HADİSLERDE DERVİŞLİK

Enes Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor: “Ey Ümmet-i Ashabım! Yolunuz cennet bahçelerine uğrarsa otlayın, çok faydalanın, manevi meyvelerinden çok yiyiniz.” buyurunca Ashab-ı Kiram: “Ya Resûlullah! Dünyada cennet bahçesi var mıdır? O halde cennet bahçesi nedir?” diye sordular. O zaman buyurdu ki: “Zikir halkaları, cennet bahçeleridir.” Zikir halkasının adeta cennet bahçesi olduğunu beyan buyurmakla, zikir için birçok kişinin toplanıp yani daire kurup zikir eylemelerini cennet bahçesine benzetmiş ve ona katılmayı emir buyurmuşlardır.2

İbn-i Abbas Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyorlar: Meleklerin adeta hücum ettikleri ve zikir halkaları da öyle olduğundan cennet bahçesi olduğu ve sayıldığı yazılmıştır. Üç taife insanlar, şeytanın ve onun askerlerinin şerrinden korunmuşlardır.

· Birincisi: Gece ve gündüz Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çok zikredenler.

· İkincisi: Seher vaktinde istiğfar eyleyenler.

· Üçüncüsü: Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin korkusundan çok ağlayanlardır.3

Hangi camide Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızası için zikir edilirse, melekler bu zikredenleri kuşatırlar, etraflarında dönerler ve: “Daha fazla zikrediniz de, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de size rahmetini artırsın.” derler. Yaptıkları zikir bu meleklerin arasında ve meleklerin kanatları açılmış olarak göğe çıkar.4 Bu Hadis-i Şerif’te de camilerde cemaatle zikir yapılması açıkça emir buyrulmuş ve müminler bu ibadete teşvik olunmuşlardır.

Ashab-ı Kiram sordular: “Ya Resûlullah! Müferridün kimdir? Buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çok zikredenlerdir. Onlar Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikrini ziyade severler ve çok devam ederler. Haklarında dedikodu yapan münafıklara aldırış etmezler. İşte bunların zikri ağırlığını yani günahlarını döker. Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine kıyamet gününde günahsız olarak hafifçe vuslat ederler.”5

Ashab’dan İbni Edra Radıyallahu anh Hazretleri’nin rivayet ediyor: “Bir gece Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’le giderken mescide uğradık. Bir kişi yüksek sesle zikir yapıyordu. Bunu görünce ‘Ya Resûlullah! Bu belki bir müraidir, gösteriş yapıyor.’ dedim. O zaman cevaben buyurdu ki: ‘Hayır o ervahtır yani Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin aşığıdır. Çok ah çeken bir şahıstır, ona dil uzatmayın.’ dedi.6 Dolayısıyla derviş, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çokça anan, O’ndan gereği şekilde korkan ve O’nu her zaman hatırlayan insandır.

Cabir Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte: Bir kişi sesini yükselterek zikir yapıyordu. Diğer bir Sahabe efendimiz de: “Bu kimse ne ola, sesini çok kısmış olsa idi.” deyince, Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu ki: “O ervahtır! Çok ah edici âşık bir kimsedir. Yüksek sesle zikrinde sakınca yok.” buyurdu.7

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sokaklarda dolaşıp zikir ehlini arayan bir takım melekleri vardır. Onlar Aziz ve Celil olan Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikreden bir topluluğu bulunca: “İhtiyacınız ve dileğiniz burada geliniz!” diye, çağrışırlar. Kanatları ile çepeçevre sararlar ve kuşatırlar. Rableri daha iyi bildiği halde meleklerden sorar: “Kullarım ne söylüyor?”.

Melekler:

-“Seni teşbih ve tenzih ediyorlar. Seni tekbir ediyorlar. Sana hamd ediyorlar ve Seni tazim ediyorlar.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Onlar beni gördüler mi?” diye sorar.

Melekler:

-“Hayır! Vallahi Seni görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Şayet beni görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

-“Eğer Zatını görselerdi, Sana ibadet cihetinden gayretleri daha şiddetli, Seni tazimde daha yüce, Zatı İlahini tespihte daha çok gayret sahibi olurlardı.” cevabını verirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—Onlar Benden ne istiyorlar?” buyurur.

Melekler;

—Senden cenneti istiyorlar.” derler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

—Onlar cenneti gördüler mi?” buyurur.

Melekler:

-“Hayır, vallahi görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Şayet cenneti görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

—“Onlar cenneti görselerdi, ona karşı daha düşkün, onu istekte daha kuvvetli ve ona rağbetleri daha büyük olurdu.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Ya Bana neden sığınıp iltica ediyorlar?” buyurur.

Melekler:

—“Cehennem ateşinden sana sığınıyorlar.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Onu gördüler mi?” buyurur.

Melekler:

—“Hayır, vallahi görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Şayet görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

—Onu görmüş olsalardı, ondan kaçma ve korkmaları, daha şiddetli olur idi.” cevabını verirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Ben sizi şahid tutuyorum. Ben onları yarlıgadım.” buyurur.

Meleklerden biri der ki:

—“Onların içindeki falan kimse onlardan değildir. Ancak bir haceti olduğu için gelmiştir.” Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“O (zikre) oturanlar (öyle kâmil kimselerdir ki), onlarla oturanlar bile şaki olmazlar.”8 buyurur.

Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi vesellem Efendimiz: “Kıyamette bir cemaatin yüzlerinin beyazlığı yani nuru diğerlerini hayrete düşürecek. Bunlar Peygamberler ve şehitler olmadıkları halde bu hallerine ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yakınlıklarına herkes şaşıracak.” buyurunca Ashab-ı Kiram Radıyallahu anh efendilerimiz sordular: “Ya Resûlullah! Bunlar kimlerdir?” diye sordu. Buyurdular ki: “Her biri bir taraftan başka memleketlerden gelip ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikir için toplanmışlardır.”9

“Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikretmek için bir cemaat otursa, bunlar zikirden dağılmadan önce onlara Allah Celle Celaluhü Hazretleri muhakkak günahlarınızı mağfiret etti ve seyyiatınızı hasenata çevirdi.” denir de ondan sonra dağılırlar.”10

Günün birinde Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz beraberinde bir takım insanlar bulunduğu halde mescit de oturmakta idi. Derken üç adam bize doğru yöneldi. İkisi Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e doğru dönüp geldi, biride bırakıp gitti. İki kişi Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in karşısında ayakta durdular. Bunlardan biri halkada bir aralık buldu ve hemen oturdu. Diğeri onların arkasına oturdu. Üçüncüsü de geri dönüp gitti. Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Vazifeden fariğ olunca haberdar olun. Şu üç adamdan size haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah Celle Celaluhü Hazretleri de ona merhamet etti, diğeri zahmet vermekten utandı. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu mahrum bırakmaktan utandı. Bir diğeri de zikirden yüz çevirdi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu mağfiretten yüz çevirdi.” buyurdu.11

Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz zamanında zikir ehlinden bir zat ahirete intikal buyurdu. Ashab-ı Kiram Hazretlerinin birçoğu, onu yıkamaya talib oldular. Hazreti. Ömer Radıyallahu anh, Hazreti Enes bin Malik Radıyallahu anh, Hazreti Ebu Derda Radıyallahu anh gibi daha birçokları geldiler ve merhumu yıkamaya talib oldular. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hiç birine müsaade etmediler ve: “Bunun da ehli vardır, onlar yıkasınlar. Bana Selman-ı Farisi’yi çağırın.” Buyurdular. “O şimdi zikirdedir.” buyurdular. Gidip Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri’ni çağırdılar. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz : “Ya Selman!” buyurdu. “Bu zakiri sen yıkayacaksın. Zira sen de zikir ehlindensin, o da zikir ve tecrit (her şeyden el ayak çekip Allah’a yönelme) ehlinden idi.” Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri merhumu ortaya getirdi. Yıkamaya hazırlanırken Resul Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ya Selman! Onu bir halvet (yalnız) yere götür ve yıkarken de bir perde koy ki, zikir ehline ölümlerinden sonra adede muhalif bazı haller zahir olur. O halleri senden başka kimse öğrenmesin.” buyurdular. Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri merhumun cesedini tenha bir yere götürdü, soydu, edep yerini bir bezle örterek yıkamaya başladı. Sıra edep yerini yıkamaya gelince Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri elini uzatır uzatmaz vefat eden zat eliyle onun elini itti ve edep yerine dokundurmadı. Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri ağlamaya başladı ve başını merhumun göğsüne koyarak hıçkırırken dehşetle fark etti ki, türlü türlü sesler ve feryatlarla, pazarlık eder gibi Hakla söyleşiyor. Hıçkırıkları arasında merhumun kulağına doğru eğildi ve ona: “Bir kimse öldükten sonra nasıl dirilir ve hareket eder? diye sordu. Merhum derhal gözlerini açtı ve Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri’ne: “Ya Selman!” dedi ve “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yolunda öldürülenlere ‘onlar ölülerdir’ demeyin. Hakikatte onlar diridirler, fakat siz anlayıp bilemezsiniz.” Bakara suresi 154’üncü ayetini okuyarak: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile olan kimseler ölürler mi sanırsın? Gönülleri Zikrullah ile dirilmiş olanların ölüm ancak bedenlerine erişebilir. Ben ölmedim ve ancak şimdi yeni bir hayat buldum. Sen şu işini bitir ve elini çabuk tut.” buyurdu.12

DERVİŞİN SÜLÛKU

Nefsi alışkanlıklarından kesmek ve nefsin arzularının tersine yürümektir ki bu çok zordur. Dervişe afet üç yerden gelir.

1- Haram yemek,

2- Âdete uymak ve devam etmektir. Harama bakmak ve dinlemek ve gıybet etmektir,

3- Fesadı sohbettir ki, nefisle heyecan eden şehvete tabi olmaktır ve muhalefeti nefis baş ibadettir.

Bütün şifalar, muhalefeti hevadadır. Nefis, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin düşmanı oluğundan, buna dostluk, evliyaya düşmanlık gibidir. Şecaat ve mücahedede ilmin kapısı ve kapıcısı Hazreti. İmam-ı Ali Kerremullahu Veche Hazretleri gibi olmak gerektir ve O’nun kılıcı Zülfikâr, gerçekten batını kuvvettir. Büyük Cihad (Cihad-ı ekberde) lisan ile olan Cihad, gizli ve aşikâre yapılan Zikirdir. Çünkü salikin nefis ve şeytanın zararlarını defetmekte ve Rahman’ın Rahmetini çekmekte yegâne meşgalesi zikirdir.

Erkek ve kadınlardan mü’min olduğu halde ameli Salih de bulunup Allah’a ve Resulüne gerçek itaat edip günlerini murakabe ve Zikrullah ile geçirenler, şeriatla amel tarikatla sülük ve hakikat hali ile ahlaklananların hali güzel hayattır. Yaptıkları güzel amellerin itikatlarının karşılığı olarak kalpleri hayat ve dirilik bulur. Ötekilerin kalpleri ölü olur.

Şimdi bunlardan anlaşıldı ki, şeytanla boğuşmak lazımdır. Her kim şeytanı yener de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yoluna hakkıyla giderse, Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri bu kullarına Ayet-i Kerimesi’nde beyan eylediği gibi çok ikramiyeler verir. O kimse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin halis askeri olur. Şeytanın askeri olanları da Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Mücadele Suresi 19’uncu ayetinde şöyle beyan ediyor: “Bunları şeytan kaplamış da Allah’ı hatırlamayı (zikretmeyi) kendilerine unutturmuştur. Bunlar şeytan taraftarlarıdırlar. Bilin ki, şeytan taraftarı olanlar hep hüsrana (perişanlığa) düşenlerdir.”

Onların üstüne şeytan çökmüştür. Onlar şeytanın askeridirler. Bu şeytanın askerleri büyük ziyan ettiler. Onlar Zikrullah edemezler. Zira onlara şeytan musallat olmuş ve Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikrini unutturmuştur. İşte şeytan bu bedbaht insanları Zikrullah’tan uzaklaştırmak için çeşitli tuzaklar kurmuş ve gafil avlar. Ama Zikrullah halkasına giren ve tarikat yolunda çalışıp yol alanlar böyle değil. Onların kalplerini Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikri cilalandırır, parlatır ve mutmain kılar. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Ra’d Suresi 28’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Evet, bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur.”

Yine Hac Suresi 35’inci ayetinde “Bunlar, o kimselerdir ki, Allah anılınca kalpleri titrer, kendilerine isabet eden musibetlere karşı da sabırlıdırlar.” buyuruyor.

Ebedi Âlemde büyük Mahkeme-i Kübra’daki hesaptan sonra makamına gidince, yanında ailesini zürriyetini bulamayan kimse, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine niyaz eder: “Ya Rabbi! Benim ehli ayalim zürriyetlerim yanımda yok, onları da senden istiyorum.” der. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Ey kulum! Onların makamları senin makamına tutmadığından ayrı makamda kaldılar.” buyurur. Kul da: “Ya Rabbi! Ben ibadet ve İtaatlerime ailemi zürriyetimi de dahil etmiştim, zürriyetimi Yüce Zatından istiyorum.” der. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Tur Suresi 21’inci ayetinde şöyle buyurur: “(Dünyada) iman edenlere ve zürriyetleri de iman edip kendilerine uyanlara, (ahirette) zürriyetlerini kavuştururuz. (Onları da baba ve dedeleri gibi cennete koruz ve derecelerine yükseltiriz) Bununla beraber (baba ve dedelerinin) amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes, kazancına bağlıdır, (iyi amel işlerse kurtulur, değilse helak olur).”

MÜRİD – MÜRŞİD BAĞI

Tasavvuf, tarikat yoluna giren, bu Mürşid-i Kâmilin mübarek elini tutup, hizmetine girdiği ve emirlerini yerine getirmek için canla başla çalışmaya başladığı gün, anasından doğup dünyaya yeni gelmiş gibidir. Artık Mürşidi onun manevi babasıdır ve ilahi feyzin memesini ağzına vererek ona İlahi feyzi emzirmeye başlar ve müridini Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasına varacak yola ulaştırır. Ancak, müridin kabiliyet ve irfanı ve teslimiyeti bakımından, bazısı kısa zamanda, bazısı da aradan uzun zaman geçtikten sonra manen erginlik çağına girer ki, manevi babası olan Mürşid-i Kamil, sanki sonsuz ve hesapsız mücevherlere malik imiş gibi, müridine haline göre biraz mücevher ihsan ederek kendisine İlahi feyzin ticaretini gösterir.

Eğer Mürid bunun değerini bilmeyerek sermayeden ziyan ederse, hepsini elinden alır ve bir zaman böylece gezdirir. Mürid, verilen ilahi feyzin kıymetini kaybetmeyerek bilirse ve manevi ticaretinde başarı gösterirse, o zaman biraz daha ihsan eder ve manevi alışverişe başlatır, yani Sülukun başlangıcını ihsan eder. Böylelikle salik manen erginlik çağına girmiş ve mürşidi bütün manevi mücevherleri kendisine ihsan eder ve alışveriş usullerini gösterir öğretir. Derviş maksuduna erer. Bundan sonra Mürid: “Artık olgunluğa eriştim, başlı başına bir sultan oldum.” gibi hallere düşerse, kısa zamanda kazandıkları manevi kazançları kayıp ve telef eder. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin katında bir müflis durumuna düşer. Eğer kusurunu anlayarak bu mücahede rüzgârının ne yönden olduğunu idrak edebilirse ve sıdk ile aman diyerek mürşidine yüz döndürüp gelir ise, manevi babası olan zatın şefkat ve merhametine kalmıştır. Dilerse eski halini tekrar ihsan buyurur, dilerse kendini o halde bırakır.13

Batıni İlimlerin Âlimi olan kimseler (şeyhler, sofiler, zahidler ve âşıklar) de duvara parlaklık ve cila vermeye çalışan sanatkâr gibidirler. Zira bunlar talib olanların gönüllerini parlatır, cilalar ve pak ederler. Saf bir hale getirirler. Bu vesile ile hakiki dervişler, yaramaz sıfatları atıp türlü türlü güzel sıfat ve edeplere kendilerini nail ettikten ve teslim oldukları Mürşid-i Kamil’e teslim ettikten sonra fakr, zühd ve takva ile muttasıf olmak suretiyle bu menzil ve makamlara erişmişlerdir. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Ankebut Suresi 6’ncı ayetinde şöyle buyuruyor: “Kim (Allah yolunda veya nefsi ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder. (sevabı onadır) Çünkü Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kullarının mücahedesine de ihtiyacı yoktur).”

Bir Mürşid-i Kamil’e Mürid olan kimsenin (dervişin) dışını şer’i taharetle temizlemesi, kalbini gafletten kurtarması lazımdır. Bir Mürid, virdini (Mürşid-i Kamil’den aldığı vazifesi) bir gün bırakırsa, Rabbi de o gün ondan yardımını keser. Mürid ertesi günü kalan virdine devam edip Rabbi’nden affını istemelidir. Mürid Mürşid-i Kamil’in elini tutunca, Mürşidi ile bütün haramlardan sakınacağına ve bütün farzlarını yerine getireceğine dair sözleşmiş, üstelik Mürşidi kendisine (evrad) yani zikir ve fikir de vermiştir.

Mürşid-i Kamil olan Zatı Şerifler de akıllı davranarak ve bu illetlerin defini Mürşidine bırakırsan manevi hastalıktan ancak bu şekilde kurtulabilirsin. Bu vesile ile Mürid tövbe edip şeyhin elini tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mübarek eli gibidir. Zira vekili ve varisidir. Şeyhin (Mürşid-i Kâmilin) eli Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in, O’nun eli de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kudret eli mesabesindedir. Şeyh Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in halifesidir, Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin halifesidir. Nitekim Allah Celle Celaluhü Hazretleri Fetih Suresi 10’uncu ayetinde buyurmuştur ki: “Resûlullah’a biat edenler, Hak Teala Hazretleri’ne biat etmiş gibidirler. Allah-ü Teala Hazretleri’nin kudret eli, onların ellerinin üzerindedir.”

Sadi Şirazi der ki: “Yaramaz kimselerle sohbet edip arkadaşlıkta bulunanlara onların kötü tarafları sirayet eder. İyi kimselerle sohbet eden kimselere de, kâmil kimselerin güzel ahlakları ve kemâlâtı sirayet eder.”