AHİRETE İNTİKÂL ETMİŞ ŞEYHE RABITA YAPILIR MI?

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Âl-i imran süresi Ayet 169–170 de “ Allah katında öldürülenleri sakın ölüler saymayınız. Onlar Rablerinin yanında diridirler. Öyle ki Allah’ın lutf-i inayetinden, kendilerine verdiği ile hepside şad olarak cennet nimetleriyle rızıklanırlar. Onlara hiçbir korku yoktur Onlar mahzun da olacak değillerdir.” buyurulmaktadır. Evet bu şehidler cihâd-ı asğar ( küçük savaşın ), Mürşidi Kamiller ise cihâd-ı ekber ( büyük savaşın ) şehidleridir.

Şunu da unutmamak gerekir ki Allah Celle Celaluhü hazretleri dilediğine verir ve her şeye kâdiridir. Ölüden diriyi ,diriden de ölüyü idare ettirir.kim karışabilir.

Hanifi imamlarından Ubeydullah el-ahrares-Semerkandi Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyorlar ki (tevbe süresi 119’uncu ayetinde) “sadıklarla beraber olunuz” ayetinin tefsirinde“Şüphesiz sadıklarla beraber olmak, surette ve manada beraber olmaktır” diyor.8

Bu konuyla ilgili Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin“Bana selam verildiğinde Allah teala ruhumu geri gönderir de selama cevap veririm.” diğer bir hadisi şerifte de “Müminler ölmezler onlar fani muvakkat olan dünya evinden baki ve ebedi olan ahiret evine göç ederler. “ işlerinizde şaşırdığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz “ hadislerini de iyi idrak etmek gerekir. Mürşidi kâmillere ölü demek Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Ayetlerine ve Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hadislerini inkâr etmektir ki bu da insanı küfre düşürür.9

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimize “Meclis arkadaşlarınızın en hayırlısı hangisidir? “diye sorulduğun da, Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz “ kimi görmek size Allah’ı hatırlatıyorsa, kimin konuşması sizin ilminizi artırıyorsa, kimin de ameli size ahireti hatırlatıyorsa işte onlar en hayırlı arkadaşlarınızdır” buyurdu. 10

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin “ Âlimler peygamberlerin varisleridir ” hadisinden de yola çıkarak aşağıya geçmiş bir büyük evliyanın üzerinde ittifak ettikleri bu konu hakkındaki sözlerini de sizlere aktaralım.

Bugün dünya üzerindeki insanlar, ahirete intikâl eden velilerden çok himmet ve yardım istiyor akın akın o insanların kabirlerini ziyaret edip feyz aldıklarını söylüyorlar.

Yine Allame Seyyid Cürcani Kaddesallahu Sırruh hazretleri mevakıf şerhin de buyuruyor ki: “Evliyaullah’ın suretlerinin, müridlerine zahir olabileceği gibi, öldükten sonra da müridlerinin feyz aldıklarını açıklamıştır”

Hanefi imamlarından İbn-i Kemâl el-Vezir Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki:” Dünyada bulunan ruh, muhafazasındaki kılıç gibidir. Ölümünden sonra ise, cismani alakalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibidir.” diyor.11

“ Şahı Nakşibendî Hazretleri sıkıntıya düşmüş, hayattaki hiçbir veli Şahi Nakşibendî Hazretlerinin sıkıntısını giderememiş ve dağlara düşmüş mecnuni bir hal başlamış, Hızır (A.S.) Hazretleri gelmiş “nedir bu sıkıntı ya Bahaeddin “der. Şahi Nakşibendi Hazretleri “ismi celali kalbime indiremedim onun sıkıntısı “der. Hızır Aleyhisselam “Bağdat’a git orada her bunalanın elinden tutan Şeyh Abdûlkâdir Geylânî’ye müracaat et, senin de muradın hâsıl olur “der. Şahi Nakşibendî Hazretleri Bağdat’a gider. Abdûlkâdir Geylânî hazretlerinin kabrini ziyaret eder. Şeyh Abdûlkâdir kabirden elini çıkarıp göğsüne koyar ve ;

Tut elimi sana el tutucu desinler,

Bu sana nakş olsun müridlerin çok olsun.

der ve böylece Nakşibend ismi de buradan kalır. Aynı zamanda ismi celali de kalbine indirir ve kalbi çalışmaya başlar.”12

“ Mısırda inançlı bir tüccar vardı. Mısırdan kalkıyor Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine intisap için gidiyor. Bağdat’a geldiğinde Şeyh hazretlerinin bekâ mülküne şeref verdiğini duyar ve çok üzülür. Ve Gavsul Azam Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin kabri şerifini ziyarete gider. Göz yaşları içinde hayatta iken intisap edemeyişinin hicranını dile getirir. O anda kabri şerifi başında, daima Hay (diri) olan Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretleri belirir. Böylece elini tacire uzatan yüce veli, kendisini mürid olarak kabul eder ve irşâd eder. Bu vesile ile veliyullahın daima diri olduğunu gösterir.

İki alemde tasarruf ehlidir ruhu veli,

Dime kim bu mürdedir ondan nice derman ola,

Ruhu şimşiri hüdadır ten gılaf olmuş ona,

Dahi ala kar eder bir tiğ kim üryan ola,

Manası şudur “ Velilerin ruhları iki alemde tasarruf ehlidir. Bu ölüdür bundan ne derman olacak diyemeyiz, Ruhu cenabı Hak Celle Celaluhü hazretlerinin kılıcıdır. Kından (yani bedeninden ) çıkan kılıç daha keskin olur.” Çünkü hal-i hayatında şöhreti afettir. Kemâlat ve kerametini büyükler izah etmezler.aczini itiraf ederler ve naçizliğini söylerler. Tevazuya bürünmüşlerdir.

Beden toprak altında ama ruh baki. Velinin ruhu iki cihanda tasarruf sahibidir. Hem hâli hayatında, hayat-ı dünyada; hem de vefatından sonra hayat-ı ahirette tasarruf ehlidir.

Demek ki,” Bu mürdedir, ölmüştür; bundan nice derman ola?” Böyle bir münkir tavır, inkarcı, materyalist tavır takınma !… Böyle düşünme.13

Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyor ki: Allah’ı zikredenlerin hayatı birleşir ve daimidir. Ölümle kesilmez o diridir her ne kadar ölmüşse de onun hayatı fi sebilillah şehid olandan daha çok diri ve daha ziyade tamamdır. Ancak o şehid olan kimse Allah’ı çok zikreden kimselerden ise o zaman onda iki hayat vardır. Biri şehidlik hayatı diğeri de zikir hayatıdır.Allah’ı zikreden diridir, isterse ölmüş olsun, fakat zikri terk eden ise ölüdür. İsterse dünyada hayvani hayatla diri olsun. Nitekim Hadis-i Şerifte : ” Rabbini zikredenle zikretmeyen diri ile ölüye benzer “ buyurulmasından anlıyoruz ki, zakirin hayatı şehidin hayatından hayırlıdır. Eğer o şehid zakirlerden değilse. 14

Sabit Eşhedül Benani Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki: ehli zikir üzerlerinde dağlar kadar günahları ile zikre otururlar, zikirden fari olup kalktıklarında bir tane bile günahları kalmaz. Elli sene teheccüde devam etmiştir. Seher vakitlerinde duasında : “Ya rabbi eğer bir kişiye kabrinde namaz kılmak nasip edersen bana ver” derdi Vefat edince defnettiler kerpiçleri yığdılar bir tanesi düşer ve kabrin içi görülür baktılar ki ayakta namaz kılıyor. Vefatından sonra kabrinden gelip geçenler kabri içinden Kur’an tilavetini duyarlardı.15

Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh 470 senesinde doğdu, 561 hicri senesinde vefat etti. Buyurdu ki :” Hüseyin Hallac bunaldı da zamanın da elinden tutacak kimse bulamadı. Ben ise arkadaşlarımdan ve müridlerimden ve beni sevenlerden kıyamete kadar her bunalanın elinden tutarım. İşte atım eğerlenmiş hazır, mızrağım dikilmiş, kılıcım çekilmiş, yayım ve okum gerilmiştir. Seni muhafaza ediyorum, hâlbuki sen gafilsin farkında değilsin.16

Şeyh Musa bib Mahih Ez-zoli Rahmetullahi aleyh hazretleri Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi çok görürdü. Bir çok işleri Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin emriyle idi. Demiri tutunca yumuşardı, 14 aylık veya daha küçük bir sabi çocuğu kucağına alıpta şu sureyi oku derse o çocuk fâsih lisanla okurdu ve o vakitten itibaren de konuşmaya devam ederdi. Kabrinde lahdine koydukları vakit kabri genişledi, ayağa kalkıp namaz kılmaya başladı. Lahdine koyan kimse bayıldı.17

Seyyid Yusuf ul Acemi El-Kürani Rahmetullahi aleyh hazretleri buyurmuştur ki: Şeyhimiz Ebu Osman-il Mağribi Rahmetullahi aleyh hazretlerinden işittim demişti ki: Bir insan bir velinin kabrini ziyaret ederse o veli ziyaret edeni bilir, selam verirse selamını iade eder veya kabri üzerinde Allah’ı zikrederse veli de onunla birlikte zikreder. Bilhassa La İlahe İllallah zikrini yaparsa , o veli kalkar, bağdaş kurup oturur ve o ziyaretçisiyle birlikte zikreder. Çünkü veliler bir evden yani dünya evinden ahiret evine göçerler. Bunların ölülerine hürmet ve saygısağlıklarındaki saygı gibidir. Kabirleri ayakla çiğnenmemelidir. Binaenaleyh, Evliya cemaatına gerek hayatlarında ve gerekse vefatlarında ancak edeple muaşeret etmek lazımdır. Bir veli ölünce, bütün peygamberler ve velilerin ruhları onun üzerine namaz kılarlar.18

Yine buyurmuştur ki: Nice veliler vardır ki, sadık müridlerine vefatlarından sonra sağlığındakinden daha fazla faydalı olurlar, bazı kullar vardır ki, terbiyelerini bizzat Cenab-ı Hak vasıtasız yapar, yine bir kısım kulların velayetini bazı velileri vasıtasıyla üzerine alır. İsterse o veli ölmüş bulunsun. O veli kabrinden müridine sesini duyurur ve yine Allah’ın bir kısım kulları vardır ki: terbiyelerini bizzat Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz vasıtasız üstlenir; çok salavat-ı şerif okuması sebebiyle.19

Şeyh Ebul Mevahibi Şazeli Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyurmuştur ki: Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi gördüm, kendi hakkında buyurdu ki: Ben ölmüş değilim benim ölümüm Allah’tan anlayışlı olmayan kimseden tesettürden ibarettir. Fakat Allah’tan anlayışa sahip olan kimse ise, ben onu görürüm, o da beni görür.20

Seyyid Abdülaziz Debbağ Kaddesallahu Sırruh hazretleri anlatıyor: Bazı kereler Fas’ın mezarlığında dolaşırken bazı nurların yerden çıkıp berzaha gittiği ve yerden bitmiş bir kamış gibi berzaha uzandığını görürüm ve bilirim ki bu nurlar orada yatan büyük velilerin nurlarıdır. Nitekim bu hal Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin kabri şerifinde de görülür. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin imâni nurunun sutunu kabri şerifinden berzah kubbesine uzanır ki ruh-u tahiresi berzah kubbesindedir. Ve melekler kafile kafile gelip bu uzanan nur-u şerifi ziyaret ederler; mesih ederler. Hangi melaike ki bir sırdan aciz oldu veya bir işe tahammül edemedi veya yoruldu veya bir makamda durmaktan usandı, o zaman bu nuru şerife gelirler ve tavaf ederler ve tavaf etmekle yeni bir kuvvet ve azim kazanırlar ve yerlerine dönerler. Ve yine taife tavafı bitirirken diğer bir melâike taifesi gelir.21

Aliyy-ül-Havas Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyor ki Ölmüş velileri görürüm ve onlarla latife yaparım. Buna sebep onlarla olan hüsnü edebimdir ve onlara adeta dirilermiş gibi muamele yaparım ve bazısını bazı makamlarda eksik görürüm. Hemen Allah’u Taalaya teveccüh ederek o veliye o noksan makamının kemâlini ihsan etmesini isterim daha yanından ayrılmadan Allah’ü Teala dilediğimi verir. O velide noksan olduğu makamdan terakki edip kemâle erer ve bana teşekkür eder. O gece evime gelip beni ziyaret eder. Bunlardan birisi de Seyyid Ömr İbn’il-Farız Rahmetullahi aleyh hazretleridir.22

Şeyh Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretleri diyor ki : “Öğleden evvel Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi gördüm” Bana : “ Evladım niçin konuşmuyorsun, vâaz etmiyorsun?” buyurdu Bende: Dedeciğim ben Arap olmayan bir kişiyim Bağdat’ın fâsih uleması karşısında nasıl konuşabilirim” dedim. O zaman ağzını aç buyurdu, açtım,yedi kere üfledi ve sonra “ halka karşı konuş onları Allah yoluna hikmet ve güzel nasihatle davet et “ buyurdu,bunu müteakip öğle vakti kürsüye oturdum. Fakat çok fazla kalabalık vardı, yine irkildim; O zaman karşımda Hazreti Ali Radıyallahu anh hazretlerini gördüm o da sordu, cevap verdim ağzımı açtırdı, altı defa üfledi,” niçin yedi kere üflemediniz “dedim. “Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimize edeben “ dedi. Kayboldu. Bunu üzerine dilim açıldı konuştum” buyuruyor.23

Şeyh Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretleri anlatıyor: Yine bir gün yanımda kalabalık bir cemaatle Şeyh Hammadu’d Debbas’ın kabrini ziyaret etmiş mezarı başında fazlaca kaldıktan sonra sevinçli olarak dönmüş. Yanındaki cemaatin nazarı dikkatini celbeder niye fazla kaldığı ve ayrılınca da sevinçle ayrılışının sebebi sorulmuş? Demiş ki:Bir gün şeyh Hammad’ın sağlığında ve yanındaki müridleri ile Cuma namazına gidiyorduk, köprüden geçerken beni Dicle’ye itti, suya düştüm ve çıktım. Maksadı soğuğun şiddetinden müteessir olacak mı diye beni imtihan etmekmiş, mütessir olmadığımı görünce yanındaki müridlerine :”Abdûlkâdir hareket etmeyen bir dağ gibidir” demişti. Şimdi kabrinde ziyaretimde Şeyh Hammad’ı güzel şekilde gördüm. Fakat sağ eli kendisine itaat etmiyordu, felçli gibiydi. Sebebin sordum:” Bu elimle seni vaktiyle köprüden Dicle’ye atmıştım, onun için çalışmıyor, beni affetmez misiniz?” dedi.”evet” dedim, “Allah’tan affı için yalvarmaya başladım, benimle beraber beş bin veli de kabirlerinden duama katıldılar. Duamın kabulu için Cenabı Haktan istediler ve şefaat ettiler. Duamın kabulune kadar kabir başında kalmam uzadı. Tâ ki Allah’u teala kabul etti, eli eski normal haline geldi. O evvelce çalışmayan eliyle musafaha ettim ayrıldım “dedi. Bunu işiten meşâyih bu sözünün doğruluğuna burhan istediler, Abdûlkâdir Geylânî hazretleri de : “ Beğendiğinizden iki kişi seçiniz, Şeyh Hammad’dan cevap getirsinler “dedi. “ Orada hazır olmayan ve bulunmayan iki kişiyi seçtik; bunları bulup getir, söylesinler, sana mühlet veriyoruz” dediler. Fakat Abdûlkâdir Geylânî hazretleri “ Mühlet istemem derhal ispat edeceğim, biraz sabrediniz” dedi. Daha yerlerinden kalkmadan o iki kişiden biri geldi, kapıdan girdi : “Ben Şahadet ederim ki Allah beni Şeyh Hammad’la bu saatte görüştürdü ve Şeyh Hammad bana “ ya Yusuf çabuk Şeyh Abdulkadir’in medresesine git oradaki meşâyiha Şeyh Abdulkadir’in anlattıklarının doğru olduğunu söyle “ dedi. Sözü bitirince kapıdan ikinci seçilmiş kişi de geldi, o da aynı veçhile şahadet etti. Bunları dinleyen meşâyih Abdûlkâdir Geylânî hazretlerinden aflarını dilediler.24

Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri Buyuruyor ki:

“ Müridim, ortada korkulacak ne var,

Çünkü ben, pek azizliyim,

Cengaverlikte bir cengaverim,

Müridim hiç korkma, çünkü Haktır benim Rabbim.

Rıfatlar verdi bana yüceliklere erdim ben..

Müridim, silkin, hoş ol, sonra terennüm eyle sen,

İsmim yücedir, hiç çekinme yap neler istersen..

…………………….

Vardır her velinin bir kuvvet kaynağı kademi..

Ama benimki kemâl bedri nebinin kademi

Ben oyum ki, Ceyli namım, hem Muhyiddin adımdır,

Şüphesiz, dağların başında duran bayrağımdır.

Ne şüphe dillerde meşhurdur adım Abdulkadir

Kemâl kaynağına sahip olan zat, öz ceddimdir..”25

diyen evliyalar serveri işte bu zat benim korkulacak ne var. Yüce Allah evliyalar reisi Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine şöyle hitap ediyor. “ Ey Gavs-ul Azam Aczini, yeteneksizliğini bilmek, nurların ve feyizlerin kaynağıdır. Kendini beğenmişlik ise, karanlıkların kaynağıdır.”26

“ O kabirlerinde de diriler gibi tasarruf eden şu dörtlerden biridir. Şeyh Abdûlkâdir Geylani, Şeyh Marif El-Kerhi, Şeyh Ukeyl El Mencebi ve Şeyh Hayat Bin Kays El Harrani Rahmetullahi aleyh hazretleridir.” Der. Demek ki ölen velilerin içinde diriler gibi tasarruf eden veliler varmış. Ve Şeyh Ukeyli’nin şu sözlerini ilave etmiş.“Kişi kendi nefsi için bir hal veya makam beklerse bu, hayra alamet değildir. çünkü bu davranışta olan kişi, marifet yolundan çıkmış sayılır. Herhangi bir keramet göstermeden kendisini ermiş ilan eden kişi, yalancıların ta kendisidir. “

“ Bir Mürşidi Kâmilin müritlerinin içerisinden aşağıda izah edilen makamlardan birine gelen müride halifelik verilir. Ve üç çeşit halifelik makamı vardır.

1. Tecellisi gereğince, kendisinden başkalarını irşat kabiliyeti bulunduğundan, ona o veçhile hilafet verilir.

2. Kendisinde irşat kabiliyeti bulunmadığından, yalnız hilafet ihsan olunur.

3. Kabiliyeti dolayısı ile sulük-ü ikmal ettiğinden, ona o veçhile ihsan olunur.

Ancak; bunlardan birisi tekmil-i süluk ederek, hilafet makamına gelince:

Halife oldum, bende bir şeyhim, derse Allah korusun bu büyük bir tehlikedir ki, yedi derya paklayamaz.

Sâlikin bu makamda selameti, kendisini herkesten aşağı görmesi ve şeyhine karşı teveccüh ve muhabbetini artırmasıdır ki bu takdirde kendi derecesi yücelir ve yükselir. Eğer, başkalarına karşı böbürlenir ve şeyhini eskisi kadar sayıp sevmezse, kendi derecesinden o kadar kaybeder ki, hesabını ve sayısını bulamaz.

Salih bir anda arşı ve ferşi müşahede edebilecek kuvveti olsa bile, yularının yine mürşidi elinde olduğunu bilmeli ve her hususta teslim olmalıdır.” 27

“ Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasına talip olmak için bir Mürşid-i Kamile kavuşmak nasip olmayan din kardeşlerimiz, hiç tereddüt etmesinler. Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimizden aldığım emir üzerine yazıyorum. Rabıta ve teveccühünüzü doğrudan doğruya direk olarak Pir Muhammed Bahaddin Şahi Nakşibendi’ye yapın.” dedikten sonra, Nakşibendi Hazretlerinin yazı ile şeklini ve rengini açık açık izahtan sonra da çok açık olarak şöyle ifade ediyor. “ Bu şekli karşınızda canlandırıp rabıtaya devam edin. Herhangi bir müşkiliniz olursa yine Şahi Nakşibendî hazretlerine kalben niyazda bulunarak teveccüh ile alacağınız işaretle asla tereddüt etmeden hak olarak kabul edin.” 28

“ Şeyhlik edecek kimsenin mutlaka Resulûllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin izin ve icazetleriyle memur olmak lazımdır. Zira, bu şekilde memur olmayan kimse, Sâlikin (müridin) delalete düşmesine sebep olur. Rabbim Teala ve Tekaddes Hazretleri, İsmi Azam hürmetine şerrinden korusun. Bu gibi sapıklara uymaktansa, sırf şeriati mutahhara ile amel etmek son derece makbuldür. Böyle mürşidlik iddiasında bulunanlardan sakınmak, hem de çok sakınmak lazımdır.” 29

Şeyh Mehmet Nuri Şemsüddin Efendi hazretleri diyor ki, Peygamberimizin emrettiği ahirete intikâl eden Mürşidi Kamile rabıta yapılacaktır. Hem de aradan 1216-718 = 498 yılı geçen zamana rağmen hiç tereddütsüz rabıtayı emir ve müsaade ediyor ve Mürşidi Kamil olmayıp da nefsâni arzu ile şeyhliğe kalkanların zararını da açıklamaktadır.

Fahrettin Râzi Rahmetullahi aleyh hazretleri diyor ki: “bir sürü adamlar kendi şeyhlerinden izinsiz olarak şeyhlik davasına kalkmışlardır. Şeyhlerinin küçük bir işaretini te’vil edip, onu kullanmağa tevessül etmişlerdir. Bütün bu işlerden nefsimizin şerrinden Allah’a sığınırız. Adamın biri Malik Bin Dinar’a gelip dün gece seni cenneti gezerken gördüm dedi, Mâlık ona, şeytan benden ve senden başka eğlenecek adam bulamadı mı?30

“ Malumdur ki mürşidi kâmilde murad, feyz almak isteyenlerin kendisine rabıta edebilecekleri zat olup, Fena-Fillah makamından sonra Bekâ-Billah makamında bulunması ve bunun hakikatine ermesi lazımdır.

Çok dikkat edilmelidir ki burada her an ayak kayma tehlikesi vardır. Çünkü bu tarikatın bidayeti (başlangıcı) nihayetinde, nihayeti (sonu) bidayetinde birlikte bulunmakla, müride bekadan artık olarak fena halinden evvel bazı haller gelip mürid onu kendi kemâlatına atfedebilir ve kendine rabıta edilmesine izin verir. Bu durumda mâazallah rabıta edende ettirende hüsranda kalır. Bunun için bu gibi vartalara düşmemesi için çok dikkat edilmelidir. Bu şartları zamanımızda birçokları ihlal etmiştir.”31

“ Bu tarikat da irşâd da bulunmakta dirilerle vefat edenler müsavidirler. Aynı feyiz almada çocuklara ihtiyarların müsavi olduğu gibidir . Muhabbet rabıtasıyla ve şeyhin teveccühüyle müridler muradlarına vasıl olurlar. Tek şart ise hayatta iken Mürşidi Kamil olması lazımdır.’32

“ Olgun bir velinin kalbine bağlanan bir Müslüman, onun mübarek kalbinden Allah’u Tealanın feyzine kavuşur. Kalbin feyizlere, marifetlere kavuşmasında, Mürşidi Kamilin Diri ve Ölü Olması Arasında Hiçbir Fark Yoktur. Onun kemâlatı, ruhâniyetinden hiç ayrılmaz. Ruhâniyetide zamana ve mekana ve ölülüğe ve diriliğe bağlı değildir. Mürşidi Kamil olan bir şeyhe tam bağlanan mürit her nerede olursa olsun, diri olsun, ölü olsun rabıta yapan onu seven ve hatırlayan Müslümanlar, hemen feyze ve marifete kavuşurlar. Bunların ruhlarının tasarrufları, Allah’u Tealanın tasarrufudur. Bedenin tasarrufu değildir. Bir şeyh de Allah’u Tealadan vasıtasız feyz almağa kadir olmadıkça, Allah’u Tealadan vasıtasız feyz alan bir Mürşidi Kamile muhtaçtır.” 33

Eşrefoğlu Abdullah Rumi Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyor ki: “ Ben on yedi Şeyhe ulaştım dört tanesi hariç on üç adedi sahte şeyhti müridi alıp götüremezdi yolda bırakırdı daha birçoklarına gittim onlarda aynı idi ancak Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin torunu Şeyh Hüseyin’e ulaştım da sulükümü tamamlayabildim “ diyor.

Bir kimse iki cihanı ayağının altına alsa, kendisinin gelecek ve geçmiş sırlarına vakıf olsa, Hak Tealanın acayiplerine ve birçok gayri mahsusatı da bilse, bütün mahlukatın zahirine, batınına, sırrına ve aleniyetine vakıf olsa, yine Mürşidi Kamil olamaz şeyhlik edemez. Mürşidi Kamil odur ki Allah’ü Tealanın zatına ve sıfatına ait ilme vakıf bulunmalıdır ki o ilim, ilmi meknunattır. Ve hiç nihayeti yoktur. Diğer ilimler onun yanında denizden bir damla gibidir.” diyor. 34

Mısır’da, Şam’da, Arap’ta, Acem’de ve Türkiye’de taliplerimiz vardır. Bunların hiçbirisi bizim zahiri suretimizi görmemişlerdir. Fakat bize teveccüh etmekle bir çok işler başarmışlardır. Vakıalarını yazarlar ve Şeyh Abdûlkâdir Geylânî’nin sırrı manası her nerede olursa olsunlar gelir müritlerine yetişir kıyamete kadarda bu böyle devam edecektir.

Bâhusus, Müzekkin Nüfus adlı bu kitapla amel edenlere irşâd şüphesiz erişecektir Zira Mürşidi Kamil ona derler ki müritlerini asla hiç kimseye muhtaç etmezler. Hem mürşidi kamiller ölmezler. Onlara ölü demek bilmezliktendir. Gerçi bu alemden o aleme göç ederler amma, sizleri bu alemde yıkar, paklar, arındırır ve her halinize tasarruf ederler. Bu sözlerim, sana sakın acayip gelmesin. Bunlar ehl-i zikir ve ehl-i sefadır. Ehl-i zikire ölüm ancak bedenlerine yetişir ve bunlar gerçi ölürler fakat ölümleri ile hakiki dirilik bulurlar.”. 35

Şeyh Safi Rahmetullahi Aleyh hazretleri de buyurmuşlardır ki, Bütün mahlûkatı yaratan Allah-ü Teala hakkı için ki dünyalarından ötürü kendilerini şeyh gibi gösterip halkı aldatmalarının cezası kıyamet gününde ateşten makaslarla kendi etlerini keseceklerdir.”36

Eş şeyh Es Seyyid Abduhakim Arvasi Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki : “ Malum olsun ki, bu yolla Allah’a ermek, Kamil Şeyhin muhabbet ve rabıtasına bağlıdır. Uzun zamanda bir vücuda gelirler. Vefatlariyle de feyz güneşi batmaz. Kabirlerin de çok zaman, müminlerin kalblerine Rabbani ilim ve İlahi maarifi neşr yoluyla tasarruflarını yürütürler.”

Ebül Hasan Şazeli Rahmetullahi aleyh Hazretleri buyuruyor ki : “ Evliyadan bazıları ( hepsi değil ) vardır ki uzun zamanda bir vücuda gelir. Vefatları ile de feyiz güneşi batmaz, zamanın kutuplarına bile bunlar feyiz verir. Kabirlerinden çok zaman,müminlerin kalplerine Rabbani ilim ve ilahi maarifi neşr yoluyla tasarruflarını yürütürler.

Sadık müritlerine, vefatından sonra hayatta olduğundan daha fazla menfaat eriştirir. Ve ruhâniyetleri vasıtası ile ilahi emirleri takip ve tatbik ettirdiği kimseler vardır. Kabrindeyken müridini yetiştirir hiç kimseye muhtaç etmez. Böylelerinin irşâdı güneşin nuruna benzer. Bütün aleme feyiz dağıtır. Eğer birde böyle bir zatın kendi müridi olursan sana ne büyük bir talihdir. Güneşin harareti ile kavun nasıl gelişirse, böyle bir zatın müridi de sadık olursa farkına varmadan terakki eder, sulükünü tamamlar. Şeyh Mürşidi Kamil olursa Allah’ın Halifesi olmak bakımından Hakkın aynasıdır. Kamil insanın ruhâniyetine basiret gözü ile bakan sâlik o ruhâniyetinde Hakkı görür. Ve şeyh mürşidi kamil ise, irşat ve feyiz vermede sağ ve ölü müsavidir..”