Asıl Esmalar

DERVİŞLİK

Derviş, lugatte Bir Tarikata ve şeyhe bağlı olan kişi anlamında kullanılmaktadır. Farsça bir kelime olmakla birlikte bütün Müslüman milletlerin dillerine girmiş olan derviş, esas itibariyle “muhtaç, fakir” anlamlarına gelir.

Tasavvufi mana itibarı ile Allah fakiri, Allah’a Muhtaç olduğunu hisseden, Allah’ı talep eden, Ehli Suffa (Peygamberin en yakın arkadaşları) anlamında derviş sıfat olarak kullanılmıştır. Dervişân da derviş kelimesinin çoğuludur. Biat edilen Evliya’yı Allah Celle Celaluhü hazretlerine vesile kabul edip, İslam’ın esaslarını yerine getirmek için söz veren sadakat ve samimiyeti esas kabul edip Allah Celle Celaluhü hazretlerine bağlanan, zamana göre Bağlı olduğu Mürşidinin Tasavvufi yaşantısı üzere yaşamaya çalışan, Allah adamı, Ehli hal olarak ta anılır. Allah Celle Celaluhü hazretlerine giden yol olarak kabul edilen Tarikatlar dervişlerin Üniversitesi olmuştur. Derviş Mürşidinin tasarrufu altında sayısını mürşidin belirlediği Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Zikri ile meşgul olup nefsindeki kötülüklerden arınıp insan olabilme Allah Celle Celaluhü hazretlerine kulluk yapabilme gayretiyle yaşar.1

Seyyid Abdulkâdir Geylânî Kaddesallahu sırruh hazretleri de “Dervişlik hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez.” Buyurmuşlardır.

Derviş olanlar, her dem Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasını kazanmak doğrultusunda hayatlarını idame ettirdiklerinden, daima takva üzere olmaya çalışırlar. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emirlerini inceden inceye yaşamaya gayret ederler. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin âşıklarıdırlar ve O’nu dillerine pelesenk etmişler, her dem ol Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikrederler ve O Yüceler Yücesi olan Zat-ı Kemal’in şan ve şerefini yükseltirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri, kendi zatını zikreden ve takva üzere olan bu bahtiyar kulları hakkında Vakıa Suresi 10’uncu ayetinde şöyle anlatıyor: “Bir de üçüncü sınıf hayır işlemekte ileri geçenler. (Ahirette) ileri geçenlerdir. (İlk cennete girenlerdir).”

Kıyamet günü insanlar mahşere üç bölük gelir. Biri Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emrini kabul edip amel edenlerdir. Diğeri Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin emrine uymayanlar ve tutmayanlar, amel etmeyenlerdir. Sonuncular da Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne sevilmek için Zikrullahı çok, namazı çok, cömertliği çok sevenlerdir. Bunların birinci “Ashab-ı Meymene”, ötekisi “Ashab-ı Meş’eme” ve en sonuncuları da “Sadıklar”dır.

Maide suresi 93’üncü ayetinde “İman edip Salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah iyilik yapanları sever.”

Al-i İmran suresi 162 ve 163’üncü ayetlerinde “Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasına uyarak hainlik yapmaktan sakınan kimse, hıyanet ederek Allah Celle Celaluhü hazretlerinin gazabına uğrayan ve yatağı cehennem olan gibi midir? O ne kötü dönüş yeridir.. O emin kimseler, Allah katında derece derecedirler. Allah emin ve hain kimselerin yaptıklarını hakkıyla görücüdür.”

Al-i İmran suresi 133 ve 134’üncü ayetlerinde “Rabbimizin mağfiretine ve eni, göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. O cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır… (O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever.”

Araf Suresi 201’inci ayetinde “Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı ve azabını düşünürler. Bir de hemen bakarsın ki, onlar doğru yolu bulup şeytanın vesvesesini atmışlardır bile.”

Nisa Suresi 69’uncu ayetinde “Allah’a ve Peygambere itaat edenler, işte bunlar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, Sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır.”

Zümer Suresi 23’üncü ayetinde“Öyle ki, Rablerinden (iç duygusu ile) korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrine (dönerek rahmet Ayetleriyle) yumuşar. İşte bu kitap, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin (insanlar için gönderdiği) rehberidir. Allah onunla dilediğine hidayet verir. Kimi de Allah saptırırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.”

Zümer Suresi 61’inci ayetinde “Allah, takva sahiplerini imanları sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.”

İsra Suresi 109’uncu ayetinde “Hem ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanıyorlar, hem de bu Kur’an’ı işitmek, onların kalp yumuşaklığını artırıyor.”

“Onlar, o takva sahipleridir ki yalnızlıkta Rablerinden titrerler ve onlar, kıyamet azabından da korkarlar.”

Enbiya Suresi 49’uncu ayetinde“Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler canlarını hoş ve rahat oldukları halde alırlar. ‘Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennete’ derler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin bu Ayet-i Kerime’lerine muhatab olanlar öyle bahtiyar insanlardır ki, tarikat yolunda Zikrullahın nuruna kavuşmak için çalışırlarken her ne musibet gelse ona sabrederler. Tahammüllü olurlar. Kimseye hallerinden şikâyet etmezler. Kimseye kötülük etmezler. Sabrederek her şeyi Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne havale ederler. Zira sabırsız derviş Hakk’a vasıl olamaz. Bu vasıflar, Hakk’a vasıl olanların vasfıdır. Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri bunların vasfını Furkan Suresi 63’üncü Ayetinde şöyle beyan ediyor:“Rahman’ın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine hoşlanmadıkları bir laf attıkları zaman, ‘selam’ derler. Sözün doğrusunu söylerler ve onlarla çatışmazlar.”

HADİSLERDE DERVİŞLİK

Enes Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor: “Ey Ümmet-i Ashabım! Yolunuz cennet bahçelerine uğrarsa otlayın, çok faydalanın, manevi meyvelerinden çok yiyiniz.” buyurunca Ashab-ı Kiram: “Ya Resûlullah! Dünyada cennet bahçesi var mıdır? O halde cennet bahçesi nedir?” diye sordular. O zaman buyurdu ki: “Zikir halkaları, cennet bahçeleridir.” Zikir halkasının adeta cennet bahçesi olduğunu beyan buyurmakla, zikir için birçok kişinin toplanıp yani daire kurup zikir eylemelerini cennet bahçesine benzetmiş ve ona katılmayı emir buyurmuşlardır.2

İbn-i Abbas Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyorlar: Meleklerin adeta hücum ettikleri ve zikir halkaları da öyle olduğundan cennet bahçesi olduğu ve sayıldığı yazılmıştır. Üç taife insanlar, şeytanın ve onun askerlerinin şerrinden korunmuşlardır.

· Birincisi: Gece ve gündüz Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çok zikredenler.

· İkincisi: Seher vaktinde istiğfar eyleyenler.

· Üçüncüsü: Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin korkusundan çok ağlayanlardır.3

Hangi camide Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızası için zikir edilirse, melekler bu zikredenleri kuşatırlar, etraflarında dönerler ve: “Daha fazla zikrediniz de, Allah Celle Celaluhü Hazretleri de size rahmetini artırsın.” derler. Yaptıkları zikir bu meleklerin arasında ve meleklerin kanatları açılmış olarak göğe çıkar.4 Bu Hadis-i Şerif’te de camilerde cemaatle zikir yapılması açıkça emir buyrulmuş ve müminler bu ibadete teşvik olunmuşlardır.

Ashab-ı Kiram sordular: “Ya Resûlullah! Müferridün kimdir? Buyurdu ki: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çok zikredenlerdir. Onlar Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikrini ziyade severler ve çok devam ederler. Haklarında dedikodu yapan münafıklara aldırış etmezler. İşte bunların zikri ağırlığını yani günahlarını döker. Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine kıyamet gününde günahsız olarak hafifçe vuslat ederler.”5

Ashab’dan İbni Edra Radıyallahu anh Hazretleri’nin rivayet ediyor: “Bir gece Hazreti Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’le giderken mescide uğradık. Bir kişi yüksek sesle zikir yapıyordu. Bunu görünce ‘Ya Resûlullah! Bu belki bir müraidir, gösteriş yapıyor.’ dedim. O zaman cevaben buyurdu ki: ‘Hayır o ervahtır yani Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin aşığıdır. Çok ah çeken bir şahıstır, ona dil uzatmayın.’ dedi.6 Dolayısıyla derviş, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni çokça anan, O’ndan gereği şekilde korkan ve O’nu her zaman hatırlayan insandır.

Cabir Radıyallahu Anh hazretlerinde rivayet edilen hadisi şerifte: Bir kişi sesini yükselterek zikir yapıyordu. Diğer bir Sahabe efendimiz de: “Bu kimse ne ola, sesini çok kısmış olsa idi.” deyince, Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu ki: “O ervahtır! Çok ah edici âşık bir kimsedir. Yüksek sesle zikrinde sakınca yok.” buyurdu.7

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sokaklarda dolaşıp zikir ehlini arayan bir takım melekleri vardır. Onlar Aziz ve Celil olan Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikreden bir topluluğu bulunca: “İhtiyacınız ve dileğiniz burada geliniz!” diye, çağrışırlar. Kanatları ile çepeçevre sararlar ve kuşatırlar. Rableri daha iyi bildiği halde meleklerden sorar: “Kullarım ne söylüyor?”.

Melekler:

-“Seni teşbih ve tenzih ediyorlar. Seni tekbir ediyorlar. Sana hamd ediyorlar ve Seni tazim ediyorlar.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Onlar beni gördüler mi?” diye sorar.

Melekler:

-“Hayır! Vallahi Seni görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Şayet beni görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

-“Eğer Zatını görselerdi, Sana ibadet cihetinden gayretleri daha şiddetli, Seni tazimde daha yüce, Zatı İlahini tespihte daha çok gayret sahibi olurlardı.” cevabını verirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—Onlar Benden ne istiyorlar?” buyurur.

Melekler;

—Senden cenneti istiyorlar.” derler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

—Onlar cenneti gördüler mi?” buyurur.

Melekler:

-“Hayır, vallahi görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Şayet cenneti görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

—“Onlar cenneti görselerdi, ona karşı daha düşkün, onu istekte daha kuvvetli ve ona rağbetleri daha büyük olurdu.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Ya Bana neden sığınıp iltica ediyorlar?” buyurur.

Melekler:

—“Cehennem ateşinden sana sığınıyorlar.” cevabını verirler.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri:

-“Onu gördüler mi?” buyurur.

Melekler:

—“Hayır, vallahi görmediler.” cevabını verirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Şayet görselerdi, halleri nasıl olurdu?” buyurur.

Melekler:

—Onu görmüş olsalardı, ondan kaçma ve korkmaları, daha şiddetli olur idi.” cevabını verirler.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“Ben sizi şahid tutuyorum. Ben onları yarlıgadım.” buyurur.

Meleklerden biri der ki:

—“Onların içindeki falan kimse onlardan değildir. Ancak bir haceti olduğu için gelmiştir.” Allah Celle Celaluhü Hazretleri:

—“O (zikre) oturanlar (öyle kâmil kimselerdir ki), onlarla oturanlar bile şaki olmazlar.”8 buyurur.

Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi vesellem Efendimiz: “Kıyamette bir cemaatin yüzlerinin beyazlığı yani nuru diğerlerini hayrete düşürecek. Bunlar Peygamberler ve şehitler olmadıkları halde bu hallerine ve Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne yakınlıklarına herkes şaşıracak.” buyurunca Ashab-ı Kiram Radıyallahu anh efendilerimiz sordular: “Ya Resûlullah! Bunlar kimlerdir?” diye sordu. Buyurdular ki: “Her biri bir taraftan başka memleketlerden gelip ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikir için toplanmışlardır.”9

“Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni zikretmek için bir cemaat otursa, bunlar zikirden dağılmadan önce onlara Allah Celle Celaluhü Hazretleri muhakkak günahlarınızı mağfiret etti ve seyyiatınızı hasenata çevirdi.” denir de ondan sonra dağılırlar.”10

Günün birinde Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz beraberinde bir takım insanlar bulunduğu halde mescit de oturmakta idi. Derken üç adam bize doğru yöneldi. İkisi Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e doğru dönüp geldi, biride bırakıp gitti. İki kişi Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in karşısında ayakta durdular. Bunlardan biri halkada bir aralık buldu ve hemen oturdu. Diğeri onların arkasına oturdu. Üçüncüsü de geri dönüp gitti. Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Vazifeden fariğ olunca haberdar olun. Şu üç adamdan size haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah Celle Celaluhü Hazretleri de ona merhamet etti, diğeri zahmet vermekten utandı. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu mahrum bırakmaktan utandı. Bir diğeri de zikirden yüz çevirdi. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de onu mağfiretten yüz çevirdi.” buyurdu.11

Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz zamanında zikir ehlinden bir zat ahirete intikal buyurdu. Ashab-ı Kiram Hazretlerinin birçoğu, onu yıkamaya talib oldular. Hazreti. Ömer Radıyallahu anh, Hazreti Enes bin Malik Radıyallahu anh, Hazreti Ebu Derda Radıyallahu anh gibi daha birçokları geldiler ve merhumu yıkamaya talib oldular. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hiç birine müsaade etmediler ve: “Bunun da ehli vardır, onlar yıkasınlar. Bana Selman-ı Farisi’yi çağırın.” Buyurdular. “O şimdi zikirdedir.” buyurdular. Gidip Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri’ni çağırdılar. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz : “Ya Selman!” buyurdu. “Bu zakiri sen yıkayacaksın. Zira sen de zikir ehlindensin, o da zikir ve tecrit (her şeyden el ayak çekip Allah’a yönelme) ehlinden idi.” Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri merhumu ortaya getirdi. Yıkamaya hazırlanırken Resul Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ya Selman! Onu bir halvet (yalnız) yere götür ve yıkarken de bir perde koy ki, zikir ehline ölümlerinden sonra adede muhalif bazı haller zahir olur. O halleri senden başka kimse öğrenmesin.” buyurdular. Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri merhumun cesedini tenha bir yere götürdü, soydu, edep yerini bir bezle örterek yıkamaya başladı. Sıra edep yerini yıkamaya gelince Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri elini uzatır uzatmaz vefat eden zat eliyle onun elini itti ve edep yerine dokundurmadı. Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri ağlamaya başladı ve başını merhumun göğsüne koyarak hıçkırırken dehşetle fark etti ki, türlü türlü sesler ve feryatlarla, pazarlık eder gibi Hakla söyleşiyor. Hıçkırıkları arasında merhumun kulağına doğru eğildi ve ona: “Bir kimse öldükten sonra nasıl dirilir ve hareket eder? diye sordu. Merhum derhal gözlerini açtı ve Selman-ı Farisi Radıyallahu anh Hazretleri’ne: “Ya Selman!” dedi ve “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yolunda öldürülenlere ‘onlar ölülerdir’ demeyin. Hakikatte onlar diridirler, fakat siz anlayıp bilemezsiniz.” Bakara suresi 154’üncü ayetini okuyarak: “Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile olan kimseler ölürler mi sanırsın? Gönülleri Zikrullah ile dirilmiş olanların ölüm ancak bedenlerine erişebilir. Ben ölmedim ve ancak şimdi yeni bir hayat buldum. Sen şu işini bitir ve elini çabuk tut.” buyurdu.12

DERVİŞİN SÜLÛKU

Nefsi alışkanlıklarından kesmek ve nefsin arzularının tersine yürümektir ki bu çok zordur. Dervişe afet üç yerden gelir.

1- Haram yemek,

2- Âdete uymak ve devam etmektir. Harama bakmak ve dinlemek ve gıybet etmektir,

3- Fesadı sohbettir ki, nefisle heyecan eden şehvete tabi olmaktır ve muhalefeti nefis baş ibadettir.

Bütün şifalar, muhalefeti hevadadır. Nefis, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin düşmanı oluğundan, buna dostluk, evliyaya düşmanlık gibidir. Şecaat ve mücahedede ilmin kapısı ve kapıcısı Hazreti. İmam-ı Ali Kerremullahu Veche Hazretleri gibi olmak gerektir ve O’nun kılıcı Zülfikâr, gerçekten batını kuvvettir. Büyük Cihad (Cihad-ı ekberde) lisan ile olan Cihad, gizli ve aşikâre yapılan Zikirdir. Çünkü salikin nefis ve şeytanın zararlarını defetmekte ve Rahman’ın Rahmetini çekmekte yegâne meşgalesi zikirdir.

Erkek ve kadınlardan mü’min olduğu halde ameli Salih de bulunup Allah’a ve Resulüne gerçek itaat edip günlerini murakabe ve Zikrullah ile geçirenler, şeriatla amel tarikatla sülük ve hakikat hali ile ahlaklananların hali güzel hayattır. Yaptıkları güzel amellerin itikatlarının karşılığı olarak kalpleri hayat ve dirilik bulur. Ötekilerin kalpleri ölü olur.

Şimdi bunlardan anlaşıldı ki, şeytanla boğuşmak lazımdır. Her kim şeytanı yener de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin yoluna hakkıyla giderse, Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri bu kullarına Ayet-i Kerimesi’nde beyan eylediği gibi çok ikramiyeler verir. O kimse, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin halis askeri olur. Şeytanın askeri olanları da Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Mücadele Suresi 19’uncu ayetinde şöyle beyan ediyor: “Bunları şeytan kaplamış da Allah’ı hatırlamayı (zikretmeyi) kendilerine unutturmuştur. Bunlar şeytan taraftarlarıdırlar. Bilin ki, şeytan taraftarı olanlar hep hüsrana (perişanlığa) düşenlerdir.”

Onların üstüne şeytan çökmüştür. Onlar şeytanın askeridirler. Bu şeytanın askerleri büyük ziyan ettiler. Onlar Zikrullah edemezler. Zira onlara şeytan musallat olmuş ve Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikrini unutturmuştur. İşte şeytan bu bedbaht insanları Zikrullah’tan uzaklaştırmak için çeşitli tuzaklar kurmuş ve gafil avlar. Ama Zikrullah halkasına giren ve tarikat yolunda çalışıp yol alanlar böyle değil. Onların kalplerini Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin zikri cilalandırır, parlatır ve mutmain kılar. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Ra’d Suresi 28’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Evet, bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur.”

Yine Hac Suresi 35’inci ayetinde “Bunlar, o kimselerdir ki, Allah anılınca kalpleri titrer, kendilerine isabet eden musibetlere karşı da sabırlıdırlar.” buyuruyor.

Ebedi Âlemde büyük Mahkeme-i Kübra’daki hesaptan sonra makamına gidince, yanında ailesini zürriyetini bulamayan kimse, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine niyaz eder: “Ya Rabbi! Benim ehli ayalim zürriyetlerim yanımda yok, onları da senden istiyorum.” der. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Ey kulum! Onların makamları senin makamına tutmadığından ayrı makamda kaldılar.” buyurur. Kul da: “Ya Rabbi! Ben ibadet ve İtaatlerime ailemi zürriyetimi de dahil etmiştim, zürriyetimi Yüce Zatından istiyorum.” der. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Tur Suresi 21’inci ayetinde şöyle buyurur: “(Dünyada) iman edenlere ve zürriyetleri de iman edip kendilerine uyanlara, (ahirette) zürriyetlerini kavuştururuz. (Onları da baba ve dedeleri gibi cennete koruz ve derecelerine yükseltiriz) Bununla beraber (baba ve dedelerinin) amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes, kazancına bağlıdır, (iyi amel işlerse kurtulur, değilse helak olur).”

MÜRİD – MÜRŞİD BAĞI

Tasavvuf, tarikat yoluna giren, bu Mürşid-i Kâmilin mübarek elini tutup, hizmetine girdiği ve emirlerini yerine getirmek için canla başla çalışmaya başladığı gün, anasından doğup dünyaya yeni gelmiş gibidir. Artık Mürşidi onun manevi babasıdır ve ilahi feyzin memesini ağzına vererek ona İlahi feyzi emzirmeye başlar ve müridini Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rızasına varacak yola ulaştırır. Ancak, müridin kabiliyet ve irfanı ve teslimiyeti bakımından, bazısı kısa zamanda, bazısı da aradan uzun zaman geçtikten sonra manen erginlik çağına girer ki, manevi babası olan Mürşid-i Kamil, sanki sonsuz ve hesapsız mücevherlere malik imiş gibi, müridine haline göre biraz mücevher ihsan ederek kendisine İlahi feyzin ticaretini gösterir.

Eğer Mürid bunun değerini bilmeyerek sermayeden ziyan ederse, hepsini elinden alır ve bir zaman böylece gezdirir. Mürid, verilen ilahi feyzin kıymetini kaybetmeyerek bilirse ve manevi ticaretinde başarı gösterirse, o zaman biraz daha ihsan eder ve manevi alışverişe başlatır, yani Sülukun başlangıcını ihsan eder. Böylelikle salik manen erginlik çağına girmiş ve mürşidi bütün manevi mücevherleri kendisine ihsan eder ve alışveriş usullerini gösterir öğretir. Derviş maksuduna erer. Bundan sonra Mürid: “Artık olgunluğa eriştim, başlı başına bir sultan oldum.” gibi hallere düşerse, kısa zamanda kazandıkları manevi kazançları kayıp ve telef eder. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin katında bir müflis durumuna düşer. Eğer kusurunu anlayarak bu mücahede rüzgârının ne yönden olduğunu idrak edebilirse ve sıdk ile aman diyerek mürşidine yüz döndürüp gelir ise, manevi babası olan zatın şefkat ve merhametine kalmıştır. Dilerse eski halini tekrar ihsan buyurur, dilerse kendini o halde bırakır.13

Batıni İlimlerin Âlimi olan kimseler (şeyhler, sofiler, zahidler ve âşıklar) de duvara parlaklık ve cila vermeye çalışan sanatkâr gibidirler. Zira bunlar talib olanların gönüllerini parlatır, cilalar ve pak ederler. Saf bir hale getirirler. Bu vesile ile hakiki dervişler, yaramaz sıfatları atıp türlü türlü güzel sıfat ve edeplere kendilerini nail ettikten ve teslim oldukları Mürşid-i Kamil’e teslim ettikten sonra fakr, zühd ve takva ile muttasıf olmak suretiyle bu menzil ve makamlara erişmişlerdir. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu hususta Ankebut Suresi 6’ncı ayetinde şöyle buyuruyor: “Kim (Allah yolunda veya nefsi ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder. (sevabı onadır) Çünkü Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kullarının mücahedesine de ihtiyacı yoktur).”

Bir Mürşid-i Kamil’e Mürid olan kimsenin (dervişin) dışını şer’i taharetle temizlemesi, kalbini gafletten kurtarması lazımdır. Bir Mürid, virdini (Mürşid-i Kamil’den aldığı vazifesi) bir gün bırakırsa, Rabbi de o gün ondan yardımını keser. Mürid ertesi günü kalan virdine devam edip Rabbi’nden affını istemelidir. Mürid Mürşid-i Kamil’in elini tutunca, Mürşidi ile bütün haramlardan sakınacağına ve bütün farzlarını yerine getireceğine dair sözleşmiş, üstelik Mürşidi kendisine (evrad) yani zikir ve fikir de vermiştir.

Mürşid-i Kamil olan Zatı Şerifler de akıllı davranarak ve bu illetlerin defini Mürşidine bırakırsan manevi hastalıktan ancak bu şekilde kurtulabilirsin. Bu vesile ile Mürid tövbe edip şeyhin elini tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mübarek eli gibidir. Zira vekili ve varisidir. Şeyhin (Mürşid-i Kâmilin) eli Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in, O’nun eli de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kudret eli mesabesindedir. Şeyh Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in halifesidir, Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin halifesidir. Nitekim Allah Celle Celaluhü Hazretleri Fetih Suresi 10’uncu ayetinde buyurmuştur ki: “Resûlullah’a biat edenler, Hak Teala Hazretleri’ne biat etmiş gibidirler. Allah-ü Teala Hazretleri’nin kudret eli, onların ellerinin üzerindedir.”

Sadi Şirazi der ki: “Yaramaz kimselerle sohbet edip arkadaşlıkta bulunanlara onların kötü tarafları sirayet eder. İyi kimselerle sohbet eden kimselere de, kâmil kimselerin güzel ahlakları ve kemâlâtı sirayet eder.”

MÜRİDİN EDEBİ

Dervişe (müride) lazım olan şunlardır:

1- Allah Celle Celaluhü Hazretleri ’ne bağlılık ve sevgi.

2- Resûlullah Sallalahu aleyhi vesellem Efendimiz’e bağlılık ve sevgi,

3- Şeyhine bağlılık ve sevgi.

4- Şeriatına bağlılık ve sevgi.

5- Tarikatına ve dergâhına bağlılık ve sevgi.

6- İhvana, dervişe bağlılık ve sevgi.

7- Ümmet-i Muhammed’e bağlılık ve sevgi.

Bu yedi hal Mürid de tamam olursa o Mürid asla yıkılmaz, mahrum olmaz ve yolundan da kalmaz.

Mürid Şeyh edebini bilmeli, onun huzurunda edepsizlikte bulunmamalı. Şeyhinden korkmalı zahirde de batında da, şeyhi için aynı şeyleri düşünmelidir. Bunlar onun nasip almasına sebep olurlar. Şeyhler için zahir ve batın aynıdır.

Müride gerekli olan edep kaidelerinden birisi de, şeyhin huzurunda bulunan kıdemli dervişlere de şeyhine gösterdiği hürmeti göstermelidir. Bu husus itikadı tam ve şeyhine teslim tevekkülü tam maneviyatta takvaya önem verip takvadan ayrılmayan aldığı virdine ara vermeden devam eden ve Zikrullah’a doymayan derviş için geçerlidir.

Dervişin tarikat da manen yol alabilmesi için ilk şart, şeyh edindiği Mürşid-i Kamil’e tam olarak bağlanması gerekmektedir. Mürid kendi kendine şöyle demelidir: “Beni Allah Celle Celaluhü Hazretleri ’ne bu şeyhten başka kimse ulaştıramaz. Bundan başka bütün kâinat halkı şeyh olsalar, yine de beni Allah Celle Celaluhü Hazretleri ’ne ulaştıracak olan odur.” İşte iradet böyle olursa şeytan o müride yaklaşamaz. Çünkü şeytan, şeyhin kılığına bürünemez. Böylesine sağlam ve temiz bir itikatla şeyhe (Mürşid-i Kamil) bağlananlar, şeytanın tasarrufuna düşmekten kurtulurlar.

Gerçek itikatlı, dinine, maneviyatına ve şeyhine tam manasıyla bağlı olan Mürid batıda, şeyh de doğuda olsa, şeyh yetişir onu şeytanın tasallutuna düşmekten kurtarır.

Onun ruhu her yerde müridi ile birlikte olur. Mürid ne zaman gönlünü şeyhine yöneltse, onunla birlikte olur ve şeyhinin feyzinden faydalanır. Şeyhine bu şekilde inanıp bağlanmayan kişinin bütün işleri şeytanidir. Çünkü tam bir bağlantısı yoktur.

Mürid şeyhine cenazenin kendini yıkayana teslim ettiği gibi Mürid de kendini manevi hastalıklardan koruyup kurtaracak olan şeyhine bu şekilde teslim olması lazımdır. Bundan sonra müride lazım olan bu ahde ve sözleşmeye kuvvetle sarılmak ve sabid-i kadem olmaktır.

Bu ahdi bozmamaya son derece dikkat ve ihtimam göstermelidir. Zira en küçük gevşeklik ve vurdumduymazlık ahdin bozulmasına sebep olur. Buna bütün Ehlullah: “İtikattan düştü, takvadan düştü ve parçası bulunmadı” buyurmuşlardır.

Sen de ey kardeşim! Kamil şeyhe kendini teslim ettikten sonra, Şeyh seni nasıl terbiye ederse etsin, sen şeyhine kendini Hazreti İsmail’in babası Hazreti İbrahim Halilullah’a teslim olduğu gibi teslim et. Şayet teslimiyet ve sabrın az olur da şeyhine karşı gelirsen, şeyhinden nasibini alamazsın.

İrade, edeb, müritlik merdivendir. Ne zaman ki edepsizlik edilir, irade ile birlikte Mürid merdivenden aşağı düşer.

Şeyhinin karşısında edeble oturup ona bakmalı, az söylemelidir. Şeyhine pek çok hürmet edip ellerini öpmeli. “Ben şeyhten daha yaşlıyım, ellerini nasıl öperim?” dememeli. Şeyhin huzurunda edepsizlik ve küstahlık yapıp onun gönlünü katiyyen kırmamalıdır.

Şeyhlerden biri Mekke-i Mükerreme’ye gidecek oldu. Arkadaşlarından birine haber göndererek dedi ki: “Müridlerinden birini bize versin de o müride bizimle beraber hizmet ederek Mekke-i Mükerreme’ye gelsin.” Şeyh olan arkadaşı bir dervişini beraber Mekke’ye gitmesini tembih ederek şeyhe gönderdi. Yolda giderlerken dervişe şeyh adını sordu. Derviş de: “Bana filan oğlu filan derler.” dedi. Mekke-i Mükerreme’ye varıp gelinceye kadar bundan maada bir söz söylemedi. Mekke’den geri dönünce, derviş şeyhine iade edildi. Birkaç gün sonra şeyh efendi, dervişini verdiği arkadaşı olan öteki şeyhe: “Acaba bizim dervişten memnunlar mı?” diye sordurdu. Hacdan gelen zat, dervişin şeyhine haber göndererek dedi ki: “Gönderdiğin derviş iyi bir derviş, lakin çok konuşur.” O zaman: “Ne konuştu? diye soruldu. “Ben ona adını sordum, o bana hem adını ve hem de babasının adını söyledi. O dervişin gevezeliğini gidersinler.” buyurdu. İşte bu kadar söz dahi edebe muhalif düşüyor. Bu edepten bu vesile ile müridler şeyhlerinin huzurunda ayrılmayıp çok konuşmamalıdırlar. Sorulduğunda ancak sorulana cevap vermelidirler.

MÜRİDİN EDEPLERİNİ MADDELER HALİNDE ANLATIRSAK ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ:

1- Mürid nefsini bütün yaratılanlardan hor görmelidir. Nefsi için bir kimse üzerinde iddia görmemelidir. Üzerine geçmiş hakları helal etmeli. Ödemelidir.

2- Maksuttan başka her şeyden ilgisini kesmelidir.

3- Her hangi bir işte şeyhine hıyanet etmemeli, hürmetini son derece göstermelidir.

4- Şeyhinin verdiği zikir ile kalbini tamir ve gafletini gidermeye çalışmalıdır.

5- Her hangi bir makam, mevki, hal mertebeleri gibi gaye ve hedefleri olamamalıdır. Bu sevgilerden vazgeçmezse nefsine uymuş olur.

6- Ölü yıkayıcısının elindeki ölü gibi teslim olmalıdır. Bir mesele de haklı dahi olsa Şeyhinin kelamını ve maksadını anlamaya çalışmalıdır.

7- Şeyhi sormadan bir şeye cevap vermemelidir.

8- Kendisinden önce intisap etmiş mürid kardeşlerine her ne kadar amelleri az da olsa onlara hürmetli ve itaatli olmalıdır.

9- Her hangi bir ihtiyacını Şeyhinden başkasına arz etmemelidir. Eğer Şeyhi bulunmazsa ve kendisine zaruret halinde bulunursa geride bulunana vazifeli müride ihtiyacını arz etmelidir.

10- Bir kimseye öfkelenmemeli. Çünkü öfke elde edilen kalp nurunu söndürür. Unutkanlık ve ruha bulanıklık verir

11- Mürid, Şeyhin eli ile ancak istek ve maksatlarına ulaşacağını bilmelidir. Eğer muhabbeti, sevgisi başka Şeyhe yönelirse Şeyhinin himmet ve tasarrufundan mahrum kalır, feyzi kesilir.

12- Razı ve teslim olarak Şeyhinin tasarruflarına itaatli ve her hususta Şeyhine hizmet etmelidir. Çünkü Hizmetle feyz alınır.

13- Adette, İbadette ve bütün işlerinde Şeyhinin isteğine kendi isteğini feda etmelidir.

14- Şeyhinin sevmediği işlerden kaçınmalı. Çünkü Şeyhinin iyi ahlak ve kemaline güvenerek böyle hareket etmelidir.

15- Makamlara ve keşiflere ait gördüklerinin kendi kendine bir hükme bağlamamalı. Bu gördükleri makam ve keşifler Kendisinde zahirde de olsa itimat etmemelidir.

16- Halini Şeyhine anlattıktan sonra talepsiz olarak cevabını beklemelidir.

17- Şeyhinin huzurunda yüksek sesle konuşmamalıdır. Bu kötü bir edeptir.

18- Kalbinde Şeyhinin hallerine bir itirazda bulunmamalı ve kötü düşüncelere kapılınca da onu hayra yorumlamalıdır. Musa Aleyhisselam ve Hızır Aleyhisselam kıssası hatırlanmalıdır. İtiraz etmek feyz kapısını kapatır.

19- Hayır ve şer gibi bütün hadiseleri Şeyhine arz etmeli ki Şeyhi tedavi etsin. Unutmamalı ki manevi doktor odur.

20- Müriddeki sadakat mihnet ve meşakkat ile bozulmamalıdır. Maneviyatını bozan her türlü kötü huylardan uzak durmalı, Allah Celle Celaluhü hazretlerinden talep ettiği feyzin ancak Şeyhin eliyle olacağını itikat ederek, Şeyhine bağlılığı ve muhabbeti nefsinden, evladından, malından daha önde olmalıdır.

21- Şeyhinin adet ettiği fiillerin hepsini taklit etmeye ve yapmaya kalkışmamalıdır. Şeyh makam ve hal dolayısıyla bu fiilleri yapıyordur, mürid için uygun olmaya bilir.

22- Şeyhinin emrettiği şeyleri yorumsuz ve geciktirmeden yerine getirmelidir. Aksi halde feyzi kesilir.

23- Zikir, teveccüh ve murakabeden Şeyhinin verdiği şeylerle amel etmektir. Çünkü Şeyhinin verdiği evrad ve ezkara bağlı kalmak gerekir.

24 Şeyhi ile beraber olduğu zaman tedbiri elden bırakmamalı fiilde, sözde sual ve cevapta ileri gitmemelidir. Çünkü böyle haller Şeyhin büyüklüğünü kalpten giderir.

25 Konuşma vakitlerini bilmek Şeyhinden gelecek cevaba tamamen yönelerek dinleyici olduğu halde derecesi ve hali miktarınca yeteri kadar edep içerisinde konuşmalıdır.

26- Şeyhinin sırlarını gizlemek gerekir.

27- Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Şeyhi eliyle Müride verdiği keşifler, kerametler, haller ve hatıralar gibi şeyleri şeyhinden gizlememelidir.

28- Ehli olamayan kimselerin yanında Şeyhinden bahsetmemelidir. Onların akılları ve anlayışları derecesinde konuşmak mümkün olabilir.

29- Şeyhi ile karşılaştığında veya hatırlatacak bir konu olduğunda ona yönelmelidir.

30- Şeyhinin huzurunda Abdest bozmamak, tükürmemek, sümkürmemek gerekir.

31- Diğer ihvanlarında kusur aramamalıdır. Geçmişteki hata ve kusurlarına bakmamalı, onları bu hata ve kusurlarından dolayı küçük görmemelidir.

32- Her hangi bir mürid insanların kusur ve günahlarına gözünü dikerse onun sırrı harap olur. Feyzi kesilir.

33- Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ihsan ettiği her şeyden kardeşlerine infak etmeli ki kendiside yol alabilsin.

34- Kendisini ibadet yönünden kardeşlerinden üstün görürse, nefsini onların üstünde görmemeli, onların uykularını dahi kendi ibadetinden halis görmelidir. Çünkü uykuda günah yazılmaz.

35- Şeyhinin eli altından ve terbiyesinden çıkmış dünya hırsına dalmış olan ihvanla beraber düşüp kalkmamak lazımdır. Çünkü zayıf müritler onlarla beraber helak olurlar.

36- nefsini tembelliğe ve aşağılık duygusuna kaptırmamalıdır.

37- İhvan kardeşinin fakirlerinin ihtiyacını görmekte diğer kardeşlerinden önde olmalı. Bunu nafile ibadetlere tercih etmelidir.

38- Kimsesiz kardeşlerinin hasta olanlarının hizmetinden gafil olmamalıdır.

39- İhvan kardeşlerin hakkında her zaman hüsnü zanda bulunmak ve bu cihetten kalbine gelen kötü düşünceleri kontrol etmek, hüsnü zanda bulunmalıdır.

40- Ölüm halinde olan bir kardeşinin yanında uyanık kalarak onun hukukuna riayet etmek.

41- Kardeşlerini her zaman duadan unutmamak ve eğer gece namaza kalkıyorsa ve her secde anında mağfiretleri için dua etmelidir. Böyle yapınca Meleklerde aynı şekilde sana duada bulunduğunu bilmek gerekir.

42- Özrü olmadığı müddetçe asla ayrı bir tarafa çekilip yemek yememelidir.

43- Nefsini tezkiye ve terbiye etmekle, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasını kazanmaya talip olan mürit, günlük zikrini hiç aksatmadan yapmak mecburiyetindedir. Aksi takdirde Hadis-i Şerifte işaret edildiği üzere cennet ehli cennette oldukları halde, dünyada iken Allah Celle Celaluhü hazretlerini zikretmeden geçirdikleri günlerine nedamet edecekler, pişman olacaklardır. Ayrıca günlük zikrini yapmayan mürit zikrin manevi lezzet ve bereketlerinden istifade edemez.

44- Bir mürşitten el alan bir mürit ona söz vermiş, ahdetmiştir. Dinimizde ahde vefa etmek emredilmiştir. Onun için mürit ahdini bozmayan kişidir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emirlerine sımsıkı sarılır, yasaklarından şiddetle kaçınır. Beş vakit namazını vaktinde eda ederek orucunu tutar, hali vakti yerinde ise haccını yaparak zekâtını da verir. Ayrıca kaza namazı ve ibadetlerini bir an önce ikmal etmeye uğraşır. Kalbe perde olan boş şeylerle dilini meşgul etmez. Ayağını kötü yerlere atmaz. Azalarının hiç birisi Allah Celle Celaluhü hazretlerinin yasakladığı semt ve mahallere gitmez. Beşer hali elde olmadan işlenilen günahlar olursa hemen tövbe ve istiğfar ederek, Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinden affedilmesini diler. Eğer vakit ve fırsat buluyorsa farz namazlardan sonra bazı nafileleri de yerine getirir. Bunlar kuşluk namazı, akşam namazından sonra kılınan evvâbin namazı, bir de teheccüd namazlarıdır.

45- Güzel ahlâk sahibi olmaya, herkesin gıpta edip imrendiği bir Müslüman olmaya gayret etmelidir. Bu hususta mensubu olduğu silsileye, mürşide söz getirmemeye gayret gösterir. Kısacası Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sahip olduğu Kuran ahlakıyla ahlaklanmalıdır.

46- Mevcut diğer hak tarikatları ve onların mensuplarını da sevmeli. Ama mensubu bulunduğu tarikatı daha çok severek, onun ilerlemesi, yükselmesi için canla başla çalışmalı. Bunu yaparken kırıcı, ezici, usandırıcı, yıkıcı olmamalıdır. Bu hususta örneğimiz peygamberimiz, onun yüce sahabeleri ve tasavvufta büyüklüğünü ispat etmiş kişilerdir.

47- İhvanlar arasında sevgi ve saygı çok önemlidir. Aynı mürşidden el almış müridler Allah rızası için birbirlerini severler, bu hususta katıksız, hilesiz bir şekilde birbirlerini seven kimseler için enbiyanın ve şühedanın bile imreneceği, göz alıcı parlaklıkta köşklerin hazırlandığını haber veren Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin mübarek sözleri bize daima yol göstermeli ve en büyük önderimiz olmalıdır.

48- Tarikat ve tasavvufun dışında olup, bunun tadını tatmayan kimseler çoktur. Bunlar ister ilim sahiplerinden olsun, isterse olmasın, bu yolun yolcuları olan sizlere sataşıp söz attıkları zaman asla incinmemeli ve kırılmamalıdır. Onlara hayır dua etmeli. Her ne olursa olsun onların dedikleri bizleri yolumuzdan alıkoymamalıdır. Çünkü kişi bilmediğinin düşmanıdır denilmiştir.

49- İnsanlığın ağır fesada düştüğü, gittikçe bozulduğu bir devirde yaşıyoruz. Bunun için en yakınlarımızdan başlamak suretiyle İslam’ı tatlı dil güler yüzle yolunu şaşırmışlara anlatmak mecburiyetindeyiz. Bunu yapabilmemiz için en çok bilgimizi artırmalı, boş bulunduğumuz zamanlarda kitap okumalıyız. Öncelikle farzı ayın olan ilimleri öğrenmek için fıkıh ve ilmihal kitaplarını zaman zaman okumalıyız. Ayrıca tasavvuf ve tarikata ait bilgilerimizi artırmamızda zaruridir. Bunun için bu sahada yazılmış ve tavsiye edilen eserleri de okumalıdır.

50- Çok uyanık olmalıyız. İslâm düşmanlarının bizi hangi silahla vuracaklarını, vurmak istediklerini anlamalıyız, kavramalıyız. Bunun için onların silahlarına gerek maddeten, gerekse manen aynısıyla karşı koyup hiçbir saniyenin İslam’ın yükselmesi için kan akıtılmadan geçmediğini ve bu dinin böyle meşakkatlerle ve şehitlerin kanları ile bir gül gibi bize teslim edildiğini düşünerek hizmet edip çalışmalı. Böyle samimi çalışanlara her hususta yardımcı olmalıyız.

51- “Allah katında en üstününüz ondan en çok korkanınızdır” buyuran Cenab-ı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin ayetine kulak vermeli. Bunun için rengi, ırkı, cinsi, ne şekilde olursa olsun “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir” hadisi şerifini hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bunun için Allah Celle Celaluhü hazretlerinin düşmanlarını, Kur’an ve İslâm düşmanlarını, peygamber ve Müslüman düşmanlarını çok iyi tanıyıp onlara asla yardımcı olmamalı ve onlar bizim en yakınlarımız bile olsa asla sevmemeliyiz. Bunun için “Kişi sevdiği ile beraber olur” Hadisi şerifini asla unutmamalıyız. “ Allah Celle Celaluhü hazretlerine ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah Celle Celaluhü hazretleri kalplerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin dininin yardımcılarıdır. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah Celle Celaluhü hazretlerinin hizbidir. “ Mücadele suresinin 22. ayet-i kerimesini düşüne düşüne okumalı ve anlamalıyız.

52- Zaman zaman yapılan toplu zikir meclislerini de kaçırmamaya gayret etmeli. Çünkü böyle zikir meclislerinde feyiz ve bereket vardır. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Celle Celaluhü hazretlerinin rahmeti bu meclislerin üzerinde olduğunu unutmamalıyız. Ayrıca Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin seyyah meleklerinin bu meclisleri ziyaret ettiğini, buraların cennet bahçelerine teşbih edildiğini düşünerek böyle yerlere koşmalıyız. Bu hususta “Onlarla düşüp kalkanlar bile cehennemlik olmaz” hadis-i şerifini unutmamalıdır.

53- Duayı da çokça yapmalıyız. Çünkü dua müminin silahıdır. Mümin mümine dua eder. Allah’ı tanımayanların hidayet bulmasını Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinden diler. Gerek açıktan gerekse gıyabında mümin kardeşine hiçbir zaman duayı elden bırakmamalı. Özellikle dualara icabet saatlerinde duayı bir ganimet bilinmeli. İcabet saati ne demektir? Hazreti Allah Celle Celaluhü hazretlerinin yapılan duaları kabul ettiği zamanlardır. Mesela Cuma günü öyle bir saat vardır ki; bu saatte içten yapılan duaları Allah Celle Celaluhü hazretleri kabul eder.

54- Sabrı da elden bırakmamalıyız. Her türlü gelen musibet ve belaya karşı sabır en güzel zırhımız olmalıdır. Onun için bir darb-ı mesel olarak söylenilen “Sabreden derviş muradına ermiş” sözü ne kadar yerinde söylenmiştir. Hiç unutmamalıyız ki mülkün yegâne sahibi Allah-u Zülcelâl dir. Veren de O’dur, vermeyende O’ dur. İstediğinde çekip alan da O’dur. Bütün bunlara sabretmek verilen nimetlere de şükretmek mecburiyetindeyiz.

55- Ailemizi ve çoluk çocuğumuzu da ıslah ve terbiye etmeye, İslâmi yaşayışlarına son derece itina göstermeye de mecburuz. Kendimizin ve nefsimizin ıslahından sonra bu da zaruridir. Bu manevi yolda, ailemiz ve çocuklarımız hakkında tenkit edilip kötü gözle bakılmamamız için buna son derece itina göstermeliyiz. Kuran-ı Kerimde “ Ey insanlar, kendinizi ve ailenizi, çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyunuz.” diye buyrulmaktadır. Bunun için onlara zaman zaman nasihat etmeli. Onlara İslâmi terbiyeyi ve İslâmi bilgileri vermeliyiz. Bu aile reisliği vazifemizi yaptıktan sonra tamamen Allah’a tevekkül etmeli. Şayet onların kötü halleri varsa onlar için ihlâsla Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerine dua edip yalvarmalıdır. Unutmamalıyız ki ana-babanın evladı hakkında ki duası er geç kabul olunur.

56- Tarikat yolu sadece erkeklere mahsus bir yol değil. Bilakis kadınlar da usulü dairesinde kendi aralarında eğer imkân ve fırsat bulurlarsa zikir meclisleri teşkil etmelidirler. Bunun için kendisine ders verdiğimiz bir kimse arzu ederse hanımına da bu dersi tarif edebilir. Çünkü Kuran-ı Kerim “Allah’ı zikreden erkeklerle Allah’ı çokça zikreden kadınlar” buyurmaktadır. Bu zikir meclisleri sadece bir grubun değil bilakis her isteyenin iştirak edeceği meclisler olmaktadır. Yalnız kadınlar böyle zikir meclisleri düzenlerken İslâmi ölçülere son derece dikkat etmeli, en küçük fitne kıvılcımının parlamasına müsaade etmemelidirler. Bunun için:

a. Bir kadın müride günlük dersini yapmalı.

b. Sadece kadınlar kadınlarla haftalık toplu zikir meclislerine iştirak etmeli.

c. Bu toplu zikir meclislerinde hiçbir fitneye sebep olmamalı. Bunun için vecd, cezbe halleri gibi hallerin vuku bulduğunda seslerini yabancı erkeklerin duyabilecekleri şekilde yükseltmemeli.

d. Böyle bir toplumda zikir halkasını idare eden mutlaka izin ve müsaade verilmiş kendi hem cinslerinden bir kadın bulunmalı.

e. İslâmi ölçülerin dışına çıkılmamalı. Özellikle bu meclislere gidenler, ilk önce kocalarından izin isterler. Gidiş gelişlerinde vakar içinde bulunurlar. Tabiatıyla tesettüre son derece riayet ederler. Kadınların umumi hastalıklarından olan dedi kodu ve boş söz konuşmak hiçbir zaman olmadığı gibi, özellikle o toplumda hiçbir surette yer almaz. Geliş ve gidiş, orada bulunuş sırf Allah rızası için olur.

57- İlk bağlandığımız kapıya hizmetçi olacağız. Bir öteye bir beriye yalpa yapan mürid, bu manevi yolda istenilen maksada ulaşamaz.

58- İhvanlar kendi aralarında, külfet ve meşakkate varmadan birbirlerinden, manevi hayatlarından istifade etmek için ziyaretleşmelidirler. Bu ziyaretler İslâmi ölçüler içerisinde ailece de olabilir. Ailelerinde böylece birbirinden faydalanmaları temin edilmiş olur. Böylece bu ziyaretler manevi İslâmi ticaretlere dönüştürülmüş olur. Yani İslâmi noksanlıklar birbirlerimizden istifade edilmek suretiyle giderilmiş olur. Kötü aileler kötü örnek olurlar. Deri dükkânında çalışanın üzerine, elbiselerine nasıl kötü koku sinerse, kötü ailelerle münasebet kurmakta iyi ailelere kötü kokuların sirayet etmesine sebep ve vesile olacaktır. Gül ile bulunan nasıl güzel kokular taşırsa, iyilerle düşüp kalkmakta iyilikler kazanmamıza sebep olacaktır. Ziyaretlerimiz sık sık ve usandırıcı olmamalı. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin “Zaman zaman ziyaret et ki muhabbetin artsın.” sözü bize bu hususta delil olmalıdır. Kelime-i Tevhid bayrağı altında toplanan her Müslüman’a, İslâm’a hizmet etmek için bu kapı açıktır. Bu hususta kim olursa olsun ayrım yapılmaz. Çünkü dinimiz ayırıcı değil birleştiricidir, nefret ettirici değil sevdiricidir.

59- İhvanlar arasında ayrım ve seçme yapılmamalıdır. Özellikle zikir halkalarına devam etmek isteyene bu kapı açıktır. Herkes gelebilir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rahmetinden kimsenin kimseyi mahrum etmeye, kovmaya yetkisi ve salahiyeti yoktur. Belli olmaz kimin kimden üstün olduğu. Bunun için hiçbir kimse hor ve hakir görülemez. İçki ve kumar masaları başından kalkıp da zikir halkalarına bir defa gelmekle, eski kötü hallerine tamamen pişman olup dönenler vardır. Hem de öyle ki; böylelerinin mesafe alışları da daha süratli olmaktadır.

60- İnsanların ve özellikle ihvanların yaptıkları hataları İslamiyet ve tarikat-ı aliyeye atmamalıdır. Bilakis İslamiyet bir ayna, İslamiyet’i yaşayışımıza göre de aynadaki görüntü kendi görüntümüz olacaktır. Bu aynanın önüne kendimizle oraya siyah bir bez asacak olsak aynadaki görüntü simsiyah olur ve onu görürüz. Beyaz bez asacak olursak olu görürüz. Şimdi ayna siyah bezden başkasını göstermiyor diye, nur gibi parlayan aynaya (İslamiyet’e) suç bulmak yanlıştır.

61- İhvanlar birbirlerinin menfaatlerini korumalıdırlar. Kendi menfaatini mümin kardeşinin menfaatinden üstün tutmamalıdır. Sahabeler gibi olmalıdır. Sünen-i Ebu Davud da zikredilen bir hadiste anlatıyorlar: “Bir harpte ganimetten payımıza bir ok bile düşecek olursa o okun demirli tarafını bir Müslüman kardeşimiz tüylü tarafını da diğer Müslüman kardeşimiz almak üzere paylaşırdık.” Yani buna biz tefâni diyoruz, birbirine kenetlenme birbirinde yok olma hali.

62- Kusursuz kimse olmayacağı için kusurlu gördüğümüz Müslüman kardeşlerimizi affetmeli gerekirse ona nasihat etmeliyiz. Onların kusurları bizi İslâmiyet’e ben onun yaptığı hatayı yapmayacağım diye daha çok bağlamalıdır. Böylece azmederek iradesini zorlamalı ve affedici olmalıdır. Yoksa dünya üzerinde kusursuz insan ararsan ancak peygamberleri ve kemal sahibi kimseleri bulabilirsin, başkalarını bulamazsın. Unutmayalım ki kötüler olmasaydı iyilerin kıymeti, iyiler olmasaydı kötülerin kötü olduğu bilinmezdi. Cennet ucuz değil cehennemde lüzumsuz olamaz. Her ikisi de yarın boş kalmayacak dolacaktır. Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretleri her şeyi çifter çifter yaratmıştır. Nasıl ki gece gündüzü kovalıyorsa O, acıya karşılık tatlıyı, erkeğe mukabil dişiyi, güzelliğe eş çirkinliği, hayatın zıttı ölümü yaratmışsa; hayra karşılık şerri yaratmıştır. Bunlar ilahi kanunlardır, kimse bu kanunları bozamaz. İyilerden olmaya gayret edelim. İyilerin Kur’an diliyle adı “Muhsinler” dir. Cenab-ı Allah Celle Celaluhü hazretleri : “Muhakkak ki Cenab-ı Allah muhsin olanların ecrini zayi etmez” buyuruyor. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizde insanlar develer gibidirler, yüz devede ancak bir deveyi haline elverişli bulursun buyurmaktadır.

63- Sevdiğimizi Allah için sevmeli, buğz edip sevmediğimizi de Allah için buğz edip sevmemeliyiz. Yolda giderken bana yan baktı diye bir mümin kardeşe küs durmak haramdır. Hele hele ihvanlar arasında bu hiç hoş değildir.

Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “ Bir Müslüman’ın bir Müslüman’a üç günden fazla küs durması helal değildir.” buyurmaktadır. Kendimiz bu peygamberin koyduğu şaşmaz ölçüye vurursak. İşte O zaman İslâmiyet’teki ölçünün ne olduğunu görürüz.

64- Haset, kin, çekememezlik bu yolun taliplerinin semtine bile uğramamalıdır. Bunlar insanın hasenatını yiyip tüketen korkunç hastalıklardır. Sende bu hastalıklardan varsa onu tedavi etmeye bak. Bunun tedavisinin yolu tevhidin ağır tokmağıdır. Onunla o nefsin başını ez ki hastalıklardan kurtulasın.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz; “Haset etmek hasenatın hepsini ateşin odunu yediği gibi yer” buyururlar.

65- Bu yolun yolcusu, haramların semtinden bile geçmesine müsaade etmez. Haramlar belli ve açıktır. Zina, kumar, içki, faiz, rüşvet, yalan-dolan, hile, dedikodu vb. Bunlar imanı zayıflatan tehlikelerdir. Bunlardan şiddetle kaçınmalıyız.

66- En büyük felaketlerden olan, insanları felaketlerden felaketlere sürükleyen dilin tehlikelerinden son derece sakınmalı ve dilimizi Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikri ile ıslak tutmalıyız. Bu hususta peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in “Dilin Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin zikrinden yaş olmaya devam etsin.” hadisi bizlere örnek olmalıdır, yolumuzu aydınlatmalıdır. Dilin afetlerinin ne derece büyük olduğunu sizlere şu hadisi şerifi de misal vererek hatırlatmak isterim. “İki dudağı ile iki ayağı arasını bana garanti verene ben de cenneti garanti veririm.”

67- İbadetlerimizi kalp huzuru ve huşuu içerisinde yapmalıyız. Yaptığımız amellerde riyadan yani gösterişten sakınmalıyız. Riya amellerin en büyük afetidir. Bir amele riya karışırsa o hiç yapılmamış gibidir. Böyle bir mürai kıyamet gününde eli boş olacaktır.

68- Farzların yanında nafile ibadetlerini de ihmal etmemeli. Şunu unutmamalı ki kul nafilelerle Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerine daha çok yaklaşır. Nafile deyince sadece orucun değil namazında nafile olanı, haccın ve zekâtında nafile yapılanları vardır. Bunun için farz namazları kıldıktan sonra özellikle üç vakitte kılınan nafile namazları yapmaya özen göster. Bunlar sabah namazını kıldıktan ve güneş doğduktan sonra kılınan duha namazı (Kuşluk Namazı), akşamın peşinden kılınan evvabin ve geceleyin kılınan teheccüd namazlarıdır. Bir hadisi kutside: “Muhakkak ki kul nafilelerle bana yaklaşır” buyrulmaktadır. Nafile cinsinden oruç tutmak ve benzeri ibadetlerle de bu yolun yolcuları Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerinin sevgisini kazanırlar.

69- Hiç olmazsa ibadetlerimizi yapacak kadar dini ilmihal bilgimiz olmalıdır. Buna farz-ı ayın olan ilimler demekteyiz. Bu bilgileri öğrenmek hepimiz için zaruridir. Çünkü ilimsiz ibadet noksan olabilir. Böyle ibadetler Allah Celle Celaluhü hazretleri huzurunda makbul olmazlar. Böylece o tip insanlar akıntıya kürek çekenler olup ahirette de elleri boş olacak olan kimseler durumundan kurtulamayacaklardır.

70- Cenabı Allah Celle Celaluhü hazretlerini her şeyimizden çok sevmeliyiz. Ona muhabbet ve sevgimiz günden güne artar olmalıdır. Onun büyüklüğünü düşünmeliyiz. Nasıl ve nice olduğunu düşünmekten men edilmişizdir. Bunun için dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Bize her türlü nimeti o vermiştir. Verilen bu nimetlerin şükrünü yerine getirmeliyiz. Ondan sonra peygamberini de sevmeliyiz. Yalnız sevmek laf ile olmaz. Bu sevgi için Aşağıdaki altı esası iyi bilmeli ve tatbik etmeliyiz.

a. Kur’an’a yapışmak ve onunla amel etmek.

b. Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sünnetini iyi bilmek ve nefsinde yaşamak ve yaşatmak.

c. Yediğine, içtiğine dikkat etmek, haram lokmayı araştırıp yememek haramlardan el çekmek.

d. Hiç kimseye eziyet vermemek zulüm etmemek.

e. Büyük ve küçük günahların hepsinden sakınmak, şüpheli olanları terk etmek.

f. Allah hakkını, kul ve hayvan haklarını gözetmek.14

MÜRİDİN NEFSİNE KARŞI ADÂBI

1. Mürid, Allah-u Zülcelâl’ın her an kendisini gözetlediğini bilmeli ve inanmalıdır. Bunun için kalbi, nerede olursa olsun Allah Zülcelal’in zikri ile meşgul olmalıdır.

2. Müridin üzerine farz-ı ayn olan ilimleri öğrenmesi vaciptir. Ve bu öğrendiği ilimler ile elinden geldiği kadar, takva üzere amel etmelidir. İmam-ı Rabbani Hazretleri bu konuda şu tavsiyelerde bulunmuştur:

a. Mürid, Kur’an ve Sünnet’le akidesini sağlamlaştırması lazımdır.

b. Mürid, şeriat ilmini, farz-ı ayn olan ilimleri öğrenmesi lazımdır.

c. Mürid, öğrendiği ilimlerin gereğini yerine getirip, tatbik etmesi lazımdır.

d. Mürid, tarikat-i aliyye ile tasfiye ve tezkiye etmelidir.

3. Mürid, Evliyanın ahlakı ile ahlaklanmadan, sadece dilde tarikatı anlatmamalıdır. Diğer insanlara hal ve ahlak olarak da örnek olmalıdır.

4. Mürid, bütün kalbi ve bedeni ile amel yapmalı ve bunu kendisine vasıf haline getirmelidir.

5. Kötü alışkanlıklarını ve kötü arkadaşlarını terk edip, iyi arkadaşları ile beraber olmalıdır.

6. Şayet mürid evli ise, çocukları da varsa, zikrini ayrı bir odada çekmelidir. Çünkü zikir daha huzurlu olur. Hanımı veya çocukları alay ederlerse zarar görürler.

7. Mürid, yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarında fuzuli olanlarını terk edip, ihtiyacı kadarını almalıdır.

8. Müridin gözü başka insanların elindekinde olmamalıdır. Rızkı daraldığı zaman, işleri kötü gittiği zaman aciz olmayıp sabretmelidir. Bazı insanlar tarikata girdikleri zaman başlarına bir takım hadiseler gelebilir. Bu bir imtihandır, sabretmelidir. İşlerinin kötü gitmesi, fakirliğe düşmesi belki mürid için daha hayırlıdır. Allah-u Zülcelâl ona ahiret kapısını rahmet kapısını aralamış, açmış olabilir.

9. Mürid, kendi nefsinin hesabını görmeli, nefsini Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası için teşvik etmelidir. Nefis taatten çekindiği zaman teselli etmelidir. Seni ahiret için rahatsız ediyorum diye nefsine telkinde bulunmalıdır.

10. Mürid, seher vakti uyumayarak, o vakti ihya etmelidir. Allah-u Zülcelal’in yanında bu çok makbuldür.

11. Mürid daima helal yemelidir. Kendi nefsine, yemekten doymadan kalkmayı öğretmelidir. Bu hal ibadet etmeyi kolaylaştırır, tembelliği kaldırır.

12. Müridin, dilini yaramaz ve kötü hareketlerden uzak tutup, kalbini boş düşüncelerden sakındırması, sır sahibi olmasını sağlar.

13. Mürid, gözünü haramlardan sakındırmalıdır. Yabancı bir kadına nazarındaki şehvet, şeytanın zehirli okları gibidir. Bundan dolayı müridin helakine sebep olabilir. Cüneyd-i Bağdadi Kaddesallahu sırruh hazretleri buyuruyor ki: “Müridin üzerinden feyzin kesilmesinin sebebi, kötü kişi ve kadınlarla beraber bulunması ve oturmasıdır.”

14. Fazla şaka ve oyun kalbi öldürür, zulmet getirir. Eğer mürid bunun zararlarını bilse bir daha asla yapmaz. Fakat zulmet sahibi kendi helakini bilmez, bilse yapmaz.

15. Müridin başka kişilerle münazara ve mücadele etmesi unutkanlığı getirir. Kalbi katılaştırır. Mürid şayet bir kişi ile böyle bir durum yaşarsa, onunla helalleşip, tövbe etsin.

16. Kahkaha ile gülmek kalbi öldürür. Bunun için mürid, kahkaha ile gülmemelidir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin daimi yaptığı gibi tebessüm etmelidir.

17. Mürid başkalarının hallerinden bahsetmemelidir. Büyüklük ve şeref konularındaki muhabbeti terk etmelidir. Bunları istemek, muhabbetini yapmak, ondan Allah Celle Celaluhü hazretlerinin muhabbetini alır.

18. Mürid mütevazı olmalıdır. Şayet bu özellikte olur ise Allah-u Zülcelal’in yanında derecesi yükselir. Allah-u Zülcelâl’dan korkmalı devamlı af ve mağfiretini istemeli, yaptığı ibadetine değer vermemelidir. Allah Celle Celaluhü hazretlerinin fazlı benim üzerimde olmasına rağmen ben bu amelimle yine de azaptayım demelidir. Nefsine ne söylerse, ne yaparsa, inşallah ile başlamalıdır.

19. Mürid, kendine ait olan bir zaman ayırmalıdır. Mürşidinin emrettiği zikri yapabilmek için bu zamanı kullanmalı, ne eksik ne de fazla yapmalıdır. Yaptığı zikir, ibadet ve hizmetten sonra Allah-u Zülcelal’den mükâfatını hemen beklememelidir. İşte, kalbim açılsın, muhabbet gelsin şeklinde değil Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızası için yapmalıdır. Allah-u Zülcelâl, kalbi açılıp da keşif ve keramet sahibi olduğu zaman ucub ve kibire düşebilir diye vermiyor olabilir.

20. Mürid devamlı (havf) korku ve (reca) ümit arasında olmalı, ümitsizlik haline düştüğünde Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rahmetinden umut kesmemeli, iyi değilim dememelidir. Daima muhabbeti elde etmeye çalışmalıdır.

21. Mürid, kendi mürşidinin dışında, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ve diğer evliyaları; ister hayatta, ister ebediyete intikal etmiş olanlar olsun, ziyaret ederek, ruhaniyetlerinden istimdat dilemelidir.

22. Mürid, nefsinin ve şeytanın kendisi için çok büyük tehlike olduğunu iyi bilmelidir. Nefis ve şeytan, insanı etkisi altına alarak ya terakkisini durdurur veya sahip olduğu makam ve kemâlattan düşürür. Nefis ve şeytan, bazen müridin Rabbine yakınlığını engellemek için kalbine ve ruhuna sed çeker. Bir kişinin hem müridim demesi, hem de ameli terk etmesi hiç de doğru bir hareket değildir. Bu ikisi birbiri ile hiç bir zaman bağdaşmaz. Cenab-ı Hak, her gün Salihlere nazar eder. Fakat tabiatı icabı celalli olanlar, bu devletten istifade edemeyenler, onların başına asla devlet kuşu konmaz.

Evliyalardan bahsetmek, insanın muhabbetinin artmasına sebep olur. Ashab-ı Kiram’dan bahsetmek ise imanın kuvvetlenmesine ve günahların affolunmasına sebep olur.

Bu tarikat-i aliyyenin ameli, şeriatın ahkâmlarını yerine getirmek ve nefs-i emmâre ile mücadele etmektir. Nefse en ağır gelen şey Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerini yerine getirmektir. Mürid, dini hükümlere ne kadar önemle yönelirse ve Allah Celle Celaluhü hazretlerinin emir ve nehiylerini yerine getirmeye gayret gösterirse, (heva-i neftsen) nefsin arzularından o nispette uzak olur.

Behlül-i Dana Kaddesallahu sırruh hazretleri şöyle demiştir: “Allah ile ye, Allah ile uyu ve Allah ile konuş.” Bunun manası şudur: İnsan yemek yerken Allah Celle Celaluhü hazretlerinden gafil olmamalı, huzurlu bir şekilde yemeğini yemelidir. Böyle davrandığı zaman bu yedikleri ona ibadet için büyük bir kuvvet olur.

Herhangi bir kimseye hal ve keşif vaki olduğu zaman, bu hal ve keşif şeriata uygun ise Rahmanî, şeriata uygun değilse nefsanî ve şeytanidir.

Nefsanî ve şeytanî düşünce arasındaki fark şudur: Nefsanî düşünce sabittir. Yalnız bir olayın üzerinde sabit olur. İstediğini o kişiye ya yaptırır veya yaptıramayıp mağlup olur. Şeytani düşünce ise sabit değildir. Bir şeyin üzerinde bir müddet durur, yaptıramazsa bu durumdan başka şeye geçer. 15

KİŞİNİN TERAKKİSİNİN SEBEPLERİ

Kişinin Allah’a doğru terakki etmesinin en büyük sebepleri vesileleri şunlardır:

1.Yediği yemeğin helal mi, haram mı olduğuna dikkat etmeli, mutlaka helalinden yemelidir.

2.Yediği yemeğin âdâblarına riayet etmeli, başlarken besmele ile başlamalı ve huzurlu bir şekilde yemelidir.

3. Abdestin sünnet ve erkânını yerine getirmelidir.

4.Yemek yerken ve abdest alırken, gafletle yapmamalı, huzurlu olmalıdır.

Mürid şu dört âdâbtan gafil ve ayrı kalırsa topraktan bir farkı olmaz.

1-Küçüklere şefkatli olmalıdır.

2-Büyüklerine hürmet göstermelidir.

3-Nefsinin, başkalarına karşı yaptığı eza ve cefa verme gibi durumlarında insaflı olmalıdır.

4-Başkalarından kendi nefsine karşı yapılan eza ve cefa verme hallerinde de bu insafa terk etmemelidir. (Sabrı elden bırakmamalıdır.)16

MÜRŞİDE BAĞLILIK VE TAKLİT

Gavs-ı Hizani Kaddesallahu sırruh zamanında geçen şu olayı nakledelim:

Ali Can ve Said isminde Gavs-ı Hizani’nin iki dervişi vardı. Said, Gavs-ı Hizaninin müridi olduğu halde, Gavs-ı Hizaninin mürşidi olan Seyyid Taha Nehri’ye daha çok muhabbet besliyordu. Bu durum, zamanla onun terakkisinde engel olmaya başladı.

Ali Can ise Gavs-i Hizani’ye çok büyük muhabbet duyuyordu. Hatta mürşidi Gavs-i Hizani ile beraber Seyyid Taha’nın ziyaretine gittiği zaman, onun Teveccüh halkasına girmiyordu. Gavs-i Hizani neden girmediğini sorduğu zaman: “Sen buraya menfaat elde etmeye geliyorsun. Benimse muhabbetim sanadır. Burada bir menfaatim yok!” dedi. Bu olay Ali Can’a terakki kazandırdı ve kamillerden oldu.

Ehlullah şöyle buyurmuşlardır:

“Şeyhini kendi evine götür; ancak sen şeyhinin evine gitme.”

Bundan anlaşıldığı üzere; mürid, mürşidini bütün ahvalleri üzerine haberdar etmelidir. Ancak mürşidinin ahvali üzerine haberdar olmaya çalışmamalıdır.

Nisbet ve feyzden en üst seviyede istifade edebilmenin yolu, mürşidi taklid ederek tam bir mutabaat yapmaktır. Ancak mürşidinde şeriate muhalif bir hareket gördüğü zaman, itiraz etmemeli, fakat mürşidini taklit etmeden, şeriate göre amel yapmalıdır. Mürşidin yapmış olduğu hareketi kendisine bırakmalıdır.

azreti. Ebu Bekir Radıyallahu anh kendi yapmış olduklarıyla değil, Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellemi taklit ve mutabaat yapmak sureti ile bu ümmetin en efdali olmuştur. Bundan dolayı mürid, mürşidini tam manası ile taklit etmeli ve mutabaat yapmalıdır. Bu mutabaattan maksat Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini yerine getirmektir. Mürid, amelinde gevşek olmadığı sürece, bu yolda terakkisi çok fazla olur. Akan bir suyun önüne herhangi bir engel geldiği zaman, nasıl bu engeli aşıp akmasını sürdürürse, mürid de kendisine tembellik, gevşeklik geldiği zaman, bunları önemsemeyip ameline devam etmelidir.

Mürşidinin hazineleri doludur. Onlar doğru ve sadık vekillerdir. Yalnız, bunları sadece çalışana ve hak edene verirler. Mürid, amelini ne kadar fazla yaparsa, Şeyhin de o müride nazarı ve iltifatı o ölçüde fazla olur. Mürid, virdini özürsüz olarak herhangi bir gün terk ederse, Mürşidinin feyzi de o gün müridin üzerinden kesilir17

1. Derviş tr.wikipedia.org

2. Ramuzel Ehadis. S.64;

3. Ramuzel Ehadis. S.266

4. Buhari ve Müslim

5. Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.51

6. Riyazül Cennet.

7. Ramuzel Hadis. S.350;

8. Buharî ve Müslim

9. Allah’ı Niçin Anıyoruz. S.56

10. Allah’ı Niçin Anıyoruz. S.56

11. Riyazussalihin. S.847

12. Müzekkin Nüfus. S.541 (Buhari ve Müslim)

13. Miftahul Kulub S.41

14. Adabı Fetullah

15. Adabı Fetullah

16. http://www.tevbekapisi.com

17. http://www.konyevi.net

MÜRŞİD-İ KAMİL NE DEMEKTİR?

Bir Mürşid-i Kâmilin yanında manevi terbiyeden geçerek yetişmiş âlimlerdir. Ledünni ilimleri ile ilimlerine batıni ilimleri de ilave etmişlerdir. Manevi sevk ve idare sahibidirler. Tövbe eden kimseye yaptırmak istediği şeyi, kerameti, ilahi feyizleri, himmet ve nazarları ile yaptırabilirler

Manevi tasarruflarına misal içki kumar, zina, yalancılık ve namazını kılmamak gibi hallerin Mürşit tarafından büyük himmet, nazar ve muhabbetleri ile düzelmesi mümkün olur.

Mürşitler yoluna altın zincir, altın halka da denir. Gizli (Hafi) zikir ve Sesli (cehri) Zikir olarak ikiye ayrılır. Her iki yol da doğrudur. Her iki yolun zikir ehli o yolun mürididir.

Zikri benimseyenler kıyamet gününün çok şiddetli azabından Cenabı Hak Celle ve Âla Hazretlerinin Lütfi keremi ile kurtulacaklardır. Çünkü o gün Zikir mensuplarını Allah Celle Celaluhü Hazretleri hiç bir gölgenin olmadığı günde Arşının gölgesinde barındıracaktır. Çünkü onlar Allah Celle Celaluhü hazretlerinin rızasını kazanmak için sevişmişlerdir.

Allah Celle Celaluhü hazretleri Mücadele Suresi 22’nci ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: “Öyle ki, Allah onlardan razı, onlar da (bol ikramlardan dolayı) Allah’tan razı. İşte bunlar Allah taraftarıdır, (Dininin yardımcılarıdır). Dikkat edin ki, Allah taraftan olanlar, gerçekten onlar zafer bulanlardır. (Dünya ve ahiret saadetine erenlerdir).”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerine giden yol, kişinin başka bir şehre giden yolculuğu gibidir. Bu yolda iniş ve yokuşlar vardır, işte Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yoluna salik olan da böyledir. Yolu yokuş ve ızdıraplıdır. Bu yolu hakkıyla bilenler, Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Mürşid-i Kamil kullarıdır. Onlardan birine tabi olursan bu meşakkatli yollardan seni selametle Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine vasıl ederler. Allah Celle Celaluhü hazretleri bu hususta Ankebut Suresi 69’uncu Ayeti kerimesinde şöyle açıklar: “Bize itaat uğrunda mücahede edenlere gelince, elbette biz onlara (bize götürecek) yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyilik yapanlarla beraberdir.”

Sana ilmiyle amil olan bu Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostlarıyla daima oturmanı şiddetle tavsiye ederim. Çünkü ilmiyle amil olan ve Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin övgüyle söz ettiği bu bahtiyar kimseleri üstünde nübüvvet makamı vardır. Bununla beraber bu kişi Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin varisidir. Bu bahtiyar insanlar kendilerine tabi olanları Hakk’a ulaştırırlar.

Allah Celle Celaluhü hazretleri mürşid-i kâmillerin niçin üstün olduğu konusunu En’am Suresi 169’uncu ayeti kerimesinde açıklamaktadır: “Ey Müminler! Allah odur ki, sizi arzın halifeleri yaptı ve derecelerle kiminizi kiminizin üstüne çıkardı. (Bunun hikmeti ise, sizi) size verdiği şeylerde imtihan etmek içindir.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Kur’an-ı Keriminde olan bu sırları insanlardan gizleyen ve âleme gönderiliş gayesini bildirmeyenler, muhakkak azaba duçar olacaklardır. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Bakara suresi 175-176’ncı ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Onlar, hak yolu bırakıp sapıklığı, mağfiret yerine azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe ne de sabırlıdırlar. Bu azabın sebebi şudur: Çünkü Allah Celle Celaluhü hazretlerinin Hak olarak gönderdiği kitabın hükmünü gizlediler. Kitabın bir kısmını ikrar ve bir kısmını inkâr etmek suretiyle ihtilafa düşenler, Hak’tan uzak bir ayrılık içindedirler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Ayetlerini dünya karşılığında satıp gizlememeli! Ebedi âlemde bu insanların ellerinden yakamızı kurtaramayız ve Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kullarını inkâr etmemeli. Yukarıda Ayet-i Kerime’lerde buyrulduğu gibi Allah Celle Celaluhü Hazretlerine savaş açmış olursun. Onlar Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin koruması altındadırlar ve ilmi parayla satıp gizlemezler.

MÜRŞİD-İ KAMİLLERİN VAZİFELERİ NEDİR?

Mürşid-i Kamiller, Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in manevi âlemde görüşebilen kimselerdir. Terbiye edilecek müridi, o makama danışarak tecellisine göre terbiye ederler ve yolunu gösterirler ve insanları Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine sırf rızasını kazanmak için yönlendirirler.

Hemen her zaman Hakk’a sığınmalı ve Mürşid-i Kâmilin rızasından çıkmayarak her emrine razı olmalı. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri kullarına önderlik edip zatını gerçek manada Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ve Resulü Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem efendimize itaatte önde olanları Fatır suresi ayet 32’de şöyle övgüyle bahsediyor: “Sonra biz Kuran’ı, kullarımızdan (diğer ümmetler üzerine) seçtiklerimize (Ümmet-i Muhammed’i) miras kılmaya hüküm verdik, onlardan da (Kuran’la amelde kusur etmekle) kimileri nefislerine zulüm edicidir, kimi kötülük ve iyiliği müsavi gidendir, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda ileri geçendir. İşte bu (Kur’an’a varis olmak) büyük ihsandır.”buyurarak Zatının ve Resulü Hazreti Muhammed Sallallahu aleyhi vesellemin gerçek varisi olan veli kullarını yüceltir.

Mürşid-i Kamil, insanları Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ulaştıran ve ilimde yüksek derecelere mertebelere yükselmeye vesile olan bahtiyar kişidir. Ayın parlaması güneşten kaynaklanır, gerçek ay kalp ve ruhumuzdur. Güneş ise, Mürşid-i Kâmilin kalbidir. Dünyaya çok rağbet ettiğimizden kalbimiz karardığı için Mürşid-i Kâmili göremez olduk. Onlar bu âlemde her zaman vardır.

Bazı kimseler vardır ki, onlara hiç kıymet vermeyiz. Onlar gizli birer hazinedir. Onlar ahiret sultanları ve insanların irşadcısıdır. Bunlar deli gibi görünürler. İşte Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretlerinin manevi askerleri veli kullarını gördün. Teslim olamıyorsan. Nefis atına binmiş gidiyorsun? Bu at bizi menzili maksuda erdirmez, aksine uzaklaştırır. Nefsimizi bilmezsek Rabbimizi bulamayız.

Âlemlerin yegâne yaratıcısı o çok sevdiği Mürşid-i Kamil kulları için Hucurat Suresi ayet 13’de şöyle buyuruyor: “Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır.” Ve yine devamla Al-i İmran suresi ayet 134’de Takva sahiplerini de şöyle açıklıyor: “(O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever.”

Mürşid-i Kamil olan zatı şerifler de sadık birer manevi hekimdirler. Eğer onların verdiği vazifeyi ve manevi reçeteyi iyi kullanır, akıllı davranırsak, bir ölünün yıkayıcıya teslim olduğu gibi, biz de şeyhim beni nasıl terbiye ederse etsin diye böyle halis niyetle teslim olursak, mürşid halimize bakar. Bizi Hakk’ın yardımıyla yakın zamanda nefsin kötü sıfatlarından kurtarıp irşad eder.

HADİS-İ KUDSİ’LERLE MÜRŞİD-İ KAMİLLER

Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri, bir Hadis-i Kudsilerinde şöyle buyurmaktadır: “Kim benim velilerimden birine düşmanlık ederse, ona harp ilan ederim.” (Sahih-i Buharî)

“Allah’ın Velisi (dostu) Peygamberlerden sonra yaratılanların en şereflisidir. O veli için, kerametle büyük kıymet ve kadri vardır. Binaenaleyh bir kimse, o velileri hakkıyla ve doğru bir şekilde severse, o kimseye, kıyamette (velilerin) şefaati erişir.”1

Bu Hadis-i Kutsi’lerde beyan edildiği üzere Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevdiği veli kullarına düşmanlık edenler, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin tokadını yerler, cezasını, azabını ve belasını bulurlar. Yani onların hakkından Allah Celle Celaluhü Hazretleri gelir ve o zalimlerin defterlerini dürer.

Evliya ve gerçek ulemaya, fukahaya, Salihlere düşmanlık yapanlar, bizzat Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretlerinin tokadını yerler ve O’nun belasına azabına müstahak olurlar. Nakledildiğine göre, velilerden birisine Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Benim sana verdiğim nimetlerin ve özellikle aklın kıymetini bil, çünkü ben aklı severim.” buyurdu. Veli: “Ya Rabbi! Aklın kıymetini nasıl bileyim ve ne yapayım?” diye sordu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri: “Bir felaketle karşılaştığın vakit onun benden olduğunu bil ve bana şükret ki, onu senden kaldırayım.” buyurdu.2

Sıfat-ı Safiye ile sıfatlanan zatların nefisleri, ruhu sultana döner, hayvaniyetten eser kalmaz. Bundan tamamıyla kurtularak Sıfat-ı İnsaniye ile muttasıf olurlar.

Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinden şöyle beyan ediyor: “Allah-ü Teala Hazretleri buyurdu ki: ‘Veli kullarım ve sevdiklerim, Beni ananlar ve benim de onları andığım kimselerdir.”

Allah Celle Celaluhü Hazretleri bir vahyi esnasında, Hazreti Davud’a şöyle buyurdu: “Ya Davud! Sevgililerim kubbelerim altındadırlar. Onları ancak sevdiklerim bilirler. Sevgililerime saadetler olsun. Dostlarıma mübarek olsun.”3

Marifet ehlinin dünya halkından gizlenmesi, ahiret örtüsü ile olur. Onlar ahiret ehlinden ise, dünya perdesi ile gizlenirler. Böylece onları, ne dünya ehli tanır, ne de ahiret ehli. Onları ancak Allah Celle Celaluhü Hazretleri bilir. Çünkü onlar, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin süsleridir. Yeryüzünde onlar Allah Celle Celaluhü Hazretleri için bir ziynettir. Onları yalnız Allah Celle Celaluhü Hazretleri görür ve yalnız O bilir. Onlar Allah Celle Celaluhü Hazretleri katında kıymetli ve değerlidirler.4

HADİS-İ ŞERİF’LERLE MÜRŞİD-İ KAMİLLER

İyad bin Ganem Radıyallahu anh hazretlerinin rivayet ettiği hadisi şerifte: Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyururlar: “Ümmetimin içinde bir takım seçilmiş kimseler vardır ki, zahiren Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin rahmetinin genişliğinden dolayı gülerler, fakat azabının şiddetli olduğunu bildikleri için de içlerinden ağlarlar.”

İbn-i Ömer Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen Hadis-i Şerifte Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyururlar ki: “Ümmetimin içinde her yüz senede iyiler bulunur. Bunlar beş yüz kişidir, kırkı ebdaldir. Bunlar her memlekette bulunur. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kulları, dünyanın ne olduğunu hakikatini bildikleri için dünyaya önem vermezler. Dünyanın güzelliklerine ve süsüne itibar etmezler. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kulları, dünyanın aldatmasından korunmuşlardır.”

Ebu Nasr rahmetullahi aleyh hazretlerinden rivayet edilen Hadis-i Şerifte Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz yine buyurur ki: “Peygamberleri zikretmek ibadettir, ölümü zikretmek sadaka vermek gibidir. Kabri zikretmek sizi cennete yaklaştırır. Salihleri zikretmek günahlara kefarettir.”5

Hadis-i Şerif’teki zikretmek, onların yüksek mertebelerini, hallerini, güzel huylarını hatırlamak, söylemek demektir. Böylece bunları sevmek, Allah Celle Celaluhü Hazretleri sevgisindendir.

Evliyanın sohbetinde bulunmak, zikirden ve nafile ibadetten daha faydalıdır. Ashab-ı Kiram, birbirlerini görünce: “Biraz benimle otur, imanımı tazeleyeyim.” derlerdi.

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ne buyuruyor: “Ümmetimin kâmilleri yağmur gibidir. Evvelinden mi ahirinden mi daha ziyade faydalanacağı malum değildir. Yağmur toprağa nasıl hayat verirse, evliya izamı da öylece ruhlara Allahın izniyle, feyz verir. Feyz almayan, yağmur almayan toprak gibidir.6

Said ibn-i Cübeyr Radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilen Hadis-i Şerif’lerinde Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: ‘Allah’ın veli kulları kimlerdir?’ diye sorulduğunda şu cevabı vermişlerdir: ‘Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah Celle Celaluhü Hazretleri hatıra gelir.”7

Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyurdu:“Takvaya erenler, ulu kişiler, âlimler, fakihler, ilmi tebliğ edeceklerine dair kendilerinden kati söz alınmıştır. Yanlarında oturmak bereket, yüzlerine bakmak ise aydınlıktır.”8 Devamında da buyurur ki: “Takvaya erenler ulu kişilerdir. Fakihler öncülerdir. Yanlarında oturmak kişinin (feyz ve bereketini) artırır, timi ile faydalanan âlim bin abidden (ibadet edenden) efdaldir.”9

İmam- Ali Kerremullahi veche Efendimize şöyle buyurur: “Ey Ali! İslam üryandır. Giysisi takvadır, tüyleri hidayettir, süsü ise hayâdır, direği veradır, ayakta tutucusu da Salih ameldir. İslam’ın esası, beni ve Ehli Beytimi sevmektir.”10

Diğer Hadislerinde de şöyle buyurur: “Her şeyin bir kaynağı vardır. Takvanın kaynağı ariflerin kalpleridir.”11

Âlemlerin Fahr-i Ebedi’si, âleme gönderiliş gayesini yerine getirmeye gayret eden, Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Seniyye’ye sarılan ve mana yolunda talib olanlara yol gösteren Mürşid-i Kamil’e teslim olup Zikrullah ile iştigal (meşgul) olan ümmeti hakkında da şöyle buyuruyor: “Her muttaki (gerçek anlamda sakınan) kimse, Muhammed’in ehlidir (ev halkıdır).”12

Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, dünyanın kötülüğünü şöyle beyan ediyor. Dünya melundur, içindeki de melundur. Ancak Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin zikri ile ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine gönül verenler, ilmiyle amil olan âlim veya talebe olanlar müstesna.”13

Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz gerçek varisleri hakkında şöyle buyurur: “Ümmetimin velileri cennete amellerle girmezler. Cennete onlar Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin rahmeti, nefis fedakârlığı, kalp temizliği ve bir de Müslümanlara karşı olan merhametleri sayesinde girerler.”14

Diğer Hadis-i Şerif’lerinde de buyururlar ki: “Benden sonra ümmetimden bir kavim gelecek, Kur’an okuyacaklar, din tahsili yapacaklar, şeytan onlara gelip ‘Sultana gelseniz de maddi durumunuzu düzeltse, gene siz kendi inançlarınızı uygularsınız’ diyecek. İşte o zaman onun emri dinlenmemeli. Ümmetimin sonlarına doğru, mescitlerini süsleyip harabeye çeviren kavimler zuhur edecek, elbiselerine verdikleri önemi dinine vermeyecek, dünyalık yerinde olduktan sonra artık dinlerine ne olursa olsun aldırmayacaklar.”15

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin emirlerini sırf rızası için anlatan gerçek varisleri hakkında şöyle buyuruyor: “Âlimlere saygı gösteren Allah’a ve Resulüne saygı göstermiş olur.”16

“Kalpden kalbe yol gider” denildiği gibi manevi bir cazibe ve ilahi bir hal zuhur eder. Her müslüman’ım diyenlerin bu hükümlere inanmak ve kabul etmek zorunluluğu vardır. Zira ilahi hükümlere inanmak imanın şartlarındandır. Aksi halde, İslam’la alakası kalmaz, imansız olur. Nasıl mı?

Yani evliyalık müessesesi, Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Kur’anla sabit olan hükümleri inkâr etmek ise, küfrü mucip olur. Şu halde kitap ve sünnetle sabit olan İslami hükümleri hiç bir mümin inkâr edemez ve etmez. Ederse dinden çıkar ve yeniden iman tazelemesi lazım gelir.

Seyyid Ahmed Er Rufai Rahmetullahi aleyh Hazretleri buyurmuştur ki: “Allah-ü Teala Hazretleri, cahil kimseyi veli (dost) tutmaz.”

Burada âlimlerden murad, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini sıfatlarıyla bilip O’nu Celle Celaluhü tazim edenlerdir. Kimin ilmi yükselir ve artarsa, o nispette Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin korkusu da artar. Dinin zaruretlerini bilen her kişi, bildiğinin âlimidir. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Zümer Suresi 9’uncu ayetinde şöyle buyuruyor: “(Ey Resulüm, onlara) de ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl sahihleri anlar (öğüt alır).”

Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin korkusu bilgi ile olduğuna ve bilgi sahibi ile bilgisizin bir olmadığına göre, Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerinin ilim sıfatı ile muttasıf olmaya çalışan âlim, kamil ve muttaki kimseler, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin indinde elbette daha üstün ve daha sevgili bahtiyar insanlardır.

Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, diğer bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor: “Kişi (insan) ilmi ile amel etmediği müddetçe alim olamaz.”17

“Kıyamet gününde azabın en şiddetlisi, bilgisi kendine menfaat sağlamayan (ilmi ile amel etmeyen) âlimdir.”18

Evet, bu Hadis-i Şerif’in hükmü, günümüzde ayan beyandır. Zira pek abid ve zahid geçinenler, ilim ve irfandan haberi olmayanlar imanın şartlarını, İslam’ın şartlarını, namazın şartlarını ve daha bilinmesi farz olanları bilmemektedirler. Hatta namaz caiz olacak kadar kıraati dahi okuyamayanlara şahid olduğumuz kimseler çok mevcuttur.

Hak yolcusu hakiki abid ve fazılları da böyle cahil abidler lekeliyorlar. Bu cahil abidlerin hali böyle iken, alim geçinen bir takım kişiler de kendilerinin ilmine mağrur olmuş, amel yok, ahlaktan bihaber, birçok kötülüklere dalmıştır. Bu halleriyle de evliya ve ibadet hakkında ölçüsüz, fitne ve fesat tohumlarını ortaya atan, sözde âlimlerde ortada dönmektedirler. Bu alim diye geçinen kimseler de Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in haber verdiği cahil alimlerdir. Böyle âlimlerden de çekinmek lazımdır.

Evliya-i Kiram Hazretleri, ilim ve hikmeti nereden ve kimden olursa alırlar ve bu ilmi, hangi dilden zuhur ederse etsin daima bilmediklerini bilenlerden öğrenmeye çalışırlar.19

Ayeti Kerime ve Hadis-i Şerif’lerde gerçekleri anlatmaya çalışıyoruz. Yolunuzu kesmeye çalışan sapık, mülhid ve zındıklarla her zaman karşılaşabilirsiniz. Bu yol kesici ve ilmiyle amil olmayanlara kulak vermeyiniz. İlmi ile amil, kamil, muttaki bir alimi gören veya böyle bir evliyaya erişen her Müslüman kardeşlerimizin, onların dualarını almasını, hürmet etmesini ve ilminden ahlak ve faziletinden istifade etmeye çalışmasını önemle tavsiye ederiz.

Hülasa, insan-ı kâmil, ilmi ile amel eden âlim, fazıl ve muttaki kimselerdir. Öyle ise ey hakkı arayan kişi… Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostu ve evliyalara son derece hürmet etmekten kaçma. Allah-ü Teala Celle Celaluhü Hazretlerinin sevdiği ve seveceği has kulları, kendisinden en çok korkan ve yasaklarından son derece kaçıp emirlerini hakkıyla tutan kimselerin olduğu Hadis-i Şerif’lerle beyan edilmiştir.

İmam-ı Nevevi’nin Hadis-i Erbain şerhinde, Allame-i Teftazani şu kıymetli sözleri beyan etmiştir: “Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin velisi dostu Peygamberlerden sonra yaratılanların en şereflisidir. O veli için, kerametle büyük kıymet vardır. Binaenaleyh bir kimse, o velileri hakkıyla ve doğru bir şekilde severse, o (seven) kimseye, kıyamet gününde velilerin şefaati erişir.”20 Bu hususta Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”21

Meşayih-i Kiram’dan Seyyid Ahmed Er Rufai Rahmetullahi aleyh Hazretleri de şöyle buyuruyor: “Ey müminler! Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostları evliyalara yapışınız. Onları sevmeniz ve onlara yaklaşmanız lazımdır. O evliyalara yaklaşmanız ve sevmeniz sebebiyle size bereket ve lütuf hâsıl olur ve ey müminler! Evliyalarla beraber olunuz. Zira onlar Allah-ü Teala Hazretlerinin mensuplarıdırlar.”22

Evet, Hak yolcusu her Müslüman, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostları âlim, kâmil, muttaki, mütevazı, şefkat ve merhametli olan evliyaları sevmesi, hürmet etmesi, dualarını alması lazımdır. Ve ahirette şefaatlerine nail olma umudunu da Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri’nden beklemelidir.

Hadis-i Şerif’lere devam edelim. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor: “Benim ümmetimden Hakk’ın zahiri üzere devam eden bir taife, kıyamete kadar devam eder.”23

“Her asırda ümmetimden Allah Celle Celaluhü Hazretlerine itaat ve hayır yarışında bulunanlar olacaktır.”24 Bu Hadis-i Şerif’lerde de beyan edildiği üzere, her asırda ve her mümin topluluğu içinde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgili kulları evliyalar bulunacaktır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin has kulları Evliyalar, dünyaya gelmelerinin gayesini iyi bilirler ve Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretlerinin hoşnut olduğu amelleri işlerler. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in tavsiyelerine kulak vererek onun izini nokta nokta takip ederler. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şu tavsiyelerine dikkat ederler: “Ey ümmetim! Bütün lezzet (ve zevkleri kesici (yok edici) ölümü çok hatırlayın.”25

Evet, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin dostları evliyalar, maddi ve manevi bakımdan daima yükselmeye, saadete ve istikamete devam etmek azmi içerisinde bulunurlar. Âlim, kâmil ve muttaki kimseler, daima Hakk’ın rızasını düşünür. İbadet ve teatini O’nun kabulüne arz eder.

Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurur ki: “Kıyamet gününde, Peygamberler, ulemalar ve şehidler şefaat eder (edecektir).”26

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden ve gerçek varisi evliyalardan biiznillahi Teala beklenen ve beklenecek olan budur. İlm-i Ledün sahibi bunlardır. Varis-i Enbiya bunlardır. İşte bu zatlar Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şeriatı ve tarikatı ile amel ederler. Allah Celle Celaluhü Hazretleri tarafından sevilirler. Bunlara her zahir ilmini hem de batın ilmini verir. Yalnız şeriatla amel edip tarikata tasavvuf yoluna kulak asmayanlar bu sırra, bu hikmete eremezler. “Ayet-i Kerimelerde arayınız” dediği Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in varisleri ve halifeleridirler.

MÜRŞİD-İ KÂMİLİN İSBATI

Hak yoluna sülûk edecek kişiye Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevdirecek bir Mürşid-i Kamil araması ve bulması elbette lazımdır. Zira bir kimse Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevmezse, Allah-ü Teala Celle Celaluhü Hazretlerine talıp olamaz. Onun için bir Mürşid-i Kamiller talep edene, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevdirirler.

Bir gün Resul-i Zişan Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz yere kum üzerine kendilerine doğru düz bir çizgi çizdiler ve: “İşte bu yol Allah’ın yoludur.” buyurduktan sonra o çizginin sağına ve soluna birçok çizgiler daha çektiler ve: “İşte bunlar da her birinin başında şeytanın oturduğu yollardır ki, bu yollara girenler de şeytana uymuş olurlar.” buyurdular ve En’am Suresi 153’üncü Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurdular: “Şu emrettiğim yol benim dosdoğru yolumdur; hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte Allah kötülükten sakınasınız diye size bunları emretti.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Yunus Suresi 62–63-64’üncü ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Biliniz ki Allah’ın velileri (şeriata tam olarak bağlı kulları) için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Veliler, o kimselerdir ki, Allah’a iman edip emirlerine aykırı hareket etmekten sakınırlar. Onlar için dünya hayatında da (Kur’an’ın ve Peygamberin haberleriyle) ahirette de (cennette) müjdeler vardır. Allah’ın kelimelerinde (verdiği sözlerde) asla bir değişme yoktur. İşte bu (cennetle müjdelenme) en büyük kurtuluştur.”

Şeyhlerin (velilerin) Allah’ın kullarını Allah Celle Celaluhü Hazretlerine sevdirmelerinin sebebi sadık müridlerini muhlis (halis) ve gerçek Taliplerini Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimize tâbi olacak hale getirmeleridir. Zira Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Al-i İmran Suresi 31’inci ayetinde buyuruyorlar ki: “(Resulüm), şöyle de: – Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”

Bilmiş ol ki, şeyhler (mürşid-i kâmiller) yeryüzünde Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin yiğitleridir. Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri onlar vasıtasıyla gerçek müridleri (zatını murad eden) irşad buyurur.

Yunus Suresi 108’inci ayetinde “–Resulüm, şöyle de: -Ey insanlar; size Rabbinizden hak (Kur’an ve Peygamber) geldi. Artık hidayeti kabul eden, kendi nefsi için kabul etmiş olur ve sapıklığa düşen de kendi aleyhine (zararına) sapmış olur. Ben de, sizin üzerinize vekil değilim.”buyuruyor.

Sevdiği bahtiyar kulları hakkında Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Beyine Suresi 7-8’inci ayetlerinde şöyle buyurur: “Doğrusu iman edip de Salih ameller işleyenler; işte bunlar da yaratıkların en hayırlısı olanlardır. Allah Celle Celaluhü onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut.”

Zira şeyhler Taliplerin çobanı gibidir, çobanı olmayan koyunu elbette kurt kapar. Bir başka delil de şudur: O iki cihanın, fahri kainatın serveri, bütün yaratılmışların beyi, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin Habibi iken ve hassaten kendisi için yaratılmış, kendine “Sen olmasaydın bu âlemi yaratmazdım” demiş iken, Cebrail Aleyhisselam O’na Mürşid oldu ve O’na kılavuzluk etti. Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de bu hak yolu mürşidsiz yürümedi. Cebrail Aleyhisselam geldi, O’nu kendi makamına kadar götürdü ve: “Ya Muhammed! Ben makamıma kadar geldim, bundan öteye bir adım atarsam yanar helak olurum.” dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de: “Ya ben ne yapayım yolu bilmiyorum, nereye gideyim?” dedi. Bunun üzerine başka bir melek geldi ve onu alarak ileri götürdü. Böylece birçok meleklerin kılavuzluğu ile Kabe Kavseyn makamına varıncaya kadar o iki cihan fahrine nice melek mürşid (yol gösterici) oldu.

Evet! Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Habib-i Kibriya iken Cebrail Aleyhisselam kendisine Burak getirdi. Sidret-ül müntehaya kadar götürdü ve kendisi daha yukarı geçmeye mezun olmadığından orada kaldı.”27 İki cihanın serveri, ins ve cinnin Peygamberi Sallallahu aleyhi vesellem de Mürşidsiz gidemediğinden kendisine kılavuzluk edecek melekler gönderildi.

Ey “Müslüman’ım” diyen kişi! Senin ise ipin henüz nefsinin elindedir. O nefis seni her gün biraz daha haktan uzaklaştırmaktadır. Böyle olduğu halde “Bana mürşid gerekmez” der durursun. Ne zaman aklın başına gelecek de Ayet ve Hadis-i Şerif’lere tabi olacaksın? Böyle bekleyip durursan bak ne olacak.

Yüce Allah Celle Celaluhü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimize hitaben Ta-Ha Suresi135’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “(Ey Resulüm) de ki: Hepimiz beklemekteyiz. Siz de bekleyedurun. Çünkü doğru yol sahihleri kimler bulunduğunu ve doğru giden kim olduğunu yakında bileceksiniz.”

Bu Ayet-i Kerime’lere artık bir kulak ver, hakikati ara-bul. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kullarının alametlerinin bazıları, onlar kendileri ile beraber bulunup meclislerinde ve sohbetlerinde bulunan kimselerin en güzel bir şekilde Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni anmalarına (zikretmelerine) vesile olurlar. Onların bu alametleri yüzlerindedir. Onlar gerçekten Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kullarıdır. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kulları talib olanların kalbini Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisiyle doldururlar. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kulları karanlıklarda etrafı aydınlatan ve doğru yolu gösteren kılavuzlardır.

Ehlullah demişler ki: “Tarikata sülük, Peygamberlerin velilerin ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yakın olanların ahlaklarındandır. Şeyhler (veliler) yeryüzünde Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretlerinin askerleridirler. Onların vasıtasıyla Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri gerçek müridleri (zatını murad edenleri) irşad eder. Şeyhler sebebiyle Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri gerçek talihlere hidayet eder.

Şeyhler, Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin kullarını Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretlerine sevdirmeye sebeptirler. Sakın: “Şeyhe ne ihtiyaç var?” diye kendini salıp koyuverme. İyice inan ki, herkese bir şeyh lazımdır. Mürşidsiz yola çıkan kimse için sonunda azgınlığa düşer. Şeyhler din yolunun kılavuzlarıdır.

Ey “Mü’minim” diyen kişi! Acaba sen kim oluyorsun da kendi başına rehbersiz “Ben hakka giderim.” Diyorsun? Hâlbuki senin nefs-i emmaren olan kötü sıfatların seni ellerine geçirmişler. Nefsin ıslahı için elbette bir Mürşid-i Kamile ihtiyaç vardır. Zira Şeyhler, Mürşid-i Kamiller, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Naipleridirler.

Allah Celle Celaluhü Hazretleri Kur’an’ında, “Evliyanın korkusu ve üzüntüsü yoktur.” der. Hâlbuki sen: “Korkmak gerektir! Dersin. Bu hangi korkudur? Evliyaullah’ın gönlünden silinen korku, dünyanın ve ondakilerin (yani insanların) ekserisinin cehennem ve cennete girip girmeme korkusudur. Evliyaların yaşadıkları müddetçe korkulan bu gibi bir şeyler olmayıp ancak Cenab-ı Hak Celle Celaluhü Hazretlerinin rızasını kazanamama, Resulûllah’a Sallallahu aleyhi vesellem ünsiyet edememe (yakınlık kuramama) ve uzak kalma korkusudur. Evliyaullah Cenabı Hak Celle Celaluhü hazretlerinden başkasına gönül vermez. Dünyada Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden ayrılmaz, ancak O’ndan korkarlar.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri yukarıda beyan eylediği ayetlerinde: “Benim veli kullarıma korku yoktur, onlar mahrum olmazlar.” buyurması bunun içindir. Zira bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Necm Suresi 39-41’inci ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.- Ve Muhakkak onun ameli yarın (kıyamette) görülecek. Sonra ona en değerli mükâfat verilecek.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin veli kulları, dünyada ve ahirette mahrum olmazlar ve onlarla beraber olup kötülüklerden uzak kalıp rızaya, Cemalullah’a nail olmaya gayret edenleri Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Tevbe Suresi 119’uncu ayetinde medh-ü sena ediyor.

“-Ey müminler! Allah’tan korkun! (fenalıklardan sakının) İmanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.”

Bu sadıklar kimlerdir? Şeriat ve tarikat ile doğru çalışan Meşayih efendilerimizdir. Çünkü şeriatsız tarikat, tarikatsız da şeriat olmaz. Şeriat siyeç ve surdur. Tarikat içinde bahçedir. Şeriat olmasa tarikat bahçesini şeytan mahveder. Tarikat olmasa şeriatı şeytan mahveder.

Şeriat ve tarikatla amel eden, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin izinden gider. Yukarıdaki Ayet-i Kerime’de evvela iman etmeyi, sonra Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden korkmayı emrediyor. Sonra da “sadıklar ve doğrular ile beraber olun” diye buyuruyor. Şeriatla amel, tarikatla sülük etmeyenler, sadıklardan olamaz. Ancak şeriatı, tarikatı beraber edenler, sadıklardan olurlar. Bunların başı da, doğru olan âlimler ve meşayihlerdir. İşte Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri “bunlarla beraber olunuz” diyor. Yoksa dini parayla satan ve Ayet-i Kerime’leri işine geldiği gibi konuşup, konuştuklarıyla amel etmeyen din düşmanlarıyla değil. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Bakara Suresi 41’inci ayetinde ne buyuruyor: “Benim ayetlerimi, dünya menfaati karşılığında birkaç paraya değişmeyin ve ancak benden korkun. (Kitabıma iftira ve tahrif yapma hususunda yalnız benden korkun).” İşte böyle olanlarla da beraber olunmaz. Bu gibilerin şerrinden Allah Celle Celaluhü Hazretlerine sığınırız.

MÜRŞİD-İ KÂMİLİN ŞEFAATİ

Şefaat konusunda çokça şeyler söylenmekte ve yazılmaktadır. İnsanların kurtuluşuna vesile olması için Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin bazı seçkin kullarına (Peygamberler, Mürşid-i Kamiller) müsaade etmesi, O’nun kudreti dışında bir şey midir? O dilerse, her şey olur. O’nun sadece dilemesi, olmasını istediklerinin olması için yeter…

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Sebe Suresi 23’üncü ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah Celle Celaluhü hazretleri katında, (ahirette Allah’ın kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet (şefaat edenle şefaat olunanları) kalplerinden (şefaate izin verilmekle) korku giderildiği zaman ‘Rabbiniz (şefaat hakkında) ne buyurdu?’ derler. Şefaat edecekler de, ‘Allah hakkı söyledi, (razı olduğu kimseler için şefaate izin verdi)’ derler. O her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Meryem Suresi 87’nci ayetinde de şöyle buyuruyor: “Rahman’ın katında bir ahd (iman edip söz ve izin) almış olan kimseden başkaları şefaat etmeye sahip olamayacaklardır.”

Ve yine Enbiya Suresi 28’inci ayetinde buyurdu ki: “O’nun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler. Hepsi O’nun korkusundan titrerler.”

Aziz Müslüman kardeşim! Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bu Ayet-i Kerime’lerinde beyan eylediği gibi, ebedi âlemde O’nun müsaade eylediği Evliyası Şefaat edeceklerdir. Şefaat etmeleri yine Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin müsaadesiyle olacaktır. İnkâr edenler, imandan yoksun olur. Çünkü Ayet-i Kerimeleri inkâr, küfürdür.

MÜRŞİD-İ KÂMİLİN LÜZUMU

Manevi yolda Mürşid-i Kâmilin yardım etmesine lüzum olmadığına kail olan bazı kimseler vardır ki, kişinin kendi başına çabasıyla vuslatın, Allah Celle Celaluhü hazretlerine vasıl olmanın mümkün olacağı fikrindedirler ve “Allah Celle Celaluhü Hazretleri ile kul arasına girilmez, arada aracıya lüzum yoktur!” derler. Hâlbuki vasıtasız, yardımcısız vuslat mümkün değildir. Yolda tehlikeler çoktur ve bir kılavuza ihtiyaç vardır.

Her halde, Mürşid’in muavenetine (yardım etmesine) kat’i lüzum vardır. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Tasavvufu, Zikir Telkini’ni Yüce Rabbimizin Emriyle Cebrail Aleyhisselam’dan almıştır.28 Zikri Cehri (Aşikâre, sesli Zikir) İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretlerine Telkin etmiştir.29 Zikri Hafi’yi de (Gizli Zikir) Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh Hazretlerine Telkin etmiştir.30

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Resulü Azamı Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi Huzuruna, Mirac’a Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla davet etmiş, Kur’-anı Kerimi yine Cebrail Aleyhisselam vasıtası ile bize göndermiştir. Cebrail Aleyhisselam kendisine Mürşitlik yapmıştır. İnsanı Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden uzaklaştıran ve günaha sürükleyen düşmanları vardır. Bunlar üç çeşittirler:

1. düşman, insanın kendi nefsidir.

2. düşmanımız da, şeytandır.

3. düşmanımız ise, kötü arkadaştır.

Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Buyurur ki: “Bir kimse arkadaşlık ettiği kişinin huyunu farkında olmaksızın alır, onunla huylanır.”31

Zamanımızda bu üç düşmanımızın hileleri çok terakki etmiştir. Kendi kuvvet ve gayretimizle bu düşmanlarımızı yenemiyoruz. Bize büyük bir yardımcı lazımdır. 0 kuvvetli yardımcının sayesinde bu düşmanlardan kurtulabiliriz. Allah Celle Celaluhü Hazretleri bizim bu durumumuzu bildiği için Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin vefatından itibaren kıyamete kadar Müslümanlara yardım edecek olan Mürşidi Kâmilleri gönderecektir.

Bunlar Peygamberin vârisleridir. Nefis düşmanlarına karşı biz de bunlardan yardım isteriz. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de bunları vazifelerini yapabilecek şekilde silâhlandırmıştır. Cenabı Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Peygamberlerini nasıl ki her kötülükten mahzun ve muhafaza etmiştir, Âlemlerin Sultanı Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin varisleri olan Mürşid-i Kâmilleri de her türlü korkudan, kötülüklerden muhafaza edip Kur’an-ı Kerim’de onların hiç korkmayacağını, hiç mahzun olmayacaklarını, üzülmeyeceklerini müjde ile beyan etmiştir.( Yunus Suresi 62-64’üncü ayetleriBilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.”Diyanet Meali”)

Mürşid-i Kâmiller çok insanlar tarafından anlaşılmazlar, çünkü onlar sırlarını kendilerine ihsan edilen batıni İlimlerini hiç kimseye ifşa etmezler. Kendilerini insanlara ben şuyum diye açıklamazlar. Çünkü onlar Levh-i Mahfuzda Manevi vazife ile görevlendirilmişlerdir.

Şeyh Safi Kaddesallahu Sırruh hazretleri der ki: “Bir kimse kalbini kötü huylardan temizlemeye niyet etse sonra Tasavvuf (tarikat)’a girse gece gündüz Kelime-i Tevhid’le (La ilahe illallah) meşgul olsa ve kalbini temizleyemeden ölse, o kimseyi kabrine bıraktıkları zaman derhal hayattaki yaptığı zikirler gelir arkadaş olurlar. Kabrinde ona zarar ve azab verecek haşaratı yılan vs. azab ve işkence mahlûklarını yakar, yıkar, mahvederler. Ol kişi selamete erer. O ne güzelliktir ki, onun cilvesi ruh ve gönül perdelerini yakar ve o ne nurdur ki, onun parıltısı iki cihanın karanlığını defeder. Bu nur yapılan zikrin nurudur. Sana gelir kabrinde arkadaş olur. Bir kişi vefat etse kabrinde oturur, bakar ki, yanında karşısında etrafında dolu kimseler var, bunları görünce sorar. “Size kim derler?” Onlarda derler ki, “Biz senin iyi ve Salih amelleriniziz. Senden evvel geldik ki, sen burada yalnız kalıp ürkmeyesin.” Lakin o kabre kötü amelli birini koyunca yanına çirkin yüzlüler, korkunç sıfatlılar gelir. O kişi sorar, “Siz kimsiniz? Benden evvel buraya gelmişsiniz? “Onlarda derler ki, “Biz senin işlediğin yaramaz ve kötü amelleriz” derler.

Kıyamet gününün nasıl bir gün olduğunu şimdiden bilip öğrenip, o günün hazırlığını yapabilmek için gayret etmeli. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in sünnetine uymayı, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’ler bildirmektedir

MÜRŞİD-İ KAMİL NASIL BULUNUR?

Mürşid-i Kamil arayan insan! Bu tavsiyelerimize kulak verirsen, umulur ki, seni Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ulaştıran yola ulaştıracak insanı, Mürşid-i Kâmili bulursun. Allah Celle Celaluhü Hazretlerine varmak istemen, bunun için bir arayış içine girmen ve canı gönülden Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yalvarman, işini kolaylaştıracaktır

Ey Hakk’ı Hak olmayandan ayırt ederek Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin rızasına talib ve Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in siyretine Ragıp olan mümin kardeşler! Bilmiş olun ki kâr ve zarar diyarı olan bu dünya âlemine gelerek iman ile müşerref olan ve “La ilahe illallah Muhammed-ür-Resulûllah” Kelime-i Saadetini dilleri ile ikrar ve kalpleriyle tasdik eden kadın veya erkek her mü’min ve muvahhidin, yaratılışının gayesini arayanlardır. Âşıklar, yolu yordamı ve sırasıyla görevlerini yerine getirmede Mürşid-i Kamiller Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni ve Resulü’nü murad edenlere yol gösterici kılavuz olurlar.

Bu vesile ile ey can! Sen de bir taraftan bir Mürşid-i Kamil bulup elinden tutmaya elini öpmeye çalış. Zira delilsiz yola çıkmak ve yolu bulmak, geceleyin bilinmeyen bir yola ışıksız ve yalnız gitmek gibidir. Gittiği yeri görmez, baslığı yeri tanımaz, bilmez. Mürşid-i Kamil bu yolları bilmektedir. O yolların tuzaklarını ve tehlikelerini görüp anlamıştır. Delalet ettiği müridini o yollardan kolaylıkla geçirir. Nitekim Müslüman’ın şükür ibadetlerini yerine getirebilmesi için bir mezhebe nasıl ihtiyacı varsa, tasavvuf yolunda yürümek ihtiyacı vardır.

“Mürşid-i Kamil nasıl aranır ve nasıl bulunur?” diye sorarsan, Mürşid-i Kamil’in nişanı ve alameti pek çoktur. Şu üç hususa kulak verip dinle:

1: Huzuruna vardığın zaman bütün gamın kederin gider içinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.

2: Meclisinden ayrılmayı istemezsin, birer inci tanesi gibi söylediği her sözden şevkin ve muhabbetin artar.

3: Ziyaretine gelen herkes büyük küçük genç ye ihtiyar elini öpmeye can atar ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.

İşte bu üç vasfı nefsinde toplayan zatı şerifin tutumu Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin siyretidir.

Hiç durma hemen git, teslimi külli ile teslim ol, ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi emrettiği yerde dur. Yalnız şuna da dikkat et ki, “Biz de şeyhiz” diyerek dünya menfaati karşılığında insanları soymaya kalkışan kimseler, tıpkı körler gibidirler. Bu gibi insanlara da kanmamak lazım gelir.

Bir başka güruh da vardır. Derler ki: “Şeriat zahir halidir. Bizim yolumuz batındır. Gusül, abdest, namaz, oruç, ebrar işidir. Bizim ise guslümüz ezelidir, abdestimiz alınmış, namazımın kılınmış, orucumuz tutulmuş.” diyen namazsızlardan da kaç. Bunlar nasipsizlerdir. Bunlardan da kaçınmanı şiddetle tavsiye ederiz…32

MÜRŞİD-İ KÂMİLİN KILAVUZLUĞU

Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde, bütün insanları ve müminleri tefekküre, tezekküre (Allah’ı zikre), ve Allah Celle Celaluhü hazretlerine kulluğa sevk etmesi, onların hakaik-i eşyayı anlamaya çalışmalarını ve bu hakikatlerden Hakk’a ulaşmalarını sağlamak içindir.

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri âlemlerden ve bütün kâinattan müstağni bulunduğundan insanların peygamber ve onlarla gönderdiği kitapların rehberliğiyle kendi kendilerini tanımaları için dünya denen bu imtihan âlemini halk etmiştir.

Dünyaya gelip de, mazhar olduğu nimetlerden dolayı şükür için ibadete fırsat ve imkân bulan kulun, bahtiyarlığını anlayıp Malikinin tam rızasını tahsil etmek üzere yollar araması da bir zikirdir.

İş, bu yolların en verimlisini, en efdalini arayıp bulmaktır. Kur’an’ın ışığında aklın rehberliği, ilk irşadın kademesidir. Karşısına çıkacak ve ona elini uzatacak mücerrep bir mürşid-i kâmilin delaleti şüphesiz yolu kısaltır.

Bir Ayet-i Kerime’de Cenabı Hak Celle Celaluhü Hazretleri Nisa Suresi 80’inci ayetinde şöyle buyuruyor: “Kim Peygambere itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin, Zira seni onlara koruyucu ve gözetici göndermedik. (Ancak tebliğ için gönderdik)”

Ayet-i Kerime’de beyan edildiği gibi Mürşid-i Kamiller, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin gerçek varisleri oluğundan talip olanları daima Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yöneltmeye gayret etmişlerdir.

Evet, Hakiki ve Kamil Mürşidlerin yanında bulunmak ve onlara hizmet etmek, Hak yoluna Sülük etmek isteyenlere çok şeyler kazandırır. Zira hakiki Mürşid-i Kamiller tıpkı güneşe benzerler. Etrafındaki insanları ruhen ve ahlaken terbiye ederler. Olgunluğa kavuştururlar.

Görmez misin ki, kaplumbağa bile kuluçka için tam kırk gün müddetle gözünü yumurtalardan ayırmaz, yumurtaların üzerine hiç yatmaz. Kırkıncı gün ise kaplumbağa yumurtaya baka baka yavru olur. Canlı olarak yumurtadan çıkar. İşte tıpkı bunun gibi ölü gönüller de hakiki ve Kamil Mürşidlerin önünde dirilirler. Allah Celle Celaluhü Hazretlerinin sevgisi ile dolarlar. Hayat-ı ebedi ile hayat bulurlar.33

Maide Suresi 119’uncu ayetinde “Allah kendilerinden razı olmuş, onlarda Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu en büyük kurtuluş.” buyuruyor.

MÜRŞİD-İ KÂMİLE İHTİYAÇ VAR MIDIR?

Cenabı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri’nin yoluna revan olacak herkese, bir Mürşid-i Kamil şüphesiz gereklidir. Bir kimse Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevmezse, O’na talip olamaz. Onun için Mürşid-i Kamiller kişiye Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni sevdirirler.

Talib Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ni gereğince sevdikten sonra, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine de o talibi sevdirirler. Şeyhler, sadık müridlerini nefislerini ve kalplerini tezkiye etmeye çalışırlar. Onların gönül aynalarını açarlar, gönül aynası saf ve parlak olunca, o gönle İlahi nurlar aksetmeye başlar ve birlik cemali aşikâr olur. Gönüllerinde bu sıfatların hâsıl olduğu kullar, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden başkasını sevmezler. Masivayı bir kenara atarlar, can-ı gönülden O’nun yoluna talib olurlar.

Gönül aynaları açılanlara dünyanın hakikatleri ve kötü yönleri görülür. Ahiret de bütün gerçek yönleri ile belirir. Gönül gözü açılınca her iki dünyanın gerçek yüzü görünür ve bilinir. İşte bunun için herkese yolunu aydınlatacak bir Mürşid-i Kamil gereklidir. Bütün şeyhler, evliyalar, İmam-ı Ali Kerremullahi veche Hazretleri’ne, O’ndan Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e, O’ndan Hazreti Cibril-i Emin Namus-u Ekber Aleyhisselam’a, O’ndan da Allah Celle Celaluhü Hazretlerine ulaşırlar. Burada bizim asıl belirtmek istediğimiz, “Şeyhe ne lüzum var?” diyerek kendimizi kapıp koyuvermemek ve herkese bir şeyh bulması gerektiğini açıklamaktır. Hidayet Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ndendir, dilediğine verir ve dilediğinden de alır.34

1. Hadis-i Erbain S.114

2. Envarul Aşikin S.346

3. Onların Âlemi S.89

4. Onların Âlemi S.89

5. Müsnetül Firdevs

6. Keşfül Hafa, S.228

7. Taberi Cild 4 sf:2731

8. Ramuz el Hadis S.289. 2873 Nolu Had. Şer.

9. Ramuz el Hadis S.289. 2874 Nolu Had. Şer.

10. Ramuz el Hadis S.593. 6195 Nolu Had. Şer.

11. Ramuz el Hadis S.430. 4339 Nolu Had. Şer.

12. Ramuz el Hadis S.12. 17 Nolu Had. Şer.

13. Ramuz el Hadis S.259. 2485 Nolu Had. Şer.

14. Ramuz el Hadis S.159. 1502 Nolu Had. Şer.

15. Ramuz el Hadis S.372–373. 3759 Nolu Had. Şer.

16. Ramuz el Hadis 1127 Bıky Had. Şer.

17. Beyhaki

18. Beyhaki

19. El-burhan-ül-müeyyed S.71

20. Hadis-i Erbain Şerhi S.114

21. Buharî Ve Müslim

22. El burhan-ül Müeyyed S.28

23. Şiratül İslam S.28

24. Şiratül İslam S.28

25. Tirmizi,

26. İbni Mace

27. Miftah’ul Kulub??

28. Envarül Kudsiyye;ZAFİR, M b. M. HASAN MATBAATÜ’l-BEHİYYETİ’l-OSMANİY İSTANBUL 1302

29. Keş-fül hafa 1.143.

30. Zikir Makamları. S.16.

31. Sahih-i Buhari.

32. www.sofiler .com

33. Müzekkin Nüfus S.69

34. www.gavsulazam.de

EVLİYA (VELİ) KİME DENİR?

Lügatte veli, “muhabbet eden, yardım eden dost, dostluk eden, emri yerine getiren, Allah Celle Celaluhü Hazretlerine itaat eden” anlamlarına gelir. Çoğulu da “Evliya (dostlar)”dır.

Velinin lügat manasından anlaşıldığına göre, velinin hem kula ve hem Allah Celle Celaluhü Hazretlerine izafe edildiği sabittir. Veli ve hakiki yardımcı, kulun dostu Allah Celle Celaluhü Hazretleridir. Yani veli, yardımcı, terbiye edici ve koruyucu manaları itibariyle Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine sevgi muhabbet eden ve itaat eden manaları cihetinden de kula izafe edilir. Bu gerçek Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine izafe cihetiyle Bakara Suresi 257’nci ayetinde şöyle beyan edilmiştir: “Allah iman edenlerin yardımcısıdır. Küfredenlerin evliyaları da şeytandır. O da (şeytan) onları nurdan (imandan ayırıp) karanlıklara (küfür yollarına) çıkarır Onlar cehennemin yaranıdırlar.” Maide Suresi 55 ve 56’ncı Ayet-i Kerimelerinde Allah Celle Celaluhü hazretleri şöyle buyuruyor: “Sizin Veliniz ve yardımcınız ancak Allah’la O’nun Peygamberidir. Bir de İman edenlerdir ki, onlar Allah’ın emirlerine boyun eğerek namaza devam ederler ve zekât verirler. Kim Allah’ı, Peygamberini ve müminleri yâr edinir, yardımda bulunursa, şüphesiz ki üstün gelecek olanlar, Allah taraftarlarıdır.”

Bu Ayet-i Kerimelerde beyan edildiği üzere, mümin olan kimselerin yardımcısı ve hakiki dostu Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri ve O’nun Peygamberi ve Hak Teala Hazretlerine gerçekten inanan müminlerdir. Binaenaleyh, Hak yolcusu mü’min ve Müslüman, her halükarda O’na güvenir, O’ndan yardım bekler ve O’nun merhametine sığınır. Veya O’nun Hak Peygamberi, bilhassa sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’i ve Hak Teala Hazretlerinin Halis kulları, Ulema ve Evliyalarını vesile ederek Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine iltica etmelidir. Aksi takdirde Hakiki dost ve veli olan zatı muhteremleri (Evliyaları) ve Allah Celle Celaluhü Hazretlerini bırakıp, kullarından yardım beklemek veya Hak Teala Hazretlerini unutup, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini unutan kişilere sığınmak insanı küfre sürükler ve şirk olur.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine yaklaşmaya vesile aramaya bakalım. Şayet Ayet-i Kerime’lere kulak vermeyip inkâr eder ve inanmazsak, din ve imandan yoksun kalır ve dünyadan ebediyete gidince tekrar dünyaya geri dönmeye çalışırız da ama artık o beka âleminden dünyaya dönüş yoktur. Bu hususta Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri Nebe suresi 40’ıncı ayetinde ne güzel buyuruyor: “Çünkü biz, size (ahirette olacak) yakın bir azabı haber verdik. O gün kişi ellerinin kazanıp ahirete gönderdiği amellere bakacak ve kâfir şöyle diyecektir; Ah ne olurdu, ben bir toprak olaydım.”Casiye suresi 19’uncu ayetinde Kendisine yardımcı olacağı kimseyi tarifle şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise, takva sahihlerinin yardımcısı ve dostudur.”

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri sevdiği kullarına ilham verip veli kulları vasıtasıyla zatını tanıtır ve o kullarına veli ve Mürşid-i Kamilleri vasıtasıyla Hırka giydirir ve kullarına irşada memur gönderiyor. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri Saf suresi 14’üncü ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’ın dininin yardımcıları olunuz. Nitekim Meryem’in oğlu İsa, havarilere: ‘Allah’ın zaferine kavuşmak için benim yardımcılarını kim?’ demişti. Havariler (İsa’ya bağlı seçkinler) de şöyle cevap verdiler; ‘Biziz Allah’ın yardımcıları…”

Abdulgani Nablusi Rahmetullahi aleyh, Velinin kerameti hakkında şöyle diyor: “Velilerin kerameti Kur’an-ı Kerim Ayetleriyle sabittir ve bu keramet diri olan Velilerde olduğu gibi ölmüş olan velilerde de olur. Zira Peygamberin ölümü ile Peygamberlik ondan soyulmadığı (kaldırılmadığı) gibi, veli olan kimse de imanı ölmesiyle velilik ondan soyulmaz. (Velilik soyulmayınca da keramette görülebilir.)”1

Elmalılı Şerhi’nde velinin tarifi şöyle yapılmıştır: “Zatı ilahi ve sıfatı ilahilerden bilinmesi mümkün olan (sıfatı zatiye, sıfatı sebiyeler ve emsali sıfatlardan bilinmesi zaruri ve mümkün olan) miktarı ile Allah Celle Celaluhü Hazretlerini bilen, ibadetlere devam eden, kötülük ve masiyetlerden kaçınan, nefsanî arzulardan, şehvetler ve lezzetlerden yüz çeviren, dünyaya arkasını dönen ve ahirete teveccüh ve ikbal edendir. Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerini gönlü ve dili ile zikretmeye her vakitlerde daima devam eden kimsedir.”2

Böyle bahtiyar veli kullarını Cenabı Hak Celle ve Ala Hazretleri Enfal suresi 34’üncü ayetinde şöyle beyan ediyor: “O (hizmete ve sevgiye) takvaya erenlerden başkaları, Allah’ın dostları (velileri) değildir. (Ancak muttaki olanlar Allah’ın dost ve velileridirler).”

Evliyalar kalbi süsleyici bütün güzel huyları öğrenirler ve azalarında o güzel huyların semereleri görülür, Evliyalar, iman, ihlâs, takva, ahde vefa, istikamet, edep ve hayâ, tevazu, tevekkül, mücahede, hüsnü zan, Muhabbetullah, Zikrullah, tefekkür, sabır ve şükür gibi güzel hasletleri tam manası ile bilirler ve bu güzel huylarla kalplerini süslerler. Etraflarına da bu güzel huylardan feyz ve nurlar fışkırır gibi tezahürler ve faziletler yayarlar. Yalnız evliya izamdaki bu hasletleri ancak talib olan ve manevi ölülükten kurtulan, manevi körlükten, sağırlıktan kurtulan, Allah Celle Celaluhü Hazretlerini ve Resul-ü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem efendimizi Murad edip Evliyaya Mürid olup Evliya kapısında hizmet edenler muradına ererler.

Talib ancak bu suretle gerçek manada Evliyaya teslim olursa Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretlerine vasıl olabilir.