İMAM-I ALİ RIZA RADIYALLAHU ANH HAZRETLERİNİN HAYATI

On iki İmam’ın sekizincisi, İmam-ı Muhammed Cevad Taki Radıyallahu anh Hazretleri’nin babasıdır. Hicret-i Nebeviyye’nin 153. (M.770) senesi Rebiulahir ayının onbirinci Perşembe günü, Halife Mansur’un hükümdarlığı zamanında Medine-i Münevvere’de dünyaya teşrif ettiler. İsmi şerifleri “Ali”, künyeleri “Ebül Hasan Sani”, lakapları “Rıza”dır. Pederi İmam-ı Musa-i Kâzım Radıyallahu anh Hazretleri annesi de Necmiyye’dir Nesebi, Ali Rıza bin Musa-i Kâzım bin Cafer-i Sadık bin Muhammed Bakır bin Ali Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib’dir. İmam-ı Musa-i Kâzım Radıyallahu anh Hazretleri: “O’na kendi künyemi bağışladım.” buyurmuşlardır. Babasına dediler ki: “Halife Me’mun ondan razı olduğu için mi oğlun Ali’yi Rıza diye çağırıyorsun?” Hazreti İmam Hazretleri cevaben: “Hayır! Allah-ü Teala Hazretleri ve Resulü razı oldukları içindir.” buyurdu.

O’na uyanlar ve muhalifleri de O’ndan razıydı. Usuli Zikir ve Tasavvufu (tarikatı) babası İmam-ı Musa-i Kâzım Radıyallahu anh Hazretleri’nden alıp Horasan şahı ve zamanın sahibi olmuştur. Füyuzati Maneviyye ve Kemalati Ruhiyyesi pek yüksek olduğu cihetle bütün alemi hayrette bırakmıştır. Ta şark ve garbın uzak bölgelerinden ziyaretlerine gelerek (Atebei Ulfasına) yüksek eşiklerine yüz sürerlerdi. Huzuru saadetlerine gelen ziyaretçiler: “Ya İmam Kâinat! Sen Eşrefi mahlûkatsın.” dediklerinde onlara cevaben: “Hayır! Yanlış, kimin takvası ziyade ise Eşrefi mahlûkat odur.” deyip Hucurat Suresi 13’üncü ayetini okurdu. “İnne Ekremeküm İndellahi Etgaküm”

İMAM-I ALİ RIZA RADIYALLAHU ANH HAZRETLERİNİN ŞEHADETİ

İmam-ı Ali Rıza (RA) Hazretleri yirmi sene kadar İmamet-i Kübrada bulunarak Ümmet-i Muhammed’i Füyuzati Maneviyyesiyle dilşad nice âşıkları Allah Celle Celaluhü hazretlerine vasıl kılmıştır. Abbasi halifelerinden Memun zamanında elli yaşında olarak Hicret-i Nebeviyye’nin 203. (M.818) senesi Ramazan-ı Şerif’in yirmibirinci Perşembe günü Horasan’da bulunan Tûs (Meşned) şehrinde halife Me’mun tarafından zehirletilerek şehid edildi. Harun Reşid’in kabri yanına defnolunmuştur.1

Ebüssalt şöyle anlatıyor: “Bir gün Hazreti İmam’ın yanında idim. Bana buyurdu ki: ‘Şu gördüğün türbe Harun Reşid’in türbesidir. Türbenin dört tarafından toprak alıp bana getir.’ Gidip getirdim. Toprağı koklayıp: ‘Yakında burada, benim için kabir kazacaklar. Bir taş çıkacak, Horasan’ın bütün külünklerini getirecekler fakat taşı çıkaramayacaklar.’ buyurdu. Sonra : ‘Filan yerden toprak getir!’ buyurdu. Getirdim. ‘Benim kabrimi bu toprağı aldığınız yerde kazın. Kabrimi derin kazın ve laht yapın. Allah-ü Teâla Hazretleri kabri dilediği kadar genişletir. Sonra bir yaşlık görünür. O zaman sen, kabre bakarak sana şu söyleyeceğim sözleri söyle. Bunun üzerine bir su çıkar, kabir su ile dolar. Ufak balıklar görünür.’ Sonra bana bir ekmek verip: ‘Sen bu ekmeği al. Ufak ufak doğrayıp suya at. Balıklar bu ekmek parçalarının hepsini yerler. Sonra bir büyük balık çıkıp, küçük balıkları yer ve kaybolur. O zaman cesedimi suyun içine koyun. O zaman sen, sana şu söyleyeceğim sözleri söyleyince su azalır ve hiç kalmaz. Halife Me’mun da bunu görür. Yarın ben Me’mun’a gideceğim, dışarı çıktığımda başım kapalı ise benimle konuşma, eğer başım açık ise, konuş.’ buyurdu.

Ertesi günü sabah olunca elbiselerini giyip hazırlandı. Bu sırada Me’mun’un hizmetçisi gelip kendisini çağırdı. Kalkıp Me’mun’un yanına geldi. Me’mun’un önünde tabaklarda meyveler vardı ve üzüm salkımından yiyordu. Hazreti İmam’ı görünce ayağa fırlayıp Hazreti İmam’a sarıldı ve onu alnından öptü. Yediği üzümden Hazreti İmam’a ikram etti. O özür dileyip kabul etmediyse de halife, bir salkımı Hazreti İmam’a) tekrar ikram etti. Hazreti İmam ne kadar Israr ettiyse halife üzümden bir kaç tane alıp yedi. Hazreti İmam’a da yemesini ısrar etti. Hazreti İmam bu ısrar üzerine üzümden birkaç tane yedi. Biraz oturup sohbet ettikten sonra müsaade isteyip ayrıldı. Çıkarken, başını örtmüş olduğundan emri icabı kendisi ile konuşmadık. Evine gelince kapının kilitlenmesini emredip yatağına yattı. Ben evin içinde mahzun olarak bekliyordum.

Bu sırada Hazreti İmam’a çok benzeyen güzel yüzlü ve misk kokulu bir genç içeri girdi. Ben hayretle: ‘Kapı kilitli idi, sen içeriye nasıl girdin, sen kimsin?’ diye sordum. ‘Ben İmam-ı Ali Rıza’nın oğlu Huccetullah Muhammed bin Ali’yim. Beni bir saatte Medine’den buraya getiren zat içeriye aldı.’ dedi ve babasının yanına girerken bana: ‘Sen de gel!’ dedi. İçeri girdik. Hazreti İmam oğlunu görünce ayağa kalkıp oğluna sarıldı, bağrına bastı ve alnından öptü. O da yüzünü babasının yüzüne koydu. Bir şeyler konuştular. Ama ben anlayamadım. Sonra Hazreti İmam’ın dudaklarının üstünde kardan beyaz bir köpük gördüm. Daha sonra kendinden geçti ve temiz ruhunu teslim etti. Hazreti İmam’ın oğlu Muhammed bin Ali bana: ‘İç odadan su ve tahta getir.’ dedi. Ben içerde su ve tahtanın olmadığını bildiğim için: ‘İç odada su ve tahta yoktur.’ dedim. Emrini tekrar edince hemen kalkıp gittim. Hakikaten su ve tahta vardı. Alıp getirdim. ‘Yıkamak için yardım edeyim.’ dedim. O: ‘Bana yardım eden biri var.’ buyurdu. Kendisi yıkadıktan sonra bana: ‘İç odada, dolapta keten ve hanut (güzel kokulu buhur) vardı, onu getir.’ buyurdu. Gittiğimde, o zamana kadar hiç görmediğim güzel bir elbise dolabı gördüm. İçinden, kefen ve hanutu alıp getirdim, kefenleyip cenaze namazını kıldı. Sonra tabut istedi. ‘Bir marangoza yaptırayım.’ dedim, ‘İç odada vardır.’ buyurdu. İçeri girdiğimde hiç rastlamadığım bir tabut gördüm. Getirdim, Hazreti İmam’ın cesedini tabuta koydu. Sonra iki rekâtlık bir namaza başladı. Namazını bitirmemişti ki, evin damı yarıldı ve tabut oradan yukarı çıktı. Ben telaşla: ‘Şimdi ne olacak?’ dedim. Bana: ‘Sakin ol! Biraz sonra gelir.’ buyurdu. Evin damı yarıldı ve tabut tekrar geldi. Muhammed bin Ali, Hazreti İmam’ı tabuttan çıkarıp yatağına yatırdı. Sanki yıkama kefenleme işi yapılmamıştı. Sonra bana: ‘Kapıyı aç!’ buyurdu. O sırada halife Me’mun ve hizmetçileri gelmişti. Vefat haberini alınca çok ağladılar ve üzüldüler. Halife Me’mun: ‘Ey efendimi! Sana ne oldu?’ diyordu. Sonra teçhiz ve tekfin (yıkayıp kefenleme) işleri yapıldı. Kabir kazılırken ben orada idim. Daha önce bana Hazreti İmam’ın söylediklerinin hepsi oluyordu. Kabir açılıp su çıkınca ve küçük balıklar görülünce Halife Me’mun: ‘Hayatında olduğu gibi, vefatından sonra da kerametleri görülüyor.’ dedi. Orada bulunanlardan birisi: ‘Bu neye işarettir, biliyor musunuz? Ey Abbasoğulları! Sizin mülkünüz her ne kadar çok uzun müddet ise de bu küçük balıklar gibidir. Bir zaman gelir, Allah Celle Celaluhü Hazretleri sizden sizin üzerinize bir kimse musallat eder ve sizi yok eder.’ dedi.

Halife Me’mun: ‘Doğru söylüyorsun.’ dedi. Defin işi tamamlandıktan sonra Halife Me’mun bana: ‘Kabirde söylediklerini tekrar anlat.’ dedi. Ben de unuttuğumu söyledim. Halife de, bildiğim halde söylemek istemediğimi zannederek beni hapsetti. Hapiste bir yıl kaldım. Artık iyice sıkılmıştım. ‘Ya Rabbi! Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ve temiz akrabası hürmetine beni buradan kurtar.’ diye dua ettim. Hemen o anda İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh Hazretleri’ni gördüm. İçeri girdi ve: ‘Ey Ebüssalt! Gönlün mü daraldı?’ buyurdu. ‘Evet’ dedim. Mübarek elini zincirlerin üzerine koyar koymaz, zincirlerin hepsi açıldı. Elimden tutup saraydan çıktım. Bekçilerin yanından geçip gittik. Hiç birisi bizi göremedi. Sonra: ‘Allah Celle Celaluhü Hazretleri sana emniyet versin, seni korusun. Bundan sonra halife Me’mun’u görmezsin, o da seni bulamaz.’ buyurdu ve kayboldu. Ondan sonra halife Me’mun’u hiç görmedim.”

İMAM-I ALİ RIZA RADIYALLAHU ANH HAZRETLERİNİN BAZI MENKİBELERİ

Tüccarın biri dil tutukluğundan dolayı güçlükle konuşurdu. Kendi kendine: “İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh Hazretleri Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin evlatlarındandır. Huzuruna varayım da benim dilime bir ilaç tavsiye etsin.” diye düşündü. O gece rüyasında Hazreti İmam’ı gördü. Kendisine: “Kimyon, Sa’ter ve tuzu, su ile karıştır, iki üç kere ağzında çalkala, şifa bulursun.” Buyurdu. Sabahleyin kalktığında rüyasını hatırladığında rüya deyip ehemmiyet vermedi. Hazreti İmam’ın huzuruna gidip halini arz ettiğinde: “Senin dilinin ilacını rüyada söylemediler mi?” buyurdu. Tüccar tarif ettiği ilacı kullanınca konuşması hemen düzeldi.

……………………………………

Hazreti İmam’ın annesi anlatır: “Hamile olduğum zaman hiçbir ağırlık duymazdım. Geceleri uykuda karnımda tesbih ‘Sübhanellah’ ve Tehlil ‘Lailaheillallah’ sesleri işitir korkardım. Uyandığım zaman hiç ses duymazdım. Oğlum doğduğu zaman ellerini yere koyup, bir söz söyleyen veya münacaat eden bir kimse gibi dudaklarını oynatırdı.

……………………………………

İmam-ı Musa-i Kâzım Radıyallahu anh Hazretleri’nin annesi Hamide Hatun, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi rüyasında gördü. Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz O’na buyurdu ki: ‘Yakın zamanda, zamanın insanlarının en üstünü olan bir torunun olacaktır.’

……………………………………

Hazreti İmam bir gün hamama gitti. Oturup yıkanırken bir asker geldi ve Hazreti İmam’a: “Başıma su dök de yıkanayım.” dedi. Hazreti İmam: “Peki.” deyip askerin başına su dökmeye başladı. Biraz sonra Hazreti İmam’ı tanıyanlardan biri gelip bu hali görünce çok üzüldü ve askere: “Ey asker! Senin kendine hizmet ettirdiğin bu zat, Aliyyül Mürteza’nın ve Fatımatuzzehra’nın torunu İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh hazretleri’dir. Sen ne yaptığının farkında mısın?” dediler. Asker bunları duyunca yaptığı fenalığı anlayarak, Hazreti İmam’ın ayaklarına kapanıp: “Aman efendim! Niye bana kendinizi tanıtmadınız? Niçin bana hizmet ettiniz? Kusurumu affediniz!” diye özür dileyip ağladı. Hazreti İmam özrünü kabul edip, “Müslüman’a hizmet etmek sevap olduğu için senin isteğini kabul ettim.” buyurdu.

……………………………………

Halife Me’mun, Hazreti İmam’ı çok sever, sık sık onunla görüşürdü. Saray görevlileri mecburiyet karşısında hürmet gösterirlerdi. Bir araya geldiklerinde Hazreti İmam saraya gelince sarayın perdesini kaldırmamaya ve onu karşılamamaya karar verdiler. Fakat Hazreti İmam’ın her gelişinde, ellerinde olmadan kalkıp karşılayıp perdeyi kaldırıyorlardı. Bir gün Hazreti İmam’ı karşıladılar, perdeyi kaldırmakla biraz durakladılar. O anda perde, peydah olan rüzgârla kalktı. Çıkışında da rüzgâr perdeyi kaldırdı. Bunu gören saray görevlileri: “Allah-ü Teâla Hazretleri’nin aziz ettiği kimseyi kimse küçültemez.” diyerek eski adetlerine devam ettiler.

……………………………………

İbrahim İbn-i Abbas Rahmetullahi aleyh hazretleri diyor ki: “İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh Hazretleri öyle büyük bir Âlim idi ki, hangi ilimden olursa olsun, sorulan her meseleye çok güzel cevaplar verirdi. Halife Me’mun, kendisine çok sual sorar, verdiği cevaplara hayret ederdi. Hazreti İmam az uyur, çok namaz kılar ve çok oruç tutardı. Muhtaç olanları arayıp bulur, onlara yardımcı olurdu. Bir hasır üzerinde oturur, yatacağı zaman da o hasır üzerinde yatardı. Her işinde Allah-ü Teâla Hazretleri’ne karşı tam bir teslimiyet ve tevekkül üzere idi. Yüzüğünün taşında ‘Hasbiyallah’ (Allah-ü Teâla Hazretleri bana kâfidir) yazılı idi.”2

1-Kadiri Yolu Saliklerinin Zikir Makamları S.44

2-İslam Ansiklopedisi 3. Cilt S. 98-102

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir