Nefsin terbiyesinden amaç; nefsi ilk yaratıldığı gibi saf ve temiz bir duruma getirmektedir. Cenâbı Hakk Celle Celaluhü hazretleri, insanlardan ilk yaratılışta ki özellikte kalbinin lekesiz yani kötülüklerden arınmış olmasını istemektedir. Şuara Suresi 89’uncu ayetinde: ” Allah’a ancak temiz bir kalp ile gelenler kurtulur. ” Bilindiği gibi benliğin iki parçası nefs ve ruhtur. İşte yaratılışın negatif kuvveti ve kötülüklerle yüklü olan nefsi, pozitif olan ruhun emrine vermektir. Böylece kul ilâhî sıfatlara bürünerek; Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin istediği özelliklere sahip olacak, hayat macerasında da ilk geldiği gibi temiz bir ahlâk ile Yüce Yaratıcı’sına geri dönecektir.
Peki, kötü ahlâkın kaynağı olan nefsin arındırılması nasıl mümkün olacaktır? Yaşadığımız hayatta nefislerimizi öldürerek, ona zulüm yaparak mı? Yoksa çıkışı bitmeyen bir dağı aşmak süretiyle mi? Kur’ân bu yollara ” hayır ” diyor. Kasas Suresi 77’nci ayetinde: ” Allah’ın sana verdiklerinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, Dünyadan da nasibini unutma… ” Cenâbı Allah, kullarından yapamayacakları görevleri istememekte ve Tevhid Din’ini de kolaylığı esas alarak indirmiştir. Araf Suresi 42’nci ayetinde: ” Hiç bir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz… ” Yine Kur’ânı dinleyelim. Bakara Suresi 185’inci ayetinde: ” … Allah, sizin için kolaylık ister, O sizin için zorluk istemez… ” Nefsin arındırılması, eski inanışların aksine zorlu bir mücadeleyi gerektirmemektedir. Yüce Kitabımızın açık beyanına göre, ancak iman ve takva ile kötülüklerden korunarak yücelebildiğimiz belirtilmiştir. Yunus Suresi 63’üncü ayetinde: ” Veliler, iman edip de takvaya ermiş olanlardır. ” Şu halde nefsin arınarak ilâhî ahlâk sahibi olabilmesi, takva özelliklerine sahip olmakla mümkündür. Bu gerçeklere göre yaşamımızı tanzim eder ve onun icaplarını tatbik etmek bizi Cenâbı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin yoluna ulaştırabilecektir. Böyle bir hayat; hiç de zor değil, bilakis huzurlu ve mutluluk verici bir yaşam tarzı izlemiş oluruz. Kur’ânı Kerîm’in vurguladığı gibi gidilecek erdirici yol takva yaşamı ile gerçekleşir. Bu yol iki bölümdür.
A. İman,
B. Takva
A.İMAN
Bakara Suresi 177’nci ayetinde: … Zafer ve mutluluğa ermek, o kişinin hakkıdır ki Allah’a, Ahiret Günü’ne, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır… Takva sahibi ancak onlardır.
İman, Allah’ın Bir’liğine kalben inanmaktır. Bir’lemeye ” Tevhid ” denir ki ” la ilâhe illallah = Allah’tan başka ilâh yoktur. ” sözleriyle ifade edilir. İman; sezgiye, hissedişe dayalı bir sevgi olayı, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretleri tarafından insanlara verilmiş eşsiz bir yaratılış duygusudur. Hucûrat Suresi 7’nci ayetinde: ” …Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir…” İnsanlara doğuştan verilen iman sırrına, akıl çizgisinin ötesinde ancak gönül ile ulaşılabilir. Başka bir deyişle iman, Yüce Yaratıcı’yı minnet ve şükran duyguları ile sevmektir. İman nimeti, kulun Allah Celle Celaluhü hazretlerine yönelerek gönlündeki iman ışığının yanması ile başlar ve Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin de bu sevgi cereyanına cevap vermesi ile tamamlanır. Yunus Suresi 100’üncü ayetinde: ” Allah’ın izni olmadıkça hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir…” Minnet ve şükran duyguları ile Yüce Yaratıcı’sına sığınan kul, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin cevabî ışığı ile imana kavuşur. İmanda ilk ışık, doğuştan insanlara verilen Rabbini bilme özelliğinden dolayı kuldan gelmektedir. İmana kavuşma ile o insan için kurtuluşun başlangıç yolu açılmış, Cenâbı Allah’ Celle Celaluhü hazretlerinin lütfuna ve sevgisine erişmiştir. Enfal Suresi 2’nci ayetinde: ” İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. “
İslâmiyet; imanın esaslarını “Amentü = İman ettim” ismiyle altı prensipte formüle etmiştir: Allah’a, meleklere, ilâhî kitaplara, peygamberlere, ahirete ve kader’e iman ettim. Kalpten gelen iman duygusunu, gözle görüyormuş gibi içtenlikle kabul etmek ve dil ile de açıklamak esastır.
B. TAKVA
Kur’ânı Kerim’de; takva ile arınarak yücelmek ve dolayısıyla nefsi terbiye edebilmek için yaklaşık on temel ibadet belirlenmiştir.
1) İnfak
2) Namaz
3) Zekât
4) Af Edici ve Dileyici Olma
5) Sabır-Tevekkül
6) Oruç
7) Muhsin Olma
8) Sözlerini Yerine Getirme
9) Adalet ve Dürüstlük
10) İlim
gibi ilahi sıfatlara bürünmekle elde edilir. Böylece kul; takva özelliklerine kavuşma oranında, nefsin kötü sıfatlarını da disipline ederek onlardan kurtulmaya başlar. Kötü nitelikler, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin istediği ilâhî özelliklere bürünmeden nefsi asla terk etmez. Takva sıfatları kazanıldıkça, kötü sıfatlar kulu bir bir bırakmaya başlar. Kemal mertebesinde de tam arınıp yücelerek kurtuluşa ve mutluluğa erişilir.
Nefsin terbiyesi, ancak takva yaşamına geçmekle mümkün olur. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri ile kul arasında bir duvar gibi duran nefs perdesi kalkmadan kurtuluş ve mutluluğa ulaşılamaz. Evrenin ve insanın yaratılışının sırlarını düşünen kişi, güçsüzlüğünü ve ölümlü oluşunu anlamaya başlar. Kendi kendini; nefsinin kötü sıfatları nedeni ile eleştirme ve hesaba çekme arzusu ile dolar: (Bu Dünya’ya nereden geldik? Nereye gideceğiz? Bizi kim ve niçin yarattı? Vazifelerimiz nelerdir?) gibi sorular peşpeşe sıralanır. Bu hal Kur’ân’da Kıyamet Suresi 2’nci ayeti ile de vurgulanmıştır: ” Kendini sürekli kınayan (ayıplayan) nefse yemin ederim ki. ” Kınamalar sonucunda kişi, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin lütfu ile iman ederek Yüce Yaratıcı’sına teslim olur. İlâhî Yasaları öğrenme gayreti içine giren kul, nefsini adeta döve döve çirkin arzulardan kurtulma yoluna girer. Takva yaşamı ile ilâhî özellikler kazanıldıkça, nefsin kötü sıfatları da kontrol edilerek benliği bir bir terk etmeye başlar. Zaten oluşun pozitif kuvvetleri olan takva sıfatları ile negatifitenin temsilcisi nefsin kötü nitelikleri, yaratılış kanunu icabı bir arada bağdaşamaz. Üstün gelen kuvvetler diğerlerini yok eder. Son mertebede de kötü sıfatlar tamamıyla kaybolarak, yerini Allah Celle Celaluhü hazretlerinin istediği ilâhî özelliklere bırakır. Bu hal; kemale ermiş benliğin durumudur ki, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevgisine ulaşmış, Dünya planındaki makamların en yücesine kavuşmuştur. Fecr Suresi 27-30’uncu ayetlerinde: ” Ey huzur içinde olan can! O, senden, sen de O’ndan hoşnut olarak Rabbine dön. İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir. “
Yüce Rab’bim! Bizlere de ihsan ve lütfünle takva sahibi kullarının makamını kısmet et.