MÂRUF-U KERHİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Evliyanın büyüklerinden, adı “Mâruf ” künyesi “Ebu Mahfuz”dur. Babasının adı Firuz’dur. “Mâruf Ali Bin Kerhi” diyenler de vardır. Bağdat’ın Kerh beldesinden olduğu için Kerhi denilmiş olup “Mâruf -i Kerhi” olarak tanınmış, Sofıyyeyi Aliyyenin büyüklerindendir. Tasavvufta örnek, Hak Teâla Hazretleri’ne giden yolun rehberi, zamanındaki âşıkların efendisi idi. Maruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin doğum tarihi kesin olarak belli değildir. İkinci asırda yaşamıştır. İranlı Hıristiyan bir anne babanın çocuğu iken Hıristiyanlığı öğrenmesi için rahibe gönderilmişti. Kardeşi İsa onun İslâm’a gelişini şöyle anlatmaktadır: “Kardeşim Mâruf ’la okula gidiyorduk. Hıristiyan hoca (rahib) (haşa) ‘Allah üçtür. Baba, oğul, ve Ruhül Kudüs’ derdi. Kardeşim Mâruf ‘Allah birdir’ diye bağırırdı. Rahib onu döverdi, zaman böyle geçti. Annesi ona olan sevgisinden dolayı ‘Eğer Allah-ü Teâla Hazretleri oğlumu geri gönderirse o hangi dinde ise bende o dine tabi olacağım’ dedi.”

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri, İslam’a girişini ise şöyle aktarıyor: “Camiye gittim. Vaaz eden bir zatı muhterem vardı. Cemaat onu dinliyordu. Şöyle diyordu: ‘Kim Allah-ü Teâla Hazretleri’nden yüz çevirirse, Allah-ü Teâla Hazretleri de ondan yüz çevirir. Kim kalbiyle Allah-ü Teâla Hazretleri’ne kavuşmayı arzu ederse ve O’na koşarsa, Allah-ü Teâla Hazretleri onu rahmetiyle karşılar.’ Bu zat Muhammed İbni Semmak Rahmetullahi aleyh hazretleri idi. Onun sözleri kalbime tesir etti. Cemaat bana baktı, beni İbni Semmak’a götürdüler, başımı okşadı. ‘Merhaba ey Rabbini arayan, merhaba ey Allah’ın sevgisine muhabbetine kavuşan kişi’ dedi. Rahibin bana yaptığını hatırladım, tam bu sırada: ‘Rahibin hareketi mi?’ diye sordu, nasıl biliyordu. ‘Evet’ dedim. Bana: ‘Allah-ü Teâla Hazretleri’ne dua et, kabul olur’ buyurdu. Allah-ü Teâla Hazretleri’ne dua ettim. Öğrendim ki, rahib Müslüman olmuş, sonra İbni Semmak Rahmetullahi aleyh hazretleri beni İmam-ı Ali Rıza Hazretleri’ne götürdü. Durumu anlattı, onun eliyle Müslüman oldum.”

Mâruf, Kûfe’de ciddi bir eğitimden geçer. İmam-ı Ali Rıza’nın çocuklarıyla birlikte büyüdüğü için aileden sayılır. İmam-ı Ali Rıza “O neseb bakımından değilse de huy ve muhabbet bakımından Ehl-i beyttendir. Nasıl ki ceddimiz Selmân-ı Farisi’yi ilhak edip Ehl-i beytten saydı Ma’rûf da bizdendir.”

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri bir zaman sonra Bağdat velileri arasında zikredilir ki Zekeriyya bin Yahya Rahmetullahi aleyh hazretleri ve Seriyyüs Sakâtî Rahmetullahi aleyh hazretleri gibi zirveleri O yetiştirir. Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi aleyh hazretleri gibi bir müştehid bile bazı meseleleri ona getirir. O’nun yanında diz çöker ve edebinden sesi zor işitilir. Bağdatlılar O’nu çok severler. Zira O Allah’ın izniyle öldükten sonra bile feyz ve nasihat veren dört veliden biridir. (Diğerleri Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hafi ve Mansur bin Ammâr’dır Mesela Seriyyüs Sakâtî Rahmetullahi aleyh Hazretleri onun kabrine sıkça gider. Elbette Allah-ü Teâla’dan ister ama O’nun hatırını vesile eder.

Allah-ü Teâla Hazretleri bazı kullarını seçer ve sever. Onların üstüne nisan yağmuru gibi nimet yağdırır ki Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri bunlardan biridir. Nitekim bir zaman sonra Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh Hazretleri gibi bir velinin dizi dibine oturur. Gökler duvak duvak açılır, hallere ve sırlara kavuşur.

Ahmet bin Hanbel Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Yahya bin Main, Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne müracaat ederler ve birçok meseleleri O’ndan öğrenirlerdi. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri “Bağdat’ın İmamı ve zahidi” lakabını aldı. Dinde İmam olup Fıkıh, Hadis, Tefsir ve Kelâm ilminde büyük âlimdir. Bütün ilimlerde hüccet “senet” idi. İçtihad makamına erişmişti. Cömertlik ve kerem sahibi olup sağlığında ve vefatından sonra da yardım yapan büyük velilerden biridir.

MÂRUF-U KERHİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Müslüman olan, ilim tahsil eden Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri uzun seneler sonra memleketine döndü. Sabırla onu bekleyen annesi bağrına bastıktan sonra: “Oğlum! Hangi Hangi din üzeresin?” diye ordu. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri: “İslâm dini üzereyim.” deyince annesi Kelime-i Şahadet getirerek imanla şereflendi ve bütün aile Müslüman oldu.

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri dinin emirlerini gözetmekte, ibadette, haram ve şüphelilerden kaçmada çok meşhur olmuştu. İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh Hazretleri’nin hizmetinde bulunmuş, O’nun çocuklarıyla bir yaşamış ve Ehl-i Beyt’ten bilinmiştir. İmam-ı Ali Rıza Radıyallahu anh Hazretleri O’nun için: “Mâruf, huy ve muhabbet bakımından Ehl-i Beyt’tendir, fakat neseb bakımından değil. O bize dahil edilmiştir.” buyurmuştur.

Şeriat ilmini İmam-ı Azam Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin müridi olan Habib-i Rai Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden öğrendi. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri, Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden feyz almış, sohbetlerine devam etmiş ve Tarikatı Usûl ve kaidesine göre Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden telkin almış ve mana yurdunda nice inciler devşirmiştir.

MÂRUF-U KERHİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN VEFATI

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri vefat etmeden biraz önce Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne: “Ben öldüğüm vakit gömleğimi sadaka olarak bir fakire verirsin. Dünyaya nasıl çıplak geldimse yine çıplak gitmek isterim.” diye vasiyet etti. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri hastalanıp yatağa düştüğü zaman herkese hüsnü muamelede bulunduğundan, vefat ettikten sonra Hıristiyanlar ve Yahudiler onun kendilerinden olduğunu iddia ettiler. Müslümanlar ise, “O bizdendir.” dediler. Bu iddialar olurken hizmetçilerinden biri gelip: “Efendimizin bir vasiyeti var, benim cenazemi yerden kim kaldırırsa ben o zümredenim buyurdu.” diye haber verdiler. Hıristiyan ve Yahudiler geldiler, mübarek cenazesini yerden kaldıramadılar. Müslümanlar el attığında naaş tüy gibi hafifler ve kuş gibi uçar.1 Bu hal üzere orada bulunanlar topyekun Müslüman olurlar. Ulu zatın güzelliği insanların yüzüne aksetmiştir adeta…

Hicret-i Nebeviyye’nin 200. (M. 815) senesinde Bağdat’ta vefat etti ve oraya defnedildi. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri ne cennet arzusunda, ne de cehennem korkusundan dolayı ibadet etti. O yalnız Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne olan aşkından ve muhabbetinden dolayı ibadet etti. Allah Celle Celaluhü Hazretleri de O’nu en yüksek makamlara yükseltti ve aradaki perdeleri kaldırdı. Hem Hakk Teâla Hazretleri’nin hem de halkın sevgilisi oldu.

MÂRUF-U KERHİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN BAZI MENKIBELERİ

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri bir gün bir yere giderlerken yolda bir kaç sarhoşa rastlar. Bunlar Şeyh Hazretleri’ni rahatsız ederler. Müridleri bu kimselere beddua etmesini isterler. O da: “Peki edelim.” der ve ellerini kaldırıp: İlâhi! Bunları dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir.” diye dua eder. Bunu duyan sarhoşların hepsi ellerindeki şarap kablarını yere atıp Şeyh Hazretleri’nin ayağına kapanıp tevbe ederler. Şeyh Hazretleri: “Biz cefalarından, kendileri de sarhoşluk belasından kurtuldular, duamızın hayır ve bereketiyle.” diye buyurdular.

……………………………………

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin dayısı şehrin valisi idi. Bir gün mahallede dolaşıyordu. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni gördü. Bir kenarda oturmuş ekmek yiyor, önünde de bir köpek. Bir lokma kendi ağzına bir lokma da köpeğin ağzına koyuyordu. Dayısı: “Köpekle birlikte yemeye utanmıyor musun?” diye çıkıştı. O mübarek de: “Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum.” dedi ve başını kaldırıp havadaki kuşa seslendi. Kuş uçup geldi eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü. Mâruf : “Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden utanandan her şey utanır.” dedi ve dayısı bu hali görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.

……………………………………

Muhammed bin Mansur, Tusi haber veriyor: “Bağdat’ta Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin huzuruna gittim. Yüzünde bir yara izi gördüm. ‘Dün burada iken yüzünüzde bir şey yoktu. Bu nedir, bir şey mi oldu?’ diye sordum. ‘Seni ilgilendirmeyen şeyi sorma, sana yarayanı sor.’ dedi. ‘Allah aşkına söyle.’ dedim. O’da: ‘Bu gece namaz kılıyordum. Mekke’ye gidip Kâbe’yi tavaf etmek istedim. Su içmek için zemzem kuyusuna gittim. Ayağım kaydı ve yüzüm oraya çarptı, bu iz ondandır.’ buyurdu.”

……………………………………

Abdülaziz bin Mansur Rahmetullahi aleyh hazretleri diyor ki: “Babamdan işittim. Babam şöyle anlattı: ‘Biz Ahmet bin Hanbel Rahmetullahi aleyh hazretleri ile beraberdik. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden bahsedildi. Orada bulunanlardan bazıları onun ilmi zayıftır dediler. Bunun üzerine Ahmet bin Hanbel Rahmetullahi aleyh hazretleri: ‘Böyle konuşmayın, siz Mâruf ’un kavuşmuş olduğu ilimden bir şeye kavuşabildiniz mi?’ diye cevap vererek onları susturmuştu.”

……………………………………

Yahya bin Muin ve Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi aleyh Hazretleri Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin yanına geldiler. Yahya bin Muin, Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne Secde-i Sehv’i sormak istiyordu. Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi aleyh Hazretleri Yahya’ya: “Sus.” dedi. Fakat o susmadı ve: “Ya Ebel Mahfuz, Secde-i Sehv hakkında ne dersin?” diye sordu. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Kalbin namazdan gafil olup namazdan başka bir şeyle meşgul olmasından dolayı bir cezadır.” deyince Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Ne güzel ve manalı cevaptır.” buyurdu.

……………………………………

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri anlatır: “Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni rüyamda gördüm. Arşın altında durmuş, gözü açık halde kalmış, hayran hareketsiz kendinden geçmiş bir halde idi. Allah-ü Teâla Hazretleri meleklere: ‘Bu kimdir?’ diye sordu. “Ya Rabbi! Sen daha iyi bilirsin.’ dediler… Allah Celle Celaluhü Hazretleri: ‘Bu Mâruf ’tur, Benim muhabbetimden mest ve hayran olmuştur. Beni görmeyince, kendine gelmez.’ buyurdu.”

……………………………………

Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri Ramazan ayından başka ayda nafile oruç tutarken Bağdat çarşısından geçiyordu. İkindi vakti bir sebil su dağıtıcısı, “Benim suyumdan içene Allah-ü Teâla Hazretleri rahmet etsin” diye bağırıyordu. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri sucunun elindeki bardağı alıp içti. Talebeleri; “Efendim siz oruçlu değil miydiniz?” “Evet oruçlu idim, fakat bu su dağıtıcısının duası üzerine nafile orucu bozdum.” diye cevapladı. Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni vefat edince kendisini rüyada gördüler. Dediler ki: “Allah-ü Teâla Hazretleri sana ne muamele eyledi?” “O su dağıtıcısının duası ile daha fazla ihsana kavuştum” dedi.

……………………………………

Mâruf-u Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, “çocuk sahibi olabilmek” için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde İslâm’a davet eder. Adam “İyi ama” der, “ben buraya din değiştirmeye gelmedim ki. İstediğim sadece bir evlad.”

– “Allah Celle Celaluhü hazretleri sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin.”

Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir tuhaf olur. “Hayır” der, “kalbim daralıyor, dilim söylemiyor.”

-“Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana harfleri oku.”

Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lamelif, ye ile biter. Her mısra Allah-ü Teâla’nın sıfatlarını ve Muhammed Aleyhisselam’ın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk, alfabeyi bitirip devam eder. “Ağlatan, güldüren, öldüren, dirilten Allah’a yemin ederim ki. O’nun kapısından başkasına giden mutlaka zarar etti. O’ndan başkasından ne zarar gelebilir, ne fayda. Kul isyan eder, örter Aliyy-ul A’â.

Rahip bu sözleri söyleyeni değil söyleteni arar ve doğruyu bulur. Çocuğun babasını da İslâm’a davet eder. Adamcağız itiraz etmez, zira yıllar evvel Şeyh Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin ettiği dua kulaklarında çınlamaktadır.

……………………………………

Muhammed Mansuri Tusi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatır: “Bir gün Mâruf ’u Bağdat’da gördüm. Yüzü sıyrılmış. Sebebini sordum. ‘Sana ait olmayan şeyi neden sorarsın?’ dedi. Yemin verdirdim. ‘Kimseye söyleme. Bir gün sabah namazını Bağdat’da kıldım. Sonra vardım Kâbe’yi tavaf ettim. Zemzem kuyusuna su içmek için gittim. Ayağım kaydı, düştüm, yüzüm sıyrıldı.’ dedi.”2

……………………………………

Dayısı şehrin naibi idi. Bir gün geçerken gördü ki Mâruf-u Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri ekmek yer, bir kendi ısırır bir köpeğe veriyor. “Ey Mâruf! Utanmaz mısın ki köpekle beraber yersin” dedi. Hazret: “Haklısın, ben de utandığımdan böyle yerim.” cevabını verip başını kaldırdı. Havada gördüğü bir kuşu çağırdı. Kuşbaşını tüyü arasına gizledi. Hazretin önünde oturdu. Dayısı: “Bu kuş niçin başını gizleyip, göstermez?” diye sorunca kendisine şu cevabı verdi: “Ben Allah’tan utanırım. O da (kuş) benden utanır. Her kim Allah’tan utanırsa, halk da ondan utanır.” dedi. Dayısı utandı.3

1-Tezkiretü’l-Evliya F. Attar

2-Tezkiretü’l-Evliya F. Attar

3-Tezkiretü’l-Evliya F. Atar

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir