EŞŞEYH ESSEYYİD HACI MUSTAFA HAYRİ BABA’NIN VASİYETNAMESİ
Tarikat-ı Aliyye-i Kadiriyye Meşayıhından Hadimülfukara Eşşeyh Esseyyid Hacı Mustafa Hayri Babanın vefatından 10 gün evvel 07-09-1979 bütün evlat ve ehibba, mürid ve müridelerinin nazarı dikkatlerine vasiyetnamesi aşağıda çıkarılmıştır.
1-Evvelen sizi Allah (c.c.) Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlere, Ahiret Gününe, Kaza ve Kadere inanıp itikat etmenizi, Ehli sünnet vel cemaat mezheplerine ve hakiki tarikat ehillerine asla söz atmamanızı nasihat ve tavsiye ederim.
2-Gerek neseben, gerek haseben manen bütün evlatlarımdan ve ihvanlarımdan ricam odur ki bizde hakkı olanlar varislerimden isteyüp alsınlar. İstemeye cesaret edemeyenlere râzı olamam. Mutlaka ya helal edecekler ya da isteyüp alacaklardır.
3-Tarikatımızın mürşitleri şimdiye kadar devam ettiği gibi, bundan böyle de devam edecektir. Bu fakir sizlere derim ki, ihtiyaç hissettiğiniz zaman bırakmış olduğum halifelerim gereken hususları öğretip anlatırlar. Size 5 ŞUBE , 10 HALİFE, 300 küsür ZAKİR, NAİB ve NEKİP bırakıyorum. Onlar gökteki yıldızlar gibidir. Hangisinden tutarsanız bana ulaşırsınız. Bana ulaşanlar Hz.Pir Efendimize, ona ulaşanlar ise Hz. Râsuli Ekrem (S.A.V.) Efendimize buradan da CENAB-I HAKKA vasıl olurlar.
4-Rabıta konusunda sizlere derim ki. CENAB-I HAK bütün Peygamberlerine ayrı ayrı mucize verdiği gibi, evliyalarına da ayrı ayrı bürhan ihsan etmiştir. Bu fakir Hayrisine de şunları ihsan etmiş olup böyle amel etmenizi tavsiye ve nasihat ederim. Şöyle ki :Bu nurlu yolun bütün salikleri beni görsünler veya görmesinler teveccüh ve rabıtalarını bize yapacaklar, kabrimi ziyaret edenler sebebi mağfiret olacaklar, kabrimde bulunan sudan içenler ve yıkananlar emrazlarından şifayab olacaklardır. İstimdat isteyenlere hayatımdan daha keskin olarak imdatlarına yetişme imkanını bulacaklardır. Rabbımız Zülcelal vel Kemâl Hazretleri Hadimül Fukarasına İlanihayet tasarruf hakkı ihsan buyurmuştur.
5-İhvanlarım aldanıp ta başka meşayıhlara gitmesinler. Şayet gidenler olursa asla, feyz alamazlar. Çünkü bırakılmayacaklardır.
6-Yukarıda yazdığım hususlarda tereddüt edenler güçleri yetiyorsa doğrudan Hz. Râsuli Ekrem (S.A.V.) Efendimizden sual edip öğrensinler. Buna imkanı olmayanlar ise istihâre yolu ile tavsiye ettiklerimin hakiki, doğru olup olmadığını anlasınlar.
7-Zâkir, Nâib, Nekiplerimin isimlerini vermek imkanı yoktur. Hakiki ve esas halife tayin ettiklerimin isimlerini açıklıyorum. **
8-Şeriata, Tarikata, Hakikata, Marifete, Kanun ve Nizamlara uymayanlar hakkında gerekli kararı vermeye yetkili kıldıklarım vazifelerini yerine getirirler. Bundan şüphe ve endişeniz olmasın. Benim halifelerime ve nekiplerime hürmet bana hürmettir; onlara ihanet bana ihanettir. Çünkü onlar ALLAH (C.C.), Hz. Muhammed ve Tarikat-ı Aliyye-i Kadiriyye silsilesi adına hüküm ve amel etmektedirler.
9-Halifelerim ve nekiplerim daima bizi ihvanlara tanıtacaklardır. Bu husus bunların başta gelen vazifelerindendir. Ehemmiyetle gerekli gayreti göstereceklerdir. Tereddüt ettikleri şeyleri rabıta yolu ile bize müracaat ederek öğreneceklerdir. Buna imkanı olmayanlar istihâre yolu ile öğrenip anlayacaklardır.
10-Bizi sağlığımızda görenler veya görmeyenler Tarikat-ı Aliyye-i Kadiriyyenin Hâlisiyye kolu olarak bileceklerdir. Halifelerimden inabe alanlar şöyle tanıyacaklardır; Tarikat-ı Aliyye-i Kadiriyyenin Hayriye kolu olarak anlayıp bilip öğreneceklerdir. Böylece amel edüp feyzüyab olmanızı ve rızaya ermenizi CENAB-I HAKTAN niyâz ederim.
Vesselamü Alâ menittebeal hüda
TARİH MİLADİ 7-9-1979
TARİKAT-I ALİYYE-İ KADİRİYYE MEŞAYIHIN’dan
HADİMÜLFUKARA EŞŞEYH ESSEYYİD
HACI MUSTAFA HAYRİ BABA MALATYAVİ
NOT: Haseben ve neseben bütün evlatlarıma on iki tariktan ders vermeye ve halakayı zikir yaptırmaya, halkı ikaz ve irşad etmeye Hazreti Rasulü Ekrem (S.A.V) Efendimizden izin aldım.
**Elimize geçen bilgilerde kendisinin halife isimleri konusunda farklılıklar olduğu için buraya elimize geçen vasiyetname örneklerinde yazılı olan isimleri yazmadık. Allah en iyisini bilendir.
1 Fatiha 3 İhlâs okuyup hâsıl olan sevabı Sevgili Peygamberimiz Hz. MUHAMMED MUSTAFA sallallahu aleyhi vesellem efendimizin mübarek ruhu şeriflerine ve İmamı Ali ve İmamı Hüseyin radıyallahu anhüm ve Şeyh Hasan-ı Basrî ve Pirimiz Gavsûl Âzam Eş şeyh Es seyyid Abdûlkâdir Geylâni kaddesallahu sırruh ve Şeyhimiz Eş şeyh Es Seyyid HACI MUSTAFA HAYRİ BABA kaddesallahu sırruhhazretlerinin ve silsileyi meşayih efendilerimizin ervahı şeriflerine hediye ettim dersin.
Ölüm halini tefekkür edip o da şöyle ki:
Hastalandım, hasta yatağına düştüm. Yakınlarım geldi. Başımda ağlıyorlar.Azrail aleyhisselam geldi ruhumu alıyor.Son nefeste Allah’u Taala’nın izni, peygamberimin şefaati ve pirimin, şeyhimin himmetleriyle iman ile ruhumu teslim ettim. Akrabalarım beni soydular, teneşir de yıkadılar, kefenlediler, musallaya götürdüler. Orada cenaze namazımı kılıp kabrime koydular. Münkir ve Nekir sual melekleri geldi. Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin hangisi? Kitabın ne? Kıblen neresi? Sorularını sordular. Ben de dünyada inandığım ve itaat ettiğim için suallerine cevap verdim. Rabbim Allah celle celaluh, Peygamberim ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, Dinim İslam, Kitabım Kur’anı azimüşşan, Kıblem kâbe, Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh diye cevap verdim. Sual melekleri kendi alemlerine çekildi. Ben amellerimle kaldım. Çürüdüm, toprak oldum, yok oldum. Kıyamet günü geldi. Herkes mahşer yerine toplandı. Sevabı çok olanlar cennete, günahı çok olanlar da Allah’ın adaletiyle cehenneme gittiler. “ diye düşünürsün.
Daha sonra teveccüh yani rabıta yaparsın.O da şöyle Destur meded ya Allah celle celaluh, Destur meded ya peygamberim Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, Destur meded ya İmam-ı Ali, Destur meded ya İmam-ı Hüseyin, Destur meded ya şeyh Hasanı Basri, Destur meded ya Pirim Gavsul Azam Abdulkadir Geylani Destur meded ya Şeyhim Hacı Mustafa Hayri Baba Destur meded ya silsileyi meşayih efendilerim. dersin ondan sonra Şeyhim Hayri Baba şu anda benimle burada hazır dizi dizimde kalbi kalbimde onun kalbi bir feyiz çesmesi benim kalbim boş bir kova. Allah celle celaluh ve Peygamberimizden sallallahu aleyhi vesellem şeyhimin kalbine kadar gelen feyz benim kalbime akıyor diye hangi resmini görmüşsek o şekil de hayal edip bu düşünceyle dört beş dakika duruyoruz. Ondan sonra aşağıdaki tesbihleri şeyhimde benimle okuyor itikadıyla okursun
33 veya 100 defa Estağfurullah Elhamdülillah (sonunda bir defa El-Azim El-Kerim ellezi Lâ İlâhe İllahû) dersin.
33 veya 100 defa Allâhümme Salli Alâ Muhammedin Ve Alâ Âli Muhammed (sonunda bir defa Ve sahbihi ve sellim ) dersin.
33 veya 100 defa Lâ ilâhe illallah ( sonunda bir defa Muhammeden resülûllah) dersin.
33 veya 100 defa ALLAH ( sonunda bir defa celle celâluh ) dersin.
33 veya 100 defa Besmele ile birlikte İhlâs suresi okunacak.
Bismillâhirrahmânirrhiym
Kul hüvallâhü ehad allâhüssamed lem yelid velem yûled ve lem yekün lehu küfüven ehad..
Ayrıca 1 Fatiha 3 İhlâs okuyup bu ayrıca okunan Fatiha ve İhlâslardan hasıl olan sevabı Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem efendimizin mübarek ruhu şeriflerine ve cemi peygamberlerin ve çiharyari güzin efendilerimizin ve cemi evladı rasulün ve cemi ezvac-ı rasulün ve cemi ashabı rasulün ve İmamı Ali ve İmamı Hüseyin radıyallahu anhüm ve Şeyh Hasan-ı Basrî ve Pirimiz Gavsul Âzam Eş şeyh Es seyyid Abdûlkâdir Geylâni kaddesallahu sırruh ve Şeyhimiz Eş şeyh Es seyyid HACI MUSTAFA HAYRİ BABA kaddesallahu sırruh hazretlerinin ve silsileyi meşayıh efendilerimizin ve annemin ve babamın akrabayı taâllukatlarımın ve cemi mü’min mü’minatın ve cemi Müslim müslimatın ve kaâffe-i ehli imanın ve melâikeyi mukarrebiynin ervahı şeriflerine hediye ettim dersin.
EVLAD ve EHİBBA ve Mürid Müridelerimin Nazarı Dikkatlerine
1- Bu fakirin (10) halifesi (300) küsür kadın, erkek icazet verdiklerim vardır. Bunların cümlesi ÜMMET-İ MUHAMMED’in selahına çalışacaklardır. Halifelerim bugünün en yüksek mürşidleri olup birbirlerine manevi yönden ihtiyaçları olmayıp cümlesi PEYGAMBER S.V.S Efendimizin Naibleridir, aralarında derece farkı olabilir, bu da gerek ihvanları gerekse halkı alakadar etmez.
2- Diğer taraftan icazetli kıldığım gerek kadın gerekse erkek halifelerim dahil olmak üzere cümlesi bize bağlıdır. Bize rabıta yapacaklardır. Biri diğer birine tabi olmayacaktır. Yardıma ihtiyacı olanlar yine bizden yardım isteyeceklerdir.
3- Halifelerim kendi taraflarından ders verdikleri ihvanlara bizi tanıtacaklardır. Bizi rabıtaya alamayanlar olursa ders aldığı mürebbileri yanlarında olduğu halde bizi rabıtaya devam edecekler ve tasarrufumuzdan istifade göreceklerdir. Vesselam.
Gavs’ul Azam, Gavsüssemedani, Kutburrabbani , Mahbubu Sübhani, Heykelünnurani, Kandilinnürani, Gavsüssekaleyn, Bazül eşheb Muhyissünneti veddin, Gavsü Rabbul Alemiyn, Eşşeyh Esseyyid Eşşerif Ebu Muhammed Muhyiddin Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu SırruhHicret-i Nebeviyyenin 470/1077 senesi Ramazan ayının ilk gecesi İran’ın Geylan eyaletinin, Neyf Beldesinde Kadem-nihade-i alem-i vücud, dünyaya ziynet-bahşa, şeref bahş-i makam-ı şühud olmuşlardır. Şu beyitle O’nun(ks) doğum ve vefatına tarih düşürülmüştür.
Gavs’ul Azam Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretleri, “Ben, Temimi’in vefatı tarihinde Bağdat’a ayak bastım. Ve o zamanda 18 yaşında idim buyurdular. Temimi’nin vefatı ise 488 yılındaydı. Buna göre Gavs’ul Azam Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin doğum yılı hicri 470 yılıdır.
İbn-i Neccar, Abdûlkâdir Geylânî’nin Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin tercüme-i ahvaline dair yazdığı tarihinde, Ebu Fazl Ahmet bin Salih bin Şafi el-Hanbeli el-Cili ‘ den nakil ile veladetin 471 yılı olduğunu söylemiştir. Geylân Eyaleti, Hazar Denizi’nin güneybatısındadır. Geylan Eyaleti’ne nispetle , Arapça’da el-Cili , el-Cilani , Farsça’da Gili , Gilani , Türkçe’de Geylani nisbesiyle şöhret bulan Gavs’ul Azâm Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin keremli babaları Hazreti Hasan Radıyallahu anh hazretleri soyundan Ebu Salih Musa, muhterem anneleri ise Hazreti Hüseyin Radıyallahu anh hazretleri soyundan Ümmül Hayr Fatıma’dır. Fatıma Hatun, devrin tanınmış zahid ve mutasavvıflarından
Ebu Abdullah es-Savmai Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin kızıdır.
Babası cihetinden Şerif, Annesi cihetinden Seyyiddir.
Şerefli soyları baba tarafından, Hazreti Hasan Radıyallahu anh hazretlerine, anne tarafından, Hazreti Hüseyin Radıyallahu anh hazretlerine ulaşır. Bu sebepten, hem Şerif hem de Seyyiddir.
Anneleri Fatıma Hatun, hayrat müberrat hasenat, salah, tevekkül, tefviz’den çok geniş nasipli ve çok haz sahibi idi. Küçük yaşta babasını kaybeden Gavs’ul Azam, dedesinin himayesinde büyüdü. Mübarek cedleri Es Savmai, duası anında müstecab olan tasarruf sahibi kibar-ı evliyaullahtan idi. Geylan meşayıhının büyüklerinden olan Es Savmai, zahid, abid, kerametler sahibi, daima hakkı zikreden bir zattı. Hazreti Pir’in anne ve babası da, abid, zahid, hal sahibi, çevresinde hürmet gören insanlardı.
O, Anne ve Babasını şöyle tavsif eder.
“Ben evvel zamanda gelip geçen büyük zatların çocuğuyum. Peygambere uyduğum, anama babama iyilik ettiğim için Allah Celle Celaluhü hazretleri beni bu işlere ehil kıldı. Babam zengindi, dünyalığı vardı. Fakat ona karşı bir yeterlik duygusuna sahipti. Annem de ona uydu. Yaptığı her işe razı oldu. Hiçbir zaman Babamın yaptığına itiraz etmedi. Babam ve Annem ehl-i din olup daima iyilik ederlerdi. Kalplerinde halka karşı bir şefkat duygusu vardı. Üzerimde gördüğüz iyilik onlardandır. Allah’ın ve Peygamber’in huzuruna onlarla birlikte varacağım. Onları ben götüreceğim. Her hayrım ve bulunduğum nimet onların sayesinde oluyor.”
Dedesi Es-savmai Kaddesallahu Sırruh hazretleri, duası kabul edilenlerdendi. Birisine öfkelenince Allah-u Teala intikamını mutlaka ondan alırdı. Birisini sevince Allahu Teala, o sevdiği kişinin işini, onun arzu ettiği şekilde yaratırdı. Daima zikrederdi. Huşu içinde olduğu her zaman görünürdü. Pek çok şeyi, daha olmadan önce haber vermişti. Bir gün bir kervan Semerkant sahrasında atlı eşkıyaların hücumuna uğramıştı. Kervan halkı Essavmai’den manen yardım istemişlerdi. Savmai orada göründü. ”Subbuhun Kuddüsün Rabbunellah, haydi dağılın gidin buradan ” der demez hepsi kaçıp gittiler. Sonra da Essavmai ortadan yok oldu. Kervan Halkı, Geylan’a döndüklerinde durumu halka anlattı. Geylanlılar, “Savmai hep burada idi, hiçbir yere gitmedi” dediler.
O’nun, doğumundan önce de, çocukluk ve gençliğinde de harikulade haller meydana gelmişti.
O, doğmadan önce , Bağdat’ta Şeyh Abdullah el-Cuni Kaddesallahu Sırruh hazretleri huzuruna gelenlere,“nerelisiniz ?” sorup, onlar da Geylan’dan deyince , “ size müjdeler olsun ki , Cenabı Hak memleketinizi Abdûlkâdir isminde bir zat-ı şerifin doğumu ile aydınlatacak onun velilik derecesi o kadar yükselecektir ki….”buyurdu.
Daha doğmadan evvel kendilerinin kutb-u Azam olacağına dair müşahedeler mevcuttur. Doğacağı gece Peygamber bütün sahabe-yi kiram, evliya-yı izam ile Ebu Salih Musa’nın rüyasında zuhur edip saadetli çocuğun doğumunu tebrik etmişler, “Ey Oğul! Ey Salih’in Babası! Allah senin adının baki kalmasını nasip etti. O benim oğlum, Benim ve şanı yüce Allah’ın sevgilisidir. Onun Allah’ın velileri yanındaki durumu benim nebiler ve resuller arasındaki durumum gibidir “ buyurmuşlardır
Mübarek Anneleri şöyle anlatır. “ Ol vakit ki Abdûlkâdir doğdu, Ramazan gününde süt emmezdi. Hatta bir ramazan evvelinde hava bulutlu idi. İnsanlar hilali göremiyorlardı. O anda Abdûlkâdir’in hareketi ve duruşu imsak ve iftardan hangisine delalet ettiğini insanların benden sorması üzerine ‘ oğlum bugün süt emmiyor ‘ cevabını verdim. Daha sonra o günün Ramazan olduğu anlaşıldı. Ve o zaman da “eşraftan filanın bir çocuğu oldu ramazanda gündüz süt emmez “ diye insanlar arasında şöhret buldu. “
O şöyle anlatır.
”10 yaşındayken evden çıkıp mektebe giderdim. Etrafımda meleklerin benimle beraber yürüdüklerini, beni koruduklarını görürdüm. Ta mektebe kadar bana eşlik ederler mektebe varınca , “yer açın, Allah velilerinden biri geliyor “ derlerdi. Çocuklarla beraber ne zaman oynamak arzu etsem hemen “bana gel ey mübarek bana gel” diyen bir ses duyar korku ve dehşet içinde anneme koşar, kendimi onun şefkatli kucağına atardım.
“Ben gençliğimde Geylan’da idim. Bir kurban bayramı arifesinde şehrin dışına çıktım. Gözüme ilişen bir köylü ve ekinci ineğinin arkasına düşüp ona yaklaştım. O anda inek başını bana çevirdi. “Ya Abdûlkâdir! Sen bunu için yaratılmadın ve bununla emr olunmadın” dedi. İnek ismimi açıkça söylemiş, bunun gibi abes şeyle iştigal için yaratılmadığımı, memuriyetimin böyle şeyler olmadığını bana bildirmişti. Bu gönlüme tesir etti. Bende korku hâsıl oldu. Hemen dönüp eve koştum. O esnada hacıların Arafat dağında vakfeye duruşlarını müşahede ettim. Artık bende karar kalmadı. Annemin huzuruna gidip ona , “Beni Allah’a bağışla ve Bağdat’a gidip ilim tahsili ile, evliya, etkıya, sülehanın ziyareti ile meşgul olayım bana izin ver” dedim. Annem benim halimi ve yalvarmamı görünce bana neler gördüğümü sordu, ben de anlattım. Birden ağlamaya başladı. Yaşları gömleğini ıslattı. Hemen kalkıp babamdan kalan kırk altını giydiğim hırkanın koltuğu altına dikti, Bağdat’a gitmeme izin verdi. Doğruluk üzere bulunmaklığımı emretti ve benden söz aldı. Veda için benimle beraber çıktı. Ayrılık yerine geldiğimizde , “İşte oğlum seni Allah’a bağışlayarak senden ayrılıyorum ve yaşlı gözlerimin seni kıyamete kadar göremeyeceğini biliyorum “ dedi. Vedalaşarak ayrıldık. Küçük bir kervana karışıp yola çıktım. Hemedan şehrini geçtiğimizde 60 atlı hırsız kafileyi çevirdi. Kervanı soydular. Haraminin biri bana yaklaşıp “sende mal var mı? “ dedi. Ben, “evet koltuğumun altında kırk altın var “ dedim. Bunu haber alan harami başı beni çağırdı. “Oğlum sende altın olduğunu kimse düşünmez niçin söyledin? ” dedi. Ben , “ Geylan’dan çıkarken anneme doğru söyleyeceğime dair söz verdim “ dedim. Bu söz harami başının ciğerine tesir etti. “ Eyvah bu günahsız çocuk annesine verdiği söze ihanet etmekten çekiniyor. Ben ise bunca yıldır Allah’ın emrine muhalefet ederek hırsızlık yapıyorum” dedi. Pişman oldu, hüzünlendi, kervan halkının mallarını geri verdi. Tevbe etti. Bütün haramiler de tevbe ettiler.)
18 yaşına kadar Geylan’da ilim tahsilinin ilk aşamalarını geçiren Gavs’ul Azâm Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretleri, 18 yaşında o devrin en büyük ilim ve kültür merkezi Bağdat’a gitti. Bağdat’a vardığı yıl, meşhur mutasavvıf ve âlim Temimi’nin vefat ettiği 1095 yılı idi.
O Bağdat’ta bütün ilimleri tedris etmiş, bu ilimlerde yed-i tula sahibi olmuş, tasavvuf yolunun sonuna ulaşmış, sayısız irşad ehli ve âlim yetiştirmiştir. O’nun sohbetlerinde gayrı Müslimler doğru yolu bulup iman etmiş, mü’minler yüce mertebelere ulaşmışlardır. Bütün hayatı ilimle ve irşad ile geçmiştir. O’nun ahlakı, Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ahlakına tam olarak mutabık olmuştu. Yaşantısı, Kur’an ve sünnetti. Kendisinden zuhur eden kerametler kadar başka hiç bir veliden keramet zuhur ettiği duyulmamıştır. Hayatına ve menkıbelerine dair pek çok eser kaleme alınmıştır. Ancak O’nun hayatı ve ilmi, ciltlerce eserin ihata edemeyeceği kadar geniş ve şumullü, manevi ahvali, hiçbir kalemin izahına kadir olamayacağı kadar yücedir. O’nu layıkı ile anlayabilmenin belki de anahtarı olabilecek şu malümatla kalbleri mutmain olan biz mü’minler, O’nun gibi bir zat-ı şerifi kendi zatına vuslata vasıta ve vesile kılıp bize doğru yolu gösterdiği için ne kadar bahtiyarız.
“İnsanları Allah’a ulaştıran yol ikidir. Birinci yol, kurb-u nübüvvet’e taalluk eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Onlara salât ve selam olsun. Bir de onların ashab-ı kiramı… İkinci yol, kurb-u velayet’tir… Allah-ü Teala’nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktedası ve reisi Hazreti Aliyyül Murteza’dır. Allah Celle Celaluhü hazretleri ondan razı olsun. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin mübarek ayağı onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin ve Hazreti Fatıma Radıyallahu anh hazretleri de bu makamda onunla ortaktırlar. Sonra sırasıyla On iki İmam Hazeratının hayatta olanları bu ulvi vazifeyi yürütmüş, On İki İmam’dan sonra da bu ulvi vazife Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerine verilmiştir. Şu anlaşılmıştır ki, her kime bir feyz gelirse Hazreti Şeyh Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin tavassutu ile gelir.
Kıyamete kadar bu vazife Hazreti ŞeyhAbdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerine verilmiştir. Kutuplardan olsun,nücebadan olsun, aktab olsun hepsi onun tavassutu ileAllah’a ulaşırlar…”1
ŞEYH ABDÛLKÂDİR GEYLÂNÎ KADDESALLAHU SIRRUH HAZRETLERİNİN VEFATI
O, Hicri 561 yılı rebiül ahır ayı 10. cumartesi gecesi
Bağdat’ta kendi medresesinde İrci-ı ilahi hitabına icabet ederek bu fani hayatı terk edip hakka yürümekle azm-i gülşensera-yı beka buyurdular. Gasli teçhiz ve tekfini gece icra olunduktan sonra çocukları, ashabı ve öğrencilerinden o anda orada hazır bulunanlar ile cenaze namazları oğlu Abdülvehhab tarafından eda edildikten sonra adı geçen medresenin revakına defnedildiğini ve sabaha kadar medresenin kapısı açılmayıp güneşin doğup yükselişi ile kapı açıldığında Bağdat’ın halkı ve ileri gelenleri, Hazreti Pir’in kabri üzerine salate ve merkadını ziyarete fevc fevc geldiklerini o günün kıyamet gününe benzer bir gün olduğunu, İbn-i Neccar, tarihinde belirtmiştir. Kabr-i Şerifleri, Bağdat’ta Babu’l-Ecz nam mevkide Hazreti Gavs-u Azâm’a mensub olan medresedir. Mezkür medrese Şeyh Ebu Sa’id Hazretleri’nin bina-kerdesi olup zat-ı ali kadirleri, hal-i hayatlarında Hazreti Gavs-u Azâm’a i’ta ve bahş eylemiştir.
Hazreti Pir’in meşhur olan çocuklarının hepsi âlim, fakih ve muhaddis idiler. Mübarek babalarından ve devrin en önde gelen ulemasından ilim ahz eden bu zevat-ı kiram, hayatları boyunca, Hazreti Pir’in yüce tasavvuf yolunu neşrederken, O’nun ilim mirasının da layıkı veçhile temsilcisi olup, fıkıh ve hadis ilminde zamanlarının ileri gelen uleması arasında yer aldılar. İnsanlara fıkıh ve hadis ilmi öğrettiler. Tasavvuf tarihçileri, Yüce Kadiri Yolu’nun, ekseriyyetle Hazreti Pir’in çocukları vasıtası ile yayıldığını ifade etmektedirler. Kadiriye’nin şubeleri bahsinde de izah edildiği gibi, Kadiri Kollarının ekserisi, Hazreti Pir’in çocukları vasıtası ile gelmiştir. Bu âlim ve mutasavvıf zatların varlığı, Yüce Kadiri Yolu’nun zahir ve batın ilimlerinin en üst seviyede tedris edildiği ilahi bir medrese olduğunu vazıh bir şekilde göstermektedir.
İbni Kudame;
“561 yılında Bağdat’a girdiğimiz zaman, Hazreti Abdûlkâdir’i ilmin zirvesine yükselmiş olarak gördük. O bildiğini tatbik ediyor, sorulan çetin soruları doyurucu tarzda cevaplıyordu. Ne kadar güzel huy ve vasıflar varsa sanki onda toplanmıştı. Ondan sonra onun gibisine hiç rastlamadım.” der.
Hazreti Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerininmübarek çocuklarının her biri, babalarının yolunu ayrı ayrı devam ettiren birer yıldız idiler. “Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayete erişirsiniz “ Hadis-i Şerifinin, Yüce Ashab-ı Kiram hakkındaki bu beyan-ı nebevisine uygun olarak, ümmet-i merhumenin ResulûllahSallallahu aleyhi vesellem efendimizin aşığı olan bu yüce velayet önderlerinin her birinin de, birer mürşid-i kâmil ve Rehber-i Rah-ı Hak oldukları hususu katidir.
Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin çocuklarının her birinden ayrı ayrı kolların teessüs ettiği anlaşılmaktadır.
Mesela Eşrefoğlu Abdullah Rumi’nin Kaddesallahu Sırruh hazretlerinin kurduğu, Eşrefiyye Şube-i Kadiriyyesi ,Hazreti Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Şemsüddin’e dayanmaktadır.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Şemsüddin Geylani Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Hüsamüddin Şefik Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Ahmed Şihabüdin Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Alaüddin Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Hüseyin El Hamavi Kaddesallahu Sırruh
Eşrefoğlu Abdullah Rumi Kaddesallahu Sırruh
Yine, Mustafa Müştak Kadiri’ye mensub olan Müştakiyye şubesi, Hazreti Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Abdülvehhab Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Abdülvehhab Geylani Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Muhammed Kaddesallahu Sırruh
Muhyiddin Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Hasan Kaddesallahu Sırruh
………
Seyyid Abdülcelil Bitlisi Kaddesallahu Sırruh
Mustafa Müştak El Kadiri Kaddesallahu Sırruh
Yine , Seyyid Dede Osman Avni Baba Urfavi Kaddesallahu Sırruh hazretlerineulaşan iki koldan birisi, Hazreti Pirin Mübarek evlatlarındanSeyyid Ebubekir Abdülaziz Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Yine, Seyyid Dede Osman Avni Baba Kaddesallahu Sırruh hazretlerine ulaşan Osman el Cili (ks) kolu, Hazreti Pirin Mübarekevlatlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Yine, Muhammed Garibullah el Hindi Kaddesallahu Sırruh hazretlerine mensub olan Garibiyye Şubesi de, Seyyid AbdürrezzakGeylani Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Abdürrezzak Geylani Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Abdullah el Hüseyni Kaddesallahu Sırruh
…….
Seyyid Muhammed Enis Kaddesallahu Sırruh
Muhammed Garibullah el Hindi Kaddesallahu Sırruh
Yine, Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İseviyye Kolu, Hazreti Pirin Mübarek evlatlarından Seyyid İsa Geylani Kaddesallahu Sırruh hazretlerine mensubdur.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid İsa Geylani Kaddesallahu Sırruh
Yine, Şuubat-ı Kadiriyyeden olan Hilaliyye Kolu, Hazreti Pirin Mübarek evlatlarından Seyyid Muhammed Şemsüddin Geylani Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Şemsüddin Geylani Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Hüsamüddin Şefik Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Ahmed Şihabüdin Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Alaüddin Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Hüseyin El Hamavi Kaddesallahu Sırruh
…
Mustafa Latif Kaddesallahu Sırruh
Muhammed Hilalürram el hamedani Kaddesallahu Sırruh
Yine, Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İsmailiyye Kolu, Hazreti Pirin Mübarek evlatlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani Kaddesallahu Sırruh hazretlerine dayanmaktadır.
Seyyid Abdûlkâdir Geylânî Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Abdürrezzak Geylani Kaddesallahu Sırruh
Seyyid Ebu Salih Nasr Geylani Kaddesallahu Sırruh
……
Ahmed errumi Kaddesallahu Sırruh
İsmail errumi Kaddesallahu Sırruh
Hazreti Pir’in yolunu devam ettiren mübarek çocuklarının yanı sıra, başka hulefası da mevcuttur. Bunların en meşhurları;
1.Beyt Şera’tu Bitevhîd-il-İlâhi mubesmilâ Seahtimu bizzikr-il-hamîdi mucemmelâ Besmele getirmiş olduğum halde Ma’bud’umuzun Tevhidine başlıyorum. Elbette güzel övgülerle ve zikirle de tamamlayacağım.
2. Beyt Ve eşhedu Ennallâhe lâ rabbe ğayru-Hu Tenezzehe an hasr-il-ukûli Mukemmelâ Şahadet ederim ki gerçekten Allah Teâlâ’dan başka Rabb yoktur. Allah Teâlâ’nın Zât-ı Şerîfi kâmilen akılların O’nu kuşatmasından pak ve münezzehtir.
3. Beyt Ve ersele fînâ Ahmed-el-hakki muktedâ Nebiyyen bihi kâm-el-vucûdu ve kad halâ Ve O Zât-ı Pâk, bizden bize hak peygamber ve önder olarak Ahmed sallallahu aleyhi ve sellem’i göndermiştir. Artık varlık Onun sebebiyle ayakta durmaktadır, dolup boşalmaktadır. 4.Beyt Feallemenâ min kulli hayrin mueyyidin Ve ezhara fîna-l-ilme velhilme velvelâ Binaenaleyh O da, kuvvetli her hayrı bize öğretmiş; İlmi, hilmi ve velâyı = dostluğu bize açıklamıştır.
5.Beyt Feyâ tâliben ızzen ve kenzen ve rif’aten Minallâhi fed’uhu biesmâih-il-ulâ Ey maddi ve manevi izzeti, hazine ve yüksekliği taleb eden kimse, Öyleyse ( cidden zilletine, fakirliğine, alçaklığına, zayıflığına inanıyorsan ) âlî İsimleriyle Zât-ı Akdes Teâlâ’yı çağır.
6. Beyt Fekul binkisârin ba’de tuhrin ve kurbetin Fees’eluke Allahumme nasran muaccelâ Binaenaleyh, temizlik ve ibadetten sonra, tevazu ve kırılmakla söyle: Allah’ım! Sen’den nusreti, yardımı isterim.
7. Beyt Bihakkıke ya Rahmânu birrahmet-il-letî Ehâtat fekun lî ya Rahîmu mucemmilâ Kuşatıcı olan rahmetinle maddi ve manevi rızkımı dilerim ya Rahmân! Binaenaleyh bana esirgeyici ol, ihsan ettiğin halde ey Rahîm!
8.Beyt Ve ya Mâliku Kuddûsu kaddis serîretî Ve sellim vucûdî ya Selâmu min-el-belâ Ey tertemiz Rabb’im, Sahibim! Ruhumu = sırlarımı âfatlardan temizle. Ve ey âfatlardan Pâk ve Münezzeh! Vücudumu bütün belalardan selamete erdir ya Selâm!
9.Beyt Ve ya Mu’minu heb lî emânen muhakkakâ Ve sitren cemîlen ya Muheyminu musbelâ Ya Mu’minu! Bana hakîki ve gerçek güveni bağışla. Ya Muheyminu! Güzel olan örtünü üzerime yay, benim günahlarımı ört, setr et.
10. Beyt Azîzen ezil an nefsiy-ez-zulle ve ehminî Bi Izzike ya Cebbâru min kulli mu’dalâ Ey Aziz Rabb’ım! Nefsimden zilleti izale et, zor ve müşkül olan her şeyde izzetinle bana kolaylaştırarak yetiş ey Cebbâr!
11. Beyt Vada’ cümlet-el-a’dâi ya Mutekebbir Ve ya Hâliku huz lî an-iş-şerri ma’zilâ Bütün düşmanları alçalt ey Mutekebbir! Beni şerden alarak şerlileri benden ayır ya Hâlık!
12.Beyt Ve ya Bârie-n-na’mâi zid feyda ni’metin Efadte aleynâ ya Musavviru evvelâ Nimetleri üzerime akıt, nimetleri yaratan ey Bârî! İlk kez bana sûret verdiğin gibi nimetleri sûretleştir, güzelleştir ey Musavvir!
13.Beyt Racavtuke ya Ğaffâru fakbel li tevbetî Bikahrike ya Kahhâru şeytânî ahzilâ Sen’den umarım ya Ğaffâr! Tevbemi = bütün ma’siyetlerden dönüşümü kabul et. Kahrınla şeytanımı beni aldatmaktan alıkoyarak rezil rüsvâ et ya Kahhâr!
14. Beyt Bihakkıke ya Vehhâbu hilmen ve hikmeten Ve lirrizki ya Rezzâku kun lî musehhilâ Zâtın hakkı için ya Vehhâb, hilmi ve hikmeti ( bana bağışla )! Rızk için de ya Rezzâk bana kolaylaştırıcı ol!
15. Beyt Ve bilfethi ya Fettâhu nevvir basîretî Ve bil’ilmi enilnî ya Alîmu tefeddulâ Basîretimi fetih sebebiyle nurlandır ya Fettah! Fazlınla Beni ilme ulaştır ya Alîm!
16.Beyt Ve ya Kâbidu-kbid kalbe kulli muânidin Ve ya Bâsit-ubsutnî bi esrârik-el-ulâ Her inadcının kalbini yakalayarak al ya Kâbid! Ulviyetinin esrarıyla sırlarını yay ( şerefini mahlukuna bildir ) ya Bâsıt!
17.Beyt Ve ya Hâfidu-hfad kadre kulli munâfikın Ve ya Râfiu-rfa’nî bi ravhıke es’elâ Her münafıkın kadrini, şeref ve haysiyetini alçalt ya Hâfid! İmdadınla beni yükselt ya Râfi’!
18. Beyt Seeltuke ızzen ya Muizzu li ehlihî Muzillu fezellil-iz-zâlimîne muttekilâ İzzite sadece Sen’den diledim, ehline izzet veren ya Muiz ! Zalimleri cezalayarak darmadağınık ve zelil eden ya Muzillu !
19. Beyt Felimuke kâfin ya Semîu fekun izen Basîran bihâlî muslihan mutekabbilâ İlmin bana kâfidir ya Semî’ ! Halimi düzelttiğin, kabul ettiğin halde halimi görücü ol ( ya Basîr ! )
20.Beyt Feyâ Hakemu Adlun bilhalkıhî Habîrun bimâ yahfâ ve mâ Huve Muctelâ İsteğine göre hüküm ve kazasını icra eden ya Hakemu ! Ve icra ettiği hüküm ve kazasında adaleti gözeten ya Adlu ! Gizlide nimetlerini kuluna ulaştıran ya Latîfu ! Kulunun gizli ve aşikâr olan bütün his ve hareketlerinden haberdar olan ya Habîru !
21.Beyt Fehilmuke kasdî ya Halîmu ve umdetî Ve Ente Azîmun Azmu Cûdike kad alâ Maksad ve dayanağım hilmindir ya Halîm ! Ve Sen yücesin, yüce cömerdliğinin büyüklüğü, o sonsuz cömertliğin ( insanın güzellikle vasfedebileceği sıfatlardan da ) gerçekten çok âlîdir ya Azîm !
22. Beyt Ğafûrun ve Settârun alâ kulli muznibin Şekûrun alâ Ahbâbihi ve muvassilâ Her günahkâra setrini ve mağfiretini yayan, setredicisin ya Ğafûr ! Dostların az amellerine mukabil çok sayıda çok büyük ecr u mükafatı ihsan eden ya Şekûr ! ( Ne olur, beni muhabbet makamı ve ) Ahbablarına ulaştırıcı ol.
23. Beyt Aliyyun ve kad a’lâ makâme Habîbihi Kebîrun Kesîr-ul-hayri velCûdi muczilâ Gerçekte ( ahbablarının en ilerisi olan ) Habîbi’nin kadrini yüceltmişsindir ya Aliyyu ! Hayrının, cömertlik ve sehavetnin çokluğuyla ( büyük nimetlerini ) bollaştırdığın halde ( kadrimi büyüt ) ya Kebîru !
24.Beyt Hafîzun felâ şey’e yefûtu liılmihi Mukîtun yukît-ul-halka a’lâ ve esfelâ Mevcûdâtı zevalden koruyucusun ya Hafîz ! En a’lâ, en ednâ bunca mahlukâtın rızkını hazırlayıp ulaştıransın ya Mukît !
25.Beyt Fehilmuke hasbî ya Hasîbu tevellenî Ve Ente Celîlun kun liğammi munekkilâ Hilmin bana kâfidir, her işimi görüyor ya Hasîb ! Âlî ve celal sıfatlarını taşıyansın ya Celîl ! Dert ve kederlerime işkence verici ol, izâle et.
26. Beyt İlâhî Kerîmun Ente feekrim mevâhibî Ve kun liaduvvî ya Rakîbu mucendilâ Allah’ım Kerim’sin Sen ! Binaenaleyh bağışlarımı ikram buyur. Düşmanlarıma şiddet göstermiş olduğun halde beni korumanla onları azabla gözetle ya Rakîb !
27. Beyt Deavtuke ya Mevlâ mucîben ilmen deâ Kadîm-ul-atâ ya Vâsia-l-Cûdi filmelâ Ey Ulu Mevlâ’m ! San’a yalvardım. Yalvaranlar için icabet edicisin elbet. Bağışların kadîmdir, alemde cömertlik ve sahavetin geniştir ya Vâsi’ !
28.Beyt İlâhî Hakîmun Ente feahkim meşâhidi Fevudduke indî ya Vedûdu tenezzelâ İlâhî, Hakîmsin Sen. Duygu ve bâtınî hislerimi takviye ederek sağlam kıl ya Hakîm ! Nezdimde sevgini, aşk ve muhabbetini ( muhkemleştir, sabit kıl ) ya Vedûd, Rahmetini şifkat kanatlarını germeye tenezzül buyur !
29.Beyt Mecîdun feheb li-l-mecde vessa’de velvilâ Ve ya Bâis-ub’as ceyşe nasrî muhervilâ En üstün şeref ve övgülerle övülensin ya Mecîd ! Binaenaleyh bana güzel övgüyü, mutluluğu, vilâyeti bağışla ya Mecîd !
Yardımcım askerleri süratle gönder ya Bâis !
30. Beyt Şehîdun ale-l-eşyâi tayyib meşâhidî Ve hakkik lî ya Hakk-ul-mevâride menhelâ Her eşyanın üzerine hâzırsın; duygu ve hislerimi güzelleştir ya Şehîd ! Konak, meşreb ve varacağım yeri bana sarsılmaz kal’a gibi sabit kıl ya Hakk !
31. Beyt İlâhî Vekîlun Ente fakdi havâyicî Ve yekfî izâ kân-el-Kaviyyu Muvekkilâ Allah’ım, Sen benim ihtiyaclarımı gideriver ya Vekîl ! Elbette Kavî, son derece kuvvetli Zat vekîl olduğu zaman O’nun vekaleti bana kâfîdir = yeterlidir ya Vekîlu !
32.Beyt Metînun femettin da’fe havlî ve kuvvetî Eğıs ya Veliyyu abden deâke tebettulâ Kuvvetli ve metânetlisin. Bâtınî ve zâhirî gevşekliğimin zaafiyetini, maksad ve intikalimin zayıflığını metanetli kıl ya Metînu ! Yardımıma ihdadını yetiştir ya Muğîs, ya Velî ! Bir kuldur; zillet ve ihtiyacını arz ederek San’a yalvarıyorum.
33.Beyt Hamidtu hamîden hamde abdin muvahhidin Ve Muhsî lierzâk-il-verâ ve muaddilâ Ve muvahhid bir kulun övgüsüyle Sen’i övdüm ya Hamîd ! Kainatın erzakını hazırlayan, hesablayan, koruyansın ya Muhsî
34. Beyt İlâhî Mubdiu-l-fethi lî Ente velhudâ Muîdun limâ filkevni in bâde ev halâ İlâhî bana fethi yoktan icad eden ve kulunu hak ve gerçeğe ileten Sen’sin ya Mubdiu ! Açıkta olsun gizlide olsun kainatta eşyayı aslına iade eden Sen’sin ya Muîdu !
35. Beyt Seeltuke ya Muhyî hayâten henîeten Emit ya Mumîtu e’dâe dînî ve accilâ Hoşnut bir hayatla yaşamamı Sen’den diledim ya Muhyî ! Acele olarak ( nefsimin arzularını ve maddi manevi olan ) dînimin düşmanını öldür ya Mumîtu !
36.Beyt Ve ya Hayyu ahyî meyte kalbî bizikrike lkadîmi fekun kayyûme sırrî muvassilâ Hoşnut bir yaşamla kalbimi kadîm olan zikrinle yaşat ya Hayyu ! Sırrımı ( huzura kavuşturmuş olduğun halde ) dimdik dirilt ya Kayyûmu !
37.Beyt Ve ya Vâcid-el-envâri evcid meserretî Ve ya Mâcid-el-envâri kun lî muavvilâ Nurları bana göster, sırlarımı sevindirerek dalgalandır ya Vâcidu ! Üstün şeref ve kereminden nurları bana yardımcı dayanak kıl ve vecdimi artır ya Mâcidu !
38. Beyt Ve ya Vâhidu mâ semme illâ Vucûduhu Ve ya Samedu kâm-el-vucûdu bihi alâ Ve orada ( Vahdet makamında) Vücudu’ndan başkası olmayan ya Vâhidu ! Mahlukun bu vücudu O’nunla yükselip varlığa ulaşmaktadır ya Samedu !
39. Beyt Ve ya Kâdiru zelbatşi ehlik aduvvenâ Ve Muktedirun kaddir lihussâdine-l-belâ Ey çetin azabla sür’atle yakalayıcı ! Düşmanımızı helak et ya Kâdiru ! Hasedini bize izhar edenlere belayı takdir et ya Muktediru !
40.Beyt Ve kaddim lisırrî ya Mukaddimu âfinî Min-ed-durri fadlen ya Muahhiru Zel’ulâ Sırlarımın nurlarını öne geçir ya Mukaddimu ! Fazl u kerem olarak zarardan beni geri bırak, koru ya Muahhiru, âlî makam sahibi !
41.Beyt Ve esbık lene-l-hayrâti ya Evvelu evvelen Ve ya Âhir-uhtim lî emûtu muhellilâ Hayr ve hayrâtı bize öne geçir, ey ilklerin İlki ya Evvelu ! Ömrümün sonunda ” Lâ ilâhe İllallah ” dediğim halde ölmemi nasib kıl ya Âhiru !
42. Beyt Ve ya Zâhir-uzhar lî meârifek-elletî Bibâtıni ğayb-il-ğaybi ya Bâtınen velâ Ya Zâhiru ! Ma’rifetlerin cevheri olan gayb-ul-gayb’ın bâtınını bana açıver ya Bâtinu !
43. Beyt Ve ya Vâlî evli emrenâ kulle nâsıhin Ve ya muteâli erşid ve aslih leh-ul-velâ İşimizi Bizzat gör ve bizi hayr dileyenlerin işini de ya Vâlî ! En doğru ve rüşd yoluna bizi irşad et, velâyeti, ( ve iyilerin ) dostluğu ( nu ) bize yararlı kıl ya Müteâlî !
44.Beyt Ve ya Berru ya Rabb-el-berâyâ ve mevhib-el Atâyâ ve ya Tevvâbu tub ve tekabbelâ Umum mahluka bağışları bağışlayan ey âlemlerin Rabb’i ! İhsanıyla kulunu kucaklayan ya Berru!(Bizi terbiyenin altına al. ) Ve tevbe ve mazeretimizi kabul et, San’a dönmemizi nasib kıl ya Tevvâb!
45.Beyt Ve ya Muntakimu min zâlimî nufûsihim Lizâke Afuvvun Ente fa’tif tefaddulâ Acil olarak zalim nefsimi yakala ya Muntakimu ! Yahud da fazl u kereminle yumuşaklık kanadını bana ger; Sen afuv edicisin ya Afuvvu !
46. Beyt Atûfun Raûfun bil’ibâdi ve Mus’ifun Limen kad deâ ya Mâlik-el-mulki ma’kilâ Gerçekte kendini emrinle dizginlemiş olduğu halde yalvaran kimsenin Sen ihtiyacını giderensin. Kuluna son derece merhamet edeci, yumuşaklıkla muamele edensin ya Mâlik-el-mulki !
47. Beyt Feelbis lenâ ya Zelcelâli celâleten Fecûduke bil’ikrâmi mâzâle muhtilâ Ve heybet libasını bize giydir. Cûd = sahavetin ve ikramın, devam eden faydalı yağmur gibidir ya Zelcelâli !
48.Beyt Ve ya Muksitu sebbit ale-l-hakki muhcetî Ve ya Câmiu-c-ma’li kemâlâti fi-l-melâ Kalb, ruh ve aklımı hak üzerine sabit kıl ya Muksitu ! Güzel ahlakta olan kemâlâtı bana topla ya Câmiu !
49.Beyt İlâhî Ğaniyyun Ente feezhib lifâkatî Ve Muğnin feağni fakra nefsî limâ halâ İlâhî ! Sen mahlukundan ihtiyacsızsın. Binaenaleyh nefsimin muhtac olduğu şeylerde ihtiyac ve fakirliğini gider ya Ğanî !
50. Beyt Ve ya Mâniu-mna’nî min-ez-zenbi feşfinî An-is-sûi mimmâ kad ceneytu teammulâ Kötü ahlakla ve kasdî olarak işlediğim suç ve cinayetlerden, kötülüklerden ruhumu şifâyab kıl ve beni günahlardan alıkoy ya Mâniu !
51. Beyt Ve ya Dârru kun lilhâsidîne muvebbihâ Ve ya Nâfiu-nfa’nî birûhin muhassilâ Beni kıskananları kınayıcı ol ya Dârru ! İyilikleri tahsil edici ruhla beni menfaatlendir ya Nâfiu !
52.Beyt Ve ya Nûru Ent-en-Nûru fî kulli mâ bedâ Ve ya Hâdî kun linnûri fi-l-kalbi muş’ilâ Zâhir olan her şeyde Sen nursun ya Nûru ! Artık nûru kalbimde alevlendirici ol ya Hâdî !
53.Beyt Bedîal-Berâyâ Ente min feydı Lutfihi Ve lem yebka illâ Ente Bâkin leh-ul-vilâ Lütfunun feyzinden umum mahluku önceden benzeri olmaksızın adem = hiçlik = yokluktan yaratansın ya Bedî’ ! Sen’den başka hâkimiyet ve galibiyetle hiçbir şey kalmaz ya Bâkî !
54. Beyt Ve ya Vâris-uc’al’nî liilmike vârisen Ve ruşden enilnî ya Reşîdu tecemmulâ Beni ilmine mirasçı kıl. Mahlukunun fenâsından sonra dahi Sen daimisin ya Vârisu ! Fadl u ihsan olarak beni tedbirinle maksadıma ulaştır ya Reşîdu !
55. Beyt Sabûrun ve Settârun ferrık azîmetî Ale-s-sabri vec’al li-htiyâren muzzemmilâ Azablandırmak istediğinde yakalamakta acele etmeyensin ve günahları örtensin Sen. Azim ve iradelerimi sabır üzere muhkemleştir ve cüz’î irademi güzelliklere bürünmüş niyet ve iradeye çevir ya Sabûru ya settâr !
56.Beyt Biesmâik-el-Husnâ deavtuke Seyyidî Ve âyâtik-el-uzma-bteheltu tevessulâ Artık Esmâu-l-Hüsnan’la tevessül ederek yalvardığım ve büyük ayetlerinle kendimi salıvermiş olduğum halde San’a yalvardım ya Seyyidî ( Ulu Allah’ım ) !
57.Beyt Fees’eluke Allahumme Rabbî bi fadlihâ Feheyyi’ lenâ Mink-el-kemâle mukemmelâ Binaenaleyh O’nun fazlıyla Sen’den diliyorum, Allah’ım, Rabb’im ! Bizlere ( Bu kelimeyle aile efradını, meşreb kardeşlerini ve tüm Müslümanları kasdederek ) mükemmel kemâlâtları hazırla.
58. Beyt Ve kâbil recâî birrıdâ Minke vekfinî Surûfe zamânin sırtu fîhi muhavvilâ Ricama Rızanla mukabele et. Beni içinde evrilip çevrildiğim zamanın olaylarından koru.
59. Beyt Eğıs veşfinî min dâi nefsî vehdi lî İle-l-hayri ve Aslih mâ biaklî tehallelâ Yardım et. Her çeşit illetlerden bana şifâ ver. Beni her hayra ilet. Aklımı karıştıran şeylerden ıslah et.
60.Beyt İlâhî ferham vâlideyye ve ihvetî Ve men bihâze-i’esmâi yed’û murettilâ İlâhî ! Ebeveynimi, bütün kardeşlerimi, bu Esmâu-l-Hüsnâ’yı yerli yerinde okuyanları esirge.
61.Beyt Ene-l-Kâdiriyy-ul-Haseniyyu Abdu-Kâdirin Duîtu bimuhye-d-dîni fî devhat-il-ulâ Asılda ben hazreti Hasen’in neslinden Abdulkâdir’im. Evliyanın divanında Muhyeddîn’le tanınmışım, onunla çağırılırım. ( Burada bir Fâtiha, üç veya on bir İhlâs-ı Şerîfe Şeyh Abdulkâdir Geylânî’nin ruhuna bağışlandıktan sonra, şeyhinin vesilesiyle yahud rabıtasıyla Şeyh Abdulkâdir Geylânî’ye: ” Ya Ğavs Abdulkâdir Geylânî, ya Şeyh Muhyeddîn ! diye on bir kere, kendi sesini işittiğin halde çağırdıktan sonra himmetini dilersin. )
62. Beyt Ve salli alâ ceddi-l-Habîbi Muhammedin Biahlâ selâmin filvucûdi ve ekmelâ Allah’ım ! Ceddim hazreti Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e rahmet yağmurlarını yağdır. Varlıkta en tatlı en ekmel selamlarla Ona selâmetler ver, Es-Selâm İsminle tecellî buyur.
63. Beyt Mea-l-âli vel’ashâbi cem’an mueyyedâ Ve ba’du Fehamd-ullâhi hatmen ve evvelâ İlelebed âliyle ve tüm ashabıyla beraber salat selâmı berdevam et. ve bundan sonra başlangıçta ve sonuçta hamd Allah’a mahsustur.
Kaynaklar : 1. ÇETİN İsmail, Ahlaki Reçeteleri, Dilara Yayınları 2. GEYLÂNİ Abdulkâdir, Çeviren: Niyazi BEKİ, Sultan Yayınları İstanbul
Allah’a Hamd olsun… Göze görünen ve görünmeyen bütün yaradılmışlar adedince… İlahi hükümleri ihtiva eden, Kur’an-ı Mübin’in hikmetleri kadar… Tek ve çift sayısınca Allah’a hamd olsun… İlahi saltanatın güzelliği ve Allah’ın kendini sevdiği kadar hamd olsun… Gerek zahirde ve gerekse iç alemde, her an ve her zaman Allah’a hamd olsun…
Ezelden ebede kadar Allah’ın eşi yoktur. O paktır ve kutludur.
Halkı O yarattı. Onların şeklini güzel kılan O’dur. Kader yolunu O çizdi. İnsanlara doğru yolu O gösterdi. Öldüren, dirilten Allah’tır… Allah’tır güldüren, ağlatan… O dilediğini hasta eder, isterse her felaketten insanları esirger. İsterse felakete atabilir. Veren, vermeyen O’dur.
Sema O’nun emriyle kubbesini yükseltti. Yer O’nun fermanıyla serildi. Koca dağlar ve tepeler O’nun emri ile durur ve yere hakim olur.
Hakk’ın rahmetinden kimse ümit kesemez. Yine O’nun azabından kendini emin sanan da olmamalı… Verdiği hükmün infazı bir an bile tehir edilemez. Yapılması icab eden işler, derhal yapılır. Emir yerine gelir, buna kimse mani olamaz.
Herkes O’nun kuludur, isteyen ve istemeyen O’na hizmet eder. Her yerde O övülür ve her dilde O’nun nimetinin erişmediği yer yoktur. Her yönden O’nun vechi görünür, daima dillerde şükürler okunur.
Salat ve selam Peygamberimize olsun. O büyük Peygambere uyan doğru yolu bulur. O’ndan yüz çeviren sürünür, ezilir. O büyük Peygamberin her sözü doğrudur, buna Kur’an şahittir. O büyük Peygamber dünyayı sevmiş, fakat değerinden fazla kıymet vermemiştir. O, yalnız Allah’a güvenmiş ve O’nu sevmiştir. Keza O’nun büyüklüğü sonsuzdur. Halk arasından seçilmiş ve gelişi, hakkı ve hakikatı meydana çıkarmıştır. Batıl yıkılmış, putlar yere serilmiştir. Yeryüzü O’nun nuruyla aydınlanmış ve nuru, kıyamete kadar devam edecektir.
Yine salat ve selam, o büyük Peygamberin Âline ve Ashabına olsun. Kıyamet gününe kadar O’na uyanlara olsun.
Bütün yalyarmamız Allah’adır. Sonunda O’na döneceğiz. Bizleri yaratan, besleyen, büyüten, yediren, içiren O’dur. Faydalı işleri yaratan, zararlı şeylerden bizi sakındıran O’dur.
Saydıklarımız, Allah’ın bizlere ihsan ettiği nimetlerdir. Sözlerde ve yapılan işlerde, görünen veya görünmeyen hikmetli şeyler vardır. Yaptığımız her işte, attığımız her adımda O’nun büyük yardımı vardır. Darlıkta O yetişir. Varlığın elden kaçmasına O mani olur. Darlıkta sabır, genişlikte şükür hissini veren O’dur. Çünkü O, dilediğini yapandır. İstediği hüküm vermeye kudreti yeter. Gizliyi de bilir, olanlar O’nun emriyle olur. Bütün hatalar O’nun malumudur. Kendine kulluk edeni ve asi olanı bilir.
Yalvaranları işitir, duacıların duasını kabul eder. O’na kimse kafa tutamaz. Bu hak kimseye verilmemiştir. O’nun katında şah da bir, geda da birdir.
Sonra şunu söylemek isterim ki, Allah’ın bana verdiği nimetler sayısızdır. Bunları saymakla bitiremem. Çünkü Hakk Teala şöyle buyurdu:
– “Sizde mevcut olan iyilikler Allah’tandır.”
Yine buyurdu:
– “Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz.”
O’nun nimetleri bütün halimde görünmektedir. O kadar büyük nimetlere sahibim ki, onları saymaya dilim yok. Onların şükrünü dahi yerine getirmek benim için çok uzak. Ömrüm sona erer, fakat şükür borcumu ödeyemem… Sayılar tükenir, ama nimetleri saymakla bitiremem.
İşte dile geldiği kadar söylenecek bir şey varsa, o da şu “Fütûh’ul-Gayb”dir. Bu kitap ilahi bir ihsandır. Bütün kelimeleri kalbime Hakk tarafından gelmiştir. Sözlerde benim hiçbir hakkım yoktur. Hepsi hikmettir. Kur’an ve Hadis-i Şeriflerin kaynağından akmıştır. Böyle bir nimete saip olduğum için Allah’a şükrederim.
Ancak bu sözlerin bir kabı olabilirim. Söylemek kuvvet ve kudretini veren Allah’tır. Şunu söyleyeyim ki, bu sohbetler, konuşmalar yalnız hak ve hakikatı arayanlar içindir. Bunlardan gereken faydayı ancak, Hakk yolcuları alabilir.
Doğru yolda gidenlerin ve Hakk’ı arayanların yardımcısı ALLAH’tır. Futuh’ul Gayb Kitabını okumak için tıklayınız
Sitemizin bu kısmını, Pir Abdulkâdir-i Geylânî Kaddesallahu sırruh)Hazretlerinin yazmış olduğu, İsmail Hakkı Uca’nın tercümesini yaptığı, mirac gecesini ve mirac gecesinde meydana gelen olayları bizlere aktaran, asıl adı “Sirâcül Vehhâc, Fî leyletil Mirâc” olan, Türkçe karşılığı da “Mirâc Gecesinde Doğan Güneş” olarak adlandırılan eserden faydalanılarak hazırlamış bulunuyoruz.
Eserin orijinal ismi: Sirâcül Vehhâc, Fî leyletil Mirâc
Eserin Türkçe Adı: Mirâc Gecesinde Doğan Güneş
Eserin Müellifi: Pir Abdulkâdir-i Geylânî (Kaddesallahu sırruh)
Eserin Mütercimi: İsmail Hakkı Uca
Eserin Basım yeri ve yılı: İsmail Naci Gücü yener Matbaacılık veGazetecilik T.A.Ş. Konya – 1974
Hamd, bulutlardan şarıl şarıl su indiren, toprağın gizlediği nebatları toprağı yormaksızın çıkaran, arzın üzerini ipek gibi çayırlarla süsleyen, bütün ağaçların üzerine nurdan bir taç giydiren ve dallarına teker veya çifter kolyeler halinde çiçeklerden inciler dizen, bahçelerin rengârenk çiçeklerini boyayanın ve dokuyanın eli değmeksizin parlatan, Allah’a mahsustur.
Mahlûkatının işlerini en kuvvetli ilâhî kanunlar, en açık programlar ve nizamlarla idare eden Allah Celle Celaluhü Hazretleri, her türlü noksanlıktan münezzehtir. O Allah’a, yokluktan sonra karışık bir nutfeden yarattığı kimsenin hamdi gibi hamdederim. O’ndan, korktuğum şeyi gidermesini, kereminden de ümit edenin ümidini mahrum etmemesini isterim. Günahlardan O’na istiğfar ederim. Şayet O’nun keremi ve merhameti olmasa idi o günahlardan kurtulmuş olamazdım. Bir ve ortağı olmayan Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eder ve bu şehadetle günah hastalığımı tedavi ederim. Çünkü tevhid en faydalı ilaçtır.
Başlangıçta Mirac, nihayette Makam-ı Mahmûd kendisine tahsis edilen Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellemin Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim. Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü Hazretleri O’nu küfrün büyük deniz dalgaları gibi dalgalandığı bir devirde gönderdi. Yüzmesini bilenler bile bu dalgalardan ve gece karanlığı gibi yerleşmiş fitnelerden kendilerini kurtaramıyorlardı. Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem delilleri getirmek ve onları açıklamaktan geri durmuyor, güneşten daha parlak olan mucizeleri ile insanlık âlemini doğru yola ulaştırıyordu.
Kalpleri demir gibi olan kavimler O’nun ateşi ile eriyordu. O, Allah Celle Celaluhü Hazretleri yolunda dizgini ele aldı… Mızrakları kalplere, kılıçları kınından çıkararak şah damarlara yerleştirdi. İman esaslarını küfrün ileri gelenlerine yönelterek onları kendi saflarında topladı. Ta ki insanlar grup grup Allah’ın dinine girdiler. Karışmamış olan tertemiz tevhid kadehlerinden kana kana içerek kalplerinde iman pınarının tadını buldular. Tevhid ve şirk esaslarını mukayese ederek tevhidin kıymetini öğrendiler. Feleklerin, dünyanın ve yıldızların döndüğü müddetçe daima salât-ü selâm O’na, O’nun Âline, O’nun Ashabına, O’na tabi olanlara, O’na yardım edenlere ve O’nun ailelerine olsun.
Bundan sonra derim ki: Nur âleminin ibadethanelerinde (Vahdethane) oturanlara “Ben Halık-ü zülcelâl çamurdan bir insan yaratacağım.” (Sad Suresi Ayet 72) hikmetinin kokusu yayıldı ve Meleküt-ü Âlâ “Ben azimüşşan yeryüzünde bir halife var edeceğim.” (Bakara Suresi Ayet30 ) nuru ile parladı. Bu kudsî ve şerefli ibadethanelerin ehilleri “Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.” (Sad Suresi Ayet 72) ilâhi emrinden şerefli bir nasip buldu. Âdem Aleyhisselâm’ın vücudunun mayası olan toprak işitenlerde Cemâlin güzel kokusu ve saadet oldu. Yaratılış sanatının eşsiz terzisinin biçip diktiği “Allah, Âdemi âlemlere tercih etti.” Hilyesinin parlamasıyla meydana gelip “Ruhumdan ona üfledim.” nurunun yayılmasıyla Âlem-i Âlâda meleklerin hepsi birden tahiyyat ve tekrîm için secdeye vardı. Ey Musa, verdiklerimle ve sözümle seni insanlar arasından seçtim. (Araf Suresi Ayet 144)ilâhî hitabınca ezelde seçilmiş olan Musa Aleyhisselam bir gül bahçesi olan Tûr’un üzerinde bir bülbülün hakikatin nağmesini süsleyen –İnnenî Enellâh- “Şüphesiz ben Allah’ım ” (Taha Suresi Ayet 14) ilâhî hitabını tatlı namesiyle terennüm ettiğini işitti ve nar-ı insin bekay-ı nurundan tecellî eden sevgilinin “ Ve Enâ ehtartüke” “Ben Seni Seçtim.” (Taha Suresi Ayet 13) kadehine kudsî olan vahdet şarabını boşaltmakta olduğunu müşahede etti. Tur’un etrafı sallanmaya, dağın kenarları ayaklar altında titremeye başlayınca hemen kendisi mukaddes vadideki mübarek ağacın altında cemâli görmek için iştiyakla durdu.
Onun muhabbet neşvesinin tesiri, mukaddes vücudunu titretip eliyle sahife-i niyazına “ erinî ““Rabbim bana kendini göster.” (Araf Suresi Ayet 143)harflerini yazmışken kudret kalemi onun elinde değişerek “ len terânî ““Sen beni göremezsin” (Araf Suresi Ayet 143) yazdı.
Bu halde aklının gözüne Rabbin tecelli nurunun parıltısı yayıldı ki “ Ve Harra Musa sa’igâ ““Musa baygın düştü.” (Araf Suresi Ayet 143) ateşi olmasaydı dağ kendisi için cennet-i dîdâr olurdu.
Musa Aleyhisselam bu ilahi tecellî sebebiyle bayılmadan sonra “Ya Rabbi! Münezzehsin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim.” (Araf Suresi Ayet 143) dedi. Allah’ın kelîminin nübüvvet nöbeti (devleti) tamam olunca kendisine “Ey Musa! Risalet kalemini ve hikmet divitini beşikte insanlara söz söyleyecek olan zata teslim et ki, kitab-ı tevhidime “Ben Allan’ın kuluyum” diye ve risalet sayfalarına kendisinden sonra sevgili Habibim Ahmedin geleceği müjdesini yazsın”maalinde bir hitab-ı gaybî sadır oldu.
Musa Aleyhisselam “Rabbim! Bana kendini göster, Sana bakayım.” (Araf Suresi Ayet 143) dedi. Musa Aleyhisselam’a denildi ki “Ey Musa! İlk Önce ayine-i cebele (dağa) bak. Tecellî eden zat-ı azîmin heybet ve tecellîsinden o büyük taşların hareketi anında sükun ve mekânetini nazarı dikkata al” mealinde ibret verici bir nida sâdır olup o ilâhi nur, azamet ve celâlle tecellî edince Tûr’un her parçası sallanmaya başladı. Bu sırada mukaddes vadinin gül bahçesi cemâlin güzel kokularıyla dolup ve o mübarek bahçenin kuruyup kalmış olan ağaçları yeşillenerek kemâl kokuları yayıldı. Bundan sonraki olacak tecellînin eşsiz tesirlerini temaşa ve seyretmek için mukaddes vadinin her yanı melâike-i kiram ve Enbiya-ı İzam’ın ruhlarıyla doldu. Hudûstan münezzeh olan Zat-ı Celîl Musa Aleyhisselam’a hitap etti. Bu hitap bütün afâk-ı cihandan zahir olup bu sırada Allah’ın kelîmini süsleyen kelâm, kelâmı beşer gibi değildi. Bu büyük tecellîde Hazreti Musa Aleyhisselamın baştan başa vücudu kulak ve göz kesildi. Zahir gözü (his gözü) kamaştı, fikir gözü hayretle şaştı, tabiatının lisanına dilsizlik arız olup ve hissî kuvvetleri ınkıtaya uğradı.
Allah’ın kelîminin, lisanı hali “Sesler Rahman’ın heybetinden kısılmıştır.”(Taha Suresi Ayet 108) ayeti kerimesini okuyup “Musa baygın düştü”(Araf Suresi Ayet 143) ilâhî haberiyle kendisi bir hoş ve hayret oldu.
Hâdis olan göz kıdem güneşinin şuasına açık değildir. İlâhi müşahede, Âdemden vücut bulmuş olan âlemde münkeşif olmaz. Muhakkak siz ölüm şarabını içmeyince ve dar-ı fenada yok olmayınca Rabbinizi göremezsiniz. Dünyada tecellî görmek ancak basiret gözüyle mümkün olup zahir gözle Mevlânın Cemâlini görmek Sahib-i Kabe Kavseyn’e müyesserdir. Bu şerefe mahlûkat içinde iyi ahlak ile yarattığımızdan başkası nail olamaz.
O, dürr-i yetim, feyz cevheri ve beşeriyetin efendisinin malıdır ki: “Yetim erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında malına yaklaşmayın.”(Enam Suresi Ayet 152) ezelî tılsımı ile menedilmişti.
Allah’ın Resûlü Hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Her türlü noksanlıktan münezzeh olan o Allah’tır ki, kulunu gece Mescid-i Haram’dan o etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâya kadar götürdü; ona ayetlerimizden gösterelim diye yaptık.” (İsra Suresi Ayet 1) ilâhî hitabıyla şeref tacı oldu. Bu ayeti kerime mucibince Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü hazretleri nefsi kudsîsini tesbih, mele-i âlâdan önce tenzih ve takdis, Nebiyy-i Zişan’ına nübüvvet ve risalet lafızlarıyla değil kulluk kelimesiyle hitap etti. Zira abdi nebi veyahut meleki nebi olmak arasında muhayyer buyrulmuşken abdi nebi olmaklığı seçti. Binaenalayh bâtında melek, zahirde kul olduğu halde bütün mahlûkatın efendisi oldu.
İşte nebimiz Hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz varlığın ağacı, vücudun incisi ve (ol) kelimesinin manasının sırrıdır. Ağaçtan murat bizzat olan şey, meyvedir. Ağaç, çiçeklerinin inkişafı ve meyvesinin toplanması için muhafaza olunur.
Varlık ağacının meyvesi olan Nebiyy-i Zîşan Sallahu aleyhi vesellem Efendimizin hakikat meyvesinin huzurunda cemâlin tecellîsi ve kudsî makamında kemâlin en yüksek mertebesinde hazreti insiyesine tavaf ile ta’zim ve teveccüh olması lâzım geldiğinden vahdet perdesinin sır yönünden hizmetçisi olan Cibril-i Emîni Habibinin yanında öz hizmetkârı gibi çalışmak için huzuruna gönderdi.
Vaktaki o, hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimize derunî arzunun şiddetinden hayran olduğu halde Ümmü Hânî’nin sarayına geldi. Resûlüllah Sallahu aleyhi vesellemi yatağında istirahat içinde kalp gözü uyanık olduğu halde gözlerini uykuya dalmış buldu. Yatağının ayakucunda durup arzı selâm ve ihtiram eyledikten sonra: “Ey uyuyan kimse daldığın tatlı uykudan uyan ki, ilâhî feyizlerin ganimetleri Senin için hazırlandı. Ey yetim-i Ebitalib, ilâhî lütuf ve ihsanlar, talibin olan feyyazı ezel tarafından Senin için biriktirilip saklandı.” müjdesiyle nida etti.
Seyyidül Kevneyn Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz de: “Ey Cebrail! Nereye gidiyorsun?” deyince, Ruhul Emin: “Ey Muhammed! Aradan nereyi kaldır. Şimdi ben cihet ve ara bilmiyorum. Zira Rabbın Teala zaman ve mekândan münezzehtir. Lâkin ben rasûlü kıdem olduğum halde Senin hizmetkârlarından olmak için huzuruna gönderildim. Ey Muhammed! İlâhi ve ezelî iradenin gaye-i şuhûdu, makam-ı saadet için meşiyyeti rabbaniyenîn maksudu Sensin. Her şey Senin içindir. Sen ancak Zat-ı İâhiyyesi içinsin. Kâinatın mümtaz ve muhtarı, sevgi kadehinin dolu olan neşesisin. Varlık ağacının meyvesi ve temizlenmiş cevherin şuası Sensin. Latif olan ay Sensin, maarif güneşi Sensin, kıyamet gününde bütün korkanların sığınağı Sensin. Bu âlem ancak Senin için hazırlandı. Muhabbet kadehi mücerret yakınlığın için tasfiye kılındı. Bütün kâinat Senin için yaratıldı. Âlemi meleküt vuslatın için başkalarından muhafaza edldi. Kalk! Ey Habib-i Kibriya, Ey seyyidül Evvelin, İmamüs-sekaleyn! Ey kurratül ayn, kalk ki, ilâhî nimetlerin sofraları Senin için kurulmuş duruyor. Senin yollarından başka bütün yollar tıkalıdır. Mele-i Âlâ Senin gelmenle seviniyor, darda olanlar Senin şerefinle mesrur oluyorlar. Onların hepsi şeref ve ruhaniyetinle nasıl şerefleniyorsa cisminin şerefiyle de öylece şeref ve saadet bulmak istiyor. Yeryüzü, mübarek ayağınla üstüne bastığından dolayı nasıl şeref ve saadet bulduysa sema kubbesi de öylece şeref ve nurlanmak için can atıyor.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Cebrail! Beni Rabbım Teala ve tekaddes Hazretleri niçin davet ediyor?” dedi.
Cebrail Aleyhisselam da: “Öyle ki, Allah, Senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlayıp üzerindeki nimetini, tamamlayacak ve Seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır.” (Fetih Suresi Ayet 2) Müjdesiyle cevap verdi. Bu cevaba karşı beşerin efendisi hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Ruhul Emin! Şimdi gönlüm mesrur ve hoş edilmiş oldu, İşte ben Rabbım celle ve ala Hazretlerine gidiyorum.” buyurdu.
Hemen Cebrail Aleyhisselam Burak’ın önüne çekti. Nuru Cemâli Mevlâ hazreti Muhammed Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bu nedir?” diye sordu. Cibrîl-i Emin:“Allah âşıklarının biniti ve bütün müştak olanların gemisidir. Bu baban İbrahim Halil’in binitidir ki, bununla Beytullahı ziyaret ederdi.” dedi.
Resûlüllah Sallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey Cebrail! Bilmez misin ki, benim binitim şevk ve muhabbet, bu yolda azığım iştiyak ve hasrettir. Delilim de Halîlim olan Rabbim’dir. Ben ancak O’nun delaletiyle O’na vasıl olabilirim. Bana O’ndan başka kimse delil olamaz. Ey Cebrail! Allah’ın ağır muhabbetini, dağların ağırlığında olan marifetini ve yerlerin, göklerin, dağların yüklenmekten aciz oldukları emanetinin sırlarını yüklendiğim halde bu zayıf hayvan beni nasıl yüklenip taşıyabilir? Ey Cebrail! Sen Sidretül Münteha’da hayret içindeyken ve benim seyrangâhımın nihayeti tasavvur olunmayan mekân iken bana delil olmaya ve yol göstermeye nasıl takat getirirsin? Ey Cebrail! Ben neredeyim, sen neredesin? Benim bir vaktim vardır ki, o vakitte Rabbımdan başkası bana yâr olmaz. Ey Cebrail! Ben neredeyim, sen neredesin? Ben daima Rabbımın yanındayım. Bana yedirir içirir. Ey Cebrail! Sevdiğim Allah’ın misli ve naziri olmadığı gibi ben de sizin biriniz gibi değilim. Ey Cebrail! Binitle mesafeler kat olunur, delille cihetler istidlal olunur. Cihetler ise hâdis olan yerlerdir. Sevdiğim Hakk Celle ve Âlâ Hazretleri, cihetlerden münezzeh, hâdisattan berîdir. Yol yürümek veya hareket etmekle Zat-ı İlâhîsine varılmaz. İşaretle hak üzerine istidlal olunmaz. Esrarı maaniye arif ve maksadıma vâkıf olanlar bilirler ki: Cenab-ı Hakk’a Celle Celaluhü hazretleri ( Kâve Kavseyn ) yüce mertebesindeki yakınlığım Ümmühânînin evindeki yakınlığım gibidir.”
Cibril-i Emin! Seyyüdül Mürselin Sallahu aleyhi vesellem Efendimizin heybetinden titredi. “Ey Muhammed! Ben memleketinin hizmetkârı, devletinin perdedarı olmak için gönderildim. Bu burakı, Allâmel Ğuyûb olan Allah’ın emriyle getirdim. Zira padişahların âdetlerindendir ki, kendilerini ziyaret için davet ettikleri sevdiklerini götürmek için en aziz hizmetkârlarını ve en has binitlerini gönderirler. İşte ben de meliklerin âdeti ve sulûk edenlerin adabıyla huzuru saadetine geldim.”
Her kim Cenab-ı Hakk’a adım atarak, yol yürüyerek yaklaşırım zannında bulunursa hata etmiş olur. Cenab-ı Hakk Celle Celaluhü hazretleri örtü ile örtülüdür itikadında bulunan kimse dahi ilâhî ihsanından mahrum olur.
Vaktaki Arap ve Acemin en efdali olarak seçilmiş olan Nebi Sallahu aleyhi vesellem binmek için Buraka yaklaştı. Burak sıçrayıp önünden kaçtı. Cenab-ı Cibril: “Ey Burak, sana ne oldu. Bütün kâinatın kendisine müştak olduğu Resûl-i Kibriya Sallahu aleyhi vesellemin önünden sıçrayıp kaçmaktan utanmıyor musun? Allah’a yemin ederim ki, bu kerim olan Rasûl’den daha şerefli hiç bir saadet sahibi sana binmedi. Yeryüzüne ondan daha faziletli bir bahtiyar inmedi.” diye nida edince şöyle cevap verdi: “Ey Cebrail! Resûlüllah Sallahu aleyhi vesellemin önünden kaçmaklığım tekebbür ve tecebbürden değildir. Lâkin fahru şerefim artmak için ahirette de sırtıma binmesini arzu ediyorum. Eğer Rabbül Âleminin Resûlü bu ricamı kabul buyurduğunu bana vaad ederse, kendisine zelîl ve münkad olurum. Zira ben ayrılıktan korkarım. Ülfet ve vuslattan sonra ayrılık pek acı şeydir.”
Hazreti Peygamber Sallahu aleyhi vesellem Burağın istediği vaadi vererek Rabbını ziyaret için ona bindi. Melâike-i Mukarrabin, altı cihetten Habib-i Kibriya Sallahu aleyhi vesellem’i kuşatmak için yer yüzüne indi. Beşerin Efendisinin nurundan gökteki yıldızlar parıl parıl parlayıp ay ve güneşin nuru ziyadeleşti. Yüce âlem (Mekekût) ilâhî sevgilinin teşrif buyuracağı müjdeleriyle dolup cennet kapıları açıldı. Hûriler, başlarında saadet taçları bulunduğu halde nûranî çadırlarından çıktılar. Balıklar denizlerde tesbihe başladı. Bütün Peygamberler ve Rasüller sayısız faziletlerin sahibinin gelmesi için Mescidi Aksa’da toplandı, kuşlar saadet dallarında tesbih ediyor, rüzgârlar visalin kokusuyla esiyor, sema kapıları açılıyordu. Cebrail Aleyhisselam Sultan-ı Kevneyn Sallahu aleyhi vesellem Efendimizin yanında Burağın geminden, Mikâil Aleyhisselam devletinin üzengisinden tuttukları halde: “Resûl-i Mükerrem, Nebiyy-i Mübeccel ve Muazzam işte bu nuru âzamdır. Mevlâ O’na salat ve selâm etti.” diye nida ediyorlardı. Bu eşsiz seyr arasında Cibril-i Emin, şu müjdeyi veriyordu: “Ya Seyyidel Evvelîne vel Âhirîn, müjdeler olsun ki, gelmekliğinin şerefi için cennetin kapıları açılıp safa bahçesi süslendi. Cemâl perdeleri açıldı. Her tarafa nurlar saçıldı. Bu sevinç ve sururun hepsi Senin onlara gelmenden dolayıdır. Bu gece Senin gecendir, bu devlet Senin devletindir. Ey Allah’ın Rasûlü! Ben yaratıldığım günden beri bu geceyi bekliyordum. Seni her hacetim için saadet vesilesi ittihaz ettim. Sen ehli vesilesin. Zira ben dehşet ve hayret içindeyim, zihnim meşgul, kalbim mahzundur. Halik-i Mutlak Celle Celaluhü hazretleri, beni ezeliyetin ezelinde hayrete düşürdü. Na mütenahî ebediyyet meydanında beni durdurdu. (EVVEL) ilâhi isminin nihayetsiz meydanında döndüm dolaştım. Orada (EVVEL) bulamadım. (ÂHİR) ismi celîlinin nihayetsiz sahasında dolaştım (ÂHİRDE) O’nun (EVVEL) olduğunu anladım. Marifetinin yolunda bir arkadaş aradım. Yolda bana Mikâil Aleyhisselam’a rasgeldi. Şöyle dedi: “Ey Cebrail! Nereye gidiyorsun? Bilmezmisin ki, Zatullahın ma’rifet yolları kapalıdır. O’na gidilebilecek kapı azamet ve celâl ile perdelidir. Zamanlar geçmekle zat-ı ilâhisine varılamaz. O, mahdud olan mekânlarda bulunamaz.” Şöyle dedi: “Ey Mikâil! Hayret ve dehşet içinde olduğun halde seni bu makamda kim durdurdu?” Şöyle cevap verdi: “Beni Zatı Bari Celle Celaluhü hazretleri denizleri ölçmek, yağmur şeklinde diğer beldelere dökmek vazifesiyle meşgul eyledi, dalgaların miktarını ve dalgalardan meydana gelen en küçük kabarcıkların bile adedini bilirsem de Rabbımın hadd-ı Ehadiyyetine ve meded-i ferdaniyetine vakıf değilim.”