SEYR-İ SÜLÛK

Tarikatlardaki eğitim ve terbiye işine verilen genel ad Seyr-i sülûktur. Lügatte gezmek, yürümek anlamındadır. Sülûk ise gitmek ve yola girmek demektir. Tarikat ıstılahında Seyr, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel ahlaka, kulun fani varlığınızdan Hakk’ın varlığına yönelmektir. Sülûk, tasavvuf yoluna girmiş kişiyi Hakk’a ulaştıracak ahlakî eğitimdir. Bir başka ifadeyle Seyr-i Sülûk, tarikata giren kimsenin manevi makamlarını tamamlayıncaya kadar geçeceği sahaların adıdır. Seyrin başı Sülûk; yani yola girmek, sonu da vusul; yani Hakk’a ulaşmaktır. Hakk’a vuslat Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni görüyormuş gibi kulluk (ihsan makamı) şuuruna ermek, daima Cenabı Hakk Celle Celaluhü ile beraber bulunduğu (maiyyet-i ilahiyye) bilincini yakalamak, O’na teslim olup O’ndan razı olmaktır. Her iş ve fiilin gerçek failinin Allah Celle Celaluhü hazretleri olduğunu kavramak ve varlık iddiasından kurtulup gerçek tevhide ermektir. Can mülkünde ve cihan mülkünde Hakk’ı hâkim kılmaktır.

Seyr-i Sülûk etmek, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Sünneti ve yüksek ahlaklarından ve büyük evliyanın son hallerindendir. Nitekim Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize kırk yaşında iken nübüvvet ve kırk üç yaşında iken Risalet verilmiştir.

Nübüvveti sadık rüya ile başlayıp altı ay kadar rüyasında her ne görse aynı çıkardı. O esnada uzlet ve halveti gayet sever ve Hira dağına giderek orada gece gündüz ibadet ederdi. İşte Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin risaletinin başlangıcı Hira mağarasında başlamış, başlangıç noktası bu olmuştur ve insanlarla cinlere mebus olup Cebrail Aleyhisselam aralıklarla Kur’an ayetlerini getirmeye başlamıştır. Yani Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz dahi bir çeşit halvette çileye girip, Seyr-i Sülûk eylemişlerdir ve bu çile hakkında bir Hadis-i Şerif varid olmuştur: “Bir kimse halvetle gecesiyle beraber halisen muhlisen Allah Celle Celaluhü Hazretlerini zikrederek sabahlasa onun, kalbinden hikmet gözeleri kaynayıp lisana gelir.”11 Yani ilahi tecelliye mazhar olur. İşte kırk gün halvette Seyr-i Sulûk etmeye bu Hadis-i Şerif delalet etmektedir.

Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de yukarıda zikredildiği gibi, Hira dağındaki mağarada halvet ederek kırk gün çile çekmiştir ve yedi günde, ondört günde bir evine gelip arpa ekmeği aldıktan sonra yine mezkûr mağaraya gider, Rabbiyle meşgul olurdu. Şu halde Seyr-i Sulûk, mümine mutlaka lazımdır. Halvet bir yerde zikir ve fikirle bir çile çıkar. Zira bu nefis ancak böyle ıslah edilerek kemale erebilir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimize bir esma olarak “Kelime-i Tevhidi” telkin etti. Bu hususta Allah Celle Celaluhü Hazretleri Muhammed suresi 19’uncu ayetinde şöyle buyuruyor: “Şimdi (ey Resulüm) şunu bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri gönderdiği Peygamberlerine ayrı ayrı esma verdi. Âlemlerin efendisi Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi veselleme on sekiz bin âlem ve içindekilerden de ağır gelen “Kelime-i Tevhidi” Esma olarak ihsan eyledi. Sahabe-i Kiram Radıyallahu anh : “Ya Resulûllah! Bizi Cenabı Hakk’a ulaştıran yolların en yakinine delalet buyur!” demeleri üzerine işte Cenabı Hakk Celle ve Ala Hazretleri tarafından Cebrail’e telkin buyrulan Tevhid nurunu, Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi veselleme telkin etmek üzere bu Tevhidi, Hazreti Ebubekir Sıddık Radıyallahu anh, Hazreti Ömer’ül Faruk Radıyallahu anh, Hazreti Osman-ı zinnureyn Radıyallahu anh, İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri’ne hususi telkinle diğer Ashab-ı Kirama da umumi telkin buyurup Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne vasıl olma yolunun en yakinini Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin tarifi ile bildirdiler. Ondan sonra silsile ile kâmilden telkin olunarak ayrı ayrı isimlerle şöhret bulmuş ise de, esas ve hakikat itibariyle bir Feyz-i Muhammedi ile ayakta duran ağacın her bir dalı ayarındadır. Telkin buyrulan Tarikat Tevhidi de, Şirk-i Hafiden kurtarmak içindir.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Haşr suresi 7’nci ayetinde şöyle buyurur: “Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem size ne getirirse onu alınız.” Ayet-i Kerimesi ile Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin tebliğ buyurduğu her şeyi almak ve kabul ederek O’na uymak vacip olduğu gibi Tarikata girmekte vacibdir. Nitekim Allah Celle Celaluhü Hazretleri Nur suresi 63’üncü ayetinde şöyle buyurur: “Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten yahut kendilerine acıklı bir azap isabet etmekten sakınsınlar.” Kelamıyla onu kabul etmeyip muhalefet edenlerin fitne ve elim azaba uğrayacakları anlatılmıştır.

“Bu zamanda Mürşid-i Kamil nerededir? Onu nasıl bulayım?” dersek, Mürşid-i Kamil her asırda bulunur. Niyetimiz halis olmalı, çünkü onlar halistir. Halis niyet ile aramak gerektir. Eğer bütün fiillerine tevbe ve istiğfar eder, gece gündüz Hakk’a niyaz ile “Ya Rabbi! Bu kulunu Mürşid-i Kamil’e kavuştur!” diye yalvarırsa insan, elbette itikadın dâhilinde, inancın dâhilinde duan kabul buyrulur. Bir şekilde sana yerini göstererek haber verirler veya bir vesile ile seni Mürşid-i Kamil’in huzuruna gönderirler. Fahr-i Kâinat Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri şöyle söz vermiştir : “Habibim! Senin ümmetinden senden sonra her asırda senin hürmetine mürselin kıdeminde bir kimse zuhur edip vekâletini etse gerektir.” diye buyurduklarında Hazreti Fahr-i Kâinat Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz temenni kılıp: “YA RABB! Bize dört yar ihsan buyurdun, vekilimize de ihsan eyle!” niyazında bulununca, Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri kabul buyurmuştur. Bunun için her asırda o kadar büyük mürşidler bulunur. Onlara “KÜMMELİYNİ EHLULLAH” diye tabir olunur.”12

İnsan şu âlemde bir yolcu durumundadır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gelmiştir. Yine Allah Celle Celaluhü Hazretlerine gitmektedir. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine giden insanlara bu yolculuklarında rehberlik yapmak yol göstermek için Allah Celle Celaluhü Hazretleri Peygamber efendilerimizi göndermiştir. Hiçbir insan Peygamber Aleyhisselamı kendisine önder rehber edinmedikçe, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne asla kavuşamayacaktır. Peygamber zincirinin son halkası, ahir zaman Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, insanları Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne götürme vazifesini hayatında kendisi yapmış, vefatıyla da bu vazife dinin özüne vakıf gerçek âlimler tarafından yürütülmüştür. Bu yola “şeriat” denir. Bu yolun “farz, vacip, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, müfsid” denilen emir ve yasakları vardır. Kelime-i Şahadetle bu emir ve yasaklar dairesinden içeri giren ve bu emirleri tatbik eden Müslüman, şeriat emrini yerine getirmiştir. Ondan sonra Tarikat yolu gelir. Tarikat yolunda yürüyen mü’min, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne daha fazla yaklaşmak, rızasını, Cemalini görmek şerefini arzu etmek, cennete kavuşmak, dünyada iken ölülükten kurtulup manevi körlükten ve manevi sağırlıktan kurtulup gözlerinden perdenin kalkması için Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin manevi hekimleri ve Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin devamı ve varisi olan MÜRŞİD-İ KAMİLE teslim olup manevi okulda İrfan Mektebi’nde tahsil yapmak gerekir. İşte bu mutlu okul TARİKAT okuludur. Şeriat yolunda cehennemden kurtulup cenneti arzulayan kul, Tarikat yolunda cehennem korkusu, cennet arzusundan kurtulup, ziyade Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin rızası, aşkı muhabbeti vardır

KAYNAKLAR

1-Miftahul Kulub. S.225

2- Meşarık Şerhi

3-Tasavvuf ve Tarikatlar. S.28

4-Tasavvuf. Ömer Rıza Doğrul. S.67–68

5- Safvetül Tasavvuf – Ebul Fadl İbni Kayserani,

6-İslam Ans. C.7 S.203

7-İslam Ansiklopedisi. C.9 S.340

8- Tirmizi

9- İmam-ı Rabbani (R.A) “Mektubat” Cild3. S.123

10- Miftahul Kulup. S.285

11- Ebu Nuaym Feyzül Kadir. VI. 43

12- Miftahul Kulup. S.218–219