TARİKAT NEDİR?

Tarikat Arapçada yol demektir. Istılahı manada tasavvuf terimi olarak tarikat, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne varma gayesini güdenlerin izledikleri özel tarz ve yol demektir. İnsan ruhlar âleminden şu imtihan alemine gelip bir süre durup tekrar geldiği yere gidecek olan bir yolcudur. İnsanlara bu yolculuklarında rehberlik yapmak, yol göstermek için Allah Celle Celaluhü Hazretleri Peygamberler göndermiştir. Hiç bir insan Peygamberi kendisine rehber edinmedikçe Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne kavuşamayacaktır. Peygamberler zincirinin sonu olan Peygamberimiz Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, insanları Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne götürme vazifesini hayatında kendisi yapmış, vefatıyla da bu vazife, dinin özüne vakıf olan Evliyaları ve âlimleri tarafından devam ettirilmiştir. Çünkü Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Âlimler, Nebilerin varisleridir.”1

Bir Müslüman İslâmın farz emirlerini yapıyor ve haramlardan da kaçmalıdır. İşte böyle bir mü’min, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne daha fazla yaklaşmak ve münafıklığın alametinden kurtulmak, daha iyi bir mü’min olabilmek ve dünyada iken âmâlıktan, sağırlıktan kurtulup manevi âlemleri ve ilahi tecellileri seyretmek ve âleme gönderiliş gayesini yerine getirmek istiyorsa, bu mü’min için bir okula kaydolmak ve bu okulda tahsil yapması gerekiyor. İşte bu okul Tarikat okuludur. Bu Tarikat okulunda farzları edaya gayret edip haramlardan kaçmak, az yemek, fazla namaz, zikirde daim tefekkür gerekir. Tasavvuf, tarikat yolunda ise artık cehennem korkusu ve cennet arzusundan ziyade Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin rızası, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin aşkı ve muhabbeti vardır. Bu yolda ilerleyen kişi, Allah Celle Celaluhü Hazretleri tarafından daha fazla sevilir ve hatırlanır. Bu mertebelere mü’min, Tarikat sayesinde ulaşır.

Tarikat, kâinatın her zerresinde Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kudretinin tecellisini görmektir. Sofi güneş gibidir. Herkes onun irfanından istifade eder. Tasavvuf, herkesin halini anlayabilmek, ferasetli olmaktır. Tasavvuf, içten inanarak ölünceye kadar o imanı muhafaza etmektir. Tasavvuf, Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını amelen tatbik etmek, emir ve yasakları bihakkın yerine getirmektir. Tasavvuf, kâinattan haberdar olmaktır. Tasavvuf, halkı Hakk’a davet etmektir. Tasavvuf, herkesin imdadına koşmak, ihtiyaç sahibi olanların dertlerine derman olmaktır.

Tasavvuf, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden başkasına makam, mevki, mal, para, kadın vs. Nedeniyle kul olmayıp Kur’an’a ve Sünnet’e yapışmak, heva ve hevesleri bırakmaktır. Tasavvuf, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden başka kimseden bir şey ummamak, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emirlerini yerine getirirken sabredip devam etmektir.

Tasavvuf, ihtirası bırakıp Allah Celle Celaluhü hazretlerinin verdiğine şükretmek, kendi isteklerini bırakıp Allah Celle Celaluhü hazretlerinin takdirine razı olmaktır. Tasavvuf, tembelliği bırakıp çalışmaya devam etmektir. Hayalleri bırakıp tatbikata bakmak, uykuyu ve gafleti bırakıp ibadete devam etmektir.

Şeriat bir fetva, tasavvuf ise bir takva yoludur. Hiçbir zaman birbirinden ayrı değildir. Şeriattan kıl kadar ayrılan, tarikattan dağ kadar ayrılır. Şeriat ve tarikatın cahilleri birbiriyle daima mücadele halindedirler, âlimleri ise daima sulh (barış) içindedirler.

Tasavvuf, temiz bir niyet ve tam bir ihlâs ile ilahi şeriatın iç ve dış bütün hükümlerini yerine getirmektir.

Tasavvuf aşk yoludur. Şüphesiz bu aşk yolu kolay bir yol değildir. Maksuda erişinceye kadar yolda birçok tehlikeleri aşmak, sıkıntılara uğramak zaruridir.

Mürşid, Tasavvuf ehline göre, insan- yani ‘âdem unsuruna galebe çalarak Allah Celle Celaluhü hazretlerine varan İnsan-ı Kamil bu kadar mühim olursa, tabiidir ki en yüksek bilgi de ona ait olur. Mademki ilk işimiz Allah Celle Celaluhü hazretlerini bilmektir ve O’nu bilmek de kendimizi bilmekle olur, o halde en mühim ilim, daha doğrusu asıl ilimde insan sırlarını öğreten ilimdir. Bu da, kitapla olmaz, aşk yolu ile ve Mürşid vasıtasıyla olur, yani tasavvuf ilmidir.

Saliki muhabbet denizine gark eden sıfatlar şunlardır: Vermek, bağışlamak, cemal, kemal, fazilet. Bu sıfatların aklen ve naklen noksansız olarak kemal derecesinde bir tek olan Allah Celle Celaluhü hazretlerinde sabit olduğu muhakkaktır.

Tasavvuf yolundaki dervişler iki kısımdır. Bunlara mürid ve murad denir. Mürid, sadık olan talib demektir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgisi ile ve O’nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktır. Bilmediği ve anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Gözyaşları dinmez, geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden korkar, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabır ve affeder. Her nefeste Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni düşünür. Gafletle yaşamaz, bir kalbi incitmekten korkar. Murad edenler ise, uğraşmadan, yorulmadan Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yakınlık derecelerine ulaştırılırlar. Allah Celle Celaluhü bu hususta Zümer Suresi 22’nci ayetinde buyurmuştur ki: “Allah’ın İslam nuru ile kalbine genişlik verdiği kimse, kalbi mühürlü nursuz gibi midir? Elbette o Rabbi’nden bir hidayet üzeredir.” Bu Ayet-i Kerimeye muhatab olan muradlar, güler yüzlü olurlar. Sıkıntılı hallerini göstermezler. Görünüşte insanlarla beraberdirler. İç yüzlerini ise insanlardan gizlerler. Kimse onların hallerini anlayamazlar. Yani onlar halk arasında Cenabı Hak Celle Celaluhü hazretleri ile olurlar. Derviş olanlar, edepliydiler, edebi olmayanlar Vasılı İllallah olamaz. Yani “hiç bir edepsiz, Allah’a kavuşamaz” buyruldu.

Tarikat Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin düşmanı olan nefse yardım etmemeyi, onun isteklerini yapmamayı kalbe yerleştirmektir. Tasavvuf kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir. Yani kalbin Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgisinden başka, her sevgiden tasfiye edilmesi, nefsinde Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin her emrine uyar hale getirilmesidir. İtikadı düzeltmedikçe, İslam’ın emir ve yasaklarına uymadıkça, haramlardan sakınıp ibadetleri gerçek manada yerine getirip yapmadıkça, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi mümkün değildir. Ahmak olan nefsi ezip küçültmek, Tarikatın adabındandır. Kimin nefsi kendine şerefli görünürse, dini ona küçük görünür. Dünyalık isteklerden sıyrılmalı, nefsin arzularını menetmeli, rızkının helal yoldan gelmesine gayret göstermeli, dünyaya düşkün olanlarla bidat sahipleriyle arkadaş olmamalı, mal toplamaktan ve dünyayı mamur etmekten sakınmalı, insanların doğru yola gelmesine ve güzel huylara sahip olmaya çalışmalıdır. Bu güzel hasletlere sahip olan bahtiyar kulları hakkında Allah Celle Celaluhü hazretleri Zümer suresi 18’inci ayetinde şöyle buyurur: “O kullarımı ki, (Kur’anı) dinlerler. Sonra da onun en güzelini (en açığını ve kuvvetlisini) tatbik ederler. İşte bunlar Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir ve bunlar gerçek akıl sahipleridir.”

Tarikatta önemli olan, insanın bütün işlerinde gücünün yettiği kadar takvayı gözetmesidir. İşlerde takva hususunda bir eksiklik olursa, irtibat hâsıl olmaz. Hakikatte bu irtibat, takvanın ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasının hâsıl olmasında ölçüdür terazidir. Haram ve yasaklardan kurtulup âleme gönderiliş gayesini yerine getirebilmek için Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin ve Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in halifesi olan ve insanlara doğru yolu göstermekle vazifeli, kâmil ve mükemmel bir zata talebe yani (derviş) olmanın lazım geldiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü mürşidsiz Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e kalbi bağlamak mümkün olsa bile, bunun bilhassa daha başlangıçta olan bir kimse için ne kadar zor bir iş olduğu malumdur. Birçok kimse Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mübarek şahsını tam olarak kalbinde hazır edemez. Bunlar bu hususta vaaz ve nasihate muhtaçtır. Bu yolun zahiri ve batini adabını öğrenmeye muhtaç olanlar için, böyle bir bağ kurmanın ne derece zor olduğu açıktır. Beşeri maniler sebebiyle doğrudan doğruya Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e bağlanarak feyz almak zordur. Allah Celle Celaluhü Hazretleri kendisine kavuşmak isteyen kullarına kolaylık olması için, Mürşid-i Kamilleri işaret etti. Bu mübarek zatlar, insanları Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasına kavuşturan yolları gösterdiler. Böyle münevver yol göstericilerin, her asırda mevcut olacağı Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’lerle bildirildi. Tarikat yolunda bulunup âleme gönderiliş gayesine uyan bahtiyar insan, Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mübarek Ruh-u Şeriflerine ruhen yönelir. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şefaatine de mazhar olur.

Tarikat yolunda bulunan ve intisab eden kimsenin niyetini düzeltmesi, bu vazifeyi sırf Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızası için yapması, kalbi Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden başka şeylerden uzaklaştırması lazımdır. Sonra, dili ve kalbi ile “İlahi ente Maksudi ve Rızake Matlubi” “Allah’ım Sen benim maksudumsun ve senin rızan benim matlubumdur” demelidir. Talib olan maneviyatta Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasını gözeterek aldığı virdine de riayet edip günlük olarak yerine getirirse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin Şuara Suresi 89’uncu Ayet-i Kerime’sinde: “Ancak Allah’a halis ve pak bir kalp ile varan müstesna.” Muhatap kalırlar. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne kavuşanlar ve hidayet yolunun yolcusu olanlar, bilhassa tarikat ehli olanlar büyüklerdir. En doğru yol, onların yolu, en güzel ahlak onların ahlak ve adetleridir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri En’am Suresi 88’inci ayetinde buyurur ki: “İşte o yol, Allah’ın hidayet yoludur ki, O, bunu kullarından dilediğine nasip eder.”

Kalbini Rabbine bağlayan kimse aziz olur. Çünkü kendini asıl gayesine döndürmüş olur. Talibe Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni unutturan, gaflete düşüren her şey düşmandır. Düşmanı terk edip, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne sığınan kimse, bütün varlığı ile Rabbine dönmüştür. İşte tasavvuf yolunda da bu gaye hedeflenerek yola çıkılır.

Talibin Kalbinde Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgisinden başka bir şey olmadığı zaman, çok zengindir. Eğer bir kimse talibe kaba ve ağır muamele etse, talib onun içinde bulunduğu aşağı dereceye düşüp de aynı şekilde muamele etmemelidir. Şerefli kimselere yakışan sıfatlarla muamele etmeye gayret göstermelidir. Allah Celle Celaluhü Hazretleri kimin kalbini sevgisi ile doldurursa, artık o kimsenin kalbi başka bir şeyle meşgul olmaz. Çünkü o zahiri ile halkla, batini ile de Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile beraberdir. Bir Ayet-i Kerime’sinde Allah Celle Celaluhü Araf Suresi 146’ncı ayetinde şöyle buyurur: “Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri, Ayetlerimi anlamaktan (Kur’an’ı kabulden) çevireceğim. Onlar (büyüklenenler) her mucizeyi görseler de, onu kendilerine yol edinmezler. Fakat sapıklık yolunu görürlerse, onu yol edinirler. İşte böyle hareket etmeleri, Ayetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil bulunmalarından dolayıdır.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri yukarıdaki Ayet-i Kerime’lerini bin dört yüz sene evvel bize Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz vasıtasıyla göndermiş ve bu günde kullarının ne bahaneler edeceğini o zamandan beyan eylemiştir. Bu günde ben de Müslüman’ım diyen herkes, “Gel âleme gönderiliş gayesini yerine getirmeye gayret et” denildiği zaman der ki, “Ben namaz kılıyorum, oruç tutuyorum zenginse zekât verip hacca da gidiyorum. Bu bana yeter. Zaten Tarikat ne oluyor ki. Bazıları bunu sonradan uydurdular, atalarımızdan böyle gördük başka bir şeye aklımız ermez.” derler. Sözlerine biz deriz ki: “Ey insan! Sen Müslüman olduğunu söylemiştin. Bu emir Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden geliyor. Ayet-i Kerime’ler böyle buyuruyor” dediğimiz zaman hemen yolunu değiştiriyor. Zira ilmiyle amil olmayan, dini istismar eden, kendini insanlara ilim sahibi olarak gösterenler böyle bir şey yok diyerek bu insanların Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne vasıl olacak yollarını kesiyorlar ve bu insanlar şu fani âlemden gayeden uzak olarak ebedi âleme yolcu oluyor.

İslam’ın ve Tarikatın Gayesini Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemden ve Ayet-i Kerimeler de sabit olan Mürşid-i Kâmilden öğrenmeli ki, ebediyete eli boş ve mahrum olarak gitmeyesin ve dini istismar edenlerin sözlerine aldanmayasın. Allah Celle Celaluhü Nur Suresi 54’üncü ayetinde ne buyuruyor: “(Ey Resulüm), de ki, Allah’a itaat edin. Resule itaat edin. Eğer bunlara itaat etmekten yüz çevirirseniz, Peygambere düşen ancak ona yükletilen tebliğdir. Sizin üzerinize de, size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin bir kimseyi sevdiğinin alameti, o kimsenin Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgilisinin işine, ahlakına ve sünnetine uymasıdır. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevgilisi ise âlemlerin efendisi Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem efendimizdir. Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e de vasıl olabilmek için varisleri olan Mürşid-i Kamile teslim olmak lazımdır.

Bakara Suresi 177’nci ayetinde: “İşte, bu vasıfları taşıyanlar, Hakka uyan sadıklardır ve bunlar takva sahipleridir.”

Araf suresi 201’inci ayetinde: “Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı ve azabını düşünürler. Bir de hemen bakarsın ki, onlar doğru yolu bulup şeytanın vesvesesini atmışlardır bile” buyuruyor.

İbadetlerin kolaylıkla seve seve yapılması ve günah olan işlerden nefret ederek uzaklaşılması, ancak ahlak ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür. Tarikata sarılmak Tarikat ile ele geçen bilgilere ve hallere kavuşmak için önce imanı ve itikadı düzeltmek lazımdır. Ahlak ilminin bilgileri Mürşid-i Kamil, yol gösteren, rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirebilen velidir. Eğer imanlı olan kul tarikatın, nefsi beşeri kirlerden ve ruhu tabii kirlerden temizlemeye bağlı olduğunu, Kur’an ve Hadis lisanıyla daima bunlara işaret ettiğini bilse, aynı zamanda tezkiye ve tasfiyeye dayanan Salih kalbi imanı sadık ile olsa, Kur’an ahlakını kolay, tabii ve külfetsiz bir şekilde anlasa, o zaman tarikatın ehemmiyetini ve konusunun ulviyeti gerçek manada anlamış olur. Çünkü tarikatın neticesi, çeşitli zikir, adap ve evrad ile çeşitli ibadetleri bir nizam altında ve bir kalıp çerçevesi içerisinde yürütmekten ibarettir.

Tarikatta Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni daima hatırlamak, zikretmek, O’nu her şeyde görmek ve tüm eşyanın O’nunla kaim olduğuna kesin olarak inanmaktır. Evet! Tasavvufun ehemmiyeti, konusunun öneminden anlaşılmaktadır ki, o da ihsandır. Amellerin tümü ihlâs itikat dairesine bağlıdır. İhlâstan itikattan yoksun olan amelin kurtuluşu yoktur. Muhlis olan iddia ettiği şeye inanır ve kendini bütünüyle o şeye verir.

Tarikata intisab eden müride zikrin hafi veya cehri olacağını mürşidi tayin eder. Müridin makamına ve haline göre ve bilhassa müptediye cehri yaptırır. Çünkü cehri zikir, kalbde birikmiş günah kirlerini koparır, temizler. Riya korkusu olmadığı takdirde cehri zikir daha iyidir.İşiten insanlara ganimet olur. Zikrin feyzi işiten insanlara erişir ve zikir sesinin eriştiği her yaş ve kuru, kıyamet günü zikreden lehine şahadet eder.2 Sofiler nefsanî arzulardan ve zevklerden el etek çekerler. Onlar Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin ve Resulü Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in sözünü işittikleri zaman, tir tir titremeye başlarlar ve bütün kalpleriyle o sözü dinlerler.

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin muhabbeti gönülde yeşeren bir ağaç gibidir. Bu ağacın kökü inayettir. Suyu şeriata uymaktır. O ağaca şeriat suyu verilmezse kurur. O ağacın budaklan kifayet yaprakları velayettir. Gölgesi Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile yakınlık kurmaktır. Meyvesiyse Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne ulaşmaktır.