvekkül de etmezler, edemezler. Zira kalpleri gerçekten Allah Celle Celaluhü Hazretlerine iman edememiş kimselerdir. Elbette bu kimseler gerçekten namaz da kılmazlar. Kılsalar bile borç kalksın diye kılarlar. Zira Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Maun Suresi4-5-6’ncı ayetlerinde şöyle buyuruyor:

“Artık şiddetli azab olsun (nifak suretiyle) namaz kılanlara– onlar namazlarından gafildirler- onlar (namazlarıyla insanlara) gösteriş yaparlar.”

Böyle namaz ise insanı Hakk’a götürmek şöyle dursun, belki O’ndan uzaklaştırır. Hele böyleleri, yani kalbleri inanmadığı halde inanmış görünen, sözleri başka fiilleri başka olanlar, zekatlarını da veremezler. Üstelik kimseye yardımları dokunmaz. Hayırlı işlere mani olurlar.

Kendimizi bu ayetle bir ölçelim! Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin indindeki mevkiimizi bu Ayet-i Kerime’lerle bir öğrenelim. Dünya pazarına ekip biçmeye geldik, yakın bir zaman sonra gideceğiz. Uzak bir yolun yolcusu ve korkulu yerlerden geçeceğiz. Yüce Allah Celle Celaluhü HazretleriAhzab Suresi 21’inci ayetinde buyuruyor ki:

“Gerçekten Allah’ı, ahiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için size Allah’ın Resulünde pek güzel bir örnek vardır.”

İşte hayat bundan ibarettir. Dünyasını Ahireti için terk eden de iki cihanda mesrur olur. Seven sevdiğini çok zikreder. Unutmamalı ki, kişi sevdiği ile beraberdir. Seven sevdiğinin dilediğini canına minnet bilir ve hemen yerine getirir.

Yüce Zatını anmak (Zikretmek) hususunda hayvanlar hakkında Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Enam Suresi 38’inci ayetinde şöyle buyuruyor:

“Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hepsi (yemek, içmek, zikretmek hususunda) ancak sizin gibi ümmetlerdir.”

ZİKRULLAHA AİT HADİS-İ KUDSİLER

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri, Ayet-i Kerimelerde zikrin önemini, zikretmenin faziletini bize bildirdiği gibi, Resulü Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz nezdinde tüm inananlara zikrin mahiyetini Kudsi Hadislerde de beyan etmiştir.

Ölülükten kurtulmuş, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini ve Resulünü, ahiret alemini ölümünü unutmayan, daima Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hatırlayan, O’nun huzurunda Zatını zikretmek için oturan bahtiyar kulları hakkında Hadis-i Kudsilerinde şöyle buyuruyor: “Ben beni zikreden kulumla beraber otururum, zikredenle beraber olurum.”5

Yine buyurur ki: “Ey Adem oğlu! Sen Beni zikrettiğin müddetçe muhakkak Bana şükredersin. Zikri yapmayarak Beni unuttukça da Bana küfredersin. Yani nankörlük ve küfrü nimet etmiş olursun.”6 Anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü Hazretlerinden gafil olmamalıdır.

Ve yine Hakk Celle ve Ala Hazretleri buyuruyor: “Ey Adem oğlu! Sen Beni zikredersen, Ben de seni zikrederim.”7

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri başka bir Kudsi Hadisinde buyuruyor: “Ben, Beni zikredenle beraberim.”8 Zikreden, zikri ile Allah Celle Celaluhü Hazretlerine öyle kemali yakınlık ve tamamı ünsiyet tahsil eder ki, o kurbiyyet ve ünsiyetin gereği olan cülus, Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri onu zatına izafe etmiştir ve “Onlar benim celis kullarımdır.” buyurdu.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri diğer Kudsi Hadiste buyurur ki: “Ey Ademoğulları! Eğer tamamen başkalarından ayrılıp benim ibadetimle meşgul olsanız, size öyle gönül tokluğu veririm ki, yoksulluk asla size yol bulamaz. Şayet bana ibadetten vazgeçer de halk ile meşgul olursanız, kalbinizi dünyalık ile doldurur ve fakat size yoksulluk kapılarını açarım da bir vakit ihtiyaçtan kurtulamazsınız.”9

Yine Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri buyuruyor: “İhlas benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulumun gönlüne yerleştiririm.”10

Bir başka Kudsi Hadis de şöyle: “Beni bilen Beni arar, Beni arayan Beni bulur. Beni bulan Beni sever, Beni seveni Ben de öldürür ve sonra da dili Ben olurum.”11

Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü Hazretlerinin zikir ile meşgul olana bahşettiği güzelliklerden sadece birini şu Kudsi Hadis’te görelim: “Ey dünya! Bana hizmet edene sen de hizmet eyle. Sana hizmet edeni de bir köle gibi kullan.”12 İşte burada görüldüğü gibi, Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri, kendi Zatını zikreden, O’nu her dem hatırlayan kullarına, dünyayı hizmetçi tayin ediyor, dünyayı o kullarının emrine veriyor. O’nun kudretinden şüphe duyan var mı? Varsa: “Ben burdayım!” desin. O zaman Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretlerinin bu Hadis-i Kudsi’si vuku bulur.

Hülasa zikir ibadetlerin en şereflisi ve efdali ve azamı ekmelidir. Kalbi tasfiye ve nefisleri temizleme ve tekmili bakımından buyruldu ki: “Cenneti yarattım ve cennete yaraşır kimseler de yarattım. Cehennemi yarattım ve ona yaraşanları da yarattım. Tuba ve saadet cennete layık kıldığım kimselere olsun ve veyl ve azab da cehenneme layık kıldığım kimselere olsun.”13

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri buyurdu: “Benim kulum Beni kendi başına zikrettiği zaman, Ben de onu kendi yanımda, zikrederim. Eğer Benim kulum Beni cemaat içinde anarsa (zikrederse), Ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. Eğer Benim kulum Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın (bir kol uzunluğunda) yaklaşırım ve eğer benim kulum bana bir arşın yaklaşırsa bende ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak varırım.”14 Burayı iyi anlamak lazım. Hak Sübhanehu ve Teala Hazretleri, bizim anladığımız manada yaklaşma sergilemez. O, kuluna şah damarından daha yakın olduğuna göre, kulunu kulundan daha iyi bilir. O kulunun gönlünde tecelli eder. Kul ona ne kadar ibadet eder, O’nu ne kadar anar, zikrederse, Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri o kuluna, daha çabuk yaklaşır, o kulunun gönlüne taht kurar, gönül sarayındaki sahte padişahları yıkar, yakar, tahta kendi Zatı oturur.

Kul, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hatırlarsa, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onun isteklerini hatırlar, karşılar. Şayet kul Allah Celle Celaluhü Hazretlerini nerede ve nasıl anarsa veya Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden dileği nasıl olursa, O Celle Celaluhü da ona göre icabet eder ve kulun isteğini istediğinden daha fazla iltifatla karşılar. Lütfünü o kuluna ihsan eder.

Yine buyurur ki: “Bir kimse benden bir şey istemek için benim zikrimle meşgul olursa, Ben ona isteyenlerin istediklerinden daha üstününü veririm.”15

Nebiler Nebisinin Sallallahu aleyhi vesellem buyurduğu bir Hadis-i Kudsi’de âlemlerin Rabbi Celle Celaluhü şöyle buyurur: “Benim zikrim kendilerini meşgul edip Benden isteyecek vakit bulamayanlara, Benden isteyenlere verdiğimden daha çok veririm.”16 Burada şükretmek lazım. Nimet ayağa gelmiş… İstememek olmaz…

Allah Celle Celaluhü Hazretleri buyuruyor ki: “Ben kullarımla beraberim, kullarımın dudakları hareket ederken. (yani kulum (Allah) derken Ben de beraberim demektir.)”17

Kul Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretlerinin muhabbetinden dolayı kendinden geçer, dolayısıyla Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri’ne aşık olur. O’nu Celle Celaluhü sever. Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri de kuluna şöyle aşık olur ki, kulunu kendi muhabbetinde kendinden geçirir.”18

Bir Kudsi Hadiste Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri buyurur ki: “Kulum Bana nafilelerle yaklaşır. O kadar yaklaşır ki, Ben o kulumu severim. Bir kulumu da sevdim mi, onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olurum. Benimle görür, Benimle işitir, Benimle tutar.”19

Bir Başka Kudsi Hadiste Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri şöyle buyuroyor: “Bana bir karış yaklaşana Ben bir arşın yaklaşırım.”20 Yani kul Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine kulluk da ne kadar yaklaşırsa, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri de kulunu daha fazlasıyla aşkına muhabbetine rızasına, Cemalullah’ına erdirir

ZİKRULLAHA AİT HADİS-İ ŞERİFLER

Zikrullah’a ait birçok Hadis-i Şerif vardır. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, kendisi bizatihi Allah Celle Celaluhü Hazretlerini devamlı zikretmiş, O’nu hiç gönlünden çıkarmamış, Ashab-ı Kiram’a da her an Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hatırlamalarını ve O’na kullukta gevşeklik yapmamalarını tavsiye buyurmuştur. Bize düşen, Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in bu mübarek sözlerini canı gönülden dinlemek ve onları baş tacı yapmaktır.

Alemlerin Efendisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir Hadisi Şerif’lerinde şöyle buyuruyor: “Minberimle evim arası Cennet Bahçelerinden bir bahçedir.” Hadisi Şerif’in şerhinde de buraya zikir ve namaz için Meleklerin adeta hücum ettikleri ve zikir halkaları da öyle olduğundan “Cennet Bahçesi” sayıldığı yazılmıştır.21

Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurdu: “Üç taife insanlar şeytanın ve onun askerlerinin şerrinden korunmuşlardır. Birincisi, gece ve gündüz Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikredenler, ikincisi seher vaktinde istiğfar eyleyenler, üçüncüsü de Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin korkusundan ağlayanlardır.”22

Bir başka Hadisi Şerif’te de: “Sabah akşam Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmek, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda bir harbe girip kılıcı kırılıncaya kadar savaşmaktan hayırlıdır.” buyrulmuştur.23

Ebu Zer Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyor “Sizden birinizin her uzvu üzerine sadaka lazım gelir. Her tesbih sadakadır. Her tahmid sadakadır. Her tehlil sadakadır. Her tekbir sadakadır. Marufu Emirde bulunmak (İyiliği Emretmek) sadakadır. Münkerden nehiy (Kötülükten Sakındırmak) sadakadır. Duha (vaktinde) kılacağı iki rekât namaz bunlara bedel olarak kâfi gelir.”24

Ebu Musa El-E’şari rahmetullahi aleyh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyor:“Rabbini zikredenle zikretmeyenin benzeri, diri ile ölünün benzeridir. İçinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin anıldığı evle Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin anılmadığı evin benzeri ölü ile dirinin benzeridir.”25

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu: ‘Müferridler Öne geçtiler.’ Bunun üzerine ashab: ‘Ey Allah’ın Resulü, müferridler kimlerdir?’ diye sordular. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz cevaben: ‘Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlardır.’ buyurdu.”26

Abdullah bin Büsr Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen hadisi şerifte: Bir adam Peygamber Efendimize gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! İslam hükümleri bana çok geldiği (için acze düştüm). Bana sımsıkı yapışacağım bir şeyi haber veriniz..” dedi. Peygamber (SAV): “Dilin Allah’ın Celle Celaluhü zikrinden yaşlanmış olarak devam etsin, (zikre devam et).” buyurdu.27

Zikrullah, kalbin gıdası, ruhun devası, fikrin cilasıdır. İnsan ceset ve ruhun karışımından meydana gelmiş, bütün canlıların üstünde akıllı bir varlıktır. Cesedin gıdası, ekmek ve su, ruhun ve kalbin gıdası Zikirdir. Yani: O’nu anmaktır. O’nun zikri ile kalb rahat, yüz güzel, göz nurlu, zihin şuurludur. Ruhsuz ceset nasıl kokup dağılmaya mahkûm ise, zikirden mahrum bir kalb de ızdırab, heyecan, gadab, kin ve kötü düşüncelerle perişan olur.

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Allah’ı her taş ve ağaç yanında zikret.”28 Demek ki, her uğradığımız yerden zikirsiz geçmemek ve orada bulunan eşyanın buna şahid olması gerektiğini bu Hadisi Şerif’ten anlıyoruz.

Yine buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerini o kadar çok zikrediniz ki, görenler size deli, murai desinler.”29

Alemlerin Fahri Ebedisi, on sekiz bin alemin nur yumağı buyuruyor: “Adem oğluna Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeksizin geçen her saat için kıyamet günü zikirsiz geçirdiği zaman hasret olacaktır.”30

“Zikrullah’tan daha efdal sadaka yoktur.”31

Hazreti Aişe Radıyallahu anh Validemizden “Peygamberimiz boş kalınca ne yapıyor?” diye sordular. Cevaben: “Her zaman zikir ile meşgul olurdu.” dediler.32

“Muhakkak ki Allahü Teala Hazretlerini zikretmek şifadır, insanları anmak ise dert ve marazdır.”33

Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Muaz Radıyallahu anh Hazretlerinin elini tuttu: “Ben seni severim sana bir tavsiyede bulunacağım. Her namazın arkasında sakın terk etmeksizin bunu daima oku.” buyurdu. “Ey Allah’ım! Seni zikretmek ve Sana şükretmek ve güzel ibadet etmek için bana yardım et.”34

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki: “Ya Rabbi! Beni Sana şükreyleyen ve seni zikreyleyen ve Sana rağbet eden ve itaat eyleyenlerden kıl.”35

Resülullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bir müslüman abdestli olarak yatağına yatarda zikirle uyur ve gece uyanıp da Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden bir istekte ve dilekte bulunursa dünya ve ahirete ait hayırlı olmak şartı ile muhakkak Allahü Teala Celle Celaluhü Hazretleri o isteğini verir.” buyurmuştur.36

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Her kim Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikrederse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu sever.”37 buyuruyor.

Zikre devamla, Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri de bizi gafletle yaptığımız zikirden uyanık olarak yapılan zikre yükseltir ve bundan sonra da uyanıklıkla yapılan zikre devam sayesinde huzurla yapılan zikre yükseltir. Bu zikir esnasında Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka her şey yok olur ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri kalır ve bu fikirle zikir yapmak mazhariyetine eriştirir.

Yine buyurur ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerini sevmenin alameti onu zikretmektir. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine buğz edişin nişanı da Zikrullah’a buğz etmektir.”38

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz yine bir Hadisi Şerif’lerinde buyurur ki: “Her şeyin bir cilası vardır. Muhakkak kalblerin cilası da Zikrullahtır. Zikrullahtan daha fazla kabir azabından kurtaran bir şey yoktur.” Bunun üzerine ashab sordular: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda cihaddan da mı üstündür?” dediklerinde buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda cihattan da Zikrullah üstündür. Ancak cihad eden kimse kılıcı kırılıncaya kadar düşmanla çarpışırsa, o müstesnadır.”39

“Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri olmaksızın çok konuşma, çünkü zikirsiz çok söz söylemek kalbin kasvetindendir Kalbi kararmış kimseler yani fikirsizler Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden muhakkak çok uzaklaşmışlardır.”40

“Yemeğinizi Zikrullah ve namazla eritiniz ve öyle yapmadan uyumayınız. Çünkü kalbiniz kararır, çok yemek zulmettir, zikir ise nurdur, zikrin nuru ile taamın zulmeti gider.”41

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Zikrullah’ın, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmenin faziletine yönelik şöyle buyuruyor: “Gafiller içinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden, arkadaşları kaçtığı halde sabredip de yalnız başına düşmanla savaşan gibidir.”42

“Tek başına Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden, tek başına küffar ile çarpışan kişi gibidir.”43

Şeyhi Ekber Muhyiddin-i Arabi Rahmetullahi aleyh hazretleri buyurur ki: “Zikrin hakikati Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin mütekellim ismi ile tecelli etmesinden ibarettir. Zira cem ve tafsilde mertebeleri itibariyle Kelam, Kemal sıfatını açıklar. Zikrin a’lası cem, makamın da olanıdır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri önce kendi zatını zikrettikten sonra Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi ve daha sonra diğer Peygamberleri anmış ve methetmiştir. Sonra Mukarreb Melekleri ve daha sonra Mücerred Ruhları bundan sonra da bedenleri zikretmiştir. O halde Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir, gaza ve bütün ibadetlerden üstündür. Çünkü diğer ibadetlerin sevabı cennet, zikrin mükâfatı ise bizzat Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleridir.

“(Gök gürültüsü işitince) Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikre başlayın, çünkü yıldırım zikredenlere isabet etmez.” buyrulmuştur.44

“Bir kimse yatağına yatar da zikretmezse, zikirsiz uykuya varırsa, yarın kıyamet gününde bir noksanlık ve pişmanlık olduğu gibi bir mecliste oturup da orada Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeden kalkarsa bu da kıyamette pişmanlık ve noksanlık olur.”45

Diğer Hadis mealinde bir kişi sordu: “Ya Resulûllah! Mücahitlerin hangisi üstün ve sevabı ecri en büyüktür?” Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Allah’ı en çok zikredendir.” O sahabe tekrar sordu: “Oruç tutanlardan hangisinin sevabı büyüktür?” Yine cevap vererek: “Allah’ı en çok zikredenin ecri en çoktur.” buyurdu. Sahabe yine sırası ile namaz kılanların ve zekât Hac ve sadakadan hangilerinin sevabının çok olduğunu sordu. Hepsine Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz cevaben: “Allah’ı en çok zikredenlerin sevabı en çoktur.” buyurdu. Bunun üzerine Ebubekir Sıddık Radıyallahu anh Hazretleri, Hazreti Ömer Radıyallahu anh Hazretlerine dedi ki: “Ya Eba Hafs, şu halde zikredenler hayırları toplayıp gidiyorlar.” Bunun üzerine Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Ebubekir Radıyallahu anh Hazretlerini tasdik ederek: “Evet haklısın.” Buyurdu.46

“Her kim Zikrullahı çok yapmazsa, imandan yoksun olur.”47

Nakledildiğine göre, Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz miraca vardığı zaman kıyamda sağ elini sol eli üzerine bağlayarak Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden dilekte bulundu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Habibim! Dile benden ne dilersen!” buyurdu. Resul Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah’ım! Ümmetime senden yakınlık dilerim.” dedi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “İzzetim hakkı için senin ümmetine yakın olmayı ben de isterim, kâfirleri cennete koymam. Rahmet ve nimetini mü’minler için hazırladım. Benim rızamı isteyen, dili ile beni zikretsin, bedenini benim ibadetimde kullansın. Beni sevmenin nişanı benim sözümden başka söz dinlememek, gönlünde benim sevgimden başka sevgi bulundurmamaktır. Beni sevenler dilleri ile beni, tekbir ederlerken ellerini kaldırsınlar, ayakları ile kıyam etsinler. Gözleri yaşlı olsun. Bu hal üzere olanlara herkesten yakın olurum.” Buyurdu.48

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Ya Rab, dünyadan yüz çevirip ahirete yönelmek nedir, nasıl olur?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Dünya nimetlerinden az ve yetecek kadarını alıp fazla yığmamak, benim zikir ve fikrim ile meşgul olmaktır.” buyurdu. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Devamlı olarak Senin zikrin ile meşgul olmak nasıl olur?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri :” İnsanlardan uzaklaşıp bana ibadet etmekle olur.” buyurdu. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Ey Rabbim! Bana beni sana yaklaştıracak bir ameli öğret.” dedi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Geceni ibadet ve gündüzünü oruçla geçir, kimde üç haslet bulunursa onu cennete korum.” buyurdu. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Bu üç haslet nedir?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri : “Dilini benim zikrimden başka bir şey için hareket ettirmemek, kalbini şeytanın vesvesesinden korumak ve açlığı göz nuru bilmektir. Habibim! Açlık, yalnızlık ve sükûtun zevkine varaydın ve bunların sonuç ve faydalarını hileydin, bütün olgunlukları bulurdun.” buyurdu.49

ZİKRULLAHIN MERTEBELERİ

Zikrullahın çok geniş bir makamı olup mertebe ve dereceleri vardır. Birinci ve en düşük derecesi lafzî ve dil zikrinden başlar kopuş, şuhud ve fena mertebesine kadar devam eder.

Her bir mertebenin kendine has zorlukları ve meşakkatleri vardır. Zikrullah’a gönül veren ve bu yola can ve başını koyan salik, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin izni ile ve Evliyalarında himmetleriyle inşallah gün be gün mertebe kat edecek, dem be dem Allah Celle Celaluhü Hazretlerine vuslat yolunda adımlar atacaktır

Birinci mertebede zakir (zikreden), kalben Allah Celle Celaluhü hazretlerine teveccüh ettiği için âlemlerin rabbine yaklaşma kastıyla belli başlı zikirleri anlamlarına dikkat etmeksizin dile getirir.

İkinci mertebede kurbet kastıyla zikirleri söylerken aynı zamanda onların anlamını da zihninden geçirir.

Üçüncü mertebede dil kalbi izleyerek zikreder. Şöyle ki, kalp Allah Celle Celaluhü Hazretlerine teveccüh edip içinden zikirlerin anlam ve mefhumlarına iman ettiği için dile zikretmesini emreder.

Dördüncü mertebede salikin Âlemlerin Rabbine karşı Batıni huzur ve kâmil bir kalp teveccühü vardır ve O’nu hazır ve nazır, kendisini ise O’nun huzurunda görür. Bu makamda bu haletlerin arız olmasında salikler farklıdır. Her biri diğerine oranla daha kâmildir.

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden her ne kadar alakalarını keserlerse, Allah Celle Celaluhü Hazretleriyle o kadar ünsiyet kurar ve O’na sevgi beslerler ve bu durum Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisinden alakasını kâmilen kesip lika ve fena (rabbinde yok olma) derecesine ulaşıncaya kadar böylece devam eder.

Salik, makamların en üstünü olan bu makamda dünyevî hicap ve perdeleri yırtmış, hakiki olmayan mecazî bağları kesmiş, hayır ve kemallerin kaynağına ulaşmıştır. Her şeyi, hatta kendi nefsini bile terk ederek, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine dönmüştür.

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden kopmuş ve muhabbetini Allah Celle Celaluhü Hazretlerine mahsus kılmıştır. Bu makama erişince Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka gönül verecek bir kemal göremez. O’nun dışında ünsiyet kuracak bir dost bulamaz. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden başka bir hakikat göremez. Bu muhlis kullar azamet, celâl, kemâl, hayır ve nur kaynağına ulaşmış, kalp gözleriyle Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin cemâlinin nurlarını görürler. Kemaller kaynağına ulaştıklarından mecazî kemaller onların gözünde değersizdir artık.

İmam- Hasan Radıyallahu anh Hazretleri şöyle buyuruyor: “Her şey sana muhtaçken, senin varlığını ispatlamak için bir şeyle nasıl istidlal edilebilir? Acaba başka bir varlıkta sende olmayan bir aşikârlık var mı ki o seni aşikâr etsin? Ne zaman gayıptın ki varlığını ispatlamak için delile ihtiyaç olsun? Ne zaman uzaktın ki nişane ve izler sana ulaşmak için vesile olsun? Seni kendisine murakıp (nâzır) bilmeyen göz kördür ve muhabbetinden kendisini nasiplendirmediğin kul pek ziyankârdır.”50

İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri Şabaniye münacatında şöyle buyuruyor: “İlahi! senin dışındaki her şeyden sana doğru tamamen kopmayı bana lütf (nasib) et ve kalp gözlerimizi senin cemâlini görmekle aydınlat ki, kalplerin basiret gözleri nur perdelerini yırtsınlar, azamet kaynağına ulaşşınlar ve ruhlarımız senin kutlu makamına erişşinler.”51

İmam-ı Zeynel Abidin Radıyallahu anh Hazretleri Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin bu muhlis kulları hakkında şöyle buyuruyor: “Rabbim! Diller senin celâlinin layık olduğu hamd ve senaya ulaşmaktan; akıllar senin Cemâlinin hakikatini idrak etmekten ve gözler cemâlinin nurlarını görmekten acizdirler. Marifet makamına ulaşmak için kullarına acizliklerini itiraftan başka bir yol bırakmadın. Ya Rabbi! Bizleri, likanın şevkinin fidanı, gönül bahçelerinde dikilen ve aşkın, kalplerini kapsayan, yüksek düşünceler merkezine sığınan, Rablerinin kurb ve şuhud makamının bağlarında nimetlendirilen, muhabbet kaynağından lütuf kadehiyle içen sefa ve sevgi kanallarına giren, kalp gözlerinden perde kalmış ve şüphe zulmeti inanç ve kalplerinden bertaraf olan ve şüphe ızdırabı kalplerinden giderilen kullarından kıl. O kullarından ki, göğüsleri marifet bularak genişlemiş, takva yarışında himmetleri yükselmiş ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile muamelede lezzetli bir içeceğe ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile ünsiyet mahfilinde tertemiz bir kalbe sahiptirler. Onlar korkulu durumlarında emniyet yolundan yararlanırlar ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine dönmekte mutmain bir nefse sahiptirler, saadet ve kurtuluşa erme yolunda yakin mertebesine ulaşmışlardır; sevgililerini görmekle gözleri aydınlanır ve istedikleri şeye ulaşmakla kalp huzuru bulurlar, dünyayı ahirete değişmekle kâr ederler. Rabbim! Senin zikrinle kalplere ilham gelmesi ne kadar da lezzet vericidir! Ve gayb yollarında tefekkür vasıtasıyla sana doğru sülûk etmek ne kadar da tatlıdır! Senin muhabbetinin tadı ne kadar da lezzetlidir! Sana yakınlık şerbetinden içmek ne kadar da afiyetlidir!! O halde bizi kendinden tard etmekten ve senden uzaklaşmaktan koru ve bizi en has ariflerinden, en salih kullarından, sana itaat eden en sadık kimselerden ve sana ibadet eden en muhlis insanlardan kıl. Ey azamet ve celâl sahibi Allah! Ey kerim ve bağışlayıcı olan Allah! Rahmet ve bağışlarının hürmetine (kabul et duamı) ey merhametlilerin en merhametlisi.”52

Kısacası dördüncü mertebe pek yüce ve yüksek bir makam olup, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin mukaddes zatının makamına kadar, sonsuz kemâl ve cemâle kadar; yani sonsuza dek devam eden makam ve dereceleri vardır ki bu makam ve dereceler Ehlullah’ın dillerinde zikir, ünsiyet, kopuş, muhabbet, şevk, rıza, korku, şuhud, ayn-el yakin, hakk-el yakin ve nihayette fenâ ve beka-i billah makamları diye adlandırılırlar. Bu tabirler çoğunlukla ayet ve hadislerden alınmış olup her birinin bu adlarla adlandırılmalarının bir sebebi vardır.

Salik, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh edince, O’nun Celle Celaluhü muhabbet, nur ve feyizlerini nazara alınca, kendinin güçsüzlük ve acizliğine ve o yüksek makama ulaşmak için mesafenin uzaklığına dikkat edince onda aşk, şevk ve yanıp tutuşma meydana gelir. İşte bu makama “şevk” makamı denir.

Makam, derece ve kemallere ulaşınca da bunlarla ünsiyet kurar, neşe ve mutluluk duyar; bu makama da “ünsiyet” makamı denir.

Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh ettikten sonra o makama ulaşmak için kendi zaafına, güçsüzlüğüne ve acizliğine vakıf olunca kalbi titrer ve acı duyar, korku bütün vücudunu sarıverir ve ağlamaya, yanıp yakılmaya başlar, işte bu makam da “havf” (korku) makamıdır. Diğer makamlar da aynı şekildedir.

Nefsinin isteklerine tutsak, maddiyat zulmetlerinde esir ve manevî makamlara ulaşmaktan mahrum olan, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin bu aciz kulu, bu derin ve nihayeti olmayan engin okyanusa ayak basmayıp, bu yüksek ve yüce makamların açıklamasını ehline bırakmamız daha uygun olsa gerek. Çünkü muhabbet, ünsiyet ve likanın tadını tatmayan kimse onu açıklamaktan ve şerh etmekten acizdir.

Sadruddin Şirazi Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle yazıyor: “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rahmetinin nurlarından bir nur bir kula nasip olursa cehalet ve tabiat uykusundan uyanır; bu madde âleminin ötesinde diğer bir âlemin de varlığından, hayvanî lezzetlerden daha üstün lezzetlerin de olduğundan haberdar olur. Bu durumda batıl ve değersiz şeylerle meşgul olmayı bırakarak günah işlemeyeceğine dair Allah Celle Celaluhü Hazretlerine tövbe eder. Derken Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ayetleri üzerinde düşünmeye, ilahi vaizleri dinlemeye, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin hadisleri hakkında tefekkür etmeye ve şeriat gereğince amel etmeğe başlar. Uhrevî kemâlata ulaşmak için makam, mevki vs. gibi dünya pisliklerinden el etek çeker ve eğer yine Allah’ın Celle Celaluhü inayetinden daha fazla bir pay alırsa kesin bir kararla Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrı her şeyden göz yumup Allah Celle Celaluhü Hazretlerine doğru hareket eder. Nefis vatanından ve heves makamından kurtularak Allah Celle Celaluhü Hazretlerine doğru yükselir. Bu durumda melekler nurlarından bir takım ışıklar aşikâr olur ona, gayb âleminden onun için bir kapı açılır ve kutsal âlemden tedricen bir takım sayfalar görünür. O sırada gaybî şeyleri misal suretinde görür; gaybî şeyleri görmenin tadını alınca inzivaya, bir köşeye çekilmeye ve sürekli zikretmeye ilgi duyar. Kalbi maddi meşguliyetlerden kurtularak bütün varlığıyla Allah Celle Celaluhü Hazretlerine teveccüh eder. Bu durumda ona tedricen ledünni ilimler verilir ve arasıra manevî nurlar ona zahir olur. Bu durum, tamamen temekkün ve tahakkuk buluncaya, değişim bertaraf olup sükünet ve huzur gelinceye kadar böylece devam eder. O sırada Ceberut âlemine girer ve mücerred (soyut) akılları görür, onların nuruyla tahakkuk bulup nurlanır. O durumda yagâneliğin sultanı, azamet ve kibriya nuru ona aşikar olur, varlık ve benliğini yıkar, dağıtır ve yegânelik sultanının azamet ve celâli karşısında alçalır. Salikin nazarında Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrı herşeyin mahvolduğu ve: “Allah Celle Celaluhü hazretlerine sorar: bugün mülk kimindir?’ ‘Bir olan, kahhar olan Allah’ındır.’ sesini duyduğu bu makama Tevhid makamı denir.”53

Feyz-i Kaşanî Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle yazıyor: “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevgisini kazanmanın ve Allah Celle Celaluhü hazretlerini görme ve lika istidadı hazırlamak için o sevgiyi güçlendirmenin yolu, marifet kazanmak ve onu kuvvetlendirmektir. Marifet kazanmanın yolu ise, dünya meşguliyetlerinden ve dünya sevgilerinden kalbi temizlemek ve Allah Celle Celaluhü hazretlerine doğru yönelmek üzere zikir, tefekkür ve kalpten Allah Celle Celaluhü hazretleri dışında her şeyin sevgisini çıkararak gayrisinden kâmilen kopmaktır. Çünkü kalp bir kap gibidir eğer suyla dolarsa sirkeyi alacak kapasitesi olmaz, sirkeyi doldurmak için suyu boşaltmak gerekir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri hiç kimsede iki kalp yaratmamıştır. Kâmil olan sevgi, bütün kalple Allah Celle Celaluhü hazretlerini sevmektir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinden başkasına teveccüh ettiği müddetçe kalbin bir köşesi Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisiyle meşgul olur. Tabi ki Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisine Allah Celle Celaluhü hazretlerinin fiili, mahlûku ve O’nun isim ve sıfatlarının mazharlarından biri olması açısından teveccüh ederse durum değişir ve söylenenler söz konusu olmaz.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri En’am Suresi 91’inci ayetinde bu anlama işaret ederek “Allah de. Sonra da onları bırak, saçma uğraşlarında oyalanıp dursunlar.” diye buyuruyor.

Üç şeyin Allah Celle Celaluhü Hazretleri indinde sinek kadar değeri olmadığında bütün Meşayıh-ı Kiram (RA) ittifak etmişlerdir:

1. Gafletle Zikrullah etmek.

2. Sünnet-i Seniyyey’e uymadan Salâvat getirmek.

3. Kalb huzuru olmadan namaz kılmak.

Meşayıh-ı Kiram (RA) bu sebeple: “Dil ile (gaflet halinde) yapılan zikir, laklakadır.” buyurmuşlardır.

CEHRİ (SESLİ) ZİKİR

Namazın cehri (Aşikâre, Açıktan) kılınanı ve hafi (Gizli, Sessiz) kılınanı olduğu gibi, zikrin de cehrisi ve hafisi vardır. Biri zahir, biri batın ismi şerifinin muktezasıdır. Her ikisi de haktır ve haklarında ayet ve hadis bulunmaktadır. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 200’üncü ayetinde şöyle buyurur: “Hac ibadetlerinizi bitirince, cahiliyet devrinde hacdan sonra, toplanıp atalarınızı anarak öğündüğünüz gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla (zikredişle) Allah’ı anın.”

Cehri zikrin tefsir-i kebirde manası: “Menasik-i Haccı bitirdikten sonra babalarınızı nasıl zikrederseniz Allah Celle Celaluhü Hazretleri ni de öyle zikrediniz. Veyahut daha ziyade zikrediniz.” Şiddetli olarak bu Ayet-i Kerime, Zikrullahın Cehren (aşikare) ve şiddetli yapılmasına emri ilahidir. Tefsir sahibi diyor ki, Zikrullahın aşikare olamayacağını söyleyen bedbaht din düşmanlarının sözleri boştur. Şeriat, din aşikardır. Zikrullah da emri ilahidir. Şer’îdir, âşikârdır. Bir kısım serserilerin “Zikrullah yapılan yerde zikir yapanlar hareket halinde zikrederlerse, orada namaz olmaz, zikir yapılan yeri kazıyıp atmalı, kilim ve halılarını yakmalı” dedikleri sahtekarlıktır. Bu Ayetlere göre mel’undurlar. Çünkü Ayetlere muhaliftirler. Şimdi aşağıda yazacağımız bunu meydana koyar.

Zikrullah meclisini cehrî olarak kurmak, tarikat mensuplarıyla beraber halka şeklinde tam bir edeb ile oturarak ve ayakta Allah’ı Celle Celaluhü açık sesle zikir etmeyi gerektirir. Zikir halkasında gözlerin kapalı olması insanın kendi hâlinden arınmaya çalışıp Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikrederken Allah Celle Celaluhü hazretlerini düşünmesi zikrin âdâbındandır.

Yine zikir halkasında Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi veselleme salât u selâm okunmalı, Ashâb-ı Kiram yâd edilmeli, onlara karşı hürmet ifadeleri kullanılmalı ve onlara karşı tam edepli olunması zorunludur.

Es-Seyyid Ahmed er-Rifâî Rahmetullahi aleyh Hazretleri tarikatında cehrî zikri esas almıştır. Bu tarikatın sâlikleri o günden beri cehrî zikir ile meşgul olmuşlardır.

Cehrî zikir, her ne kadar kendini fâkih zanneden bazı câhiller tarafından inkar edilmiş ise de; Sahâbe-i Kiram Efendilerimiz’in dili ile vârid olan hadîs-i şeriflerle te’yid edilmiş ve Efendimiz’inSallallahu aleyhi vesellem bizzat kendisi tarafından yaptırılmış bir zikir esasıdır.

Kardeşlerimizin bu konuda aydınlanması, mü’minlerin bu konuda uyanık olmaları açısından cehrî zikir ile alâkalı bazı hadîs-i şerifleri ve bazı sahih haberleri açıklamaya çalışacağız.

Bilesin ki Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikretmek, ibadetlerin en faziletlisidir. Çünkü Allah Celle Celaluhü Hazretleri diğer ibadetlerin hepsine miktar ve vakit tâ’yin etmiştir. Mesela: namaz beş vakittir, rekatları sayılıdır. Zekat, oruç vb. ibadetlerin miktarları ve zamanları bellidir, ama Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrinin ne sayısı verilmiştir, ne de zamanı verilmiştir. Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerini çokça zikretmemiz emrolunmuştur. Yani Allah Celle Celaluhü hazretlerini her hâlinizde, her tavrınızda, her fiilinizde zikredin.

Zikrin beş ana özelliği vardır, bu beş özellikte insanın Cenâb-ı Allah ‘ın yanındaki değerini artırır. Bunlar:

1. Zikirde Allah’ın rızası vardır.

2. Zikirde şeytandan korunma vardır.

3. Zikir kalbi yumuşatır.

4. İbadete olan aşkı artırır.

5. Mü’mini ma’siyetten alıkoyar.

Yine bir haberde Fudayl ibnu Iyâz Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Zikir eden kimse, ni’meti bol, ganimeti elde etmiş, selâmete ulaşmış, zikrin faziletiyle her türlü güzelliği kesbetmiş kimsedir. Zikir büyük bir ni’mettir. Ganimeti onun ecridir. Selâmete ulaşması da günahlarından arınmasıdır.”

İmam Suyûtî Rahmetullahi aleyh hazretleri bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Cehrî zikrin halka hâlinde yapılması hadîs-i şeriflerden gelen delillerle sabittir ve müstehaptır. Onu inkâr edenin ağır bir vebal altında olduğu bilinmelidir.”54

1)- Ebu Hureyre’den Radıyallahu anh hazretleri rivayet ettiği şu hadîs-i şerif çok önemlidir: “Allah Celle Celaluhü buyuruyor ki: ‘Ben kulumun zannı üzereyim. Kulum beni zikrettikçe ben kulum ile beraberim. Eğer beni kendi nefsinde zikrederse, ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Eğer beni toplulukta zikrederse ben onun beni zikrettiği topluluktan daha hayırlı bir toplulukta onu zikrederim.” 55

Yine mezkûr risalesinde İmam Suyûtî Rahmetullahi aleyh hazretleri yirmi beş adet hadîs-i şerif ile cehrî zikrin faziletini beyan buyurmuş, müstehap olduğunu ifade etmiş ve ehl-i imana cehrî zikirle meşgul olmalarını tavsiye etmiştir.

2)- “Zikir halkası kurarak oturup Allah’ı zikreden bir grup Sahâbî topluluğunun üzerine Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem çıkageldi. Onlara sordu;

– Ne için burada oturup halka kurdunuz?

Cevap olarak:

– Yâ Resûlüllah! Allah’ı zikretmek için, O’na hamd etmek için oturduk.

Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz tebessümle şöyle buyurdular:

– Vallahi şimdi bana Cebrail Aleyhisselam geldi ve şöyle dedi:

‘Yâ Muhammed! Allah senin bu sahabelerinle meleklerine karşı övünmektedir.” 56

3)- Resûlüllah Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:

– “Münafıklar sizlere riyakâr diyene kadar Allah ‘ı zikrediniz.”

Bundan çıkan netice Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin emrettiği zikrin cehri zikir olduğu aşikârdır. Çünkü bir insana riyakâr denmesi için cehri olarak zikretmesi lazımdır; ama gizli yapılan zikirden ise kimsenin haberi dahi olmaz. 57

4)- Zeyd ibnu Eslem’den rivayet ettiği şu hadîs-i şerif çok önemlidir. İbnü’l-Ezra’ Radıyallahu anh hazretleri buyuruyor ki:

“Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ile bir gece bir mescide girdim. Baktık ki mescidin içerisinde bir adam yüksek bir ses ile Allah’ı zikrediyordu. Ben Efendimiz ‘e döndüm ve dedim ki:

-Yâ Resûlüllah! Bu riyakâr bir insan olabilir mi?

Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz döndü ve:

-Hayır, dediler. ‘O çokça inleyen evvâh bir kuldur.’ 58

5)- Hazreti Câbir ibnü Abdullah’dan Radıyallahu anh hazretlerinden gelen hadîs-i şerif yine bu konuda çok önemlidir: Sahabelerden birisi yüksek bir sesle Allah ‘ı zikrediyordu. Bir diğer Sahabe şöyle dedi:

— Keşke bu adam sesini kıssa.’ Bu sözü Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz işitince şöyle buyurdu:

– Bırakın onu, onun zikrine karışmayın. O Allah ‘ı inleyerek zikreden bir kuldur.59

ZİKRİN ÇEŞİTLERİ

Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir yedi uzuv iledir.

1. Gözün zikri Allah için ağlamak.

2. Kulağın zikri Hakkın ahkâmını dinlemek.

3. Dilin zikri Allah’a Hamd ve Sena.

4. Elin zikri vermek ve cömertlik.

5. Ayağın zikri ibadet ve zikir meclislerinin yapıldığı yerlere gitmek.

6. Kalbin zikri Allah’tan korku ve ümittir.

7. Ruhun zikri ise Allah’a tam teslimiyet ve rızadır

Bazılarına göre zikir dört çeşittir.

1. Dilin.

2. Gönlün.

3. Ruhun.

4. de Sırrın Zikridir. Sır zikrinin afeti, ruhun ona muttali olmasıdır. Ruh zikrinin afeti, gönlün onu bitmesidir Dil zikrinin afeti de kendini görüp beğenmesidir.

Gerçek kalbin tatmin olması, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini daima zikretmekle mümkündür. Yalnız dil ile söylemek kafi gelmez ama belki tevhidin gerçek manasına ulaşıp ve hiç ara vermeden ona devam etmekle daha iyi tatmin olur. Zatullaha Celle Celaluhü ancak böyle ulaşılır. Çölde giderken susayan bir insan nasıl devamlı surette “Su, Su” diyerek susuzluğunu gideremez ve ancak su bulduğu zaman suya kanarsa, talipler de ancak hiç fasıla vermeden Zikrullah ile uğraştıkları zaman Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin muhabbetiyle ünsiyet kurabilirler. Vuslat mümkün olmadan kalbin tatmin olması mümkün değildir. Gafleti defetmek de mümkün değildir ama talib zevk bulunca kalb tatminliği de hasıl olur.

İkinci mertebe belirttiğimiz zikir ise hem dille hem gönülle yapılır. Yani kalb huzuru ile yapılan bir zikirdir. Bu şekilde zikir yapanlara Allah Celle Celaluhü Hzleri çeşitli ihsanlarda bulunur. Ama asıl maksat bu ihsanlar değildir. Asıl maksadın ne olduğunu da izah edelim. Zikrullahın sevabı ve fazileti pek çoktur. Biz burada hepsini saymaya kalkarsak zaman buna yetmez. Bizim bahsimiz denizde bir damla misalidir. Bir nebzecik de olsa bahsetmektir. Belki böylece taliblerin Zikrullahda bulunmaları ve aradaki hicabı kaldırmaları kolaylaşır ve maksude erişirler.

Kalb huzuru ile Zikrullah da bulunmanın fazilet ve hususiyetleri ve haysiyeti pek çoktur. Ama en önemli faydası kalb de Muhabbetullah hasıl etmesidir. Sonra gönülde Allah Celle Celaluhü hazretlerinden başkası için ne kadar sevgi varsa yok eder. Şeytanın bütün vesveselerini dağıtır, şeytanın bütün hile ve dalaverelerini boşa çıkarır, imanı sağlamlaştırır ve gönül pasım siler. Kalbi nurlandırır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri çok zikrolunduğu zaman kalpler cilalanır ve o cila gönle korku verir. Gönül Zikrullah’tan lezzet bulduğu zaman iman üzerine iman hâsıl olur. Zikir gönüldeki karanlığı giderir, basiret gözünü açar. Zikrullahın sayılamayacak kadar özellikleri çoktur.

Şayet zikir Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ve Resulünün Sallallahu aleyhi vesellem belirttiği kaidelere uyularak yapılırsa, o zaman faydası görülür. Asıl olan zikir hem kalb hem de dil ile yapılan zikirdir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri böyle yapanlara türlü türlü nimetler vereceğini vaad etmektedir. Fakat istenilen zikir bu da değildir. Asıl zikir, bütün şart ve kaidelerine riayet edilerek yapılan zikirdir.

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin arzu ettiği zikir odur ki, zikir yapa yapa kişinin kalbine Zikrullah gelir. Oradan ruhuna ulaşır. Ruhta Muhabbetullah teşekkül eder. Talibin bütün nefsi arzuları kaybolur. Gönül masıvaya nazar etmez, daha sonra da gönüle marifetullah inmeye başlar. Bu mertebede kalbdeki perde kalkar. Basiret gözü açılır. Mutlak mabud olan maşukun cemali tecelli eder. Her ne kadar Havassa mahsus olan zikir de makbul ise de asıl olan Hassül Hasın zikridir. Bu da daha dünyada iken gönülden Zikrullah ile hicabı gidermek, mevla ile gönül bağı kurmaktır. Zikirde Allah Celle Celaluhü Hazretlerine hiçbir şeyi ortak koşmamak, ondan başka her şeyi tamamiyle unutmak demektir. Bunu başarabilmek için devamlı olarak zikirle uğraşmak, kalbden hicabı kaldırmak, ruhta Muhabbetullah meydana getirmek, gönül gözünü açmak gerekir. Bu hallere ermenin çaresi tasavvuf yoluna girmekledir. Bunun için de talibin beşeriyet sıfatlarını tamamen yok etmesi lazımdır. Öyle ki artık kendi isminden başka, çevresindeki herşeyi ve dünyayı unutmalıdır. Hatta ismi sorulduğu zaman zikrettiği sevgilinin Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin ismini hemen söyleyivermelidir.

Bir kimse düşünün ki, devamlı olarak sevgilisinin ismini sayıklıyor. İşte o kişi aşk ve muhabbet ile kendi adını ve masivayı unutur. İşte bu da böyle bir şey. Elhasıl mecazi ve gerçek aşk olsun, kişi kendi ismini ve masivayı unutur ve onların yerine sevdiğinin ismini kor. Nitekim mecnuna sormuşlardı: “Adın nedir?” diye, O da: “Leyla” diye cevap vermişti. Çünkü nereye baksa Leyla’dan başka bir şey görmüyordu ki… İşte Sadık Aşık odur. Dost adından başka bir isim ağzına almaz ve bütün isimleri unutur. Devamlı surette Zikrullah’la meşgul olanlara tevacüd hâsıl olur. Daha sonra vecd meydana gelir ve nihayet vücud hâsıl olur. Ama bunların da ayrı ayrı alametleri vardır. Tevacüd ehli yeni başlayanlardır. İradeleri ellerindedir. Zikir halinde fani olmazlar. Beşeri sıfatlar baki kalır. Çünkü bunlar henüz akıl âlemindedirler. Aşk âlemine düşmedikleri için de akıl âleminden uzaklaşamazlar. Aşk âlemine düşmemelerine sebep ise zikir nurunun galip gelmemesidir. Bunun alameti ise şudur. Onlar daha ziyade Zikrullah’ta iken bir beyit okunduğu zaman veya bir ses işittikleri zaman ızdıraba düşerler.60

ZİKRULLAHIN ŞARTLARI

Maksut olan zikir, bütün kaideleri ve şartları ile yapılan zikirdir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin buyurduğu Zikir odur ki, Zikrullah ede ede dilinden kalbine, kalbinden de Ruhuna ulaşır. Ruhta “Muhabbetullah” galip gelir. Talibin (taleb edenin) bütün nefsaniyyetini (nefsi arzularını) giderir, Gönül dünya sevgisiden kurtulur. Gönüle “Marifetullah” (Allah Celle Celaluhü hazretlerini bilmek) nazil olmaya başlar. Bu takdirde kalbinden hicap (Perde) giderilir. Basiret gözü açılır. Mutlak Mabudu İLAH olan Maşuk’un Cemali müşahede olunur. Maksut olan ve üçüncü mertebe denilen Zikir budur. Gerçi Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Has kuluna mahsus ikinci mertebe zikir de makbul ise de, asıl matlub olan bu üçüncü mertebe zikir, yani Hassül Havas’ın zikirleridir. Dünyada iken gönülden Zikrullah ile hicabı (Perdeyi) gidermektir. Mevla ile ilgi ve gönül bağı kurmaktır. “Bu ne zaman hasıl olur?” dersen, “La ilahe illallah “ dediğin zaman Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayrisini unuttuğun, hatta kendi nefsini dahi unuttuğun zaman hasıl olur. Zira: “Tatmayan bilmez.” buyrulmuştur.

Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ümmetine de Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 40’ıncı ayetinde buyurur ki: “Beni anın ki bende sizi anayım.” Bu ayette bir kaç mana vardır buyrulmuştur. Şöyle ki: “Beni İtaatle anın, bende sizi Rahmetimle anayım. Beni dua ile anın, ben de sizi icabetle anayım. Beni nimetimle anın, ben de sizi inayetimle anayım. Beni dünyada anın, ben de sizi ahirette anayım. Beni yalnızlıkta anın, ben de sizi toplulukta Anayım. Siz zayıflığınızla bana itaat edersiniz, ben sizi kuvvetle anarım. Siz fanide beni anarsanız, ben de sizi Rahmet ve Ubudiyetle anarım. Siz beni ihlas ile anarsanız bende sizi Halas ile Anarım. Siz Beni Hikmet ve Rubuubiyetle anarsanız, ben de sizi Rahmet ve Ubudiyetle Anarım.” manası vardır.

Şeyh Safi Rahmetullahi aleyh hazretlerine sordular: “Zikrullah etmek, namazdan efdaldir buyuruyorsunuz. Halvette bulunan dervişlerinizi, nafile namaz kılmaktan men ediyorsunuz. Oysa namaz, İslam’ın en büyük erkânından değil midir? Böyle olduğu halde, neden Zikrullahı çok ettiriyorsunuz da, namazı az kıldırıyorsunuz?” Şeyh Safi Rahmetullahi aleyh hazretleri cevap verip buyurdular ki: “Zikrullah namazdan şu sebeple efdaldir. Namaz insanları yalnız zahiri münkerlerden men eder. Bir kimse namaza durduğu zaman, kendisinden bu zahiri kötülükler ve münkerler zuhur etmez. Halbuki zahir halkın nazargâhıdır. Onu yalnız insanlar öyle görürler. Fakat namaz insanı batınî kötülüklerden, münkerlerden men etmez. Bir kimse zahirden zamazda görünür. Amma gönül batını kötülükler ve münkerlerle meşgul olabilir. Çünkü batını, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin nazargâhıdır. Halk onu görmez ve bilmez. Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikretmek ise batıni safi (temiz) kılar ve batinî kötülük ve münkerlerden men eder. Yani Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin nazargâhı olan batını, kötülüklerden ve münkerlerden men eder, temizler. Bizim de maksudumuz da zaten gönül aynasını temizlemek değil midir ki, iki cihanın hakikatları oradan görünsün! İşte bunun için zikir namazdan Efdaldir.” buyurmuşlardır.

Zikre başlayan kimsenin tam abdest üzere olması gerek. Yaptığı zikrin cümlelerini söylerken kuvvetle söylamesi icab eder. Sesini yüksek çıkarmalıdır.

Bu şekilde yapılan zikrin nurları zakirlerin kalbine yer eder; kalbden o nurlarla hayata kavuşur. Uhrevî ve sonsuz hayat kazanırlar. Allah Celle Celaluhü hazretleri onların hayat kazancını Duhan Suresi 56’ncı ayetin şöyle anlatır: “Onlar ilk ölümden sonra, hiçbir ölüm tadmazlar.” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini zikredenleri ve iman sahiplerini şöyle anlatır: “Müminler, ölmezler; ancak bu fani alemden, baki aleme geçerler.”

Yine buyurur: “Nebiler ve velîler, evlerinde namaz kıldıkları gibi, kabirlerinde de kılarlar.”

Bunun manası: “Rablarına münacaat ederler”, demektir. Bu Hadis-i Şerif’te beyan edilen namaz, dünyada kılınan rukülu, sucütlu namaz değildir; yalnız münacaattır. Bu münacaat ise, kulluk vasıflarından bir tanedir.

Marifet, Allah Celle Celaluhü hazretleri tarafından gelir, irfan sahibi, o hali bulduktan sonra, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin mahremi olur. Bu hali, diri kalbi ile Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine daima münacaat ettiği için bulur. Bu hali Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bizlere şöyle anlatmıştır: “Gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.”

Marifet üzerine şu Hadis-i Şerifi anlatmak da yerinde olur: “İlim tahsili içinde ölen kimseyle, kabrinde Allah iki melek memur eder. Onlar taa kıyamet gününe kadar marifet ilmini öğretirler.. O kimse, kabrinden kalkerken alim, arif olarak kalkar.”

Burada iki melekten maksad, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ruhaniyeti ile velayet nuraniyetidir. Çünkü melek, marifet alemine giremez. Bu hususta bir Hadis-i Şerif yine zikredelim: “Birçok kimseler, ölürken cahil ölür. Ama kabirden alim ve arif olarak kalkar. Birçok kimseler de, alim olarak ölür, ama, kabirden cahil, fasik ve müflis olarak kalkar.”

Bu durumu, Ahkaf Suresi 20’nci ayetinde bize daha iyi anlatır: “Dünya hayatınızda birçok şeylere zevkle yürüdünüz ve onunla, bu alemde de fayda alacağınızı sandınız, ama bu gün alçaltıcı azapla ceza alacaksınız.”

Peygamber (SAV) Efendimiz yukarıdaki manayı bir Hadis-i Şerifi ile şöyle anlatır: “Ameller, niyete bağlıdır. Müminin niyeti amelinden hayırlıdır. Fâsıkın niyeti amelinden şerlidir.”

Niyet, amelin binasıdır. Bunu da Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle anlatır: “İyi işin, iyi bir şey üzerine yapılması iyi olur. Kötü şeyin kötü şey üzerine yapılması fesad olur.”

Şura Suresi 20’nci ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:: “Ahiret hayatını isteyene veririz ve bu hususta çalışmasındaki bereketi de artırırız. Dünyayı isteyene de veririz, fakat ahirette iyilikten yana nasipleri olmaz.”

Gerekli olan, telkin ehlini bulup, uhrevî hayatı kazandıracak kalbi ondan almaktır. Bunu vakit kaybetmeden, dünyada iken yapmalıdır. Çünkü dünya ahiretin ekim yeridir. Burada ekim yapamayan, öbür âlemde bir şey toplayamaz. Burada ekim yerinden murad, afakî ve enfüsi varlık olarak anlatılabilir.61

ŞEYTANIN DOSTLARI ZİKRULLAHTAN HOŞLANMAZLAR

Şeytanın dostları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini hiç zikretmezler. Hatta “Allah“ İsm-i Celîl’ini ağızlarına almayı ve söylemeyi gericilik, aşağılık ve yobazlık telakki ederler. Bu kişiler aynı zamanda Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin İsm-i Şerîf’i zikredilince daralırlar, sıkılırlar ve öfkelenirler.

Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Zümer Suresi 45’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Böyle iken Allah ortaksız olarak anıldığı vakit, ahirete iman etmeyenlerin yürekleri tiksinir de, O’ndan başka putlar anıldığı vakit hemen yüzleri güler.”

Binaenaleyh, “Müslüman’ım” diyen her mü’minin, bu Ayet-i Kerime’lere kulak verip düşünmesi ve kendisini kontrol etmesi lazımdır. Eğer dilinde ve gönlünde Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikri yok veya çok az oluyorsa, münafık alametiyle baş başa kalır. Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Münafikûn Suresi 3-4’üncü ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Bu kötü halleri şundan: Çünkü onlar görünüşte iman ettiler, sonra (Kalpleri ile) inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiş de artık anlamaz olmuşlardır onlar. Sen o münafıkları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider her gürültüyü (Korkularından) kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar. Onun için (Kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Haktan nasıl çeviriliyorlar?”

Tevbe Suresi 67’nci ayetinde şöyle buyruluyor: “Münafık erkeklerle münafık kadınlar birbirlerine benzerler. Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (Hayır yapmazlar). Allah’ı (O’na itaati) unuttular. Allah da onları unuttu (Hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fâsıktırlar.” Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Furkan Suresi 18’inci ayetinde şöyle buyurur:“Fakat sen onları ve atalarını zevk içine daldırdın. Nihayet zikri (tevhidi ve sana ibadeti) unuttular ve helake düşen bir kavim oldular.”

Şeytan ve dostları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden hep uzak dururlar.. Acaba biz Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ne kadar yakınız? Bunu hiç düşündük mü?

CEMAATLE ZİKRULLAH

Zikir meclislerinde hazır olmak ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri için toplantı yapmaya teşvik hakkında Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz topluca cemaat halinde zikrin münferid yani yalnız zikirden efdal olduğunu bildirmiştir. Cemaatle zikirde asla bidat bulunmayıp bilakis bu vesile ile Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in teşvik ve emir buyurduğu bir ibadet olduğu güneş kadar meydana çıkıyor.62

Bir kişi Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e gelmiş şikayet ederek: “İbni Revaha Radıyallahu anh hazretleri çok zikir meclisi kuruyor, Ashab’ı toplayıp zikir yaptırıyor demiş. O zaman Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah İbni Revaha’ya Rahmeti ile muamele eylesin.” buyurmuştur. Çünkü Allah Celle Celaluhü hazretleri meleklere karşı zikir meclislerini ve bu meclisi tertib eden Adullah îbni Revaha Radıyallahu anh Hazretlerini ona benzer bahtiyar kullarını Kehf Suresi 28’incci ayetinde şu şekilde medhü sena ederek Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimize beyan ediyor: “Habibim! Sabah ve akşam Rablerini zikreden sahabelerinle sen de otur. Onlarla zikre devam ve sabret.” buyurmakla, bu sabah ve ikindi namazlarından sonra cemaatle zikir yapan sahabelerin içlerine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in de teşrif edip onların zikrine katıldığını görmekle bu sahabelerin kalblerini takviye, neşe ve şevklerini arttırmaktır. Böylece bu iki kıymetli ve azim sevabı olan vakitlerin faziletini elde etsinler diye Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri, Resulüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e de onların aralarına katılmasını Ayet-i Kerime’siyle emir buyurmuştur. Bundan sonra sabah namazını müteakip mescitten ayrılmayıp zikirle meşgul olan cemaatin tam bir hac sevabı kazanacakları ve günahlarının tamamıyla af edileceğine dair müteaddit Hadis-i Şerifler rivayet edilmiştir.

Bir gün Abdullah İbni Revaha Radıyallahu anh Hazretleri Ashab’dan topladığı bir cemaate mescitte zikir yaptırıyordu. Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bunlara uğradı, buyurdu ki: “Ey cemaat! Sizler öyle bir cemaatsiniz ki, Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri : ‘Sabah ve akşam beni zikreden kimselerle sen de otur nefsini onlarla sabret.’(kehf Suresi 28. Ayet) Ayet-i Kerime’sini sizin sebebiniz ile inzal etti.” Sonra Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Ashabından halka kurarak oturmuş cemaatin üzerine vardı, onlara: “Sizi burada oturtan sebep nedir?” diye sordu. Onlar: “Bizi İslam’a hidayet etmesi ve onu bize ihsan etmesine karşı Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikir ve O’na Celle Celaluhü hamd edelim diye oturmuş bulunuyoruz.” dediler. Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin hakkı için söyleyin, sizi burada toplayıp oturtan sadece bu mudur?” diye sordu. Devamla dedi ki: “Ben size şüphe etmiş olduğum için yemin teklifinde bulunmuş değilim. Bana Cebrail Aleyhisselam geldi ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sizinle meleklere karşı iftihar ettiğini gerçekten bana haber verdi.” buyurdu.63

Bir Hadis-i Şerif’lerinde Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyururlar ki: “Bir cemaat Zikrullah için oturduklarında bunları melaike sarar bunlara dua ederler ve Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin Rahmeti bunları kaplar ve üzerlerine Rıdvan ve Vekar iner. Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu kullarını mukarrebin melekleri yanında anar.”64

Yine nakledildiğine göre, kıyamet günü olduğu vakit Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin emri ile yüzleri nur gibi parlayan bir takım kimseler, getirilip incilerden yapılmış minberler üzerine oturtulurlar. Hatta şehitler ve Peygamberler bile onlara imrenirler.” denmiştir. Ashab tarafından bunların kim olduğu sorulduğunda, Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Bunlar ayrı ayrı memleketlerden toplanarak Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden ve birbirleriyle sevişen kullardır.” buyurdu.65

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz yine buyurdu ki: “Her kime ki, Allah Celle Celaluhü Hazretleri hayır Murad ederse, ona Salih bir arkadaş ve dost verir de, o arkadaş gaflete düşünce ta zikir yapıyorsa, o da iştirak edip yardım eder.66 Ehli zikre bu vesile ile daima iyi arkadaş, iyi bir ihvan lazımdır.

İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri buyurdu ki: “Size ihvan, yani iyi arkadaş edinmenizi tavsiye ederim. Çünkü dünya ve ahirette size yardım edecek bir cemaattir.”67

İmam-ı Kuşeyri Rahmetullahi aleyh Hazretleri buyurur ki: “Zikrullah, velilik payesinin verilmesine sebep olur ve vuslat alametini ve iradesini tahakkuk ettirir. Hakk’a (CC), vuslat yollarının en sağlam ve metini Zikrullah yoludur.”68

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, yine buyurdu ki: “Kıyamet gününde halkın arasından kerem ehlinin bilinmesi, muradı ilahi olarak emrolunur.” Esbab-ı Kiram: “Bu kerem ehli kimlerdir Ya Resulûllah! diye sordular. Cevaben: “Onlar, camilerde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri için toplanan müminlerdir.” Buyurmuşlardır.69

İmam-ı Ahmed Rahmetullahi aleyh Hazretleri Müsned’inde şunları zikreder: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kuluyla beraber oluşu, başka hiç bir mahiyet ve beraberliğe teşbih olunamaz. Mesela Allah Celle Celaluhü Hazretleri, Muhsinlerle, sabirlerle, muttakilerle beraber olduğunu Kur’an-ı Kerim’inde bildirir ve lakin bu beraberlik bunların hiç birine benzemez. Bu beraberliği tarife ve tavsife ne dil ne de ibareler kâfi gelir. Bu ancak Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin verdiği manevi zevk ile tadılır ve bilinir.”70

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikriyle meşgul olanlar Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin emir ve yasaklarından, herkesten çok kaçtıklarından ve O’nun zikrini de dillerinden bırakmamayı kendilerine görev edinmişlerdir. Takva ise insanın cennete girmesine ve cehennemden kurtulmaya sebeptir. Zikrullah ise kulu Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yakınlığa eriştirir.

Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri de buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin en sevgili kulları, kalbleriyle ittika eyleyen ve çok zikir yapan muttakilerdir.”71

Zünnun-i Mısri Kaddesallahu Sırruh Hazretleri de derler ki: “Dünyanın bütün güzelliği, ancak O’nun Celle Celaluhü zikriyle; ahiretin güzelliği de, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin affıyladır. Cennetin güzelliği ise Cemalüllahı görmekledir.”72

Malumun olsun ki, zikrolunan mertebeler ve makamlar hiç bir veçhile hasıl olmaz, ancak bir mürşidin eliyle tevbe edip telkin almak ile hasıl olur. Yani bir Mürşid-i Kami’lin elini tutup can-ü gönülden ona teslim olmak ve emirlerine tam uyup ve dünyanın fani zevklerini terk edip Cenabı Zülcelal Hazretlerini kalben zikretmekle hasıl olur. Yoksa lisanın tövbe edip kalbin dünya ile meşgul bulunur ise matlub husule gelmez. Bunun için Feth Suresi 26’ncı ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Nefsini bırak ve gel.” Nitekim Hakk Celle ve Ala Celle Celaluhü Hazretleri : “Onları takva kelimesine terğib et.” buyurmuştur. Zünnun-i Mısri Kaddesallahu Sırruh Hazretleri bu Ayet-i Kerime’yi delil olarak zikretmektedir ve muradı şerifleri şudur: Allah Celle Celaluhü Hazretlerine süluk eden kimseler, mutlaka masivadan alakayı kesip, tam huzura erişmek için, takva yaşamaya devam etmelidir ki, muradına nail olsun.

Camilerde cehren yapılan zikir halkaları nafile namazlar gibi değildir. Bu zikir meclisleri men edilemez, çünkü bunları yasaklayan kimselerin Bakara Suresi 114’üncü ayetinde beyan edilen zalimlerden olacağı bildirilmiştir. Bundan sakınıp camilerde kurulan zikir meclislerinin yasak edilemeyeceğini bu Ayeti Kerime açıkça beyan etmektedir.73

CAMİLERDE ZİKRULLAH

Zikir meclislerinde hazır olmak ve zikrullah için toplantılar yapmak için Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kullarını devamlı olarak Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ve Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e yöneltmek için uğraşan, gözyaşı döken kulların af ve mağfiret olması için gayret gösteren Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in varisleri ile beraber olmak için gayret edenler, dünya ve ahirette, mahzun olmazlar, korkmazlar ve üzülmezler.

Ayet-i Kerime’lerde ve Hadis-i Şerif’lerde beyan edildiği gibi evlerde ve camilerde ve her yerde, hazarda ve seferde cemaatle zikir yapan kişiler medhedilmiş ve cemaatle zikre teşvik buyurulmuştur.

Camilerde cemaatle zikir yapan kişilere, bid’attır. Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Asr-ı Saadetinde olmayan işi yapıyorlar diye hücum eden zahir hocalarımızın gafletine şaşmamak elden gelmiyor.

İmam-ı Suyuti Rahmetullahi aleyh hazretleri “Neticetül fiker” isimli eserinde: “Her türlü Hamd Cenabı Hakka Celle Celaluhü hazretlerine, Salat-ü Selam da onun seçtiği seçkin kulları üzerine olsun. Bana şöyle bir soru soruldu: ‘Allah Celle Celaluhü Hazretleri sana iyilik versin. Sufiyye ricalinden bazılarının adetleri üzere mescidlerde açık zikir halkaları düzenlemeleri, yüksek sesle tesbih ve tehlillerde bulunmaları mekruh mu, değil midir?’ diye soruldu.” Diye yazmış, verilen soruya da şöyle cevap vermiştir: “Mezkur konularda bir kerahat yoktur. Açık gizli, münferid veya toplu olarak yapılan zikrin müstehab olduğuna dair muhtelif rivayetler vardır. Bu zaman ve zeminin durumuna şahısların meşreb ve yapılarına göre değişir.”74

Camilerde yapılan zikri men edenler hakkında Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara suresi 114’üncü ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah’ın mescitlerinde, Allah’ın isminin anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? Bunların oralara korka korka girmekten başka çareleri yoktur. Bunlara dünyada zillet, ahirette de büyük bir azap vardır.”

Camilerde yapılan zikrin bid’at olduğuna dair, bir vaiz efendinin İbni Mesut Radıyallahu anh hazretlerini işin içine katarak yazdığı reddiyeye cevaben aşağıdaki açılamalar yeterli olacaktır.

Bu konuya “Ruh’ul Beyan” tefsirinde şöylece temas edimiştir: İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretlerinin cehri zikri yasak ettiğine dair rivayet, o muhterem sahabiye karşı yapılmış bir iftira ve yalandır. Böyle bir şey vaki olmamıştır. Çünkü Ayet ve Hadislerle emredilen cehri zikri yasaklamak, bu Ayet-i Kerime’lere ve Hadis-i Şerif’lere aykırı olur ki, İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretleri bu emirlere asla muhalefet etmez ve iddia edildiği gibi yasaklamak, Ayet ve Hadislerden başka, melaikenin fiillerine de muhaif olur. Zira sitemizin diğer kısımlarında da bahsi geçen nice Hadislerde bildirildiği gibi, bir kısım melekler zikir meclislerini araştırırlardı. Ve yine İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretleri yasaklamış olsaydı, Bakara suresi 114’üncü Ayetindeki, “Camilerde Allah’ın, Zikrine mani olanlardan daha zalim kim olabilir?” tekdir, ve tevbihi ilahisine muhatap olup, zalimler meyanına girer ki, İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretleri gibi Sahabenin büyüklerinden olan bir Zati Ali Kadri bundan tenzih ederiz. İddia edildiği gibi, ehli zikri yasak etmemiştir. Bu bir iftiradır denmektedir.

Camilerde cehren zikir yapılamayacağına delil olarak İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretlerinin güya mescidde bir cemaatin yüksek sesle tehlil getirdiklerini görünce “Siz bid’atçısınız diyerek, bunları camiden çıkardığına dair haber asılsızdır, uydurmadır, sabit değildir. Ramuz ve Şerhlerinin sahibi Gümüşhaneli Ahmet Ziyaeddin Kaddesallahu Sırruh hazretleri, büyük bir muhaddis ve velidir. Derin tetkikatı neticesinde, İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretlerine isnad edilen bu haberin sabit olmadığını açıklamıştır. Ve “Ramuzul Ehadis Şerhi” birinci Cildi 439. sahifesindeki Hadis-i Şerif münasebeti ile, bu meseleye temas etmiş ve İbni Mesut Radıyallahu anh Hazretlerine isnad olunan bu yasaklamanın sabit olmayıp, iftira ve yalan olduğunu sarahatle bildirmiştir. Binaenaleyh böyle gerçekçi âlimlerin kitaplarına bakmadan, okumadan, yalan iddia ve iftiralara kıymet vermek ilim sahibiyim diyenlere yakışmaz.75

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor: “Allah’ı topluca zikir ediniz ki, bunu gören münafıklar size müraisiniz desinler.”76

Allah Celle Celaluhü Hazretlerini gafiller içinde zikredenler, harpten kaçanlar içinde kaçmayıp düşmana karşı koyup, düşmanları öldüren gibidir. Yine gafiller arasında zikir eden, karanlık odada lamba gibidir. Ve yine gafiller arasında zikir edene daha sağ iken cennetteki yerini Allah Celle Celaluhü Hazretleri gösterir ve yine gafiller içinde zikir yapanın günahları, bütün insanlar ve hayvanlar sayısınca mağfiret olunur.77

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz yine buyuruyor: “Zikir meclislerinde hazır olmak ve bulunmak, bin rekat nafile namazdan efdaldir.”78

İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri Buyuruyor: “Size, ihvan edinmenizi tavsiye ederim. Çünkü dünya ve ahirette size yardım edecek bir cemaattir.”79

Demek ki ihvanın topluca zikirler yapmasının ve sohbetlerinin mühim bir faydası bu vesile ile anlaşılmış oluyor.

İbni Abbas Radıyallahu anh Hazretleri demiştir ki: “Halk farz namazlardan çıkınca yüksek sesle zikretmek, ta Nebiyy-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz zamanında var idi. Ben bu sesi işitir işitmez bununla yani, zikir seslerinin yükselmesi ile namazdan çıktıklarını anlardım.”80

Ashab-ı Kiram’ın, farz namazlardan sonra cehren (sesli aşikar) Zikirle meşgul oldukları bu ifadeyle meydana çıkmış oluyor. Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu ki: “Ey kadınlar! Tehlil, tesbih ve takdise devam edin. Zikri terk edip gaflete düşmeyin ki, rahmetten unutulmayasınız ve parmaklarınızla da sayınız Çünkü onlar sorumludur, sorguya çekilecektir.”81

Zikir meclislerinin faziletine dair Ebu Hüreyre Radıyallahu anh Hazretleri diyor ki: “Bir gün çarşıya gittim. Çarşı halkına: ‘Siz burada ne duruyorsunuz? Hâlbuki Mescit de Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mirası paylaşılıyor.’ dedim. Herkes camiye koştular ve çarşıyı terk ettiler fakat mescit de miras göremediler. O zaman bana dediler ki: ‘Biz mescit de taksim edilen bir miras göremedik.’ Ben de: ‘O halde mescit de ne gördünüz?’ dedim. ‘Biz Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden bir cemaat ile Kur’an okuyanlardan başka bir şey göremedik.’ dediklerinde ben de: ‘İşte Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mirası odur.’ dedim.”82

Burada dikkati çeken nokta, “Mescit de Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden bir kavim yani cemaat gördüm.” demesidir. Demek ki asr-ı saadette Ashab-ı Kiram ve Hülefa-i Raşidin (dört Halife) Efendilerimizin devrinde mescidi şerifte cemaat halinde zikir yaparlarmış. Bundan anlıyoruz ki, camilerde cemaatle zikir, sonradan bidat olarak ihdas edilmeyip asr-ı saadetten beri Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mirası olarak devam ede gelmiştir.

O halde durmayalım nefsi esir ederek, hür olmak mertebesine ulaşmaya çalışalım. İnsan-ı Kamil’e gidip insan olalım. Dışımızın insan olduğu gibi, içimizin de insan olmasına gayret edelim. Cesedimizin, dış görünüşünü İslam ettiğimiz gibi, içi de İslam olsun.

Bu sebeple Mürşidi Kamil aramak lazımdır. Çünkü Mürşid-i Kamil olanlar, bu bahçenin bahçıvanlarıdırlar. Şeytan da o bahçenin kapıcısı olduğuna göre, bahçıvanın hizmetçisi yerindedir. Onun için Mürşid-i Kamil olanların müritlerine şeytan musallat olamaz. Onu şeriattan ayırıp dalalete düşüremez, ancak Mürşid-i Kamil’e teslimiyeti zayıf olan dervişe şeytan musallat olur, teslimiyeti kuvvetli olan dervişin şeytan semtine uğrayamaz. Şeyhinin himmeti berekatı ile şeytanın vereceği kuruntudan kurtulur. Şeriatı bulamayınca tarikatı bulmak imkânsızdır. Tarikatı bulmayınca hakikati bulmak imkânsızdır. Hakikati bulmayınca, onun da ötesinde olan marifeti bulmak imkânsızdır. Onun için Salike Mürşid-i Kamil bulmak ve ömrü boyunca bulabilmek için bütün imkânlarını seferber etmek Farzı Ayındır. Zira bu dünya imtihan âlemidir. Bu dünyaya gelmekten maksat, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin bizlere beyan etmiş olduğu gibi âleme gönderiliş gayesini yerine getirmektir. Âleme gönderiliş gayesini gerçek manada yerine getirebilmek için talib bir Mürşid-i Kamile muhtaçtır. Halis niyyet ile Mürşid-i Kamil arayan kimselere Cenabı Hak Celle Celaluhü hazretleri bir vesile ile Mürşid-i Kamil’e ihsan buyurur ve ona ulaştırır. Meğerki niyyeti halis ola, bundan sonra Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yolunda selametle yürümek isteyen talib nefsine ait kibir, şirk, cimrilik, başkaları hakkında kötü düşünmekten (su-i zandan) kurtulabilmesi için daima Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikretmeli, O’nu hiç unutmamalıdır. Böyle yapınca nefsin kötülükleri zayıflar kalbin nuru artar. O zaman o kalbe Allah Celle Celaluhü Hazretleri muhabbetini (sevgisini) yerleştirir.

ZİKRULLAHDA DEVAMLILIK

Ehlullah demişler ki: “Zikrullah (Allah Celle Celaluhü Hazretlerini anmak) irfan yoludur. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yaklaştıran en kuvvetli söyleyiştir.” İmanın alameti, ibadetin faziletlisi “La ilahe İllallah” sözünün devamı ile tekrarlanmasıdır. Zikir, kalbin sevgiliye (Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ulaşmada bir araçtır. Gece yarısından sonra zikir yapmak amellerin en güzelidir

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri kalbin nuru gözün ışığı ruhun kuvvetidir. Zikre devam edenin kalbi mamur fiil ve ahlakı güzel, ruhu sevinçli olur. Zikir ruha hidayet, her derde ilaçtır. Zikri Allah Celle Celaluhü Hazretleri olanın fikri de Allah Celle Celaluhü Hazretleri olur ve ruhu uyanık olur. Zikrin gerçeği, kalbi Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden temizlemektir.

Zikre devam, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisini artırır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri dilden kalbe, kalpten ruha ulaştığı gün, devamlı olarak kalbin çalıştığı zaman veli mertebesine çıkılmıştır. Sahabe-i Kiram’dan Âlemlerin Efendisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden Cennet bahçesinden maksadın ne olduğu izah edilmesi istendiğinde, “Zikrullah, Zikir halkaları cennet bahçeleridir.” buyurmuştur.

Hal böyle iken, bizi kimseler halka halinde zikir yapılmasını Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e muhalifmiş gibi göstermeye çalışmaktadır

Ümmü Seleme Radıyallahu anh validemiz diyor ki: “Bana Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: ‘Allah Celle Celaluhü hazretlerini çok zikret. Zira muhakkak ki, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin huzuruna O’nun zikrinden çok daha fazla sevdiği bir şey ile gelemeyeceksin.’ buyurdu.”83

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurur ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikredildiği her mecliste melekler bulunur ve Çok yapın. Allah Celle Celaluhü Hazretleri size ihsanını ziyade eder.’ derler. Onlar kanatlarını yayıp havalandıklarında zikir de aralarında onlarla birlikte yukarı çıkar.”84

Yine buyururlar ki: “İnsanların en yüksek dereceli olanları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikredenlerdir.”85

Bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyurulur: “Allah’ın kuluna en yakın olduğu vakit gecenin son kısmıdır. O saatte Allah’ı Celle Celaluhü zikredenlerden olmaya gücün yetiyorsa ol.”86

Bir başka Hadis-i Şerif’lerinde de Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyururlar ki: “Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri buyuruyor ki: ‘Ben kulumun bana olan zannı yanındayım. Beni Andığı (zikrettiği) vakit ben, onunla beraberim. Eğer beni kendi nefsinde anarsa, ben de onu öyle anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu, onlardan daha hayırlı bir (melek) topluluğu içinde anarım.”87

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu: “Müferridler öne geçtiler.” Bunun üzerine Ashab: “Ey Allah’ın Resulü! Müferridler kimlerdir?” diye sordular. Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz cevaben: “Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlardır.” buyurdu.88

Melekler âlemine uçarak Rahman Rüzgârı’yla murad alır. Nitekim Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri İnsan Suresi 21-22’nci ayetlerinde buyurur ki: “Rableri de onlara tertemiz bir şarab içirmiştir… (Cennetliklere şöyle denir) İşte bu, sizin mükâfatınızdır. Amelimiz makbul olmuştur.” buyurmakla imtihan odası olan dünyada zatını unutmayanlara bu nimetleri ihsan etti. Dertsiz olan inler mi? Elbette inlemez. Canından geçip cananı bulmaz ve gaflet uykusundan uyanıp yüzü gülmez ve gönül kuşu ten kafesinden uçarak melekut âlemine gelemez. Zira aşk ateşiyle pişmediğinden ham kalmıştır. Ve nefs-i natıkası nefs-i emmare tuzağına esir olduğundan aslından uzak olmuştur. Bunun için her şeyden önce aşkı (Allah aşkı) celb etmelidir. Aşkı celbeden ise, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikretmektir.

Zikir kalbi mücella kılar ve o kadar aydınlatır ki, eğer kalb alemin ruşen (aydın) olmuş iken gözünü açıp güneşe baksan adeta ışıklı, ziyalı bir yerden karanlık bir yere gitmiş gibi olursun. Zira kalb Zikrullah ile açılır. İşte Hakk’a salik olanlar ancak bu tefsiye-i kalbe malik olabilirler.

Allah-ü Zülcelal Hazretlerinin varlığı ve Birliği, Uluhiyyet ve Rububiyyeti, Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Peygamberliği ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden getirdiği tüm emirler, Ayet-i Kerimeler, ve Hadis-i Şerifler ile apaçık ortadadır. Ayet-i Kerime’lerde beyan edildiği gibi manevi bir hastalık bulunmadıkça bunları isbat için düşünmeye ve delil serdetmeye hacet yoktur. Düşünme delil getirme ihtiyacı ancak idrakte bir afet ve hastalığın bulunduğu zamana mahsustur. İnanmış olan kulda kalb ve basiretle ilgili hastalık gittikten sonra her şey bir açıklık kazanır. Bu hastalığın gitmesi için manevi bir doktor lazımdır. Bu doktor ancak manevi hastalıklarına çare bulacaktır. Bu Doktor Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in varisi Mürşid-i Kamillerdir. Zira nefs-i emmare, şer’i hükümleri inkar eder ve bozuk tabiatının gereği olarak zıddına hükmeder. Dolayısıyla ilk planda nefsi tezkiye etmek cidden zordur ve zaruretlidir. Çünkü onsuz gerekli olan yakîn, yani maneviyat, takva, tasavvuf yolu elde edilemez.

Şems Suresi 8-9’uncu ayetlerinde “Nefsini tertemiz yapan felaha ermiş, onu günahla örten ise elbette ziyana uğramıştır.” buyrulmuştur. “Kalplerinde maraz vardır. Allah Celle Celaluhü onların marazlarını artırdı.”Bakara Suresi 10’uncu Ayetinde işaret buyrulan manevi afetlerin, ruhi hastalıkların ve beşeri kirlerin izalesidir.

ZİKRİN BELİRTİLERİ

Zikir, şuhud ve lika, batınî bir makam, manevî ve ruhanî gerçek bir kemaldir. Sülûk eden insan bu makamda gerçekten daha önce ulaşmadığı bir makama ulaşmıştır. Eğer şuhud makamı diyorsak bir gerçektir ve hakikati vardır. Yine ünsiyet makamı, rıza makamı, muhabbet makamı, şevk makamı, visal makamı ve lika makamı mecazî olmayıp birer hakikatleri vardır. Binaenaleyh mezkûr makam, varlığı olan bir mertebe ve derecedir ve doğal olarak yeni nişane ve belirtilerin olması gerekir. Ve o kemalin varlığı da nişaneleri vasıtasıyla tanınır.

Burada o nişanelerden bir kaçına işaret edeceğiz:

1. ALLAH’A İTAATE DÜŞKÜNLÜK

İnsan, zatının batınında yegâneliğin cemalini görecek ve kendini onun huzurunda bulacak makama ulaşınca, şüphesiz O’nun emirlerine itaat eder. Yap dediği şeyi yapar ve yasakladığı şeyi terkeder, yapmaz. İnsan bu makama ulaşıp ulaşmadığını bilmek istiyorsa, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerine ne kadar bağlı kaldığına bakmalıdır; bağlılığına oranla bu makama ne derecede ulaştığını anlayabilir. İnsan, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerine tamamen bağlı kalmadıkça şuhud ve ünsiyet makamına ulaşması imkânsızdır.

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretleri zikrin tanımında şöyle buyuruyor: “Zikir, Allah’ın emrettiği bir şeyle karşılaştığında onu yerine getirmen ve nehyettiği bir şeyle karşılaştığında da onu terk etmendir.”89

İmam- Hüseyin Radıyallahu anh Hazretleri de Arafat duasında şöyle buyuruyor: “Ey ünsiyetin tatlılığını dostlarına tattıran Allah! Onlar senin karşında durur sana huzu, huşu ve hamd ederler. Ey karşında durup istiğfar etmeleri için heybet elbisesini evliyasına giydiren!”90

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Al-i İmran Suresi 31’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin.”

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretlerinden şöyle naklediliyor: “Allah’ı gerçekten zikreden kimse O’na itaatkârdır ve gafil olan kimse de günahkârdır.”91

2. HUZU VE HUŞU

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kudret ve azametini müşahede eden kimse, ister istemez O’nun Celle Celaluhü karşısında huzu ve huşu duyar ve kendinin zaaf ve acizliğinden daima utanç duyar.

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretleri şöyle buyuruyor: “Allah’ın sana teveccüh ettiğini bilmen, senin huzu ve huşu etmene, utanıp mahcup olmana sebep olur.”92

3- İBADET AŞKI

Şuhud makamına erişmenin belirtilerinden biri, ibadete yakın ilgi duymak ve ibadetten zevk almaktır. Çünkü Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin azamet ve kudretinin kapısına çıkan kimse kendini âlemlerin Rabbinin azamet ve kemal kaynağının huzurunda görür. Dolayısıyla münacâtın, ünsiyetin, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine içini dökmenin, raz-u niyaz edip ağlamanın zevkini her şeye tercih eder. Manevî lezzetlerin tadından mahrum olan kimseler, gerçekte uyuşturma ve ağrıyı dindirmekten başka bir şey olmayan mecazî ve geçici lezzetlere gönül verirler. Ancak hakiki lezzetlerin, Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile münacat etmenin ve O’na ibadet etmenin zevkini tadan kimseler kendilerinin hoş ve güzel manevi hallerini hiç bir şeyle değişmeye hazır olmazlar. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine, bir sevap kazanma ümidiyle veya cezalanmaktan korktukları için değil, ibadet edilmeye layık olduğu için ibadet edenler de bunlardır.

Bu konuda Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in, İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretlerinin, Cümle Evliyanın ibadet ve yakınmalarını araştırmak yeter.

HUZUR VE GÖNÜL RAHATLIĞI

Dünya sıkıntı, ıstırap ve üzüntü yeridir. Dünya sıkıntılarını genel olarak üçe ayırabiliriz:

a) Kendisinin ve yakınlarının hasta olması veya ölmesi, başkalarının zulümleri, hakkını çiğnemeleri ve haksızlıkları, uyumsuzluk ve rahatsızlıklar gibi çeşitli sıkıntılar bu grupta yer almaktadır.

b) Ulaşamadığı dünyevi şeylere hasret çekmek ve üzülmek.

c) Sahip olduğu şeyi kaybetme korkusu: Malının çalınmasından, mahvolmasından, evlatlarını kaybetmekten, hasta olmaktan ve ölmekten korkmak. Böyle şeyler genelde insanın huzur ve rahatlığını kaçırır. Bunların hepsinin kaynağı ise dünyaya ilgi duymak, gönül bağlamak ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikrinden yüz çevirmektir.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Taha suresi 124’üncü ayetinde buyuruyor ki: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşr ederiz.”

Ancak bütün kemal ve hayırların kaynağına ulaşan Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin has kulları sonsuz cemal ve kemali müşahede ederler. O’nun zikriyle ve O’nunla yakınlık kurmakla gönülleri hoştur. Üzüntü ve kederleri yoktur. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ve O’nun lütfuna sahip oldukları için her şeye sahiptirler. Dünyevî şeylere gönül vermediklerinden, onların olmayışından korkmaz ve üzülmezler. Hiç bir kemalden yoksun olmayan kemalat ve hayırların kaynağına gönül vermişlerdir.

İmam-ı Hüseyin Radıyallahu anh Hazretleri, Arafat duasında şöyle buyuruyor: “Rabbim! Sen’den başkasını sevmemeleri ve senden gayrısına sığınmamaları için evliyanın kalplerinden yabancıları çıkaran sensin. Dehşetli olaylar hücum edince onların dostu ve sevgilisi sensin. Eğer bir marifet bulurlarsa senin hidayetinle bulurlar. Seni bulmayan bir kimse neyi bulur? Ve seni bulan neyi kaybeder? Senin yerine diğerlerini tercih eden ne kadar da ziyankârdır ve Sen’den (kopup) başkalarına yönelen ne kadar da bedbahttır! İhsan ve bağışını kimseden kesmediğin halde senden gayrısına nasıl ümit edilebilir ve sen kendi ihsan ve bağış alışkanlığını değiştirmediğin halde insan, isteklerini senden başkasından nasıl isteyebilir?”93

Her halukârda zikir, şuhud ve ünsiyet makamına ulaşmanın belirtilerinden biri de kalp huzuru ve gönül rahatlığıdır ve esasen kalp gemisini hayatın çalkantılı ve dalgalı denizinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikrinden başka hiç bir şey yatıştıramaz.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Rad suresi 28’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur (huzur bulur).”

İnsanın imanı her ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa, o derecede mutmain olur ve huzur bulur.

5. ALLAH’IN, KULUNA TEVECCÜHÜ

Kul Allah Celle Celaluhü Hazretlerini anınca, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de bunun karşılığında kuluna inayet ve teveccüh eder. Bu konuya ayet ve hadislerde işaret edilmiştir.

Allah Celle Celaluhü hazretleri Bakara Suresi 152’nci ayetinde buyuruyor ki: “Öyleyse (yanlızca) beni anın, ben de sizi anayım.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kendi kuluna teveccüh ve inayeti, mecazî ve teşrifatî olmayıp bilakis gerçeği olan bir şeydir ve onu şu iki yoldan biriyle izah edebiliriz:

a) Kul Allah Celle Celaluhü Hazretlerini anarak bu vesileyle feyzi almaya hazır olunca Allah Celle Celaluhü Hazretleri de ona kemal bağışlar ve derecesini yükseltir.

b) Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikreden kul O’nu anınca ve O’na doğru hareket edince, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin inayetine, lütfuna ve teveccühüne mazhar olur. Allah Celle Celaluhü hazretleri onu daha yüksek bir mertebeye yükseltir ve onun kalbinin idaresini kendi eline alır.

Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Allah buyurur ki: ‘Bana teveccüh etmenin ve benimle meşgul olmanın kuluma galip geldiğini görünce, onun şehvetini benim dua ve münacatıma intikal ederim ve kulum böyle olduğu halde, tesadüfen bir unutkanlık ve gaflete düşmek isterse, ben gaflet etmesine engel olurum. Bunlar benim gerçek evliyamdır. Bunlar gerçek cesurlardır. Yeryüzündeki canlıları helak etmek istediğimde hatırları için azabımı yeryüzündekilerden uzaklaştırdığım kişiler bunlardır’.” buyurmuştur.94

Her durumda Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kendini zikreden kuluna teveccüh ve lütfu göstermelik bir şey değildir. Tersine bir hakikati vardır ve o, bu iki yoldan biriyle izah edilir. Elbette bu ikisinin bir yerde toplanması da mümkündür.

6. ALLAH’IN KULUNA OLAN SEVGİSİ

Zikrin sonuç ve etkilerinden biri de, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin, kulunu sevmesidir. Ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki kul, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini anar da, O’nun ve Peygamberinin emirlerine itaat ederse Allah Celle Celaluhü Hazretleri de bunun karşılığında onu sever.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Al-i İmran suresi 31’inci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah Celle Celaluhü da sizi sevsin.”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kuluna olan sevgisi, ne mecazi ve teşrifatî bir şeydir ne de insanın sevgisinde kullanılan anlamdadır. İnsanlar arasında muhabbet ve sevgi, ihtiyacı olduğu bir şeye gönül vermek ve kalben ilgi duymak anlamındadır. Ancak Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisine böyle bir anlam vermek doğru değildir.

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisini şöyle yorumlamalıyız: Kuluna daha çok lütuf ve inayet eder, ibadet, teveccüh ve ihlâs için ona daha fazla muvaffakiyet verir ve bu vasıtayla onu kurb ve kemal derecelerine cezb eder. Kulunu sevdiği ve onun yakarışını, inleyip yalvarmasını duymak istediğinden onu dua, namaz, zikir ve münacat etmeye muvaffak kılar. Onun kendine yaklaşmasını sevdiğinden kemale erişmesi için ona bir vesile hazırlar ve kısacası, onu sevdiği için onun kalbinin idaresini kendi eline alır ve kurb makamına doğru daha güzel ve daha çabuk hareket etmesi yolunda onu muvaffak eder. Allah Celle Celaluhü Hazretleri için hiç bir zorluk yoktur ve O her şeye kadirdir.

7. DAHA ÖNEMLİ ETKİLER

Bu makamda, ona erişenlere kalemin yazmaktan ve dilin beyan etmekten aciz kaldığı ve bu makama ulaşanların dışında hiç kimsenin bilmediği, daha büyük faydalar ve sonuçlar nasip olur.

Salik, nefsini tezkiye etme, batınını tasfiye etme, ibadet, riyazet, tefekkür ve zikri sürdürerek öyle bir makama erişir ki; maddi göz ve kulakla görülüp işitilmeyen hakikatleri kalp gözü ve kulağıyla müşahede edip duyar. Bu makamda varlıkların ve hatta meleklerin tespih ve kutsamalarını duyar ve onlara eşlik eder. Bu dünyada yaşadığı ve bu halkla muaşeret ettiği halde, zatının batınında daha yüksek bir ufağa bakar ve sanki hiç bu dünyada değilmiş gibi bambaşka bir âlemde yaşar. Bu âlemde cennet ve cehennemi müşahede eder, meleklerle, Salih ve iyi kimselerin ruhlarıyla bağlantı kurar. Bu âlemle ünsiyeti olup bambaşka nimetlerden yararlanır. Ancak genellikle ondan söz etmez. Çünkü böyle kimseler genellikle içlerine kapalı olup tanınmaktan gerçekten sakınırlar.

Arifin kalbine dışarıdan öğrenme yoluyla edinilemeyen ve halk arasında meşhur olmayan ilim ve maarifler girer ve bir takım keşf ve şühudlara sahiptir. Salik, öyle bir makama erişir ki, her şeyden ve hatta kendi nefsinden gafil olur ve Mutlak Allah’ın varlığından, O’nun isim ve sıfatlarından başka bir şeye teveccüh etmez. Kur’an-ı Kerim’in O’nun “O, evveldir; ahirdir; zahirdir, batındır.” buyurduğu zatını, her yerde hazır ve nazır görür. Âlemi ilahî sıfatların mazharı bilir. Her cemal ve kemali Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden bilir. Varlıkların zatî yoksulluklarını ve Vacibul-vücud’un mutlak Gâni oluşunu açıkça bulur ve Allah Celle Celaluhü hazretlerinin mutlak kemal ve cemalini görmekten boğulur ve mahvolur.

Şu noktayı da hatırlatalım ki fena ve mahvolma makamının da derece ve mertebeleri vardır ki bu mahrum kulun (benim) bunlara girmekten sakınması daha uygun olacak

ZİKRİN TERKİNDEN SAKINMAK

Zikrin terkinden sakınmanın lüzumu hakkında da şunları söylemişlerdir:

Cenâb-ı Allah Celle Celaluhü Hazretleri, kulunun bir taraftan zikrini çok yapmasını emrederken, diğer taraftan az zikretmenin zararını ve münâfıklık alâmeti olduğunu bildirir:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri de buyurur ki:

“–Hiçbir kavim yoktur ki, bulundukları meclisten Allah’ın zikrini yapmadan kalkarlarsa…” Oturuyorlar, muhabbet ediyorlar ve dağılıyorlar. “Muhakkak o meclisten, kıyamet gününde bir merkep cifesinden kalkmış insanlar gibi olarak kalkarlar.”

Zikrullahsız meclisin, kıyamet gününde onlar için hüsran olacağını Ebû Dâvud ve Hâkim sahihlerinde zikretmişlerdir.

Ebû Hüreyre Radıyallahu anh hazretlerinin şu rivayetine de dikkat etmelidir:

“–Bir cemaat bir mecliste oturur da, orada Zikrullah olmazsa veya Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize salavât-ı şerîfe getirilmezse, o meclis oturan o kimseler için ancak noksanlık, hüsran ve nedâmet olur.” buyrulmuş.

Hatta ehl-i cennetin bile tahassürleri, gussaları, nedamet ve pişmanlıklarından biri de, dünyada iken zikirsiz geçirdikleri saatler ve zamanlar olacağı da ayrıca bildirilmiştir.

Sehl Radıyallahu anh Hazretleri der ki:

“–Bu kadar nimetleri veren Allah-u Tealâ Hazretleri’nin zikrini terk etmekten daha kötü, kabih, fena bir ma’siyet bilmiyorum, tasavvur da edemem.”

Bu zatın sözüne göre en büyük ma’sıyet, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrinden mahrum olmaktır. Dillere zikrullahın zor ve ağır gelmesinin, münafık alâmeti olduğunu bildirerek;

“–Derhal tevbe et, tazarru ve niyâz eyle ki, Allah Celle Celaluhü hazretleri zikrini sana hafif ve kolay eylesin ve sana tevfîk u hidâyet eylesin!” buyurmuştur.

Onun için âkîl kimseye lâyık olan, Hakk’ın zikriyle kalbini uyandırmak ve mü’minler sıfatıyla sıfatlanmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın zemmettiği münafıklardan ayrılıp, medh ü senâ buyurduğu mü’minlerden olmaya gayret göstermesi lâzımdır. Saadet ve selâmet ancak bundadır. Çünkü Hak Sübhânehû ve Teàlâ’nın zikriyle zâkir olan kul, öyle bir feyz-i ilâhîyyeye ve lütf u ihsâna mazhar olur ki, onu tarife imkânımız yoktur. Hele bütün a’zâ ve zerrelerin bu Zikrullah’tan lezzet almağa başladığı vakitler yok mu; artık o adamın gözüne hiçbir şeyler görünmez.

Cenâbı Hak cümlemizi, Hakk’ı candan ve ihlâsla zikreden, àşıkîn ve müflihîn zümresine ilhak buyursun…95

ZİKRULLAHIN FAYDALARI

1. Hiçbir kavim yoktur ki, Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikrettikleri vakitte, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin melekleri de o kavmi tavaf etmesin.

Ne iş yâhu!.. Biz Mekke-i Mükerreme’ye gidiyoruz ve Beytullah’ı tavaf ediyoruz. Biz Allah deyince, melekler de bizim etrafımızı tavaf ediyor. Bu Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ne büyük lütfu.

Rahmet-ilâhiyye kendilerini ihâta eder ve üzerlerine sekîne nâzil olur. Hak Sübhanehû ve Teàlâ o kavmi, kendi indindeki meleklerine anar.

2. Her kim ki, Kur’an okunması veya Zikrullah ile meşgul olması dolayısıyla hâcetlerini istemeğe vakit bulamazsa, Allah Celle Celaluhü hazretleri o kimseye, yalvaranların istediklerinden daha efdalini, istemeden verir.

3. “Yarın kıyamet gününde toplanan halkın arasında kerem ehlinin bilinmesi, murâd-ı ilâhî olarak emr olunur.” diyen Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri’ne, ashab-ı kirâm:

“–Bu kerem ehli kimlerdir Yâ Resûlüllah?” diye sordular.

Cevaben:

“–Onlar camilerde Allah’ın zikri için toplananlardır.” buyurdular.

Şimdi evde Allah deme ile, camide Allah demenin arasındaki farka bakın!

4. Resûl-ü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir cemaat üzerine uğradılar. Toplanmışlar, bir şeyle meşguller. Efendimiz de onların arasına geldi ve ne için toplandıklarını sordular:

“–Nedir bu topluluğunuz?”

Onlar da cevaben:

“–Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikir ve tahmîd için toplandık.” dediler.

Resûl-ü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz o zaman:

“–Şimdi Cebrâîl geldi, bana haber verdi ki, Allah Celle Celaluhü hazretleri sizlerle meleklerine mübâhât etmektedir. Yâni, makàm-ı iftiharda siz kullarını yâd eder; meleklerine över olduğunu bana bildirdi. Ben de onu bildirmek için size geldim. Siz böyle bir insansınız!” buyurdu.

5. Bir kavim ki, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikri için toplanırsa, muhakkak semâdan münâdîler nidâ edip;

“–Mağfiret olunduğunuz ve seyyiatınız( Günahlarınız) hasenata (Sevaba) tebdil olduğu halde kalkınız!” derler.

Ne kadar büyük bir lütf-u ilâhî! Biz oturuyoruz, Allah diyoruz. Allah Celle ve A’lâ da meleklerine emrediyor ki:

“–Onlara haber verin, mağfiret olundular. Mağfiret olunmakla beraber, hatalarını da sevaba çevirdim.” diyor.

6. Zikreden insanlar şeytanı kovar, onun belini kırar, işe yaramaz hale getirir. Zikreden kulun yanına şeytan sokulamaz. Allah ism-i şerifindeki ateş, şeytanı yakan bir ateştir. Allah ismini anan insanın yanına şeytan sokulamaz.

Şeytan haddi zâtında insanın damarları arasında dolaşan bir mahlûktur. İnanmamazlık etme! Sen bugün o mikrop dedikleri mahlûku görebiliyor musun?.. Göremiyorsun. Hatta onu on bin defa değil, elli bin defa büyütüyorlar da mikroskoplarla, ancak o zaman toz halinde ufak bir şey görülüyor. Gözünle göremediğin, elinle tutamadığın bu mikrobun varlığına inanıyorsun da, Allah Celle Celaluhü hazretleri sana, “Şeytan vardır, melekler vardır.” dediği vakitte; “Ben gözümle görmediğim şeye inanmam!” diyorsun.

Ama canına okuduğu vakitte, o mikrop seni öldürürken, “Allah!” demek nasîb etsin Cenâb-ı Hak cümlemize… (Âmin)

Onun için, şeytan vardır aziz kardeş! Ondan Allah’a sığınmak lâzımdır. Allah Celle Celaluhü hazretleri onu boşuna yaratmamış, “Kullarım bana sığınsınlar, onun şerrinden bana ilticâ etsinler.” diye o belâyı başımıza vermiştir. Çünkü o başımızda olmazsa, biz Allah diyemeyiz kolay kolay… Ama sıkıya gelince, “Aman yâ Rabbi, kurtar şunun şerrinden bizi!” diye yalvarırız.

Onun için, Allah denildikçe, şeytanın beli kırılır, işe yaramaz hale gelir. Bak şu okuduğumuz Ezân-ı Muhammedî’de “Allàhu ekber, Allàhu ekber…” denildiği vakitte, şeytan aleyhillâne burada duramıyor. O Allah-u Celle ve A’lâ’nın anılması onu öyle kaçırıyor ki, nefes almadan, ne kadar hızlı kaçarsa o kadar hızlı kaçıyor; o sesin gidemediği yerlere kadar… Şimdi hoparlörler de çıktı, ses çok uzaklara kadar gidiyor; o da çok uzaklara kadar kaçıyor. Fakat ezan bitince gene geliyor.

Onun için gönülden ve dilden Allah Celle Celaluhü hazretlerini bırakmamak lâzım!

7. Allah Celle Celaluhü hazretleri, zâkir kulundan râzı olur. Allah razı olduktan sonra, daha ötesi kalmamıştır. Allah diyen insandan Allah Celle Celaluhü hazretleri hoşnut oluyor. Onun için en büyük nimet Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikridir.

8. Zikir kalbden gam, kaygı, gussa ve kederleri giderir. Zikreden insan gam, gussa keder nedir, bilmez.

–Canım gamsız insan olur mu?..

Olmaz ama, “Sahibi olan Allah’tır, bunu bana vermiş.” der. İsmâil Hakkı Hazretleri’nin dediği gibi, “Lütfun da hoş, kahrın da hoş!” der

İyi şeyler gelirken ne güzel; ama kötü şeyler gelince, “Ooof!” diyoruz. Yok, “Lütfun da hoş, kahrın da hoş!” diyeceğiz. Yâni altın da hoş, bakır da hoş… Senin indinde altın ile demir, altın ile taş bir olunca; “Kahrın da hoş, lütfun da hoş!” olunca; o zaman ne gam kalır, ne gasâvet, ne keder kalır. “Hepsi Allah’ımdan!” der.

9. Zikir kalbe ferah, sürûr ve genişlik verir. Allah dedikçe kalp de rahatlık hâsıl olur. İnsan sıkıntı bilmez, kalb genişliği olur.

10. Zikir kalbi ve yüzü nurlandırır. Allah diyen insanların yüzlerinde bir nur vardır.

Onun için Hıristiyanlara bakınız, yüzlerinden bellidir Hıristiyanlar! Niçin? Nurları yoktur. Hele biraz ihtiyarladılar mı, meymenetsiz bir hale gelirler. Hep bu Allah’ın nurundan mahrum oluşlarındandır.

Müslümanlar ihtiyarladıkça nurlanırlar, nurları artar. Bu, Allah’ın zikrinin bir ihsanıdır.

11. Zikir kalbi ve bedeni kuvvetlendirir. Zikrullah’la meşgul olan insanların hem kalbi kuvvetli olur, hem de bedeni kuvvetli olur.

12. Zikir rızkı da celb eder. Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin ismini anmak suretiyle rızkın bollanır, genişler. Cenabı Hak Celle Celaluhü hazretleri sebebini halk eder, kolaylıkla ve rahatça rızıklanırsın.

13. Zikir, sahibine heybet, halâvet, güzellik ve parlaklık verir.

14. Ruh-u İslâm olan zikri yapan zâkire, Allah Celle ve Ala sevgisini ihsan eder.

Şimdi Allah Celle Celaluhü hazretlerini sevelim ama nasıl sevelim? Karşımızda güzel birisi olursa, ona âşık olmak suretiyle bir sevgi hâsıl olur. Paralara olan sevgimiz, eşyaya olan sevgimiz, kadınlara olan sevgimiz, bir varlığın karşımızda olmasıyla celb ediyor bizi, bir sevgi hâsıl oluyor. Fakat Allah’ı nasıl sevelim?..

İşte Allah Celle Celaluhü hazretleri da, eserinden kendisine intikal etmek suretiyle sevilir. Kâinata bakıyorsunuz, şu kâinat nasıl bir levha?.. Ayından, güneşinden, bütün yıldızlarından tut da, bu yeryüzündeki bütün mahlûkatından, kendinden, kendinde olan varlıkları şöyle bir tefekkür edince; bunu yaratabilmenin büyüklüğünü, yaratabilen kuvvetin nasıl bir kuvvet olduğunu tasavvur edebilirsen; Allah dediğin vakit, o Allah lafzı senin içinde Allah’a karşı bir sevgiyi hâsıl eder.

Çünkü sevdiğin insanları bir cihetten seviyorsun; güzelliğinden dolayı, servetinden dolayı, zenginliğinden dolayı, yahut kuvvet ve kudretinden, şecaatinden dolayı seviyorsun. Fakat bunların hepsi Allah’ta mevcut… O güzelliği veren o Allah… O serveti veren o Allah… O şecaati veren o Allah, hepsini veren o Allah… Ne kadar güzel bir şey görüyorsun, o güzellikler hep Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gelmiş durumda.

Bir gülü alıyorsun, kokluyorsun, “Oh, ne güzel!” diyorsun. Kim verdi o kokuyu ona?.. Allah-u Celle ve A’lâ vermiştir.

Bakıyorsun bahçelerde rengârenk, çeşit çeşit çiçekler… Kim yaptı bunları?.. Allah Celle ve A’lâ… İçi başka, dışı başka, üstü başka…

Yediğimiz yemekler, kavunlar, karpuzlar, tatlar hep kimin lütfu? Hep o Allah Celle ve A’lâ’nın esrarı, bize lütfetmiş elhamdülillah.

Bunları insan düşününce, bu kudretin sahibine bayılmamak, onu sevmemek elden gelir mi?.. Onun için “Allah… Allah…” dedikçe, Allah Celle Celaluhü hazretleri da o sevgiyi senin içine atar. Artık gayr-i ihtiyarî onu sevmek mecburiyetinde kalırsın.

O muhabbet ki, saadet ve necattır. Her şeyin bir sebebi vardır; muhabbet-i ilâhiyenin sebebi de, Zikrullah’ın dil ve kalbde devamıdır. Eğer Allah Celle Celaluhü hazretlerini sevmek istiyorsan, onun adını dilinden ve gönlünden çıkarma!

Her kim muhabbet-i ilâhiyeye nâil olmak isterse, Zikrullah’a devam etsin. Zikrullah muhakkak ki, muhabbetullah’ın kapısı ve en büyük alâmetidir. İnsanlar çok çeşitli işlerle meşgul olurlar, “Bu da hayır, bu da hayır…” derler. Hepsi de hayır tabii, ama Allah zikrinden daha iyi hiçbir şey yoktur.

Sen Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrini bırak, taşlarla topraklarla meşgul ol, dur; “Bu da hayır!” de… Kendin yanıyorsun yâhu; Allah’tan ayrılmışın, onun gafleti sana yeter, artar. Şimdi bak bunun arkasından gelecek o bahisler.

15. Zikir murâkabeyi, tefekkürü, düşünmeyi getirir; tâ ki kulu ihsân kapısından içeriye sokar. Ma’lûm ya, ihsân en yüksek makamdır. Sanki Allah Celle ve A’lâ’yı görür gibi ibadet etmek, kolay bir şey değil… Zikrullah’tan gàfil kimselerin ihsân makamına yükselmelerine imkân da yok, yol da yok.

16. Zikrullah tövbeyi inşa eder. Bu da Allah Celle ve A’lâ’ya rücu’ için kalbine tesir eder. Sığınacağı yeri, ilticâgâhı ve kalbinin kıblesi Allah Celle Celaluhü hazretleri olur.

Yüzümüzü bu tarafa çeviriyoruz, kıblemizdir diyerekten. Gönlümüzü çevirebiliyor muyuz arkadaş?.. Gönlümüz her türlü mâsivâ ile dolu… Bir namazı acaba üç mü kıldık, dört mü kıldık; okuduk mu, okumadık mı; haberimiz bile olmadan, “Esselâmü aleyküm!” deyip namazdan çıkıyoruz.

Niçin?.. Kıblemiz yok; yüzümüz dönmüş, gönlümüz dönmemiş. Asıl hüner gönlü Allah’a çevirmektir. Gönlü Allah Celle Celaluhü hazretlerine çevirmek de, Allah demekle olur.

17. Zikir, zâkirde Allah-u Azîmüşşân’a karşı heybet, azamet, iclâl ve ta’zîmi artırır. Zikrullahın kalbi ve bütün vücudu istilâsı sebebiyle, vücudun her tarafı zâkir olur. Zâkir olduktan sonra, artık ondan kötülük beklemek imkânı yoktur, günah beklemek imkânı yoktur. O artık cemiyete en faydalı bir insandır.

18. Zâkir, zikri kadar Allah Celle Celaluhü hazretlerine kurbiyyet hâsıl eder. Zikrin ne kadarsa, Allah Celle Celaluhü hazretlerine o kadar yakınsın. Zikrin ne kadar azsa, Allah Celle Celaluhü hazretlerinden o kadar uzaksın.

Bunların hep ayrı ayrı ayetlerle, hadislerle izahları var, onları tabii uzun olur da, ben kısa hülasa yapıverdim.

19. Zikir, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikreden kulu zikrine sebep olur. Sen Allah diyorsun, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin da seni anmasına vesile oluyorsun.

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Bakara suresi 152’nci ayetinde “An ki anayım! Beni hatırla ki, ben seni hatırlayayım!” buyuruyor.

Onun için sen Allah Celle Celaluhü hazretlerini ne kadar çok zikredebilirsen, Allah Celle Celaluhü hazretleri de seni o kadar çok anar; senin bütün ihtiyaçlarına kâfi ve vâfî gelir. Zikrullah’ta başka bir fayda olmasa dahi, Hak Sübhânehû ve Teâlâ’nın kulunu zikretmesi nimeti ve şerefi, o kul için kâfî ve vâfî’dir.

20. Zikir, kalbin hayatını mûcib olur. Kalb var ama, kalbin de bir hayatı var. Bu vücudun hayatı gibi, kalbin de bir hayatı var. Zikir kalb için çok lâzımdır ve kalb zikre de muhtaçtır, balığın suya muhtaç olduğu gibi… Balık suya nasıl muhtaç ise, insanın kalbi de Allah demeye muhtaçtır. Balık sudan ayrıldığı vakit hâli ne olursa, insan da zikrullahtan kesilince hâli öyle olur.

21. Zikrullah kalbe cilâ verir, paslarını giderir. Kalbin pası, gaflet ve hevâsına uymaktır. İnsan, canı ne isterse öyle yapıyor; o kalbe pas getirir. Cilâsı da, tevbe, istiğfar ve zikrullahtır.

22. Zikrullah hatâ ve günahları giderir. Çünkü:

Hud Suresi 114’üncü ayetinde (İnnel-hasenâti yüzhibnes-seyyiât) buyrulmuştur. Yani sevaplar hataları gideriyor ve hasenata çeviriyor. Allah demekten daha sevaplı bir şey yoktur.

23. Zikir, kul ile Hâlik arasındaki vahşeti, korkuyu giderir. Hak Sübhânehû ve Teàlâ Hazretleri’yle ünsiyet peydâ eder.

İnsan şimdi dostuyla muhabbet etmeye başladı mı, endişesi gider. O dosttan önce korkuyor idi; fakat muhabbet ede ede, bakıyorsun ki dostla arada ünsiyet peydâ oluyor; korku kalkıyor, artık birbirleriyle sevgi hasıl oluyor.

Binaen aleyh, Allah dedikçe; Allah Gaffâr, Allah Settâr, Allah Vehhâb, Allah Rahîm, Allah Rahmân demiş oluyor. Evet, azabı var; var ama kendisine sığınanlara değil… Allah Celle Celaluhü hazretlerini tanımayanlara Allah’ın azabı… Allah Celle Celaluhü hazretlerini tanıyanlara Allah Rahîm, Şefîk, Vehhâb, Gaffâr, Settâr…

Onun için Allah dedikçe, bu vahşet ortadan kalkıyor, Allah Celle Celaluhü hazretlerine karşı ünsiyet peydâ oluyor.

24. Kul, Allah Celle ve A’lâ’yı genişlik ve rahatlık zamanlarında zikrederken, sonra ona bir darlık veya sıkıntı geldiğinde, Hakk’a yalvarmağa başladığı zaman, melekler de ona yardımcı olurlar.

Dünyada bir kararda Allah’tır. Herkes için çeşitli devreler geçer. Bazen fakirlik, bazen zaruret, hastalık, iptilâ, çeşitli haller gelir. Fakat sen rahat vaktinde Allah diyorsan, sonra o sıkıntıya düştüğün vakitte dua edince; “Yâ Rabbi, bu seni çok zikreden bir kulundu. Şimdi artık hasta oldu, iptilâlara düştü, fakir oldu; edemiyor. Bunun duasını sen kabul et!” diye melekler senin için yardımcın olur.

25. Zikir, kulu azab-ı ilâhîden kurtaran yegâne ibadettir. Cehennem azabı var ya, o cehennemden insanı kurtaran, Allah zikrine devamdır. Bu hakikat hadislerle sabittir.

26. Zikir, dilin gıybet, nemime, yalan, fuhuş, boş ve faydasız sözlerden korunmasına sebep olur. Çünkü Allah diyorsun, meşgulsün, boş laf söylemeye vakit bulamıyorsun. Allah demezsen tabii, dedikoduya başlayacaksın. Gıybet de girecek, fuhuş da girecek, zem de girecek, her şey olacak… Bir sürü günahla çekilip gideceksin. Onun için, sen dilini Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikrinden kat’iyyen ayırma!

27. Zikir, sekine, itminan, vekar ve rahmet-i ilâhiyenin kendisini gaşyetmesine vesîlesidir. Meleklerin kendilerini ziyaret ve tavaf etmelerine de sebep olur.

28. Zikirden mahrum olan insanlar, elbette bu gibi günahlara düşerler. Günahlardan selâmet ancak zikrullah ile kàbildir. Her kim lisanını ve gönlünü zikrullaha alıştırırsa, kendisini her türlü felâketlerden korumuş olur.

29. Zikir meclisleri, meleklerin de bulunduğu meclislerdir. Gaflet, boş ve faydasız sözlere sahne olan meclisler de, şeytanların bulunduğu meclislerdir. Sen hangisini seçersen, dünyada da, ahirette de sen de onlarla olursun.

30. Zâkir, zikri ile saîd olur ve onlarla oturanlar da saîd olurlar. Bu her yerde mübarek olan bir şeydir.

Gaflet ve lağviyat ile meşgul kimseler de, meclisleri de, o meclislerde oturanlar da şakî olurlar.

31. Zâkirler kıyamet gününde hasret ve nedametten emin olurlar. Zîrâ hangi meclis ki orada Zikrullah yoktur; o mecliste bulunanlar kıyamet gününde noksanlığın, zarar ve hüsranın üzerindedirler.

Onun için, aman kardeşim, Zikrullah olmayan günah yerlerine sakın gitme! Ve oralarda kat’iyyen oturma! Ve bunu çocuklarına da öğret!

32. Zâkir, zikr ederken ağlarsa; bâhusus tenha ve hâlî bir yerde ağlarsa, kıyamet gününde Arş’ın gölgesinde olur.

33. Zikr ile iştigâl edene istemeden, isteyenlere verilenden daha a’lâsı ve efdalı verilir.

34. Zikir ibadetlerin en kolayıdır ve en büyüğü ve efdalidir. Dilin ve gönlün hareketi kadar, vücudun ve a’zâların da hareketi olsa, elbette insan çok yorulur ve dayanamaz.

Şimdi teravih namazı kılıyoruz 20 rekât. Ya 100 rekât olaydı… Yüz defa Allah demek kolay, ama yüz rekât namaz kılmak kolay değil.

Oruç da meselâ, gündüzün olduğu gibi geceleri de olaydı, yine çok zor olurdu.

35. Zâkir kullara verilen atâ ve ihsanları, başka amellerle elde etmek mümkün değildir. Meselâ, her kim günde yüz kere;

“Lâ ilâhe illallàhü vahdehû lâ şerîke leh, lehül-mülkü ve lehül-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” derse, on köle âzâd etmiş gibi sevap kazanır. Kendisine yüz hasene yazılır ve yüz de seyyiesi mahvolur. O gün akşama kadar da şeytanın şerrinden muhafaza olunur; şeytan o adama musallat olamaz. Ondan daha efdal bir amelle bir kimse gelmez; ancak yüzden fazla bu tesbih ve tevhîdleri yapanlar müstesnâ. (Râmûzül-Ehàdîs, 432/7)

Ve yine her kim her gün yüz kere;

“Sübhànallàhi ve bihamdihî.” derse, günahı denizköpükleri kadar çok da olsa, yine af ve mağfiret olunur. (Râmûzül-Ehàdîs, 432/8)

Bu bir nimettir ki kıymeti biçilmez; bir lütuf ve ihsan-ı ilâhîdir. Aman kardeşim, dilini ve gönlünü Allah Celle Celaluhü hazretlerinden ayırma! Bu dünya kimseye kalmamış. Kanaat, sabır, istikâmet ve Zikrullah ile iştigal eyle! Bunlar paha biçilmez nimetlerdir.

Onun için bu Zikrullah’tan ayrılma, her kim ne derse desin! Sen sakın Allah Celle ve A’lâ’yı unutanlardan olma ki, yarın kıyamet gününde sen de unutulanlardan olmayasın!..

Hatta şu da var ki, Allah Celle Celaluhü hazretlerini unutup, zevk ü sefâlarına, hevâ ve heveslerine düşenler, hiç şüphe olmasın, kendi nefislerini ve sıhhatlerini bile koruyamazlar. Hattâ dünya işlerinde bile muvaffakıyet kazanamadıkları görüle gelmektedir.

36. Muhakkak Zikrullah, insanı her halde Allah Celle Celaluhü hazretlerine doğru seyrettirir. İster sokakta ister yatakta, her zaman her yerde, dilinde Allah, gönlünde Allah; hareketleri hep rızâullah olanların dünyadaki yeri cennet olduğu gibi, ahiretteki yeri de cennetin tâ kendisidir.

Hikâye olunur ki: Bir âbid, bir adama misafir olmuş. Âbid gecesini ibadetle geçirmiş, ev sahibi de uyumuş. Sabahleyin àbid demiş ki:

“–Kafile gitti, sen hâlâ uykuda yatıyorsun!”

Ev sahibi cevaben demiş ki:

“–Kul sabaha kadar sefer ede de, sonra gene kafile ile beraber ola; bu bir şey değildir. Hüner odur ki, sabaha kadar yata ve sabahleyin de kafileyi yolda bırakıp geçe…”

Buna es-seyru fillâh ves-seyru ilallàh derler ki, bu gönüllerin Allah Celle ve A’lâ’ya tam bağlanışının alâmetidir, vesselâm.

Lâkin bu o demek değildir ki, tembel tembel yatıp uyuya, sonra da kafileyi geçe… İşte bu mümkün olmayan bir şeydir. Esasen bu yatışların, ya bir rahatsızlık veya bir mazeret sebebiyle olduğunu unutmamalı ve böyle yapan mübareklerden de şüphe etmemelidir.

Bu mübareklerin her nefesleri zikrullah demektir, ibadetle geçer. Onun için herkesi de her yerde, her işte geçerler ves-selâm.

37. Zikrullah o kadar büyük bir devlettir ki, ne altına benzer, ne gümüşe benzer, ne apartmana benzer; hiç bir servete benzemez. Çünkü her şey fânidir, Zikrullah bâkidir. Bâki olan Zikrullah’tır. Öteki ne mal, ne servet, neyin varsa dünyada senin olsun varsın, hepsi senin olsun… Ne varsa, gözünü yumdun mu hepsi bitti, hiç kıymeti yok! Ama Zikrullah öyle değil, seninle beraber cennette… Cennete kadar seninle beraberdir.

Onun için insana lâyık olan, dilini, gönlünü Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrine alıştırıp, onun üzerinde durabilmek. Yoksa bugün Allah dersin de, yarın başka iş yaparsın; o değil. Daimî surette, ölünceye kadar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrini dilinden ve gönlünden çıkarmamak… Ki, bu takva kişinin içine işlesin de, yasak olan bir şeyin yanında bile geçemesin.

Şimdi bugün bize çeşitli sorular sorarlar:

“–Acaba şöyle yapsak olmaz mı, böyle yapsak olmaz mı?..”

Hep kaçamak yolları, hile yolları Canım bunlara ne lüzum var? Bana bir lokma ekmek yetiyor, bir hırka da yetiyor işte… Sana niçin yetmiyor? Bu saltanatta ne mânâ var, çok kazanacaksın da ne olacak yâni?..

Çok kazanmak iyidir ama helâlinden kazanmak şartıyla. Yoksa haramdan kazanacağın şeyin, âhirette azabı çoktur. Allah muhafaza etsin… Hele bir de harama helâl deyiverdi miydi yahut onu hiçe sayıverdi miydi? Bugün meselâ, hiçbir dükkânımız yoktur ki, içki satılmasın. Bütün dükkânlarımız içkiyle dolu. Bu içki satan adam eğer, “Ne yapayım, helâldir.” deyiverirse, –Allah esirgeye– kendisi küfre gittiği gibi, çoluğunu çocuğunu da perişan eder.

“–Canım ben onu satmazsam müşteri gelmez!”

Gelmezse ne olur, aç mı kalırsın yâni?.. Bu kadar memlekette fakir fukara var, aç mı ölüyorlar? Sen de kanaat edersin.

“–Efendi, ev kirası böyle pahalı, işte şu pahalı, bu pahalı.”

Ucuzunda oturursun. Memlekette her sınıf insana göre yer var. Allah Celle Celaluhü hazretleri affetsin kusurumuzu… Bu Allah Celle Celaluhü hazretlerinden uzak olmanın alâmetidir. Niçin? Zikrinden gafil… Zikrinden gâfil olunca, Allah Celle Celaluhü hazretlerinden de gâfil oluyor, ondan sonra her şey kendisine göre, hoş geliyor.

38. Muhakkak ki Zikrullah, her tarikatta ve ehl-i tasavvuf indinde, bütün usul ve kaidelerin ve edeplerin başıdır, velilik alâmetidir. Her kime ki Zikrullah kapısı açılır, ona hiç şüphe yoktur ki Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin huzuruna dâhil olunacak kapılar açılmıştır. Bir insan Zikrullah’a alıştı mı, ona Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin rahmetine girecek kapılar açılmış demektir. Öyleyse sen de temizlen, Rabbi’nin huzuruna gir; her istediğini orda bulursun.

Çünkü namazı abdest almadan kılamıyoruz. Abdest almadan namaz kılamadığımız gibi, gusülsüz da kılamıyoruz. Binâen aleyh, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikrini yapabilmek için de evvelâ istiğfar edip, tövbe edip günahlardan sıyrılmak lâzım. Günahlardan sıyrılamadıkça, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin huzuruna girmeye insan hak kazanamıyor. Onun için temizlen, Rabbinin huzuruna gir; her istediğini orada bulursun.

Rabbini bulan her şeyi bulur; Rabbini unutan her şeyden mahrum olur. Rabbini bulanın her şey emrine amadedir. Onu unuttun mu, her şeyden de mahrumsun! Ama dünya seninmiş, ne olursa olsun…

Bunlar hep büyüklerimizin bize olan tavsiyeleri.

39. Muhakkak Zikrullah bir ağaca benzer ki, onda irfan ve haller yetişir. Binâen aleyh, irfan sahibi olabilmek ve Hàlik’ta karar kılabilmek için zikre devam ve itina eyle. Zikrullah ağaçlarına ne kadar yanaşırsan onun meyvelerinden o kadar yersin. Yediğin kadar da feyz sahibi olursun. Ağaç ne kadar büyük olursa, meyveleri de, maarif-i İlâhiyyi de o nispette güzel, sağlam ve kuvvetli olur.

40. Zikrullah bütün makamların esasıdır. İnsanı gafletten uyandırır, tevhide sevk eder. Binalar için yer ve temel nasılsa; ibadet, irfan, velilik vs. bütün makamların da başı, temeli hep zikrullahtır. Zikrullah olmayınca bunların hiçbirisi olmaz.

Zikrullah’tan gaflet kalbin ya uykusunun veya ölümünün alâmetidir. İnsanın ayakta gezmesine kulak asma sen, insanın gönlü àşık olmalı! Gönlü olmazsa, gönülsüz insanın hayatı ha olmuş, ha olmamış…

41. Zikreden, zikrettiği Allah Celle Celaluhü hazretlerine kurbiyet peyda eder. Hak Sübhânehû ve Teàlâ’yı zikrettiği müddetçe de, Allah Celle ve A’lâ onunla beraberdir. Bu ne kadar büyük bir nimettir, bilir misin aziz kardeş!

Şimdi benim yanımda sevdiğim birisi olunca, beni destekleyecek birisi olunca, bir kuvvet sahibi olunca, nasıl ben o kuvvet sahibinden kuvvet alırsam; Allah’ı zikreden kulun da yanında Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin kendisi mevcuttur. “Onunla beraberim!” diyor. “Beni zikrettiği müddetçe ben o kulumla beraberim!” diyor. Allah Celle Celaluhü hazretleri bir insanın yanında olduktan sonra, artık geriye ne kalır ki?

Bu beraberlik hususî bir iltifat-ı sübhânîdir. Kurbiyet, velâyet, muhabbet, yardım ve tevfiki, o zikredene hususî şekilde tecelli eder. Yani “Ben seninleyim!” dediği vakitte, “Nusretim, tevfîkim, hidayetim hepsi seninle beraberdir. Sen bunların hepsine nâil olursun!” demek. Bunlar Nahl Suresi’nin 128. Enfal Suresi’nin 62. Tevbe Suresi’nin de 40. ayetleriyle sabittir.

Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikredenler için, bu hususî nimetlerden çok geniş ve büyük nasibler vardır. Gaflet olunmaya. Buharî ve Müslim’de de beyan olunduğu gibi;

“–Kulum beni zikrettiği müddetçe ve benim zikrim için dudaklarını kımıldattıkça ben kulumla beraberim!” buyruluyor.

Bir eserde de:

“–Ehl-i zikir, benim meclislerimde oturanlardır. Ehl-i şükür ise nimetlerini arttırdığım kimselerdir. Tâat ehli ise kerametime nâil olanlardır. Ma’sıyet ehlinin ise, rahmetimden ümitlerini kesmem, rahmetimden mahrum etmem; tövbe ettikleri takdirde ben onların dostuyum! Ben tövbekârları ve temizlenenleri severim!”

Yalnız burada şunu da hatırlatmak isterim: Biz şimdi camide akşamları, sabahları cemaatin iştirakiyle birer hatim indiriyoruz, hayır olsun diyerek. Bazı arkadaşlar Kur’an’ı gözleriyle okuyorlar, şöyle bir süzüyorlar. Bu gözle süzülen hatim sayılmaz. Hatim olabilmesi için dudakların kımıldaması, hatta hafif bir şekilde seslerin de çıkması lâzımdır ki, hatim olsun. Yoksa gözlerle süzülen o senin olur.

Burada onu için dudaklarını kıpırdattıkça tabiri geçiyor. Yâni, “Allah… Allah… Allah…” diyor.

“Lâ ilâhe illallah…” derken hiç dudak kıpırdamaz. Bu öyle bir sestir ki, kendiliğinden düzülür, gelir.

“–Eğer tövbe etmezlerse, ma’siyetlerine devam ederlerse, çeşitli iptilâ ve musibetlere giriftar ederim ki, ayıp, kusur ve günahları temizlensin.”

Yani o felâketleri, günahların temizlenmesine vesile olmak için Allah Celle Celaluhü hazretleri veriyor. “Kulum temizlensin, tövbekâr olsun da huzuruma iyi gelsin, aklı başına gelsin!” diyerekten.

Bu Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zakir kulu ile beraber oluşu başka hiç bir maiyyete, beraberliğe teşbih olunamaz. Teşbihten aciziz. Nasıl teşbih edelim anlatalım, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin bizimle olduğunu; bundan insan âcizdir. Meselâ, Allah Teàlâ Hazretleri muhsinlerle, müttakîlerle, sàbirlerle de beraber olduğunu Kur’an-ı Azimüşşan’da;

“İnnallàhe meas-sâbirîn… Ennallàhe meal-müttakîn…” diyerekten bildiriyor. Ama o birlikle, bu birliğin arasındaki farkı ayırmağa gücümüz yetmiyor.

Velâkin bu beraberlik bunların hiç birisine benzemez. Bu beraberliği ta’rif ve tavsife ne dil, ne de ibareler kâfi gelmez. Bu ancak zevk ile tadılır ve bilinir. O zevki nasıl anlatırsınız? Köre “Bu beyazdır, bu karadır.” diyerekten anlatmak mümkün olur mu?.. O göz işi; göz olacak ki anlayacak, bu beyaz bu kara… Nasıl ki gözü olmayan bir insana bir rengi anlatamıyorsunuz; zevkten mahrum olan insana da onun tadını anlatamazsınız. Ne söyleseniz boştur.

O paradan zevk almış, dünyanın şusundan busundan zevk almış, onun zevki oradadır. O başka zevkten anlayamaz. Onun için, hemen Cenabı Hak cümlemizi ihlâs ile zikrine devam eden kullarından eylesin…

42. Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin müttakî kullarından en çok ikrama lâyık olanı, dilleri Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikri ile dâimâ meşgul olanlardır. İttikà ile hayânın insana gelebilmesi için, bu dil Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ismi ile meşgul olacak. Bu dil “Allah Allah Allah” derken, buradaki laf gönle iner. Çünkü gönülden çıkmadıkça, dil söyleyemez.

Bu dille söylenir de, gönülle birleşince, gönülden de bütün azâlara dağılır. Nasıl ki kalbden bütün azalara kan dağılıyor. Bu sefer de Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikri dağılır, bütün damarların uçlarına kadar. Binâen aleyh, bütün vücudun her zerresi “Allah” der. Her Allah dedikçe gönülden bütün zerrelere ulaşır. İçeride kaç milyon parça varsa, hepsi birden Allah Allah diye zikre başladı mı ya, işte o zaman, o zevki bak başka bir yerde bulabilir misin?

Zira bunlar Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin emrine ve nehyine, herkesten daha ziyade dikkatli ve titiz olmalarıyla beraber, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikrini kendilerine şiar edinmişlerdir.

Binâen aleyh, emrine ittikà, emri nehyi icap ettirir. Allah korkusu, yasaklara karşı “Ne yapıyorsun?” dedirtecek kuvveti içeriye verir. Veyahut yapılmayan bir şeyi, “Niçin yapmıyorsun?” diye zorlar. Bu ittikànın verdiği bir kuvvettir insanda… Bu neden bizde olamıyor şimdi?.. İşte bu takva nimeti bizde olmadığı için.

Uhud Muharebesi oldu. Medine-i Münevvere’ye gidenler Uhud Dağı’nı görmüşlerdir. Medine-i Münevere’ye yakın bir yerde, bir dağ. Burada bir muharebe oldu. Bu muharebede düşman dövüştüğü kadar dövüştü, sonra çekilip gitmek mecburiyetinde kaldı. Çekilip gitti; Allah Celle Celaluhü hazretlerinin hikmetiyle… Fakat Peygamberimiz Sallallahu aleyhi veselleme karşı, dediler ki:

“–Gelecek sene bu vakitte ikinci harbe hazır ol!”

Peygamber Efendimiz de:

“–İnşallah” dedi.

Ertesi senenin mevsimi geldi, küffar tarafı toplandılar yine, verdikleri söz üzerine Medine-i Münevvere’ye gelecekler. Gelecekler ama yolda gelirlerken Allah Celle Celaluhü hazretleri içlerine bir korku düşürdü. Pişman oldular, geri dönmek mecburiyetinde kaldılar.

Geri dönmek mecburiyetinde kalınca, Medine-i Münevvere’ye gelen bir yolcuyu yakaladılar. Dediler ki:

“–Sen Medine-i Münevvere’ye gidiyorsun. Sana bir deve üzüm vereceğiz.” Bir rivayette de, “On deve vereceğiz.” demişler. “Bir şartla: Medine-i Münevvere’ye gideceksin; bizim kuvvetimizden bahsederekten onları korkutacaksın! Bunu yapabilirsen, sana on deve var!” dediler.

On deve az da değil, on otomobil gibi yâni. Adam geldi Medine-i Münevvere’ye, baktı ki Müslümanlar hazırlanıyor, onlara karşı.

“–Ne yapıyorsunuz siz? Öyle bir kuvvet geliyor ki karşınıza, sel gibi, durmanıza imkân yok! Vazgeçin bu akıldan…” dedi.

Böylece çeşitli korku haberleri verdi. Buna beşinci kol diyorlar ya şimdi, Alman harbinde de bunlar yapıldı; korku verme usulü… Fakat Ashab-ı kiram bu, Allah’ın Resulü var aralarında… Ashab-ı kiramdaki imana bak! Dediler ki:

(Hasbünallàhu ve ni’mel-vekîl) “Düşmanın kuvveti varmış, kime ne, vız gelir bize! Allah var bizimle, Allah’ın olduğu yerde kimden korkacağız biz?!.” dediler. Atına binen, haydi Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin arkasına… Gittiler ama kâfirler sıvışmış gitmiş.

İmanın verdiği kuvvete bak, bu kuvvet ne ile oluyor? Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emrine imtisal ve içerdeki iman kuvveti ile oluyor. Onun için iman kuvveti oldu muydu, kokma; iman kuvvetsiz oldu muydu onu kuvvetlendirmek için de Allah demek mecburiyetindeyiz. Diyeceksin ki:

“–Namaz kılıyoruz ya hoca efendi!”

Evet namaz kılıyoruz, namaz merâsim, emri-i ilâhîdir. İşte imama uyarız yahut evimizde kendimiz kılarız namazımızı. Kâfi gelmez. Evet, fuhşiyattan men eder ama o iman kuvvetin sağlayabilmek için bugün muhakkak surette Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin ismini dilimizde çok anmak mecburiyetindeyiz ki, o iman kuvveti bize de yerleşsin. Ve binaen aleyh Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gayri kimseden korkmamak ve yalnız olduğumuz yerde de Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emrine muhalefetten korkmak, gerekir. Çobanın hali gibi…

Demiş ki:

“–Kandıracağız efendiyi ama, Allah’ı ne yapalım?..”

Bu kolay bir laf değil efendi! Bu kolay bir laf değil; sözü kolaydır ama yapabilmesi çok zor bir şeydir. Onun için iman kuvveti lâzım! Bu iman kuvveti için de bu Zikrullah muhakkak lâzım!..

Takva insanın cennete girmesine ve cehennemden kurtulmasına sebeptir. Takva sayesinde cennete girersin, cehennemden de kurtulursun.

Zikrullah ise Allah Celle Celaluhü hazretlerine kurbiyyete eriştir. Allah Celle Celaluhü hazretlerine kurbiyyete vesile olur. Mertebeler ve dereceler hâsıl olur. Malûm ya cennetin derecesinin sonu yok. Cennetler için sekiz tane derler ama bu bize misal olarak denmiştir, derecelere son yok… Kur’an ayetlerine nasıl son yoksa ona da son yok.

Ve fevka külli zî ilmin alîm. (Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen birisi vardır.) buyrulmuştur.

Onun için aziz kardeşim, mümkünse hiç durmadan hemen Hakk’ın zikrini dilinden bırakma ve hele gönlünden hiç çıkarma ki, hem saadet hem de derecelere nâil olasın!

43. Muhakkak ki, beşeriyet iktizası kalplerde kasâvet, katılık, zulmet, merhametsizlik gibi arızalar olur. Gerek hata ve kusurlarımızdan, gerekse daha başka bilemediğimiz şeylerden dolayı arız olan bu kasveti, Zikrullah’tan başka hiçbir şey gideremez.

“–Hoca efendi, kalbim katı, ne yapalım?”

Acıyamıyoruz. İşte bugünkü hal, acıyor muyuz kimseye?.. Orada adam ölse, kimse bir şey yapmaz; belki bir tekme vurup geçecek duruma düşmüşüz. Bir hayır yapılıyor, o hayra iştirakimiz nasıl oluyor? Zorla, zorlamak suretiyle… Veysel-Karânî gibi bir çoban, topladığı hurma çekirdeklerinden hayra bir para ayırabiliyor da; bugün milyonlara sahip insan hayra koşamıyor.

İşte bir numunesi: Geçen bizim bir arkadaş bir zengine gitmiş:

“–Bizim caminin önü yapılıyor, sizin de biraz katkınız orda bulunsun!” demiş.

Adam elli lira çıkarmış.

“–Efendi, ufacık bir adam verir bu elli lirayı! Sizden ben bunu almağa da utanırım, alamam da. Ne demek elli lira sizin gibi bir adama?”

Fukaranın birisi büyük bir konağın kapısına gitmiş, bir parça bir şey istiyor. Çıkarmışlar bir ekmek parçası vermişler. Almış eline baltayı, kapının eşiğine vuraraktan kırmağa başlamış.

“–Ne yapıyorsun, edepsiz?” demişler.

“–Ne yapayım; ya verginizi kapınıza göre verin, ya da verginize göre kapı koyun! Sizin bu kapınıza bakınca, ‘Ooo, burdan bana şöyle bir şey verilir.’ diye insanın içine gelir. Fakat verdiğiniz şey, hiç kapınıza lâyık değil.” demiş.

Allah Celle Celaluhü hazretleri affetsin kusurlarımızı… Bu kasvet-i kalb denilen gönül katılığının ve karanlığının alâmetidir. Bunu Zikrullah’tan başka hiçbir şey yumuşatamaz ve nurlandıramaz, parlatamaz.

Bu sebepten her gün, hattâ her an üzerimize çöken çeşitli kabusları ve cemiyet işlerindeki felâketleri ve kendi işlerimiz dolayısıyla vâkî olan hatalardan, kararan kalplerimizi temizlemek ve parlatmak, onun nuruna kavuşturmak, işte ancak Zikrullah ile kàbildir.

Aziz kardeşim, sen de sabahta, akşamda yatarken, işine gitmeden evvel muhakkak Zikrullah ile meşgul ol. Ama azıcık değil; Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin istediği çok zikirdir. Az zikir münafıklık alâmetidir.

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Nisa Suresi 142’nci ayetinde (Ve lâ yezkürûnallàhe illâ kalîlâ) “Allah’ı az zikredenler münafıklardır.” diyor.

İşte, Allah Celle Celaluhü hazretleri deyiveriyor bir parçacık… İstenen bu değil, çok diyecek, hem de severek diyecek. Azıcık zikir gönlüne yerleşmesine, tesir etmesine kâfi gelmez. Görmez misin ki, az ateş kışın hiç odalarımızı ısıtır mı?.. Acızık ekmek karnımızı doyurur mu?.. Azıcık su hararetimizi keser mi? Hele sıcak mevsimlerde…

Zeyd oğlu Hammad denilen bir zât varmış, ona birisi kalbinin kasvetinden şikâyet etmiş. O da Zikrullah’a devamını tavsiye etmiş. Zîrâ gaflet, kasvet-i kalbi mucip olur. En iyi ilâcı da zikrullahtır. Çünkü Zikrullah hem gafleti giderir, hem de gönül cilâlandırır ve yumuşacık yapar. Kalay ateşte nasıl erirse, kalb de Zikrullah’ın yanında öylece erir ve pamuk gibi olur. O zaman ilâhî tecellilere de mazhar olur.

44. Zikrullah’ta kalplere şifa vardır. Kalbin yegâne ilâcı zikrullahtır.

Şimdi her derdin ilâcı var, doktor veriyor. Romatizmanınki ayrı, baş ağrısınınki ayrı, karın ağrısınınki ayrı… Kalpte bir hastalık var, onun ilâcı doktorun reçetesinde de yoktur, eczanede de bulunmaz. Onun ilâcı Allah Celle Celaluhü hazretleri kitabında. Nedir o?.. Zikrullah. Gaflet de kalbin marazıdır, hastalılığıdır. Binâen aleyh hasta kalelerin devası ve şifası hemen ancak zikrullahtır.

Çünkü kalb nur mahallidir, dâimâ nur ister. Zikrullah da en güzel bir nurdur. Nura nur ile gidilir.

Mekhûl ismindeki zât demiş ki:

“–Zikrullah, Allah’ı anmak kalblere şifâ; nâsın zikri de kalblere derttir.” demiş

Şâir de demiş ki:

“–Yâ Rab! Biz hasta olduğumuzda ancak senin zikrinle tedavi oluruz.”

Bunu biz yapabilir miyiz?.. Hemen doktora koşarız. İyi doktora koşacağız ama, biraz da Allah de bakalım!.. Yok. Aspirin varken ne yapacaksın da Allah diyeceksin.

45. Muhakkak Zikrullah, Allah Tebareke ve Teàlâ Hazretleri ile olan dostluğun başı ve esasıdır.

46. Gaflet, Hakk’ın buğzunun esasıdır. Kul Hak Sübhânehû ve Teàlâ’nın zikrine devam ettikçe, Hakk’ın da o kulu sevmesine ve onu velî edinmesine sebep olur. Kulun evliya olmasına, yâni sıradan bir mü’min değil de, evliyâ olmasına sebep olan şey, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikri ile meşgul olmasıdır.

Kul, hiçbir şeyle Allah Celle Celaluhü hazretlerini kendisine düşman etmek için, gerek kendinin zikretmesini ve gerekse zikredenleri kerih görmesi yeter. Bir insan zikretmeyi ve başka zikredenleri de beğenmiyor mu, hoşuna gitmiyor mu; o Allah Celle Celaluhü hazretlerinin gazap ettiği insanların en birincisidir. Buna dikkat edin! Meselâ:

“–Şu aptallara bak! Oturmuşlar camide… Herkes şimdi para kazanma derdinde, bunlar da oturmuşlar orda, Kur’an okurlar, dua yaparlar; ne budala herifler!” diyor.

Kendisi giremediği gibi, orda oturanları da, Allah dedikleri için ayıplıyor. İşte bu Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin sevmediği kulun ta kendisidir. İşte bu düşmanlığın yegâne sebebi gaflettir. Ve bu gaflet üzerine bulundukça Hakk’ın zikrini ve Hakk’ı zikredenleri kerih görmekte devam eder. Bu sebepten Allah Celle Celaluhü hazretleri de, onu düşman ittihaz eder. Felâkete bak şimdi! Zakir kulunu velî ittihaz ettiği gibi… Zikredeni dost ediniyor; zikretmeyenler için de “Düşmanımdır.” diyor. Aman ya Rabbi, sen bizi böyle kötü ve felâketli gaflete düşürme.

47. Muhakkak Allah Celle Celaluhü hazretleri kendisini zikreden kulunu, Cenabı Hak gülerek, sevinç ve sürûra gark olmuş olduğu halde cennetine idhal eder. Cennetine korken de, gülerekten, sevinç içerisinde koyuyor kulunu…

Hazret-i Ebu Derdâ Radıyallahu anh hazretleri şöyle rivayet eder ki:

“–Dilleri Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikri ile yaş olan, –yâni kurutmuyor dilini, zikirle meşgul–yorulmadan daima zikriyle meşgul olan kimseleri, Hazret-i Allah, güler oldukları halde cennetine koyacağını beyan buyurmuş.

48. Zikrullah muhakkak, kul ile cehennem arasında bir set, bir mânidir. Zikrullah’a devam eden insan, beşeriyet gereği bazı hatalara düşse de, Zikrullah onun önünde geçecek, cehenneme onu salıvermeyecek, Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin izniyle…

48. Şeriatın emrettiği ne kadar ibadet varsa, hepsi bu güzel Zikrullah’ın ikamesi ve icrası için emr olunmuştur.

Ne kadar ibadet var; çeşitli oruçlar, namazlar, zekâtlar, haclar, hayırlar, hasenatlar neler varsa, hep bu zikrullahın sebebinedir. Namaz kılınması da yine bu Zikrullah’ın ikamesi içindir. Taha Suresi 14’üncü ayetde; Ekımis-salâte lizikrî “Beni hatırlamak ve anmak için dosdoğru namaz kıl!” buyrulmuştur.

Namaz, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikri için en güzel vasıtadır. Onun için Tahrîm Suresinde bahsedilen Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin vekili olan Hazreti Ömer Radıyallahu anh hazretlerini tayinde, Hazret-i Âişe Radıyallahu anh hazretlerine söylediği bir hadis-i şerifini, bir âlim öğrenmiş. Kendisi de Acemistanlı; onu etrafındakilere duyuramamış. Duyuramadığı halde iken bile, o son günlerinde 17 günde 17 bin rekât namaz kılmış.

Ben buna akıl erdiremedim, günde bin rekât namaz nasıl kılınır diyerekten. Bir gayrete geldim kendi kendime, “Bakayım nasıl kılabilirim?” diye. 200 rekât kılabildiğim vakitte hoşaf oldum. Onu bir defa kılabildim, ikinci defada kılamadım. Baktım vücudum tahammül etmiyor, yüze indirdim. Ona da tahammül edemedim. Hâlbuki Cüneyd Rahmetullahi aleyh hazretleri 400 rekâtı kılmadan dükkânını da açmıyormuş. Çünkü zikrullah her şeyden üstün geliyor, namazdan ayrılamıyor. Kur’an’ını okumak suretiyle ve tespih çekmek suretiyle Allah’ın huzurundan ayrılamıyor.

Ebû Saîd Rahmetullahi aleyh hazretleri der ki: “Şeyhim benim elimden tutup kütüphanesine götürdü ve bir kitap çıkardı okumaya başladı. Ben de o güzel sözleri can kulağıyla dinliyordum. Bana iltifat edip dedi ki:

“–Yâ Ebâ Saîd! Cenâbı Hakk’ın gönderdiği 124 bin peygamberin gönderilmesindeki hikmet ve sebep; şu Allah kelimesini kullara öğretmek içindir.” Allah demesini kullar bilsin diye, Allah’ı bildirmek için… Yâni Cenâbı Hak 124 bin tane peygamber göndermiş ki, “Kullarım beni bilsinler, beni tanısınlar.” diye.

Her kim ki bu Allah lafzını yalnız kulağıyla dinlerse ve diliyle söylerse; bu kelime durmaz, hemen öteki delikten çıkar. Bu kulaktan girer, o kulaktan çıkar, hiç bir faydası yoktur. Bunu ruhen dinlemek lâzımdır. Bunun iki tane sebebi var:

Bir kere söylenen sözün ağzından canlı çıkması lâzımdır. Canlı insan, yâni imanı kuvvetli insan konuştuğu vakitte, karşısındaki insanları eritir. Sözüne bakma, o edebiyat kısmı ayrı… Bir nümune söyleyeyim size:

Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri’nin oğlu güzel yetişmiş, mezun olmuş. Babasına da hünerini göstermek üzere demiş:

“–Baba müsaade et, bugün nâsa ben vaaz edeyim.”

“–Eh, pekâlâ!” demiş.

Hazırlanmış, çıkmış kürsüye; edebiyatına, belağatına, fasahatına, son derece riayetle başlamış konuşmaya. Herkesi almış bir uyku, başlamışlar horul horul uyumaya… Canı sıkılmış tabii;

“–Yâhu ben bu kadar emek çektim, bak ne inciler, ne mercanlar, ne yakutlar saçıyorum ama, zavallılar uyuyorlar!” diye kızmış kendi kendine.

Derken babası gelmiş. Babası gelince tabii, inmiş kendisi, “Buyurun babacığım!” demiş. Abdülkàdir-i Geylânî Hazretleri kürsüye çıkmış:

“–Çocuklar kusura bakmayın, biraz geç kaldım. Sebebi; yemek yokmuş evde, anneniz yumurta kırdı da onu pişirdi. Biraz ondan nafakalandım da…” demiş.

Birden bir galeyan ortada, bir galeyan, Allah diyen, feryat eden, kendini yere atan… Şaşırmış çocuk;

“–Yâhu babam anamın yumurta pişirdiğinden bahsediyor, bak şu hale!” demiş.

Halk birbirine girmiş, kendinden geçmiş herkes. Senin fesahatin, belâğatın kaç para arkadaş, iş içerdeki imanda…

Demiş:

“–Baba ne oldu böyle, ben o kadar belağat, fesahat saçtım, hepsini bir uyku aldı, sen anamın yumurtasından bahsettin, bak şu hale!”

“–Oğlum, ben o hali kazanmak için şu Bağdat’ın çöllerinde yedi sene toprak çiğnedim, memlekete girmedim, riyazetin çeşidiyle Allah Celle Celaluhü hazretlerine ulaşmanın yollarını aradım. Sen mektepteki tahsilin sebebiyle, sandın ki ben bu işi bitirdim artık. Öyle yağma mı var, evvelâ kendini imanla doldur, ondan sonra söyleyeceğini söyle!” demiş.

Onun için bizim sözlerimiz –hepimiz içine dahil– ölü. Ölünün söyledikleri insanın bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar, vesselâm.

Onun için zikrullahı yaşayacaksın da Allah Celle Celaluhü hazretlerinden alacaksın alacağını… Yoksa şundan bundan alacağım dersen, yandın.

İmam-ı Şa’rânî diye ehl-i tasavvufun büyüklerinden birisi var. Güzel de eseri vardır mübareğin. O diyor ki:

“–Ben tarikata girdiğim vakitte, zikrim her gün ve gecede 24 bin idi.”

Böyle diyor. İlk zikir beş binden başlarmış. Günde beş bin defa Allah diyeceksin!

Eskiden martini ile atarlarmış, dolma tüfekle atarlarmış, şimdi onun yerine mitralyöz geldi, şöyle tarayıp geçiyor. Şimdi bu zikrullahın çokluğu, bunun gibi olmalı yâni.

Zîrâ insanın 24 saatteki nefesi, takrîben 24 bindir. 24 bin defa nefes alıp veriyoruz. Binâen aleyh, 24 bin defa Allah dersen, hiçbir nefesin Allah demeden kaçmamış oluyor. Bu sayede hiçbir nefes, zikrullah’sız geçmemiş oluyor.

Hasan-ı Basrî Rahmetullahi aleyh Hazretleri:

“–Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin en sevgili kulları, zikirleri çok olup, kalbleri ile ittikà edenler, muttakî olanlardır.” buyurmuş.

İttikàya, hayâya sahip olmak için, kaynağın birisi Resûlüllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Oraya, o kaynağa varabilmek için de, başta istiğfar lâzım! İstiğfarsız kaynağa varırsan, bir şey alamadan dönersin. Yani tövbesiz, temizlenmeden kaynağın başına varırsan, suyu içemeden dönersin. Suyu oradan içebilmek için, önce istiğfar lâzım!

Onun arkasından kaynağa gittiğin vakit, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizden alınacak istifadenin nasıl olacağına dair salât ü selâm bahsini açmış müellif. Onun arkasından da zikrullah bahsi gelmiş Zikrullah bahsine girmeden evvel de cihad bahsini açmış, cihadın ne demek olduğunu anlatıyor.

Bunlar imana taallûk ettiği için, okuyorum. Evvelâ iman kuvvetli olacak. O hayâ ki imanın zinetidir. “İlk kalkacak hayâdır.” diyorlar. Bu hayâ kalkacak deyince, ben de zannediyorum ki, zenbillere dolduracaklar da çekecekler hayâyı havaya… Hayânın kalkması, halbuki kendi elimizleymiş. Biz bırakacağız, o da kalkacak. Hayâyı bıraktık mıydı da, kalkar gider. İttikà?.. O da yok. Niçin Allah’ın zikri ile meşgul değiliz ki?..96

1. Camiüssağır Şerhi Feyzül Kadir. Cild5. S.254

2. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.220

3. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.221

4. Sahih-i Buhari

5. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

6. Ramuz Metni S.327

7. Ramuz Metni S.232

8. Keşfül Hafa 1/232

9. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

10. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

11. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

12. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

13. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

14. Buhari ve Müslim

15. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

16. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

17. Buhari ve Müslim; Cevahirül İslam S.139

18. En Yakın Yol s.351

19. İlahi Hadisler, Din İşleri Başkanlığı, Hadis No:61

20. Sahih-i Buhari, Tevhid 50

21. Mişkatül Mesabih Şerhi Cild 1 S.448

22. Ramuz Metni S.266

23. Ramuz Metni S.336

24. Buhari

25. Buhari

26. Buhari ve Müslim

27. Tirmizi:

28. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

29. Ramuz Metni S.80

30. Ramuz Metni S.383

31. Camiüssağir Ş.Feyz K. Cild 5. S.451

32. Ramuz Metni S.554; İbni Kesir Cilt 4

33. Ramuz Metni S.122

34. Riyazül Cennet S.26, 91.Nolu H.Ş

35. Riyazül Cennet S.23, 86.Nolu H.Ş

36. Feyzül Kadir Cilt 5. S.497

37. Feyzül Kadir Cilt 6. S.83

38. Ramuz Metni S.449

39. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

40. Ramuz Metni S.478

41. Ramuz Metni S.444

42. Ramuzel Hadis S.351. 3566 Nolu Had.Şer.

43. Ramuzel Hadis S.351. 3567 Nolu Had.Şer.

44. Camiüssağir Ş.Feyz K. Cild 1. S.23

45. Camiüssağir Ş.Feyz K. Cild 1. S.147

46. Allah’ı Niçin Anıyoruz?

47. Taberani Merfuan Riv. ettiği Had. Şer.

48. Envarül Aşikin Mirac Olayı S.258

49. Envarül Aşıkin S.262

50. Mefatih-ul Cenan (Arafat duası)

51. Mefatih-ul Cenan (Münacat-ı Şabaniyye)

52. Mefatih-ul Cenan (Ariflerin münacatı)

53. Mefatih-ul Gayb, S.54

54. Rifai Yolu’nun Esaslari”Muhammed Ebu’l Hüda es-Sayyadi ks.

55. Buhârî

56. Müslim ve Tirmizî

57. Beyhâkî

58. Beyhâkî

59. Beyhâkî

60. Müzekkin Nüfus S.369,370

61. Sırrül Esrar

62. Etterğibü Vetterhib c.2 s.401

63. Sahib-i Buhari, Müslim

64. Riyazüssalihin

65. Envarul Aşikin. S.505

66. İhyau Ulumuddin. Cild2. S.106

67. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.128

68. Tasavvufi Ahlak. Cild2. S.58

69. Tasavvufi Ahlak. Cild2. S.83

70. Tasavvufi Ahlak. Cild2. S.93

71. Tasavvufi Ahlak. S.97

72. Tasavvufi Ahlak. S.97

73. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.30

74. Neticetül Fiker

75. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.85

76. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.85

77. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.75

78. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.122

79. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.128

80. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi. C.2. S.896

81. Riyazussalihin; Buhari ve Müslim

82. Riyazus-Salihin (Sahih-i Buhari)

83. Ramuzel Hadis. S.421. 4247 No’lu Had.Şer.

84. Ramuzel Hadis. S.111. 1027 No’lu Had.Şer.

85. Ramuzel Hadis. S.117. 1094 No’lu Had.Şer.

86. Riyazus-Salihi. S.837 (Buhari ve Müslim)

87. Riyazus-Salihi. S.837 (Müslim)

88. Bihar-ul Envar. C.93. S.155

89. Mefatih-ul Cenan Arafat Duası

90. Bihar-ul Envar. C.93. S.158

91. Bihar-ul Envar, C.93. S.158

92. Mefatih-ul Cenan (Arafat duası).

93. Bihar-ul Envar. C.93. S.162

94. Etterğibü Vetterhib C.2 S.411

95. www. gavsulazam.de sitesinden de yaralanılmıştır.

96. Zikrullahın Faydaları İstanbul 1971 seha neşriyat