MEZARLARA RABITANIN KEYFİYETİ HAKKINDADIR

Eş Şeyh Es Seyyid Abduhakim Arvasi Rahmetullahi aleyh hazretleri yine“ Ziyaret edilen veli geriye döndürülmüş ve irşâda mezun kılınmış evliyadan ise zuhura gelen feyiz ve muhabbet eseri yavaş, durgun ve devamlı olur. Eğer dış dünya ile alakası kesilmiş ve irşâda mezun olmayan sınıftansa gelen tesir ani,kesin,hızlı, geçişi de çabuk olur. Muhakkak ki veliler bir evden bir eve geçmiş gibidirler. Kendilerine hayatta gösterilen edebin aynen gösterilmesi lazımdır. Bulundukları yerden sâlikler (müritler ) mezardaki evliyaya rabıta yapmakla istediği feyzi alır ve istediği menfaati elde eder. Velilerin ahirete intikâl ettikten sonra dünyaya iltifatı ve irtibatı kalmaz fikrinde bulunanlar ve mutlaka hayattaki bir veliye rabıta etmek lazımdır itikadında olanların hatası, nefsinin kemâla ermediği halde bende kemâla ermişim diyenlerin hatasından daha büyüktür. zira böyle bir kanaat, açık açık inkardır. Bu inkarcılık esasta yüce peygamberimizin tasarrufunun inkarına da sirayeti ulaşacağından bu sözlerden Allah’a sığınırım.” demektedirler. devamın da “ Malum olsun ki sâlike fenadan evvel öyle haller görünür ki, o bunları kemâle erdiği şeklinde yorumlar. Ve kendisine rabıta edilmesini emreder. Hüsrana düşür, bağlılarını da perişan edip hüsrana düşürür. Rabıta ancak Mürşide yapılır. Makamı fenabillah ve bekabillah makamına eren ve zanna tahmile yer kalmayan ve her an şeyhi, mürşitleri ve Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz ile görüşen ve rabıta yapmasına izin verilenler ancak rabıta yaptırmaya yetkilidir. Fakat bu işteki tehlike büyük olduğundan bu kadarı ile de yetinmez, şeyhinden ve mürşidinden kendisine rabıta ettirmek için yazılı emir alırda ancak bu takdirde rabıta yaptırabilir.

Rabıtada gaye, ona rabıta yapan müridin kalbinden gaflet ve karanlığın kovulması iken, kendi kalbinden gaflet ve karanlığı kovamayanlar, nefislerine rabıta ettirmekle onların ( tabi olan müritlerin ) gaflet ve zulmetlerini nasıl giderebilirler. Kendilerine yersiz olarak rabıta ettirenlerden bir kısmı da bazı hallere aldanıp, büyüklerin nihayetinde tecellileri kendi başlangıç demindeki haller sanır, nefsine mal eder. Galata düşer. Bir kısmı da , tarikat edeplerine ve ahvallerine sathından bakabildiği için yokluğu varlık kıyas eder. Yahut ( mekr ve istidraç sahte keramet ) sebebi ile delalete düşerler.

Bu tarikat yolunda en yüksek derecelere varmış mürşidi kâmillerin hallerini andıran bazı tecelliler henüz bu yolun başlangıcında veya ortasında olan müritlerde de zuhur edebilir. Tarikatın büyüklerinin keskin görüşlü kimselerin dışında hiç bir mürit aradaki farkı göremez. Ben de erdim şeyhi kamil oldum vartasına düşer. Şeytanın maskarası olup, hüsrana uğrar.” 37

Pir Ahmed Kuddisi hazretleri Divanında şöyle buyruyor.

“ Bu yola şeyhsiz süluk etmekte var havfı hatar

Bir icazet sahibi şeyhten izin al kıl icaz.

Bulamazsan Şeyhi Kamil sana benden olsun izin

Bu icazet-i ammedir verdim izin isteyene

Ta kıyamet gününe dek zakirine var icazet.

Yazana okuyana dinleyene verdim izin

Bu hakikat emridir

Zan etmeniz emri mecaz

Dedi ki peygamber ki taş’a hüsnü zanneden dahi

Nef-ini bulur o taşın menzili olur nişan

Her kim eyler bi icazetnameye hoş hüsn-izan

Anı Allah ehli irfandan eder mahrum koymaz38

şeyh izni gerektir deyu ben vesvese etme

var izni bize cün Meliki kevnü mekanın

Ol zikrini ikrar ile emr eyledi bize

Yeter bize emr eylemesi zikr ile Anın

Anlar ile zikre çalışub olma perişan

Ta’n eylemesin zakire cühhali zamanın

Hal galip olur işe sana eyle feragat

Et hizmetini hakk ile evladı nisalnın

Kuddüsi-yi na-ciz sana pend etti birader

Tutarsan olur iki cihanda yüce şanın.39

Hakka giden yolların bil pek yakındır bu yol

Çünkü tevhidi Ali’ye eyledi telkin Resul

Söz tutan salih olur söz tut birader salih ol

Rü-ü şeb zikr eyle ışk-u sıdk ile Mevla’i bul

Verdi Kuddusi icazet sana zikr et her zaman

Pirimiz Geylani’dir eyler seni irşâd inan

Zikri Yezdan’a devam et gece gündüz ey dedem

Fırsatı fevt etme zira gün bu gündür dem bu dem.40

“Zira zikrullah, hiç insan yüzü görmeyen ıssız yerlerde kalan müminlere de vaciptir. Belli izin ile etmek evladır. İzinsiz olan zikir, aşılanmayan zikire benzer , Mürşid-i Kamil yolu asan geçirir. Ve Hak Tealaya tez bildirir, şeytan müdahale edemez. Çünkü meşâyih, Peygamber Aleyhi’s Salatü ve’s-selam halifeleridir. Onlara iktida edenler mahfuz olurlar. Amma nakıs şeyh sâliki harap eder, berzaha düşürür, ( şeytanın tuzağına düşürür ) kaldı ki, ahir zamanda Mürşidi Kamil bulamayan mümin aşık zikrullahı terke ruhsat yoktur. Allah Zül-Azamet-i ve’l-Celal anı irşâd eder. Kuran-ı Kerimde her nefeste ve her yerde zikir bize emir buyruldu.

“ Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinden izin vardır. Siz müridlere dersimi verin irşâda karışmayın diye vaad aldım. Andan dolayı kıyamete kadar benim dersimi okuyan benim müridim olur ve irşâd olur. Endişe etmeyin.” 41

Eş şeyh Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi hazretleri buyuruyor ki; Her velinin makamının ve derecesinin yücelikleri biri diğerine uymadığı ve Yüce Allah’ın her velide başka başka kuvvet ve kudret hikmetlerinin tecelli ettiğini izah ederek şöyle devam etmektedir.

“Ey ebediyet yolunun yolcusu iyi bil ki her velinin hayatın da ve ölümünden sonrada kendine mahsus özelliği tasarrufu ve himmet edişi vardır.”Mesela: Kuvvetli bir tasarruf ve isteyene her türlü imdat etme himmeti, Gavsül Azam Abdûlkâdir Geylanî Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine mahsustur. Kerametler ve fütüvvetlerle Ahmed Rufai Kaddesallahu Sırruh Hazretleri. Merhamet ve atifetle Ahmed Bedevi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri. Sahavet ve kerem olarak İbrahim Dusuki Kaddesallahu Sırruh Hazretleri. Aşk ve muhabbet ile Mevlana Celaleddin Rumi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri. Hakikati kalbe nakşetme, tevhid denizinde yüzmesi, fena kendinden geçme sırrına ermesi, ölümünden sonrada bu yüceliklerin kendisine uyanlarda aynen devam etmesi Bahaddin Şahı Nakşibendi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri., irfan ve kemâlatı ile Muhiddin-i Arabi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri. Letafet ve mahviyyeti ile İmamı Sühreverdi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri.. Riyazet Ah’ü fırakı ile Şeyh Hızır Yahya Kaddesallahu Sırruh Hazretleri ve vecd ve cezbeleri ile Necmeddin Kübra Kaddesallahu Sırruh Hazretleri gibi her veliye hayatta iken yüce Allah tarafından ayrı bir özellikte ihsan olunan bir değişik ve biri diğerinde bulunmayan bu hal ve makam tasarruf yetkisi ahirete intikâl ettikten sonra da aynen devam etmiştir. Ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu makamlar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sonsuz kudretinin ve yücelik ihsanın bir nişanasının ikramıdır her velide böylece gösteriyor. Sonsuz makamlar vardır. velilerdeki bu makam ve tasarrufları inkar Allah’ın kuvvet , kudret ve tasarruf sonsuzluğunu inkardır. Her veli kendisine Allah tarafından ikram edilen ilahi hallerle saadete erer. Lütuflar ise velilerin değeri kabiliyeti nispetinde olur.

Aliy-ül Karsi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri buyuruyor ki: Bütün velilerden dört kimseyi kabirlerinde bile, hayatlarındaki gibi tasarruf yaparken gördüm.

Abdûlkâdir Geylanî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri, Şeyh Maruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Şeyh Ukayl-ul Menci Kaddesallahu Sırruh Hazretleri ve Şeyh Hayyad bin Kays’ül Harrani Kaddesallahu Sırruh Hazretleridir.

Velilerin üçüncü asırdan sonra gelen büyükleri, yukarıda zikri geçen dördünün dışında Cüneydi Bağdadi, Ebu Yezid Bestami, İmamı Şibli, Şemsüddin Berzi, Davud-u Tai, İbrahim Edhem Ebu Haris, Sırri Sakati, İmam’ül Harameyn, Ebu Medyen, Abdüsselam, Ebulabbas, Şemnüni, Sehl, Haris, İbrahim Havvas, İbni Ata, Hüseyin Hallaç, Şeybani, EbuBekir Dekkak, Razi, Şarani, Kuseyri, Muhammed Haffal, Ebul Fazıl, Yusuf Hemadani, Rükneddin, Raziyüddin, Akşemseddin, Remli, Kadı Zekeriyya, Berzenci, Evzai, Ebuleyis Semerkandi, Şeyhulislam Kirmani, Kastalani, Süyuti, Hatib, Deylemi, Beyhaki, Sekkaki, Sübki, Münavi, Cürcani, Kaddesallahu esrarahümül Aliye (Allah-ü Teala sırlarını yüceltsin)- gibi zatlar olup, diğerleri ise binleri aşmaktadır. Hatta bilinmeyenler bilinenlerinden kat kat fazladır. Bunlarda aynen mezarlarında diriler gibi tasarruf eden büyük zatlardır. Hadisi Kudside Cenabı Hak Celle ve Ala hazretleri buyuruyor ki – Kubbemin altında öyle veli kullarım var ki, onları benden başkası bilmez.” 42

Mehmed Zahid Kotku Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki : “ Bu devirde şeyhlik davası yapan kimselerin çoklarının sohbetleri fenadır. İzinsiz şeyhliğe başlayan kimsenin müritlere zararı, faydasından çok çok fazladır. Bu gibi şeyhlere Kutta-i tariki ilahi günahı yazılır. Böylelerinden şiddetle kaçınmak lazımdır. Çünkü bunlarda insan kılığında şeytanlık vardır. Ki onu bilmek çok zordur.”43

“ Velilerin reislerinden İmam-ı Rabbani Kaddesallahu Sırruh Hazretleri buyurdu ki Mürşidi Kamil olan şeyhlerin feyiz vermede ve müridini irşâd etmede hayattaki şeyh ile ahirete intikâl eden şeyh müsavidir. Ancak şu kadar ki şeyh hayatta iken Mürşidi Kamil makamına ermiş olması lazımdır. Ve istifade de Şeyhler ile Sıbyan beraber olurlar.

İnsani kâmil mirat-ı (hakkın ayinesi ) haktır. Her kim Kamil İnsanın ruhâniyetine basiret gözü ile bakarsa, onda Cenabı Hakkın tecellisini görür. Sıfatının zuhurunu idrak eder. Rabıta sebebi ile şeyhler Sıbyanı Kamilden feyiz alırlar. Velinin velayetinde, ilmi şart değildir. Rabıta-i Muhabbetle ve şeyhin teveccühü ile maksudlarına vasıl olurlar. – O Allah’ın ihsanıdır. Onu dilediği kimselere verir.Allah çok büyük ihsan sahibidir.(Hadid suresi ayet 21)44

Mürit nefsini dünya alakalarından sıyırıp, Kuyudat-ı tabi’iyyeden içini boşaltır. Ve kalbini ulüm ve nukuşdan ve havatır-ı Kevniyyeden temizler, sonra o meyyitin ruhâniyetindenfeyiz alıncaya kadar o nuru kalbinde saklar ve muhafaza eder. Nitekim Resulûllah Sallallahu Aleyhi vesellem Efendimiz ( İşlerinizde güçlükle karşılaştığınız, kararsız olduğunuz zaman, kabir ehlinden yardım isteyiniz .) buyuruyorlar.

Mürit bütün ahvalde rabıtaya devam edip bu hali muhafazaya dikkat etmelidir. Asla rabıtadan ayrılmamalıdır. Bu durumda rabıta edilecek şeyhin fanafillah bekabillah ile mütehakkık olması şarttır.İşte burası ayakların kaydığı bir menzildir. Kendisine rabıta ettirmeye mezun olamadığı halde ,( kemâle erdim diye ) kendisine rabıta ettirir ise eden de ettiren de ne’üzu billahi teala hüsranda kalır. “ Şeyh Halidi Bağdadi Hazretleri halifelerine yazdığı bir mektupta ; Bu tarikat asrımızda bulunan şeyh sevdasında olanların oyuncağı değildir.. Hakiki şeyh, mürid ile rabbi arasında bir vasıtadır. Hakiki şeyhten yüz çevirmek cenabı haktan yüz çevirmektir. Müritleri kendinize rabıta ettirip suretinizi ta’lim ettirmeyiniz. İsterse suretiniz zahir olsun (müritlerin rabıtasında görünsün ) Aslında sizin bu taliminiz şeytanın terbiyesindendir.(şeytanın oyuncağı olduğunuzdandır.) Bizim emrimiz olmadan hiç kimseyi istihlaf etmeyin ( bir şeyler anlatmaya kalkmayın ) nerede kaldı ki etrafa halife olmak için müzahane etmeniz? Eğer bu düştüğünüz gafletten geri dönmez devam ederseniz, sizden tamamen yüz çeviririz. Bir kerede sizden yüz çevirirsek bir daha muvafakatımız güçtür. Dikenli ağacı vücuttan çekip çıkarmak sizinle barışmaktan kolaydır. Bizim kalbimiz bir kere kırılırsa bir daha da doğrulmasının ihtimali yoktur. Bizden vebal kalktı demektir.”

Şeyh Abdullah Dehlevi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri buyuruyor ki “ bazı müridleri rabıtadan men ve müsaade edilmediği halde kendisini rabıta yaptırması fazlaca taaccübü mücibdir. – vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim – bazı mürid ve şeyh vefat ettikten sonra kendisine rabıta yaptırmıştır.. Bazısı da , meyyit ahirete intikâl ettikten sonra dünyaya iltifatı kalmaz demiştir.. Bu kanatta olan kimsenin hatası, nefsinde kemâl iddia edenlerin hatasından da büyüktür.. Bu söz evliya-ullah indinde, tasarrufatı inkardır.. Bunda ittifâk vardır.. Evliya-ullahın tasarrufatı, ahirete intikâl ettiklerinde de bakidir.

Onun için Bahaddin Şahı Nakşibendî Hazretleri Şeyh Abdulhalik Gücdüvani Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin ruhaniyetinden feyz almıştır. Halbuki, bu iki zatı muhteremin arasında beş adet vasıta vardı.

Ebul Hasan Harakani Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Beyazid-i Bestami Rahmetullahi aleyh Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz almıştır. Halbuki, Beyazidin vefatından sonra dünyaya gelmiştir.

Mevlana Halid Bağdadi Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin vefatından sonra Şeyh İsmail ile Şeyh Abdullah Herevi Kaddesallahu Sırruh Hazretleri kemal mertebelerine erdikleri halde edeben asla kendilerine rabıta yaptırmadılar.” Diyor 45

İmam-ı Rabbani Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki : “ Bir kısım sâlikler ( müritler ) rüyada, bazen Peygamberin makamında, bazen da daha yukarıda kendilerini gördükleri olur. Bilmezler ki her makamın bir gölgesi, bir de misali vardır. Ki iptida da ve ortada bu haller olur.

Bir müptedi (yeni başlayan ) veya mutavassıt ( orta hallı ) bir mürit, o makamın gölgesine vardığı zaman, hayal eder ki kendisi makamların hakikatine varmıştır. Gölge ile hakikat arasını ayırt etmeye gücü yetmez. Zanneder ki kendisinin dahi o büyüklerle bu makamlarda bir ortaklığı hasıl olmuştur. Halbuki işin aslı böyle değildir. Bir şeyin aslı ile gölgesi karıştırılmıştır. İş bu anlatılan sâliklerin ( müridlerin ) ayaklarının kaydığı bir makamdır. Allah’ım bize hakikatleri olduğu gibi göster, oyuncak sayılan işlerle uğraşmaktan bizi uzaklaştır. Seyyid’ül-evvelin vel-ahirin hürmetine ” diyor 46

“Azizim bu hiç bilinmeyen yolda, yolcuların (müridlerin) ayağı kayacak yerler çoktur. Aman gafil olmayınız. Bu yolda yolcularını şaşırtan birkaç yanlışlığı yazıyorum.

Tasavvuf yolunda yanılmaların birisi şu: sâlik, yani yolcu makamlara yükselirken kendi makamını peygamberlerden ve büyük velilerden üstün görür. Bunun sebebi şudur: Peygamberler ve veliler yükselirken hepsinin bu seyirde ilk basamakta konak yerleri vardır. Buradan merdiven merdiven yükselir. Sâlik ilk uğrak yerleri olan bu konağı (ilk merdivene ) ayak bastığında orada onlardan kendisini üstün zanneder. Bilmez ki o büyükler bu makamdan sonsuza doğru yükseldiğinin ilk basamağıdır. İşte sâliklerin ayağının kaydığı bir yerdir.

İkinci sebep ise: Yine sâlikin seyri esnasında ( Kendi terbiyesine gelen isimde ) kendi mebde-i te-ayyünü olan isimde seyrederken zaman zaman, bu salih sanır ki kendisinden daha faziletli olan büyükler, kendisinin tavassutu ile vasıl olmuştur. Bazı yüksek derecelere kendi vesilesi ile çıkmışlardır. O kimse kendisini bu kemâlle pek faziletli görür. Hüsrana düşer. Böyle bir hallerde ayakların kaydırıldığı bir yerdir Çünkü, bu hiç bilinmeyen yolda, böyle çok güller çok açmıştır. Bir çoklarını doğru yola çekmiş, kimisini de yoldan kaydırmıştır. Babamdan işitmiştim. Delalet çukuruna düşen, doğru yoldan ayrılan, yetmişi ki fırkanın çoğu tasavvuf yoluna girmiş, yolun sonuna varmadan yanlış görüşlere aldanarak hem kendilerini ve hem de arkalarına taktıklarını saptırmışlardır. Diye buyurmuşlardır. ” 47

İmam-ı Rabbani Rahmetullahi aleyh Hazretleri şeyhlik makamının izahını yaptıktan sonra mektubun son kısmına aynen şöyle devam ediyor ve diyor ki :“Şeyhlik makamı, insanları Hak Tealaya çağırıp götürme makamıdır. Çok yüksek makamdır. (İnsanların arasında şeyh ümmeti arasında olan peygamberler gibidir. ) Hadisi şeriftir.

Her erkek gelen, olur mu merdi-meydan,

Her mülkü olanda olur mu Süleyman ?

Şeyhlik makamında, müridlerin hallerini, makamlarını ayrı ayrı inceden inceye bilmek lazımdır.Bu tarikatın büyükleri , bazı müridlerine şeyhlik makamına varmadan bir nevi şeyhlik icazeti verirler umumu manada yalnızca tarikat tÂlimini yapması için ona müsaade verirler.

Bu gibi icazeti veren şeyhe düşer ki; icazet verdiği müride izah ede ki daha bu makama yaklaşmadığını ve kendisinin henüz noksan olduğunu çok sıkı olarak anlatması lazımdır. Şeyh bu hakikatleri bildirmese hain olur. Hak katında büyük suç altına girmiş olur. Şayet şeyh açıkladığı mürid söz dinlemez şeyhliğe kalkarsa , böyle bir şeyin olması ne büyük bir musibettir. İçine düşülen ne büyük beladır.

Bunlar anlamazlar mı Allahü tealanın beğenmemesi, şeyhinin beğenmemesine bağlıdır. Şeyhten kopana ancak şeytan arkadaşlık eder.”48

Eş Şeyh Abdülaziz Debbağ Kaddesallahu Sırruh hazretlerine soruyorlar “ Şeyh huzurunda olduğu zaman müridin fazlı, füyuzatı ( aşkı feyzi ) artıyor da şeyhi yanında bulunmadığı zaman eksiliyor. Şeyhler himmeti ile müridini terbiye ettiğini iddia ederse, böyle bir müridin şeyhi gaib oldu, mesela öldü veya sefere gittiği zaman mürid nefsinde amelinde zaaf hisseder. O halde bunun hali ve himmetle terbiyesinin mânâsı ne oluyor ? Niçin böyle şeyh olmayınca müridin hali zayıflıyor ?

Eş Şeyh Abdülaziz Debbağ Kaddesallahu Hazretleri buyuruyor ki: Şeyhi Kâmilin üzerindeki kuvvet ruhundaki Allah nurudur. O, imân nuru ile müridini terbiye eder. Müridini bir halden diğer hale terakki ettirir. Eğer mürid şeyhini imân nurundan dolayı seviyorsa o zaman ister şeyh hazır olsun, ister olmasın, hatta ölmüş olsun ve isterse ölümü üzerinden bin yıl geçse de yine müridine himmet eder.- feyiz verir yetiştirir. Onun için her asırda bütün veliler Resulullah Efendimizin imân nurundan medet alır. Fayda görür ve bütün velileri Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz terakki ettirip yetiştirir.

Şayet müridin bağlılığı şeyhine iman nurundan dolayı olmayıp ta, zatından gelirse, o zaman şeyh huzurunda olduğu zaman istifade eder, olmayınca imdat kesilir. O zaman kusur mürittedir.49

“ Kendi ölülerini yıkayan veliler. İnsanlar ölümün ilacı yoktur diyorlar. Halbuki ölüm, onun ilacı devasıdır. Bunun devası da bir Mürşidi Kamile bağlanıp Allah’ı çok zikir etmekle fenâfillah ve bekâbillah makamına eren büyük veliler, ehli divan olan velilerin çoğu öldüğü vakit kendi ölüsünü kendi yıkar. Bazen ölüyü iki kişi yıkar görürsünüz. Birisi ölünün kendisidir.” 50

Şeyh İbrahim bin Mübarek Rahmetullahi aleyh hazretleri buyuruyor ki: Şeyhim rüyama geldi ve şöyle dedi.: Şüphesiz ki benim zatım kabrimde perdelenmiş değildir. O alemin her yerindedir. Beni nerede ararsan bulursun. O kadar ki mescitte bir direğin yanında bulunsan ve benimle Allah’a tevessülde bulunsan, şüphen olmasın ki ben seninle beraberim Sonra şeyhim aleme işaret edip: İşte ben bütün bu alemlerin içindeyim, beni nerede ararsan bulursun. Sakın ha bu durumda beni Rabbin zannetme. Çünkü senin Rabbin şu alemlerin çerçevesi içinde mahsur değildir. Ben isem mahsur durumdayım. Bu yazdıklarımı ondan işittim. Evet bana rüyamda söylemiştir. Diğer şeyhlerin makamlarına göre şüphesiz ki şeyhim başlı başına bir âlemdir.”51

“ Allah’a yemin ederim ki şimdi ki zaman müridlerinin çoğu şeyhlerinin nasihatlerini tutmamakla hüsrana uğruyorlar. Ey kardeş geçmiş Meşâyih ve Ülemanın (Âlimlerin) yolunda yürü, zamanın ehline tâbi olma, yoksa helak olursun.”52

Şeyh Muhammet Sait Seyfeddin Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyor ki: Bütün velilerin makamları başlıca 2 kısma ayrılır. Birinci Kısımda Olanlar, tasarrufları baki olmayıp yok olacaktır. İkinci Kısımda Olan velilerin tasarrufu ise sonsuzdur. Çünkü Allah’u tealanın hediyeleri, lütuflarıdır. Ahirete gittikleri halde dünyada ki sağlara himmetleri ulaşır,irşâd eder. Müridine istediği gibi tasarruf eder ve hakka ulaştırır hiç kimseye muhtaç ettirmez.”53

Eş-Şeyh Hasan Hilmi Efendi Kaddesallahu Sırruh hazretleri buyuruyor ki:“ İrşâd ehlinden felekte uğrayanlara halifelerin şerlileri sebep olmuştur. Hakka gidenlerden ancak ; Mürşid-i Kâmile tam teslim olmuş ve onun yolundan ve sözünden son nefesine kadar sadık ve samimi kalanlar Hakka ulaşabilmişlerdir.

Ey ahir zaman mü’minleri çok dikkat edin. Asrımız binüçyüz (1300) senesidir. Ahir zamanda halifeler tasavvuf davalarını nefislerine alet etmelerinden dolayı, feryat ve figanından asumanda melekler bile rahatsız olacaktır. Yalandan şeyhliğe kalkan halifelerin irşâdından şeytan şeytanlığını şaşıracak ve bazen dergahlarda halifeler şeytanı irşâd eyleyecek ve tarikatın dillerde bir kuru lafı kalacaktır.”

“ Tarikatta müridi merdut ol kimsedir ki (Kovulan mürit şuna denir.) zahiri şeyh suretinde, batını şeytan suretinde olur. Feyzi Hüdâdan mahrum kalır. Ruzi mahşerde rezil olur. Feyzi şeytanidir.”

“Mürşid-i Kâmile rabıta, cemaatin imama iktidası gibidir. İktida imama ibadet Allah’a dır. Mürşid-i Nâkısa (Sahte Mürşid) rabıta beytullaha tapmak gibidir. İtikadı fesat eder. Teveccühleri şeytanidir.”

“ Hak Teâla’ya İnsan-ı Kâmilin kalbi yol olmuştur. Murad, Sâhibül Kur’an ve Muhammed Mustafadır. Mürşid-i Kâmil makamına varmadan irşâda kalkanlar, zahirde ona tâbi olan müridi (sâliki) katletmekten çok daha fenalık yapmıştır.”

“ Resulullahın tam verasatı evliya fâik-i Reis-i evliyadan olup, cismen meyyit kalben hay (diri) dir. Bedeni dünyada, kalbi ahirette, cesedi mezarda, ruhu dünyada ve bütün âlemde dolaşır, istediği tasarrufatı Allah’ın yardımı ile yaparlar. Ey aziz bu muhabbet manevi bir hârik-i âdedir ki masivallahı külliyen ihrak (yok) eylemiştir.” 54

Mürşidimiz Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh hazretleri de vefatından 40–45 yıl kadar sonra meydana gelen olay da konumuzu yakın zaman da olmasından dolayı çok güzel açıklamaktadır.

Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh Halifesi Palu’lu Muhammed babanın müridi Tayyar Baba Kaddesallahu Sırruh hazretlerin yaptığı bir konuşmasından dolayı idamla yargılanmaktadır. Tayyar Baba Kaddesallahu Sırruh ile manevi kardeşi olan kızı, kardeşi Tayyar Baba Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin durumuna üzülür. Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin kabrine gider Tayyar Baba Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin düştüğü bu kötü durumudan kurtarmasını ister. Bunun üzerine bir sabah erken vakitte Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh kızının yanına gelir. Babasını karşısında gören kızı bağırarak “ Baba hortladın mı?” diye sorar. Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh hazretleri” hayır kızım Tayyar’ı kurtardık da onu haber vermek için geldim “ der. Bu sırada ev halkı bağrışmalar üzerine aşağıya inerler fakat Hacı Ömer Hüdai Baba Kaddesallahu Sırruh hazretleri gözden kaybolmuştur. 55

Buraya kadar ki velilerden aktardığımız hususlarda daha bir çok kaynak vardır. Fakat bu kadarı yeterlidir. Bu yazdıklarımıza inanmayarak hâla aynı söylemleri devem ettiren arkadaşlarımıza son olarak Hayri baba hazretlerinin vasiyetnamesinde bulunan şu cümlelerin yetmesini dilerim.” Vefatımızdan sonra gerek bizi görenler gerekse görmeyenler bize rabıta edeceklerdir. Ve bizden istimdat isteyeceklerdir. Başka şeyhlere ve meşayıhlara gitmeyeceklerdir. Allah Celle Celaluhü hazretleri her veli kuluna bir meziyet ihsan buyurmuştur bu fakir Hayri’sine de kıyamete kadar tasarruf yetkisi vermiştir bu hususta gücü yetenler Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimize sorsunlar gücü yetmeyenlerde istihare yapsınlar” buyurmuşlardır.

Şeyhimiz Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri hayatta iken de ahirete intikâl eden mürşidi kamillerin tasarrufları devamı hakkında bazı olaylar cereyan etmiştir. Bunlardan ilki

Ankara’dan 1976 yılında Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri ile bir otobüsle Polatlı’nın Macun Köyüne gider. Bir müridesine misafir olur. Bu köyde eskiden ders almış 20-30 kişi daha vardır. Bunlara da ders vermek ister. Onlar,

— Bizim dersimiz var dediler.

— Şeyhiniz kimdir? diye sordu. Onlarda

— Albay Sait Efendidir. Yirmi-yirmi beş yıl oldu vefat etti dediler.

Hayri Baba Hazretleri tekrar sorar.

— Siz kime rabıta yapıyorsunuz?

– Albay Sait Efendiye rabıta yapıyoruz.

– Feyiz alıyor musunuz?

– Evet. Feyiz alıyoruz dediler.

ve Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri bize dönerek aynen şöyle söylediler. “ İşte evlatlar sadık mürit buna denir. Barekallah devam edin.” der.

1976 yılında Hacı Mustafa Hayri Öğüt Hazretlerinin umre haccı dönüşünde,bir ihvanın evine misafir olur.. Bu arkadaşın annesi Pilavoğlu’nun müridi imiş ısrar eder. “Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine söyleyelim de annemde ders tarif etsin. Zaten Pilavoğlu öldü.” Der. Durum Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine anlatılır. Asla kabul etmez ve şöyle söyler: “ Tutan fidanı yerinden sökmek olmaz.Ölen şeyh Mürşid-i Kâmil olursa tasarrufu azalmaz belki artar.” Der. 56