ZİKRULLAHDA DEVAMLILIK

Ehlullah demişler ki: “Zikrullah (Allah Celle Celaluhü Hazretlerini anmak) irfan yoludur. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yaklaştıran en kuvvetli söyleyiştir.” İmanın alameti, ibadetin faziletlisi “La ilahe İllallah” sözünün devamı ile tekrarlanmasıdır. Zikir, kalbin sevgiliye (Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ulaşmada bir araçtır. Gece yarısından sonra zikir yapmak amellerin en güzelidir

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri kalbin nuru gözün ışığı ruhun kuvvetidir. Zikre devam edenin kalbi mamur fiil ve ahlakı güzel, ruhu sevinçli olur. Zikir ruha hidayet, her derde ilaçtır. Zikri Allah Celle Celaluhü Hazretleri olanın fikri de Allah Celle Celaluhü Hazretleri olur ve ruhu uyanık olur. Zikrin gerçeği, kalbi Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden gayrisinden temizlemektir.

Zikre devam, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisini artırır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri dilden kalbe, kalpten ruha ulaştığı gün, devamlı olarak kalbin çalıştığı zaman veli mertebesine çıkılmıştır. Sahabe-i Kiram’dan Âlemlerin Efendisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden Cennet bahçesinden maksadın ne olduğu izah edilmesi istendiğinde, “Zikrullah, Zikir halkaları cennet bahçeleridir.” buyurmuştur.

Hal böyle iken, bizi kimseler halka halinde zikir yapılmasını Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e muhalifmiş gibi göstermeye çalışmaktadır

Ümmü Seleme Radıyallahu anh validemiz diyor ki: “Bana Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: ‘Allah Celle Celaluhü hazretlerini çok zikret. Zira muhakkak ki, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin huzuruna O’nun zikrinden çok daha fazla sevdiği bir şey ile gelemeyeceksin.’ buyurdu.”83

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurur ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikredildiği her mecliste melekler bulunur ve Çok yapın. Allah Celle Celaluhü Hazretleri size ihsanını ziyade eder.’ derler. Onlar kanatlarını yayıp havalandıklarında zikir de aralarında onlarla birlikte yukarı çıkar.”84

Yine buyururlar ki: “İnsanların en yüksek dereceli olanları, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikredenlerdir.”85

Bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyurulur: “Allah’ın kuluna en yakın olduğu vakit gecenin son kısmıdır. O saatte Allah’ı Celle Celaluhü zikredenlerden olmaya gücün yetiyorsa ol.”86

Bir başka Hadis-i Şerif’lerinde de Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyururlar ki: “Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri buyuruyor ki: ‘Ben kulumun bana olan zannı yanındayım. Beni Andığı (zikrettiği) vakit ben, onunla beraberim. Eğer beni kendi nefsinde anarsa, ben de onu öyle anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu, onlardan daha hayırlı bir (melek) topluluğu içinde anarım.”87

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu: “Müferridler öne geçtiler.” Bunun üzerine Ashab: “Ey Allah’ın Resulü! Müferridler kimlerdir?” diye sordular. Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz cevaben: “Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlardır.” buyurdu.88

Melekler âlemine uçarak Rahman Rüzgârı’yla murad alır. Nitekim Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri İnsan Suresi 21-22’nci ayetlerinde buyurur ki: “Rableri de onlara tertemiz bir şarab içirmiştir… (Cennetliklere şöyle denir) İşte bu, sizin mükâfatınızdır. Amelimiz makbul olmuştur.” buyurmakla imtihan odası olan dünyada zatını unutmayanlara bu nimetleri ihsan etti. Dertsiz olan inler mi? Elbette inlemez. Canından geçip cananı bulmaz ve gaflet uykusundan uyanıp yüzü gülmez ve gönül kuşu ten kafesinden uçarak melekut âlemine gelemez. Zira aşk ateşiyle pişmediğinden ham kalmıştır. Ve nefs-i natıkası nefs-i emmare tuzağına esir olduğundan aslından uzak olmuştur. Bunun için her şeyden önce aşkı (Allah aşkı) celb etmelidir. Aşkı celbeden ise, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerini çok zikretmektir.

Zikir kalbi mücella kılar ve o kadar aydınlatır ki, eğer kalb alemin ruşen (aydın) olmuş iken gözünü açıp güneşe baksan adeta ışıklı, ziyalı bir yerden karanlık bir yere gitmiş gibi olursun. Zira kalb Zikrullah ile açılır. İşte Hakk’a salik olanlar ancak bu tefsiye-i kalbe malik olabilirler.

Allah-ü Zülcelal Hazretlerinin varlığı ve Birliği, Uluhiyyet ve Rububiyyeti, Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Peygamberliği ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden getirdiği tüm emirler, Ayet-i Kerimeler, ve Hadis-i Şerifler ile apaçık ortadadır. Ayet-i Kerime’lerde beyan edildiği gibi manevi bir hastalık bulunmadıkça bunları isbat için düşünmeye ve delil serdetmeye hacet yoktur. Düşünme delil getirme ihtiyacı ancak idrakte bir afet ve hastalığın bulunduğu zamana mahsustur. İnanmış olan kulda kalb ve basiretle ilgili hastalık gittikten sonra her şey bir açıklık kazanır. Bu hastalığın gitmesi için manevi bir doktor lazımdır. Bu doktor ancak manevi hastalıklarına çare bulacaktır. Bu Doktor Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in varisi Mürşid-i Kamillerdir. Zira nefs-i emmare, şer’i hükümleri inkar eder ve bozuk tabiatının gereği olarak zıddına hükmeder. Dolayısıyla ilk planda nefsi tezkiye etmek cidden zordur ve zaruretlidir. Çünkü onsuz gerekli olan yakîn, yani maneviyat, takva, tasavvuf yolu elde edilemez.

Şems Suresi 8-9’uncu ayetlerinde “Nefsini tertemiz yapan felaha ermiş, onu günahla örten ise elbette ziyana uğramıştır.” buyrulmuştur. “Kalplerinde maraz vardır. Allah Celle Celaluhü onların marazlarını artırdı.”Bakara Suresi 10’uncu Ayetinde işaret buyrulan manevi afetlerin, ruhi hastalıkların ve beşeri kirlerin izalesidir.

ZİKRİN BELİRTİLERİ

Zikir, şuhud ve lika, batınî bir makam, manevî ve ruhanî gerçek bir kemaldir. Sülûk eden insan bu makamda gerçekten daha önce ulaşmadığı bir makama ulaşmıştır. Eğer şuhud makamı diyorsak bir gerçektir ve hakikati vardır. Yine ünsiyet makamı, rıza makamı, muhabbet makamı, şevk makamı, visal makamı ve lika makamı mecazî olmayıp birer hakikatleri vardır. Binaenaleyh mezkûr makam, varlığı olan bir mertebe ve derecedir ve doğal olarak yeni nişane ve belirtilerin olması gerekir. Ve o kemalin varlığı da nişaneleri vasıtasıyla tanınır.

Burada o nişanelerden bir kaçına işaret edeceğiz:

1. ALLAH’A İTAATE DÜŞKÜNLÜK

İnsan, zatının batınında yegâneliğin cemalini görecek ve kendini onun huzurunda bulacak makama ulaşınca, şüphesiz O’nun emirlerine itaat eder. Yap dediği şeyi yapar ve yasakladığı şeyi terkeder, yapmaz. İnsan bu makama ulaşıp ulaşmadığını bilmek istiyorsa, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerine ne kadar bağlı kaldığına bakmalıdır; bağlılığına oranla bu makama ne derecede ulaştığını anlayabilir. İnsan, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerine tamamen bağlı kalmadıkça şuhud ve ünsiyet makamına ulaşması imkânsızdır.

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretleri zikrin tanımında şöyle buyuruyor: “Zikir, Allah’ın emrettiği bir şeyle karşılaştığında onu yerine getirmen ve nehyettiği bir şeyle karşılaştığında da onu terk etmendir.”89

İmam- Hüseyin Radıyallahu anh Hazretleri de Arafat duasında şöyle buyuruyor: “Ey ünsiyetin tatlılığını dostlarına tattıran Allah! Onlar senin karşında durur sana huzu, huşu ve hamd ederler. Ey karşında durup istiğfar etmeleri için heybet elbisesini evliyasına giydiren!”90

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Al-i İmran Suresi 31’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin.”

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretlerinden şöyle naklediliyor: “Allah’ı gerçekten zikreden kimse O’na itaatkârdır ve gafil olan kimse de günahkârdır.”91

2. HUZU VE HUŞU

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kudret ve azametini müşahede eden kimse, ister istemez O’nun Celle Celaluhü karşısında huzu ve huşu duyar ve kendinin zaaf ve acizliğinden daima utanç duyar.

İmam-ı Cafer-i Sadık Rahmetullahi aleyh Hazretleri şöyle buyuruyor: “Allah’ın sana teveccüh ettiğini bilmen, senin huzu ve huşu etmene, utanıp mahcup olmana sebep olur.”92

3- İBADET AŞKI

Şuhud makamına erişmenin belirtilerinden biri, ibadete yakın ilgi duymak ve ibadetten zevk almaktır. Çünkü Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin azamet ve kudretinin kapısına çıkan kimse kendini âlemlerin Rabbinin azamet ve kemal kaynağının huzurunda görür. Dolayısıyla münacâtın, ünsiyetin, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine içini dökmenin, raz-u niyaz edip ağlamanın zevkini her şeye tercih eder. Manevî lezzetlerin tadından mahrum olan kimseler, gerçekte uyuşturma ve ağrıyı dindirmekten başka bir şey olmayan mecazî ve geçici lezzetlere gönül verirler. Ancak hakiki lezzetlerin, Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile münacat etmenin ve O’na ibadet etmenin zevkini tadan kimseler kendilerinin hoş ve güzel manevi hallerini hiç bir şeyle değişmeye hazır olmazlar. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine, bir sevap kazanma ümidiyle veya cezalanmaktan korktukları için değil, ibadet edilmeye layık olduğu için ibadet edenler de bunlardır.

Bu konuda Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in, İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretlerinin, Cümle Evliyanın ibadet ve yakınmalarını araştırmak yeter.