Asıl Esmalar

SA’İD BİN MÜBAREK ALİYYÜ’L-MAHZUMİYYÜ’L-BAĞDADİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleri, evliyanın ve bütün ilimlerde söz sahibi olan imamların büyüklerinden. Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib Radıyallahu anh Hazretleri’nin evladından olduğu için Seyyid’dir. Irak’ın Nehr-ül Melik kasabalarından biri olan Kaylaviye’de doğdu. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin lakabları “Mübarek Mahzumu”dur. İsimleri “Ebu Said el Mübarek” tir.

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin sıfatlarından bilgi sahibi kerametleri görülen bir zat idi. Doğduğu yerde zahiri ilimleri çeşitli âlimlerden öğrendi ve zamanının bir tanesi oldu.

SA’İD BİN MÜBAREK ALİYYÜ’L-MAHZUMİYYÜ’L-BAĞDADİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri, evliyanın büyüklerinden olan Aliyyül Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin manevi sohbetlerine can attı ve kendini bu takva okuluna kaptırdı. Aliyyül Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin manevi sohbetlerinden çok istifade etti ve tarikatı telkin alıp çok kısa zamanda çok mesafeler kat etti ve takva okulunda nice susayanlara yol gösterdi. Yolda kalmışlara önderlik yapıp çok derviş yetiştirdi.

SA’İD BİN MÜBAREK ALİYYÜ’L-MAHZUMİYYÜ’L-BAĞDADİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri şu dünyaya gelişinin gayesini en güzel şekilde yerine getirmenin bahtiyarlığına erdi. Nihayet Hicret-i Nebeviyye’nin 557. (M. 1162) senesinde Irak’ın Nehr-ül Melik kasabasında dünyaya veda edip vefat etti. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri şefaatlerinden, al-i himmet ve nazarlarından ayırıp mahrum etmesin. (AMİN)

SA’İD BİN MÜBAREK ALİYYÜ’L-MAHZUMİYYÜ’L-BAĞDADİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKIBELERİ

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Hızır Aleyhisselam ile görüşürdü. Aynı zamanda zamanının bir tanesi olan Arifler kutbu, gelmiş ve gelecek evliyanın baş tacı, kıyamete kadar veliler şahı olan Pir Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri’nin üstadı idi. Gavs’ul Azam Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh hazretlerine çok hürmet eder ve edebli davranırdı ve derdi ki: “Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh benden bir hırka alıp giymiştir. Ben de O’ndan hırka alıp giydim. Biz, daima birbirimizden hırka alıp giyerdik.” buyurarak alçak gönüllülüğünü beyan eyledi.

……………………………………

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri hayatının tamamını takva ve tasavvuf yoluna adadı. Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri bir gün konuşmasını tarikatın yüksek dereceleri üzerine yapmıştı. Sohbetinde bulunanlar O’nun bu konuşmasını tam anlayamadılar ve itirazlarda bulundular. Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri izin isteyip bir ilâhi okudu. Bu ilâhiyi dinleyen Pir Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri oturduğu yerde birden vecde (cezbeye) gelip Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin izniyle havada uçmaya başladı. Orada oturanlar hayretler içinde kaldılar ve arkasından gittiler. Seyyid Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri’ni medresede buldular.

……………………………………

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri bir gün abdest alacaktı. Dervişlerinden Ebü’l Hasen Ali el Küreşi Rahmetullahi aleyh hazretleri kendisine ibrik götürüyordu. İbrik birden elinden düşüp parçalandı. Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri çok telaşlanan dervişine şefkatle bakarak, yerdeki ibriğin parçasını eline alır almaz, diğer parçaları ona yapışmış gördüler. Hatta içi su ile dolu idi.

……………………………………

Yine bir defasında kıra gitti. Öğle vakti olduğunda Kıbleye yönelerek Ezan okumaya başladı. “Allahü ekber” dediğinde, tekbirin heybetinden yer sarsıldı.

……………………………………

Bir gün Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin huzuruna iki sandık getirdiler. O sırada dervişlerine ders veriyordu. Sözünü yarıda kesip gelenlere: “Sizler Eshab-ı Kiram’a dil uzatan, haklarında kötü sözler söyleyen kimselersiniz. Bu sandığın içindekilerle beni imtihan etmek için geldiniz.” dedi. Kürsüden inip sandıkların yanına geldi. Birinin kapağını açtığında içinde bir çocuğun oturmakta olduğu görüldü. Çocuğun elinden tutup: “Kalk! Deyince çocuk içinden fırlayıp dışarıda koşmaya başladı. Diğer sandığın ağzını açtığında onunda içinde bir çocuğun olduğu görüldü. O çocuğun alnına parmağını dokundurup “topal ol” dedi. Çocuk dışarı çıktığında topallayarak yürüdüğü görüldü. Çocuğu getirenler hayretler içinde dona kaldılar. Çünkü önceki sepete topal bir çocuk diğerine de sağlam bir çocuk koymuşlardı. Topal olan çocuk sağlam, sağlam olan da topal olmuştu. Onlar bu hali görünce derhal tevbe ettiler ve dediler ki: “Yemin ederiz ki, bu çocukların durumlarını Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nden başka kimse bilmiyordu.”

……………………………………

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin dualarını Cenab-ı Hak Celle Celaluhü Hazretleri kabul eylerdi. Çok hasta olan bir kimseyi ziyaret etse hasta sıhhate kavuşur iyileşirdi. Bir kimseye şefkatle baksa o şahıs kötü ahlaklı bile olsa Salih bir Müslüman olurdu. Vefatı anında oğlu Said: “Babacığım, bana vasiyet eder misin?” dedi. O da oğluna: “Evladım! Abdûlkâdir-i Geylânî’ye karşı çok hürmetli ol.” buyurdu. Orada bulunan âlimlerden Muhammed El Medini Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Ey Efendim! Abdûlkâdir-i Geylânî Kaddesallahu Sırruh Hazretleri’nin halinden bize anlatır mısınız?” dedi. O da: “O bu zamandaki evliyanın çiçeğidir. Yeryüzündeki insanların Allah-ü Teâlâ Hazretleri’ne en yakın ve O’na en sevimli olanıdır.” buyurdu.

……………………………………

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri buyurdu ki: “Velinin kalbinde dünya malına karşı hiçbir muhabbet olmamalı, kalbi bütün kötü huylardan temizlenmelidir, hiç kimse ile münakaşa etmemeli, herkesle hoş geçinmelidir. Elinde olanları muhtaçlara verip, onlara hizmeti ganimet bilmelidir.”1

……………………………………

Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri bir gün çölde kaldığını, acıktığını anlatıyor. “Nefsim beni Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nden yemek istemeye teşvik etti. Ona şöyle dedim: ‘Ey nefis, bu hal tevekkül sahiplerinin edebine uymaz.’ Bunun üzerine bana şöyle dedi: ‘Öyle ise O’ndan sabır iste.’ Bu aklıma yattı. Yapmak istedim, bunun üzerine şiir halinde bana: ‘O bilmiyor mu ki biz ondan daha yakınız. Muhakkak bize geleni yolda bırakmayız. Ebu Said el Mübarek Mahzumiyyü’l-Bağdadi Rahmetullahi aleyh sabır edinmeyi arzuluyor, sanki yaratan onu ne görüyor ne biliyor.’ dendi.”2

1-İslam Ansiklopedisi 6.C. S.215

2-Onların Alemi S.192

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

EBU’L-BEREKÂT ALİ BİN YUSUF UL-KUREYŞİYYÜ’L-HAKKÂRÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Irak ve Doğu Anadolu evliyasının büyüklerinden, künyesi “Ebu’l-Berekât” olup ismi “Ali Kureyşiyyü’l-Hakkâri”dir. Aslen Lübnan’da Baalbek yakınlarında Beyt-i Far beldesinde doğdu. İlim aşkıyla yanan bir ailenin evladı olan Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri küçük yaşta yüksek ilim sahibi âlimlerin meclislerine devam etti. Gençliğinin baharında kalbi ilimle ve Allah Teâla’nın aşkı ile doldu.

EBU’L-BEREKÂT ALİ BİN YUSUF UL-KUREYŞİYYÜ’L-HAKKÂRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Tasavvufta en yüksek dereceler sahibi olan Ebül Ferec Yusuf Et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin meclisine can atıp Tarikatı telkin aldı ve doğu evliyasının birçoklarına kavuşup görüştü. Yüce makamlara üstün ahlâk ve davranışlara sahip oldu. Allah-ü Teâlâ Hazretleri’ne yakın olmaktan bahsedilince sözü O (RA) alır, velayetin üstünlük ve hükümleri O’nun dilinden dinlenirdi. O Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin Ölü kalpleri diriltmek, karanlık gönülleri aydınlatmak, hikmetli sözleri söylemek, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin kullarını yetiştirmek için vazifelendirilen bir kimseydi.

Hakkâri gibi dağlık ve sert kış şartlarına sahip bir memlekette hizmet edip yüksek makamlara ulaştı. Üstünlükleri dillere destan oldu. Sevgisi gönüllerde yeşermeye başladı ve nice insanları bahtiyarlar katarına dahil etti. O zühd ve takvada eşsiz dünyaya kıymet vermez, Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin rızasına muhalif hiçbir söz ve harekette bulunmazdı. Tevazu ve kerametler sahibi akıl ve zekada üstün bir kimse idi. O değil haram ve şüphelilerin yanından geçmek, helalden kullandığı şeylerin hesabını nasıl vereceğini düşünürdü. Mubahları, yaşamak için zaruri olduğu miktarda kullanırdı. Doğu evliya ve ulemasının birçoğu onun ilim ve feyizlerinden istifade etti. Salih kimseler O’nun meclislerinde bulundular.

EBU’L-BEREKÂT ALİ BİN YUSUF UL-KUREYŞİYYÜ’L-HAKKÂRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Hakkâri’de vefat etti. Doğum ve vefat tarihlerine rastlanmamıştır. Vefat tarihi olarak 13. yüzyılın sonları olabilmesi ihtimali rivayetler arasındadır. Amcasının inşa ettirdiği ve kendisinin ders verdiği zaviyeye defnedildi. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri bizi şefaatlerinden, al-i himmetlerinden mahrum etmesin. (ÂMİN)

EBU’L-BEREKÂT ALİ BİN YUSUF UL-KUREYŞİYYÜ’L-HAKKÂRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKIBELERİ

Dostlarından Ebü’l-Feth Nasr bin Rıdvân anlatır: “Bir ilkbahar günü Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, talebeleri ve birçok Allah dostu da olduğu hâlde, zaviyeden çıkıp dağa doğru tırmandılar. İçlerinden biri, ‘Bugün canımız ne kadar da nar istiyor. Acı tatlı fark etmez.” dedi. Daha sözünü bitirmeye fırsat kalmadan, etraftaki meşe ağaçları narla doldu. Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, narları toplayıp yemelerini söyledi. Toplayıp yediler. Sonra zaviyeye döndüler. Bir saat sonra hocalarından ayrılan bir grup talebe biraz önce nar yedikleri yere gittiler. Ağaçlarda narın eseri bile yoktu.”

……………………………………

Talebelerinden Nasrullah bin Ali Humeydî, bir gün yüksekçe bir dağın tepesine yakın bir yerinde yürüyordu. Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri de dağın eteğinde oturuyordu. Birden bir rüzgâr çıktı. Nasrullah bin Ali’yi rüzgâr önüne katıp, dengesini kaybettirdi. Yuvarlanmaya başladı Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri rüzgarın dinmesi için dua etti. O anda rüzgâr dindi ve Nasrullah da bulunduğu vaziyette kıpırdayamadan durdu. Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri rüzgâra emredip, Nasrullah’ı aldığı yere bırakmasını söyledi. Allah-ü Teala’nın izni ile rüzgâr onun bu emrini hemen yerine getirdi.

……………………………………

Ebü’l fadl Meali bin Temimi Musuli anlatir: “Yedi sene Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne hizmet ettim. Bir gün yemek yedikten sonra elini yıkıyor bende su döküyordum. Bana ‘Istediğin bir şey var mı?’ diye sual buyurunca ‘Evet duanız bereketiyle Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek isterim.’ dedim. O da Allah-ü Teâlâ Hazretleri sana kolaylık versin, her uzağı yakın etsin. Kur’an-i Kerim’i ezberlemekte yardımcın olsun.’ diye dua etti. Ondan sonra Kur’an-i Kerim’i kısa zamanda hıfzettim. Allah-ü Teâlâ Hazretleri O’nun duası bereketiyle bana uzak olan yer yakın, güç olan şeyleri de kolay eyledi.”

……………………………………

Ariflerden Carullah Ebu Hafs Ömer bin Muhammed Magribi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatır: “Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin tasarrufları açık, kerametleri çok, devamlı Allah-ü Teâlâ Hazretleri ile beraber halka karşı çok merhametli, insanları kırmayan bir hali vardı. Bu haller O’nun huyu olmuştu. Bir gün Lahis köyündeki zaviyesinde sohbetiyle şereflenmekteyim. Yufka içinde kızarmış koyun eti yemek hatırımdan geçti. Çok geçmedi ki bir aslan, ağzında durulmuş yufka ekmekle kapıdan girdi. Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne doğru yürüdü. Aliyyü’l-Hakkâri Rahmetullahi aleyh Hazretleri beni gösterdi. Aslan da getirip benim önüme koydu ve gitti.”

……………………………………

1-İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 178.

2- Hadîkatü’l-Evliyâ / Velîler Bahçesi, Hocazâde Ahmed Hilmî.

3-Tezkiretü’l-Evliyâ, Ferîdüddîn-i Attar.

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

EBU’L-FERAC YÛSUF ET-TARSÛSÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Evliyanın büyüklerinden olan Ebu’l-Ferrâh Mehmed Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretlerinin künyesi “Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî”dir. Ebu’l-Ferrâh Hazretlerinin doğum tarihi ve doğum yeri kaynaklarda bildirilmemektedir. Hicrî 3 Şaban 447 tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.

Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretleri zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil etti. İyiliksever, güzel huylu ve güzel görünüşlü bir zat idi. Zamanının bir tanesi idi. Karşılaştığı kimselere çok mütevazı davranırdı. Arkadaşlarından veya dervişlerinden birinde uygun olmayan bir davranış görse, onu tatlı bir şekilde ikaz eder ve bu işi yapmasına mani olurdu.

EBU’L-FERAC YÛSUF ET-TARSÛSÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretleri, tarikat ilmini Abdulvâhid bin Abdülazîz et-Temîmî’den ve Şeyh İzzeddîn Ahmed Fârusî’den aldı. Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretlerinin ilminden zahiren ve manen birçok kimseler istifade etti ve nice yolda kalmışlara mana yolunda ışık tuttu. Manevî yolda nice susuzları suya kandırdı. Birçok kerametleri görülmüştür.

EBU’L-FERAC YÛSUF ET-TARSÛSÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh hazretleri dalalette kalmış insanları yaklaşık elli beş sene hakka davet edip hizmet etti. Nice dalalette kalanlara önderlik yaptı. Nihayet şu köhne dünyadaki imtihanını en güzel şekilde verip gayeyi de yerine getirmenin Bahtiyarlığı ile fani âleme veda ederek Bağdat’ta vefat etti. Büyük bir kalabalık yarenleriyle bugünkü kabristanına defnedildi. Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri bizi şefaatlerinden, al-i himmet nazar ve muhabbetlerinden ayırıp mahrum etmesin. (AMÎN)

EBU’L-FERAC YÛSUF ET-TARSÛSÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKIBELERİ

Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî Rahmetullahi aleyh Hazretleri, insanlara daima doğru yolu gösteren, dinin emir ve yasaklarını anlatan büyük bir âlim idi. Kelime-i Tevhîd ve Kelime-i Şahâdet ile, tebessüm ederek vefat etti.

Buyurdu ki: “Ey Kardeşim! Himmetini kendini yakmak için harcamaktan, hevâ ve hevesinin dalgaları arasında kalarak kendini boğmaktan çok sakın. Nefsine karşı Allah Teâla Hazretleri’nden kork. Nefsine karşı hazırlıklı ol. Daima nefsinin yenilmesi için çalış. Böyle yaparsan sonunda zelil olmaktan, hesap verme korkusundan, dostlarla alâkayı kesmekten kurtulur, seçilmişlerden olursun. Nefsi, kişinin kimliğidir. Tevazu ettiği zaman yükselir, kendini büyük gördüğü zaman alçalır.”

……………………………………

Yine buyurdu ki: “İlmin ve yakînin zirvesine ancak tevazu ile erişilir. Nefsine muhalefet hususunda çok sağlam ol. Günaha asla meyletme. Günahın sonu ateştir. Geceni Allah Teâla’ya ibadet etmek ve itaatle geçir. Gafil kimseler geceyi uyku ile geçirir. Cahil ve gafil, oyun ve eğlence ile oyalanır. Hâlbuki ehlullah uyanıktır. Bir işi yapmak istediğin zaman, o işte insaflı ve adaletli ol ki, hakkı olmayan birine o işi teslim etmeyesin.

Allah Teâla’yı çok zikret. Kendini haksızlık yapmaktan uzak tut. Çünkü bulunduğun makam, hak üzere bulunulacak, hak üzere yürünülecek bir makamdır. Kızdığın zaman affa sarıl, çünkü affetmek suretiyle yapacağın hata, ceza vermek suretiyle yapacağın hatadan daha iyidir. İşlerinde dindar, hikmet ehli olan ve din gayreti bulunan kimseleri seç. Onlar arasından da olgun görüşlü, konuşmayı iyi bilen, delili sağlam olanlarını seç. Allah Teâla’yı ve Resulü’nü en iyi bilen kimseleri seç. Vefat edip Rabbine kavuştuğun zaman, akıbetinin iyi olmasına vesile olacak işleri yap.”1

……………………………………

1-İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s.162.

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

ABDULVAHİD ET-TEMİMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri Tebe-i Tabiîn devrinde Basra’da yetişen meşhur Hadis, Fıkıh alim ve evliyalarından. Adı “Abdulvahid bin Et-Temimi”, doğum ve vefat tarihleri kesin olarak bilinmemektedir.

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri Tabiîn devrinde meşhur hadis ve fıkıh alimlerinden ders alıp sohbetlerinde bulundu. Onlardan ders alarak kendini yetiştirdi. Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri devamlı ilim öğrenmekle ve ibadet yapmakla zamanını geçirirdi. Öğrendiği bütün ilimleri hemen çevresindeki insanlara öğretmeye çalışırdı. Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri çok talebe yetiştirdi. Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri, Tebe-i Tabiîn devrinde Basra’da yetişen âlimler arasında dünyaya değer vermemesi, devamlı ibadet ve ilimle meşgul olması hasebiyle herkes O’nu sever ve O’na hürmet ederdi. Yaşayışı ve hikmetli sözleriyle birçok kimsenin doğru yola girmesini sağlamış ve herkese örnek olmuştur.

ABDULVAHİD ET-TEMİMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri zahiri ilimleri zamanındaki alimlerden alıp manen kendisini bir boşluk içerisinde hissetti ve batın tasavvuf (tarikat) ilmini de zamanının manevi hekimi, dertlilerin zahiren ve manen imdadına yetişen Şeyh Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretlerinden telkin aldı ve mana yolunda da nice yolda kalmışlara yol gösterdi ve zamanının dehası idi.

ABDULVAHİD ET-TEMİMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri nihayet şu köhne dünyadaki yaşam süresini bitirip doğduğu yer olan Basra’da dünyadan ebediyete göç eyledi. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir. (Rivayetler çeşitlidir) Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri bizi şefaatlerinden, al-i himmet ve nazarlarından ayırıp mahrum etmesin. (AMİN)

ABDULVAHİD ET-TEMİMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKIBELERİ

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatıyor: “Bir rahibin inziva odasına uğradım. İki defa ‘Ey Rahip!’ diye kendisine seslendim, fakat cevap vermedi. Üçüncüde başını çıkardı ve: ‘Ey adam, ben rahip değilim. Rahip Allah-ü Teâla hazretlerinden korkan, O’na saygı gösteren, belasına sabredip kazasına razı olan nimetlerine şükredip, O’nun için tevazu gösteren izzet karşısında zilleti kabul eden kudretine teslim olup heybet ve azameti karşısında eğilen hesap ve azabını düşünen gündüzünü oruç, gecesini ibadetle geçiren, cehennemi hatırladıkça uykusu kaçan kimseye denir. Ben ise saldırgan bir köpeğim. İnsanlara zararım dokunmasın diye kendimi buraya hapsettim’ dedi. Ben bunun üzerine: ‘Ey Rahip! Allah-ü Teâla hazretlerini bildikten sonra insanları Allah-ü Teâla hazretleri’nden uzaklaştıran şey nedir?’ diye sordum. Rahip: ‘Kardeşim! İnsanları Allah-ü Teâla hazretleri’nden ancak dünya malı ve sevgisi uzaklaştırır, çünkü dünya isyan ve günah yeridir. Aklı başında olan dünyayı kalbinden çıkarıp, günahlarına tevbe kendisini Allah-ü Teâla (CC) hazretleri’ne yaklaştıracak şeye yönlendirir’ diyerek daha önce kendisinin iman ettiğini söyledi.”

……………………………………

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin en büyük özelliği, Allah-ü Teâla hazretleri’ne karşı olan kusurlarından dolayı çok üzülürdü. “O’na bütün insanlığın yaptığı ibadet kadar ibadet yapsak, Allah-ü Teâla hazretleri’nin bize verdiği hizmetlere karşı yine şükrümüzü yerine getirenleyiz.” derdi.

……………………………………

Muhammed bin Abdullah buyurdu ki: “Ben bir defasında gördüm ki, Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri: ‘Kim ki, kendi midesini haram şeylerden koruyabiliyorsa, o kimse dinini ve güzel ahlakını muhafaza edebilir. Kim ki kendi karnını haram şeylerden koruyamıyorsa ne dinini ne de güzel ahlakını muhafaza edemez.’ buyurdu.”

……………………………………

Fudayl bin İyad buyurdu ki: “Ben Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden şöyle işittim: Şöyle söyledi: “Ben üç gece üst üste yatarken şöyle dua ettim: ‘Ya Rabbi! Benim cennetteki arkadaşım kimdir? Bana göster. Üçüncü gece rüyamda bana denildi ki, ‘Ya Abdulvahid! Senin Cennetteki arkadaşın Meymunetu Sevda’dır.’ Ben de dedim ki, ‘Meymunetu Sevda nerededir?’ Bana denildi ki, ‘Küfe’de benu fulan kabilesindendir.’ Ben de hemen kalkıp Küfe’ye gittim, O kabilenin yerini sordum. Kabiledekilere Meymunetu Sevdayı sual ettim. Bana ‘O delinin birisidir, bizim birkaç koyunumuzu otlatmaya götürür.’ dediler. Ben görmek istediğimi söyleyince ‘Şimdi falan hanın yanındadır.’ dediler. Hanın yanına gidince, gördüm ki, Meymunetu Sevda namaz kılıyor, yanında bir asa ve üzerinde yünden bir cübbe vardı. Baktım ki koyunları orada otluyor ve hayvanların yanında birkaç kurt koyunlara zarar vermeden dolaşıyordu. Beni fark ettiğinde namazını bitirdi ve bana dönerek, ‘Ya îbni Ziyad! Sen buradan git, burası senin yerin değildir, biz seninle burada değil sonra buluşacağız, birleşeceğiz.’ dedi. Bunun üzerine ben ona ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri sana rahmet etsin, sen benim İbni Ziyad olduğumu nereden bilirsin?’ dedim. Bana ‘Daha ruhlarımız dünyaya gelmeden ben senin İbni Ziyad olduğunu bilirdim.’ dedi. Ben ona, ‘Bana biraz nasihat et.’ dedim. Bana ‘Bir kimse sana bir şey verdiği zaman ona nasıl teşekkür edersin, hâlbuki Allah-ü Teâla hazretleri’nin verdiği bu kadar nimete karşılık neden şükredilmiyor? Sana iyilik edene o iyiliği veren ve yaratan yine Allah-ü Teâla hazretleri’dir. Ona göre bütün hamd ve şükürleri Allah-ü Teâla hazretleri’ne yapmak lazımdır. Ben ona, ‘Görüyorum ki koyunların düşmanları olan kurtlar gelmişler ve onların arasında dolaşırlar. Bu hal nasıl oluyor?’ diye sordum. Bana, ‘Ya İbni Ziyad! Ben Allah-ü Teâla hazretleri’ne öyle ibadet ederim ki, benimle onun arasında hiçbir duvar kalmamıştır. Bunun için kurtlarla koyunların arasındaki düşmanlık kalkmış olup, dostluk başlamıştır.’ diye cevap verdi.”

……………………………………

Buyurdular ki: “Bir insanın günahları çok ise ve o da iyilikten bahsetse, onunla iyiliğin arasında bir deniz kadar uzaklık vardır. Muhakkak ki, her şeyin bir kestirme (yakın) yolu vardır. Cennetin kestirme yolu da cihad yapmaktır. Eğer nefsinizde Allah-ü Teâla hazretleri’ne karşı yaptığınız ibadetlerde bir isteksizlik tembellik hissederseniz, bir süre kuvvetli ve iyi yemekleri yemeyi bırakınız. Tuz ve ekmekle yetinmeye çalışınız. Oruç tutunuz. Bu şekilde yapmanız vücudunuzdaki bazı yağları ve fazlalıkları erittiği gibi, Allah-ü Teâla hazretleri’ni hatırlamanızı artırır. Kulun Allah-ü Teâla hazretleri’ne karşı takip edeceği en güzel edeb hali, O’nun emirlerinin hepsine tereddütsüz boyun eğerek, itaat göstermesidir. Allah-ü Teâla hazretleri onu bu haliyle dünyada bırakırsa, bunu kendisine en hayırlı ve sevimli şey olarak kabul etmeli, şayet ahirete götürürse (ruhunu alırsa) bunun da Allah-ü Teâla hazretleri’nin emri olduğunu kabul ederek, kendisine en tatlı bir iş gelmelidir.”1

……………………………………

Abdulvahid Et-Temimi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatıyor: “Çok kere sefere çıkardım. Yine seferlerimden birinde idi. Bir zata rastladım. Üzerinde kıldan örme bir elbise vardı. Selam verip ‘Allah’ın rahmeti üzerine olsun’ dedim. Bundan sonra, ‘Sana bir şey soracağım.’ dedim. Şöyle dedi: ‘Soracağın şey kısa olsun, çünkü günler geçiyor, nefeslerimiz sayılı ve zamanla ölçülüdür. Rabbımız da her halimize vakıftır, işitiyor ve görüyor.’ Bundan sonra sorularıma başladım. Takvanın başı nedir?’ Cevap verdi: ‘Allah’la sabretmektir.’ Sordum: ‘Sabrın başı nedir?’ Cevapladı: ‘Allah’a tevekküldür.’ Sordum: ‘Tevekkülün başı nedir?’ Cevapladı: ‘Her yanı bırakıp Allah’a yönelmektir.’ Sordum: ‘Her yanı bırakıp Allah Celle Celaluhü hazretleri’ne yönelmek nasıl olacak?’ Dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri için tek kalmaya alışılacak.’ Yine sordum: ‘Bu tek kalmak nasıl olur?’ Dedi ki: ‘Her maddi yönden kalbi çekmektir. Allah’tan başka hepsini bırakmakla olur.’

Sordum: ‘En tatlı şey nedir?’ Cevapladı: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikrine alışkanlık peydah olmasıdır.’ Sordum: ‘En temiz ve pak olan nedir?’ Cevapladı: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’yle olmaktır.’ Sordum: ‘En yakın şey nedir?’ Cevapladı: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’ne varmaktır.’ Yine sordum: ‘Kalbi en çok sızlatan nedir?’ Dedi ki: ‘Allah’tan ayrılıktır.’ Sonra sordum: ‘Arifin hikmeti nedir? Ne olmalı?’ Dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’ne kavuşmak.’ Sordum: ‘Âşık nasıl tanınır?’ Dedi ki: ‘Sevdiğini her an anmasıyla.’ Sonra sordum: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’yle ünsiyet nasıl peydah edilir?’ Şöyle dedi: ‘Gönlünü o yola koyarsan olur.’ Sordum: ‘İşleri Allah Celle Celaluhü hazretleri’ne bırakmak için hangi yola girmek gerek?’ Dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin bütün emirlerine teslim olmak.’

Ben sordum: ‘Yoluna teslim olmanın yolu nedir?’ O da dedi ki: ‘Daima hak katından ihtiyaç talep etmektir.’ Bundan sonra hayli uzun sorular sordum. O da bu sorularımın hemen hepsine cevap verdi. Tekrar sordum: ‘En büyük sürür nedir?’ O da yanıtladı: ‘Allah-ü Teâla hazretleri’ne karşı iyi zan beslemektir.’ Yine sordum: ‘İnsanların en büyüğü kimdir?’ Dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleriyle zengin olandır.’ Sonra sordum: ‘İnsanların en kuvvetlisi kimdir?’ Dedi ki: ‘Allah-ü Teâla hazretleri’nden kuvvet isteyendir.’ Sordum: ‘Zarar eden kimdir?’ Dedi ki: ‘Allah’ın zatından gayrı şeylerle hoşnud olandır.’ Yine sordum: ‘Mürüvvet nedir?’ O da dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zatından alt şeylere kapılmamaktır.’ Sonra yine sordum: ‘Kul ne zaman Allah’tan uzaklaşır?’ Dedi ki: ‘Allah-ü Teâla hazretleri’nden mahcup olduğunda.’

Sordum: ‘Ya ne zaman Allah Celle Celaluhü hazretleri’nden mahcup olur.’ O da dedi ki: ‘Allah Celle Celaluhü hazretleri’nden başka birine dair kalbinde bir gayret bulunduğunda. Olan işlerden hiçbir tecrübe dersi almayan kimdir. Ömrünü Allah’ın taatmdan gayrı işlerde geçirendir.’ Bu defa sordum: ‘Dünyada zahidlik nedir?’ O da şöyle dedi: ‘İnsanı Allah Celle Celaluhü hazretleri’nden alan her şeyi terk etmektir.’ Sordum: ‘İkbal eden kimdir?’ Dedi: ‘Allah’a yönelendir.’ ‘İdbar eden kimdir?’ diye sordum. O da dedi ki: ‘Allah’tan kaçandır.’ Sonra: ‘Selim kalb nedir?’ diye sordum. O da: ‘İçinde Allah’ın zatı arzusundan başka bir arzu bulunmayandır.’ Dedi. Bundan sonra mevzuyu değiştirdim ve tekrar sormaya başladım: ‘Bana söyler misin, yemeklerini nerede yersin?’ O dedi ki: ‘Allah-ü Teâla hazretleri’nin hazinesinden.’ Sordum: ‘İştiha duyduğun bir şey var mı?’ Dedi ki: ‘Allah-ü Teâla hazretleri’nin kaza ve kaderi.’ Ben daha sonra: ‘Bana bir tavsiyede bulun.’ dedim. Bana: ‘Allah’a taat kılmaya bak. Allah’ın kaza ve kaderine razı ol. Allah Celle Celaluhü hazretleri’nin zikri ile ünsiyet peydahla, böylece Allah’ın seçmiş olduğu zümreye dâhil olursun.’ buyurdu.”2

Şu da bir hakikattir ki, kulun Allah Celle Celaluhü hazretleri’ne sevgisi arttıkça, aynı miktar O’nun Resulüne de artar. Keza onun sevdiği veli kullarına da artar.

1-İslam Ansiklopedisi. 2.C. S.108

2-Onların Alemi. S.150

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

EBU BEKİR ŞİBLİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ ‘NİN HAYATI

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri büyük evliyalardan. Adı “Ca’fer bin Yunus” olup, Künyesi; Ebu Bekir”dir. Hicret-i Nebeviyye’nin 247. (M. 861) senesinde Samarra’da doğdu. Bağdat’a gelip buraya yerleşti. Maliki mezhebinin fıkıh âlimlerinden olup, İmam-ı Malik Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin Muvatta’sını ezbere bilirdi. Tam 400 hocadan ders alır ve binlerle hadis bilir. Ancak bir tanesini kendine rehber edinir. “Dünya için dünyada kalacağın kadar, ahiret için ahirette kalacağın kadar çalış. Allah-ü teâla’ya muhtaç olduğun kadar ibadet et, cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle”

Horasan, Bağdat civarında feyizler saçıp, ikaz ve irşatlarda bulunmuş, yaşayışıyla fiilen örnek olmuştur. Bu sebeple, ilminden fazla, hâli dikkati çeker, sözünden ziyade yaşayışı örnek alınırdı. Kendi halk arasında az görünürdü, ama halkın içinden ayrılmayı da uygun görmez ve şöyle derdi: “Halkın içinden kaçmak marifet değildir. Asıl marifet halkın içinde iken kendi içine dönebilmektir.”

EBU BEKİR ŞİBLİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri ’nin tasavvufa intisab etmesine sebep olan hadise şöyle anlatılır: “Devamend emiri iken, Rey emiri ile Bağdat’tan kendisine bir mektup geldi. Bunun üzerine hemen Bağdat’a halifenin yanına gitti. Halife kendisine hila’tler verdi. Geri döndükten sonra bir gün, aksırdıktan sonra, halifenin verdiği hilat’in kolu ile ağzını ve burnunu sildi. Bu durum derhal halifeye bildirildiğinde, o da hila’tin çıkarılması ve emirlikten azledilmesi emrini verdi. Bunun üzerine Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri kendi kendine: “Bir kulun hil’atini ve elbisesini mendil yerine kullanan bir kimse, eğer bu görevden alınırsa, acaba âlemlerin padişahı olan Allah-ü Teâla Hazretleri’nin hil’atini mendil olarak kullanan kimse hangi muameleye müstahak olur?” diye düşündü. Hemen halifenin huzuruna varıp vazife verilmemesini istedi. Halife sebebini sorunca: “Ey halife! Sen bir kul olduğun halde, kıymeti önemsiz olan bir hil’ate yapılan saygısızlığı hoş karşılamıyorsun, âlemlerin sultanı olan Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin ihsan etmiş olduğu marifet ve muhabbet hila’tini bir mahlûkun hizmetinde mendil olarak kullanmamı hiç hoş karşılar mı?” dedi.

Halifenin huzurundan ayrılıp zamanın büyük âlimlerinden olan Hayrünnessac Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne giderek, onun talebesi olmak istedi. Hayrünnessac Hazretleri: “Ey Şibli! Sen, Hz. Cüneyd’in yakınlarındansın. Senin nasibin ondadır.” diyerek Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne gönderdi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri onu sıradan biriymiş gibi karşıladı ve ona önce: “Git çıra sat!” buyurdu.

Bunun üzerine, bir sene çıra satar. Sırtında küfe, tozlu sokaklar, alay eden çocuklar, istihza ile bakan kadınlar… Bir sene sonunda tekrar huzurlarına çıktıklarında, Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Daha düşüncelerinde dünyaya muhabbet var.” buyurarak bir sene de başka bir iş verdiler. Ebûbekr Şiblî şadırvanı temizler, bulaşıkları yıkar, bahçeyi sular. Bir sene sonra tekrar huzurlarına çıktıklarında bu sefer: “Bir sene de burada hizmet et.” buyurdular. Bu hizmetten sonra efendisi: “Şimdi halin nasıldır?” diye sordu. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Artık kendimi insanlardan üstün tutmuyorum.” dedi. Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri: “İşte şimdi kendini kurtardın.” buyurdu. Daha sonra Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin derslerine devam ederek tarikatta yüksek mertebelere kavuştu. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden sonra O’nun yerine geçip, yüzlerce talebe ve derviş yetiştirdi.

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri takva sahiplerinin tacı birçok riyazetleri ve kerametleri ile evliyanın reisi, akıl âleminin meşalesi idi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri O’nu çok sever, O’na ziyade önem verirdi. O’nun için: “Her kavmin bir tacı vardır. Bu kavmin tacı da Şibli’dir. Ebu Bekri Şibli’ye birbirinize baktığınız gözle bakmayın. O müstesna bir kimsedir.” buyururdu.

EBU BEKİR ŞİBLİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ İN VEFATI

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hizmetinde bulunan Dineveri şöyle anlatır: “Hazreti Şibli’nin ömrünün son günlerinden bir Cuma günüydü. Hastalığı biraz geçtiği için bana, ‘Camiye gidelim.”’ dedi. Beraber giderken bana karşıdan gelmekte olan şahsı işaret etti ve: ‘Şu şahsı görüyor musun?’ diye sorunca ben: ‘Evet.’ diye cevap verdim. Bunun üzerine: ‘İşte onunla yarın bizim işimiz olacak.’ dedi. O gece Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hastalığı arttı ve vefat etti. Bana: ‘Falan yerde Salih bir kimse var, sabahleyin haber ver de cenazeyi yıkasın.’ dediler. Sabah olunca tarif edilen zatın evine gidip kapısını çaldım. Hane sahibi: ‘Şibli Hazretleri vefat mı etti?’ diye sorunca: ‘Evet.’ dedim. Dışarı çıkınca baktım ki, Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin dün işaret ettikleri kimse değil mi? Hayret ederek: ‘Lailahe İllallah’ dedim. O zat: ‘Neden hayret ettin?’ deyince ben, Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin kendisini göstererek söylediklerini naklettim.”

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri vefat etmeden biraz önce buyurdular ki: “Üzerimde bir dirhem kul hakkı vardır. Onun sahibi için bin dirhem sadaka etmiştim. Bununla beraber, hala gönlüme ondan ağır bir şey gelmez.”

Henüz vefat etmeden, birçok insan cenaze namazını kılmak için geldiler. Ferasetle buyurdu ki: “Ne şaşılacak şeydir ki, ölülerden bir grup yaşayan bir kimsenin cenaze namazımı kılmaya geldiler.”

Hizmetini gören Bekir Dineveri şöyle anlatır: “Şibli Rahmetullahi aleyh Hazretleri, son hastalığı anında: ‘Bana abdest aldırın.’ diye işaret etti. O’na abdest aldırdım. Sakalını hilallemeyi unutmuştum. Elimi tutarak sakalının içine koydu, O anda, ruhunu teslim etti.”

Vefatından sonra kendisini rüyada gördüler. “Münker ve Nekir’in sualine karşı ne yaptın?” diye sordular. Şöyle cevap verdi: “Geldiler, ‘Rabbin kimdir?’ dediler. Benim Rabbim O’dur ki, size ve bütün meleklere, ‘Âdem Aleyhisselam’a secde edin.’ diye emir verdi. Ben o zaman Âdem Aleyhisselam’ın arkasında idim, size bakıyordum.’ dedim. Bu cevap, bütün Âdemoğullarını kurtarır deyip gittiler.”

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri şefaatlerinden, al-i himmet, nazar muhabbetlerinden feyiz ve bereketlerinden bizi ayırıp mahrum etmesin

EBU BEKİR ŞİBLİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKIBELERİ

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri bir gün hastalanmıştı. Bunu duyan devrin hükümdarı, kendisine Nasranî (Hıristiyan) bir tabip gönderdi. Tabip hastanın yanına girdiğinde şöyle sordu: “Gönlün neyi istiyor?” Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Gönlüm senin Müslüman olmanı istiyor.” diye cevap verince tabip: “Eğer ben Müslüman olursam, sen gerçekten iyi olur kalkar mısın?” diye sordu. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Elbette iyi olur yataktan kalkarım.” diye cevaplayınca, tabip derhal Müslüman oldu. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hastalığından eser kalmadı. Birlikte el ele hükümdarın huzuruna gittiler. Hükümdar onları görünce şöyle dedi: “Ben tabibi hastaya gönderdim sanıyordum, meğer işin aslı öyle çıkmadı. Anladım ki, hastayı tabibe göndermişim.”

……………………………………

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri, dervişlerinden biriyle Dicle kenarında sohbet ederken bu derviş yüksek sesle: “Allah” diye bağırdı. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri onu kolundan tutup nehre atarak buyurdu ki: “Eğer bağırması ihlâs ile ise, Hak Teâla Hazretleri onu Musa Aleyhisselam’ı kurtardığı gibi kurtarır, yok bunu riya için yaptıysa, firavunun boğulduğu gibi boğulur.” Sohbete devam ettiler, bir müddet sonra o derviş nehirden çıkıp geldi, yanımıza oturdu. Baktık ki, elbiseleri bile ıslanmamıştı.

……………………………………

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni sevmeyen ve sohbetlerine gitmek isteyenlere mani olan bir kişi vardı. Bir gün Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni imtihan etmek için yanına gelerek: “Beş devenin zekâtı nedir?” diye sordu. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri cevap vermek istemedi ise de o kişinin ısrarı üzerine şöyle dedi: “Şer’i ölçülere göre bir koyun, bu vaciptir. Fakat bizim gibiler için olan hüküm ise, hepsini vermektir.” Bunun üzerine o kimse: “Bu dediğinle kime uyuyorsun, imamın kim?”” diye sual edince Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri düşünmeden: “Hazreti Ebu Bekir Radıyallahu anh hazretleri, O’na uyuyorum. O evine gidip neyi varsa, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e getirdi. ‘Çocuklarına ne bıraktın?’ sorusuna da: ‘Allah ve Resulünü.’ diye cevap verdi” dedi. O kişi bu cevabı beğendi, bir şey söylemeden gitti. Bundan sonra Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin sohbetlerine gidenlere mani olmadı.

……………………………………

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri, hâdiselere hikmetle bakan bir ibret ehliydi de. Vermek istediği bir fikri, bazen hikmetli bir vakıayla nazarlara takdim eder; düşünmeyi temine gayret gösterirdi. Bir gün dostlarına sordu: “Beni ciddi olarak seviyor musunuz?” Hep birlikte cevap verdiler: “Efendimiz, bunu sormak bile bize ağır geliyor. Şüpheniz mi var sarsılmayan sevgimizden?” Bu defa eline geçirdiği odun parçalarını dostlarına doğru fırlatan Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri, dostlarının “Bu adam aklını oynattı galiba” diyerek birer ikişer uzaklaştıklarını gördü. Tekrar sordu: “Ey benim sarsılmayan dostlarım, nereye gidiyorsunuz böyle birer, ikişer?” Dediler ki: “Nereye olacak, evlerimize!” “Hani beni seviyordunuz. Niye terk ediyorsunuz?” “Efendimiz, siz bize fırlattığınız odunlarla başımızı, gözümüzü yaralayıp bize sıkıntı verdiniz. Bu durumda artık yanınızda duracak hâlimiz kalmadı.”Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri, mütebbessim, “Geliniz, geliniz. Ey benim sahte dostlarım!” dedi ve ilâve etti: “Dostluğun şanı odur ki, dostundan zarar da gelse sineye çekecek, acı da gelse rıza gösterip terk etmeyecek. Siz benim hakiki dostum olsaydınız, bende rahatsız edici bir tavır görülünce sabreder, ıslahıma çalışırdınız, terk etmeyi tercih etmezdiniz…” Böylece bir imtihanı kaybeden dostları, yine çevresini aldılar. Vaaz ve nasihatlerinden istifadeye başladılar. Dostluğun şartını da böyle fiili bir örnekle, unutulmayacak şekilde öğrenmiş oldular.

……………………………………

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne sordular: “Sana bu ilimde ilk rehberlik eden kimdi?” Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri de cevap veriyor: “Bir köpek.” Bunun üzerine tekrar “Nasıl yani? Biraz açar mısın?” diye meraklı bir şekilde sorduklarında Şibli Hazretleri cevaben: “Bir köpek gördüm, bir derenin yanında durmuş su içmek istiyordu. Suda kendi aksini gördüğü için kendine benzeyen aksinden korkuyordu. Suyu içemedi.” diyor. Merakla sormaya devam ediyorlar: “Sonra?” Cevap şöyledir: “Köpek susuzluktan harap ve bitap düştü, sonunda suya kendini attı. Kana kana su içti. Ben de Allah’ın her şeyde ibret yarattığı bu olaydan dersimi aldım.” Artık korkmasına lüzum kalmamıştı. Kendisinin kendisine perde olduğunu köpeğin bu durumuyla idrak etmişti.

……………………………………

Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri, Ramazan-ı Şerif’in bir gecesinde, imamın arkasında namaz kılarken Şeyh Şibli İsra Suresi 86’ncı ayeti kerimesini okuyordu: “Yemin olsun ki, eğer dilesek, sana indirdiğimiz Kur’an’ı Kalplerden ve yazılı satırlardan gideriveririz. Sonra onu kalplere ve satırlara geri çevirecek bize karşı, kendine bir vekil bulamazsın.” Bunun üzerine Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri hemen feryat ediyor ve yıkılıyor, bunu duyan insanlar ruhu çıktı zannediyorlar. Ebu Bekir Şibli Rahmetullahi aleyh hazretleri o halde iken: “Bunun gibi şeyle ahbaplar muhatap olur.” buyurdu.1

1-Serhi Aynülilim 5.C. S.497

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

CÜNEYD-İ BAĞDADÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI


Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri evliyanın büyüklerinden, tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından. Menba-ı Esrar, Matla-ı Evnar, Kutbu zaman, merkezi devran, Sultan-ı Tarikat, Meşayih-i cihan ve İmam-ı Eimme-i zaman idi. Seyyid-üt tarife denmekle meşhurdur. Künyesi, “Ebü’l Kasım”dır. Cüneyd bin Muhammed Rahmetullahi aleyh Hazretleri Hicret-i Nebeviyye’nin 207 (M. 822) senesinde Nehavend’de doğdu. Bağdat’ta büyüdü, Süfyan-ı Sevri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin derslerinde yetişti. Zahiri ilimleri, İmam-ı Şafii Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin talebelerinden Ebu Sevr’den öğrendi.

Asrının kutbu idi, binlerce veli yetiştirdi. Kerametleri nasihatleri, hikmetli sözleri ve ihlâslı amelleri ile meşhur oldu. Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin çocukluğu ve gençliği hem hocası hem de dayısı olan Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin yanında geçti. Çok sayıda hocadan ders aldı. Her an Allah-ü Teâla Hazretleri’ni hatırlardı. Seccadesi üzerinde, sabaha kadar “Allah, Allah” der, aynı abdestle sabah namazını kılardı. Çok sayıda talebe yetiştirdi

CÜNEYD-İ BAĞDADÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri tasavvufu (tarikat) dayısı Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden öğrenip telkin aldı. Hırkayı giydi. Ululardan bir Ulu idi. Şeriat, tarikat ve hakikatte naili gayet olup avam ve havassın makbulü olmuştur. Kendisine hizmet edip tasavvuf ilmini öğrenip telkin aldığı şeyhi Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin müridi ve yeğeni idi. Asrının kutbu idi. Binlerce veli yetiştirdi. Otuz defa yaya hacca gitti. Kerametleri, nasihatleri hikmetli sözleri ve ihlaslı amelleri ile meşhur oldu. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri Efendisine ait olan evin bir odasında kalırdı. Her an Allah-ü Teâla Hazretleri’ni hatırlatırdı. Seccadesi üzerinde sabaha kadar Zikrullah ile meşgul olur, aynı abdestle sabah namazını kılardı ve bu hal senelerce böyle devam etti.

Cüneyd ibadetten tarifsiz bir lezzet alır ve geceleri asla uyumaz. Bir yandan Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin sohbetleriyle hâllere ve sırlara kavuşurken, diğer yandan İmam-ı Şafii Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin fıkıh ve hadis öğrenir. Ancak muhteşem ilmine rağmen kürsüye çıkmaz. Ta ki rüyasında Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi görünceye kadar. Kendisi bu durumu şöyle anlatıyor: “Efendim Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri bana bir meclis kurup, insanlara ilim ve tasavvufu öğretmemi ve nasihat etmemi söylerdi, fakat kendimi bu işe lâyık bulmayıp, nefsimi kötülerdim. Bir Cuma gecesi Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi rüyada gördüm. Bana: ‘Ey Cüneyd! İnsanlara nasihat et. Zira senin sözün halkın kalplerinin ferahlık bulmasına sebeptir. Allah-ü Teâla Hazretleri, senin sözünü insanların kurtuluşa ermesi için sebep kılmıştır.’ buyurdu. Uyandım, sabahleyin erkenden efendimin yanına vardım. Hiçbir şey söylemeden bana: ‘Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem tarafından vazifelendirilmedikçe, insanlara ilim öğretmekten çekindin.’ buyurdu. Ertesi gün bir meclis kurup, insanlara Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin nurlu yolunu anlatmaya başladım.”

Işte o günden sonra vaaza başlar ve Bağdatlı Cüneyd, Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri olur.

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin meclis kurup insanlara ilim ve tasavvuf öğretmekte olduğu kısa zamanda her tarafa yayıldı. Ömrünün sonuna kadar nice delalette olanları hakka vuslat ettirdi. Nasibi olan herkes bu sohbetlere gelip istifade ettiler.

CÜNEYD-İ BAĞDADİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Nihayet Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri şu fani âlemdeki günlerini bitiriyordu. Ebu Muhammed Ceriri şöyle anlatıyor: “Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri hastalanmıştı. Vefatında önce, ben başucunda bulunuyordum. Devamlı Kur’an-ı Kerim okuyordu. Hatmi tamamlayıp tekrar başladı. Ben dedim ki: ‘Efendim zaten çok halsizsiniz. Kendinizi fazla yormasanız…’ Bana: ‘Ey Ebu Muhammed! Şu anda bunlara benden daha çok ihtiyacı olan kim vardır? Bak işte vefatım çok yaklaştı.’” buyurdu.”

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri vefat edeceği zaman çok üzgündü. Dervişleri korkup: “Efendim bizim ümidimiz, sizin şefaatiniz bereketi ile kurtulmaktır. Sizin ise ızdıraplı ve üzüntülü bir haliniz var. Bu haliniz bizim yüreğimizi parçalıyor.” dediler. Bunlara cevaben: “Ey dostlarım, ben yetmiş senelik ibadet ve teatinden ve sizlere üstad olmak ile kazandıklarımın hepsini, bir kıl ile asılmış olduğu ve rüzgar esmesi ile bir tüy misali sallandığını hissediyorum. Bilmiyorum ki, bu esen rüzgar red rüzgarı mı, yoksa kabul yeli midir?” buyurdu. Biraz sonra “Allah ” diyerek Hicret-i Nebeviyye’nin 298 M. 911) senesinde 91 yaşında Bağdat’ta ruhunu teslim etti. Mezarı efendisi ve dayısı Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin mezarının yanındadır.

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerini yıkayan kimse, mübarek gözlerinin içine su ulaştırabilmek için uğraştı ise de, mümkün olmadı. Gizliden bir ses duydu: “Kendini yorma. Cüneyd’in gözü Allah-ü Teâla Hazretlerinin zikri ile kapanmıştır. O’nun didarını görmeden açılmaz.” Yıkayan kimse parmaklarını da açmak için çalıştı fakat: “Kendisi açmayınca açılmaz.” diye bir nida geldi. Mübarek vücudu yıkandı, kefenlendi ve cenaze namazını oğlu kıldırdı. Cenaze namazında bulunanların sayısı sayılamayacak kadar çoktu. Vefatından sonra büyük zatlardan biri Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’ni rüyada görüp: “Münker ve Nekirin suallerine nasıl cevap verdin?” diye sordu. Cüneyd Bağdadi Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “O iki melek bana gelip: ‘Men Rabbüke (Rabbin kim?) dediler. Ben: ‘Allah-ü Teâlâ Hazretleri benim ruhumu yaratıp ‘Elestü Birabbiküm. (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)’ diye sorduğu zaman, ben: ‘Evet, sen bizim Rabbimizsin.’ cevabını vermiştim. Sizin şimdi tekrar sormanızın manası nedir?’ dedim. Ondan sonra beni bırakıp gittiler.”

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’ni rüyasında gören bir başka zat O’na: “Allah-ü Teâlâ Hazretleri sana nasıl muamele eyledi?” diye sordu. Hazreti Cüneyd: “Yaşadığım hallerin hepsi kayboldu. Yalnız bir gece vakti kıldığım iki rekât namaz imdadıma yetişti.” buyurdu.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri şefaatlerinden, ali himmet ve nazar muhabbetlerinden feyiz ve bereketlerinden bizi ayırıp mahrum etmesin. (AMİN)

CÜNEYD-İ BAĞDADÎ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ ‘NİN BAZI MENKIBELERİ

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri otuz sene cemaatle namazda ilk tekbiri kaçırmadı. Namazda kalbine dünya düşüncesi gelse, O, namazı tekrar kılardı. Daima Allah-ü Teâlâ Hazretleri’ni hatırlardı. Her gün dört yüz rekat namaz kılardı, otuz yıl yatsı namazından sonra hiç uyumadan ibadetle meşgul oldu.

……………………………………

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri yedi yaşında iken, babasını ağlıyor gördü. Sebebini sordu: “Zekat olarak dayın Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne bir kaç gümüş göndermiştim, almamış. Kıymetli ömrümü, Allah Celle Celaluhü Hazretleri’nin sevdiklerinin almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Babacığım parayı ver ben götüreyim.” deyip dayısının evine gitti. Kapıyı çaldı, dayısı kim olduğunu sorunca: “Ben Cüneyd’im dayıcığım. Babamın zekâtını al.” dedi. Dayısı: “Almam.” Deyince Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Adl edip babama emreden ve ihsan edip seni serbest bırakan Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin rızası için al.” dedi. Dayısı: “Allah-ü Teâlâ Hazretleri babana ne emretti ve bana ne ihsan etti?” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Babamı zengin yapıp zekat vermesini emretmekle adalet eyledi. Seni de fakir yapıp zekâtı kabul edip etmemekle serbest bırakıp ihsan eyledi.” dedi. Bu söz Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin hoşuna gitti ve: “Oğlum zekatı kabul etmeden önce seni kabul ettim.” dedi. Kapıyı açıp parayı aldı.

……………………………………

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri, yedi yaşındayken dayısı ve aynı zamanda üstadı olan Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri tarafından Hacca götürüldü. Mescid-i Haram’da dörtyüz büyük zat şükrü tarif ediyorlardı. Neticede dört yüz ayrı izah meydana geldi. Hepsi tarif ve izahı yetersiz buldular. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’ne: “Sen de bir şeyler söyle.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Şükür, Allah-ü Teâla Hazretleri’nin ihsan ettiği nimet ile O’na isyan etmemek, O’na isyan için ihsan ettiği nimeti sermaye olarak kullanmamaktır.” buyurdu. Orada bulunanların hepsi de: “Seni tebrik ederiz. Maksadı güzel şekilde ifade ettin. Bu ancak böyle tarif edilebilirdi.” dediler. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Yavrum, öyle anlıyorum ki, senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak, güzel söyleyebilmek hali sana nereden geliyor?” diye sorunca Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim.” dedi.

……………………………………

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri dervişleri ile otururken bir kimse geldi ve bir miktar para bıraktı. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Başka paran var mı?” diye sordu. O kimse: “Evet param var.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Çok paran olmasını ister misin?” diye sordu. O kimse de: “Evet isterim.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Bıraktığın paralara senin ihtiyacın var, biz paramız olsun istemiyoruz.” buyurdu.

……………………………………

Bir zaman Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabip çağırdılar, tabip Hıristiyan idi. “Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Su değdirmezsem nasıl abdest alırım?” deyince, Tabip: “Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri abdest alıp namaz kıldı ve uyudu. Uyandığında gözlerinde ağrı kalmamıştı. O anda bir ses: “Ya Cüneyd! Sen bizim için gözlerini feda ettiğin için biz de senden o ağrıyı giderdik.” diyordu. Hıristiyan tabip tekrar geldi baktı ki gözler iyi olmuş, hayret edip: “Nasıl iyi oldu?” diye sordu. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri olanları anlatınca, Hıristiyan tabip, Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin elini öpüp iman etti ve: “Esas ağrıyan göz sizin değil bizim gözlerimiz imiş.” dedi.

……………………………………

Salihlerden bir zat rüyasında Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi gördü. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri de yanlarında idi. Biri gelip Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize bir sual sordu. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bunun cevabını Cüneyd’den iste. O cevap versin.” buyurdular. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Ya Resulûllah! Sizin mübarek huzurunuzda nasıl konuşabilirim?” deyince, Nebiler Nebisi Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Diğer Peygamberlerden her biri ümmetlerinin tamamı için ne kadar öğünüyorlarsa, ben de Cüneyd ile o kadar öğünürüm.” buyurdular.

……………………………………

Zengin bir kimse vardı. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’nin huzuruna gelip tövbe etti ve dervişliğe kabulünü istedi. Malını fakirlere dağıttı. Bin altını kaldı. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Bu bin altını Dicle nehrine at.” buyurdu. O kimse altınları birer birer nehre attı. Döndüğünde Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri kendisine heybetle bakıp: “Niçin hepsini birden atmadın da birer birer sayarak attın, demek hala gönlünde onlara muhabbet var.” buyurdu. Bir müddet kendisini sohbetlere kabul etmedi. Sonunda o kimse buna da tövbe edip nihayet dervişliğe kabul edildi.

……………………………………

Büyüklerden bir zat Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin yanına gelmişti. Şeytanın O’nun yanından hızla kaçmakta olduğunu gördü. O kimse Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin yanına yaklaşınca, çok öfkelenmiş olduğunu anlayıp sordu: “Ey Cüneyd! Biz biliyoruz ki, insan öfkelenince şeytan ona yaklaşır, fakat görüyorum ki öfkelenmiş olduğunuz halde şeytan sizden kaçıyor. Bunun hikmeti nedir?” Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri cevabında: “Sen bilmez misin ki, biz kendi nefsimiz için kızmayız. Başkaları nefisleri için kızarlar. Bunun için de şeytan kendilerine musallat olur. Bizim kızmamız hep Allah Celle Celaluhü Hazretleri için olduğundan şeytan bizden kızdığımız zaman kaçtığı gibi, başka bir zaman kaçmaz.” buyurdu.

……………………………………

Mel’un şeytan bir üstadın hizmetçisi kılığında Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’nin yanına gelip “Efendim size hizmet etmekle şereflenmek istiyorum, feyiz ve bereketlerinizden istifade etmek arzusuyla geldim, lütfen kabul buyurunuz” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri kabul etti ve şeytan yirmi sene kendisine hizmet etti, ama bir kere olsun vesvese veremedi. Nihayet ümidini kesip bir gün: “Ey üstadım siz beni tanımıyor musunuz?” diye sordu. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Ben seni ilk geldiğin gün tanımıştım, sen iblissin.” dedi. Şeytan: “Ey Eba Kasım. Ben senin kadar yüksek makam ve derecelere kavuşmuş olan bir zat daha tanımıyorum.” dedi. Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri buyurdu ki: “Ey mel’un, hemen defol git. Şimdi de beni kendimi beğenme (ucub) gibi bir duruma düşürmek ve beni mahvetmek arzusundasın değil mi? Bu çirkin maksadına kavuşamayacaksın, haydi defol.”

……………………………………

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin dervişlerinden biri şeytanın vesvesesine kapılıp: “Artık kemale erdim. Sohbete devam etmeme lüzum kalmadı.” deyip bir yere çekildi. Benlik ve gururundan dolayı şeytani bir rüya gördü. Rüyasında, bağlık bahçelik içinde güzel nehirler ve lezzetli yemekler yediğini gördü. Bu rüyayı hakikat zannedip kibri daha da arttı. Bu halini arkadaşlarına anlattı. Onlar da Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri ’ne arz ettiklerinde, Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri çok üzüldü ve anlatılan dervişin yanına gitti. Baktı ki, şeytan aldatmış. Ona: “seni bu gece cennete götürürlerse, cennete vardığında üç defa (La Havle) oku.” buyurdu. Dervişi rüyasında yine cennete götürdüklerinde (La Havle) okudu. Gördüklerini ve kendisinde hâsıl olan şeytani hallerin hepsini unuttu. Bir anda pislik ve çöplük içerisinde olduğunu gördü. Uyandığında gördüklerini hatırladı ve hatasını anladı. Çok pişman olup tövbe etti ve efendisi Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretlerinin elini öptü. Sohbetlere devam edip dervişler arasındaki yerini aldı.

Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri buyurdu ki: “Herkese bir Mürşid-i Kâmil lazımdır. Aksi halde mel’un şeytan gelip kendisine musallat olur ve insan –Allah (CC) korusun– ona tabi olur.”

……………………………………

www.gavsulazam.de internet sitesinden yararlanılmıştır

SERİYYÜS SAKÂTİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri evliyanın büyüklerinden ve meşhurlarından. İsmi “Sırrı bin Muglis es Sakâti” olup künyesi, “Ebül-Hasen”dir, Bağdat’ta doğdu. Doğum tarihleri bilinmemektedir. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri birçok âlimden ilim talep etmiş, asrının bir tanesi olmuştur.

Maruf-i Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden feyz aldı. Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hocası ve dayısıdır. Maruf-i Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden sonra halifeliği devam ettiren Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin birçok kerâmeti ve ünlü veciz sözleri vardır.

Tasavvufta, verâ takvâ asrının en öncüsüdür. Doğduğu şehir olan Bağdat’ta ticaretle uğraşırdı. O, nefsini mücahede ile öldürmüş, gönlünü müşahede ile diriltilmiş, hazret-i melekte yol bulmuş, izzet-i ceberut’a şahid olmuş, arif-i billah ve mürşid-i ebedi olan şeyhlerin seçkinlerindendir.

Kendisinin dört seçkin halifesi vardır. Bunlar: Hasan Mesuhi Rahmetullahi aleyh, Nuri Rahmetullahi aleyh, Şeyh İbrahim Rahmetullahi aleyh hazretleri ve kendinden sonra bu mana yurdunda yol gösterici olan Şeyh Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleridir.

SERİYYÜS SAKÂTİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri, Seyr-i Sülûk yoluna, tasavvufa girişini şöyle anlatıyor: “Bir bayram günü yetim bir oğlan çocuğunun elinden tutup elbise aldım. Buna yetim çocuk çok sevindi. Onun sevinmesi beni de son derece sevindirdi. Kendisine hizmet edip Seyri Sülük yolunu tarikatı tevhidi telkin aldığım Mürşidim Maruf-i Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri bu hali gördü ve bana: ‘Hak Teala hazretleri senin gönlünde dünyayı mesrur eylesin ve sana dünya meşgalesinden feragat versin.’ diye dua buyurdu. O dua Hak Sübhanehü ve Teâla hazretleri katında kabul oldu… Onun bereketinden, bende hakkın sırları tecelli etti.”

Maruf-i Kerhi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nden mana yolunda feyz aldı. Tasavvufta, vera ve takvada asrının bir tanesi oldu. Ali bin Muhammed el Mısri, Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne tasavvufun ne olduğunu sorunca, O da: “Tasavvuf yüksek ahlâktır, böyle bir ahlâk, sahibini yüksek ahlâk sahibi kimsenin arasına katar.” cevabını verdi. Ebu Hemmam Es Sufiye tasavvufun ne olduğunu sorunca: “Nefsinin dediklerini yapmayan, nefsini ayıplayan insanlara nasihat eden, onlara Allah-ü Teâla hazretleri’nin emir ve yasaklarını öğreten, Allah-ü Teâla hazretlerinden korkan, Ameli Salih yapmakta gevşek davranmayan kanaatkâr olan, Hakkı bilen insandır.” buyurdu.

SERİYYÜS SAKÂTİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN VEFATI

Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatır: “Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin ömürlerinin son günlerinde ziyaretine gitmiştim. Yakınımda bir yelpaze vardı. Onu elime alıp mübarek yüzlerine sallamaya başladım. Gözünü açtı, elimde yelpazeyi görünce: ‘Ey Cüneyd, yelpazeyi elinden bırak, sallama. Çünkü ateş yellenince daha çabuk ve çok yanar.’ dedi. Kendine: ‘Bir emriniz var mı?’ diye sordum. Buyurdu ki: ‘Daima Allah-ü Teâla hazretlerini hatırla, bundan gafil olma. Ahireti unutturacak kadar dünya işlerine dalma.’ buyurdu.”

Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleri anlatır: “Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri hastayken, üç günde bir ziyaretine giderdim. Bir defasında yanına girdim, uyuyordu. Başucunda ağlamaya başladım. Gözyaşlarım yanağına düştü. Gözlerini açtı ve bana bakınca: ‘Bana nasihat et.’ dedim. O zaman buyurdu ki: ‘Kötü kimselerle sohbet etme. İyi kimselerle beraber bulunarak, Allah-ü Teâla hazretleri’ne ibadet et.’ Başka bir günde ziyarete gittiğimde, Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne: ‘Kendini nasıl hissediyorsun?’ diye sordum. O bunun üzerine: ‘Halimden Tabibime nasıl şikâyet edebilirim ki, bana bunu veren odur.’ buyurdu.”

Ebü’l Abbas bin Meşruk şöyle anlatır: “Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni hastalığında ziyarete gittik. Yanında uzun süre oturduk. Hâlbuki karnında bir sancı vardı. Sonra Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin yanından ayrılırken: ‘Bize dua edin.’ dedik. Ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: ‘Yarabbi, bunlara hasta ziyaretini nasıl yapılacağını öğret.’

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri Hicret-i Nebeviyye’nin 251. (M. 865) senesinde Ramazan-ı Şerif ayında Bağdat’ta fani hayata veda edip vefat etti. Şünizi kabristanına defnedildi.

Yüce Allah Celle Celaluhü hazretleri şefaatlerinden, al-i himmet, nazar ve muhabbetlerinden, feyiz ve bereketlerinden bizi ayırıp mahrum etmesin. (AMÎN)

SERİYYÜS SAKÂTİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN MENKIBELERİ

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin kız kardeşi, bir gün ziyarete gelip: “Eğer müsaade buyurursanız evinizi süpüreyim.” dedi. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri müsaade etmedi. Başka bir gün yine ziyaretine geldiğinde, bir kocakarının Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin evini süpürdüğünü gördü. Bunun üzerine: “Ey biraderim, ben senin hemşiren iken haneni süpürmeme müsaade etmedin. Şimdi ise süpürmek için ihtiyar bir kadın getirmişsin.” dedi. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri hemşiresinin bu sözü üzerine tebessüm ederek buyurdu ki: “Ey hemşirem, o gördüğün acuze kadın dünyadır. Allah-ü Teâla hazretleri, dinine hizmet edene, dünyayı hizmetçi eyler.”

……………………………………

Cüneyd-i Bağdadi Rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle anlatır. “Bir gün Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’ yanına gittim. O’nu üzgün olarak gördüm. ‘Neden böyle üzgünsünüz?’ diye sordum. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri: ‘Yanıma bir delikanlı geldi. Benden tövbenin ne olduğunu izah etmemi istedi. Ben de ‘Günahını unutma’ diye cevap verdim. O genç ona itiraz ederek; ‘Hayır belki tövbe, günahını unutmak ve bir daha yapmamaktır.’ dedi. Ben de buna üzüldüm’. deyince: ‘Ben de benim kanaatim de gencin kanaati gibidir.’ dedim. Bunun üzerine Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri sebebini sordu. Ben de: ‘Allah-ü Teala hazretleri bana, işlediğim günahıma tövbe etmemi nasib ettiği zaman, tövbe halinde günahı hatırlamak günah olmaz mı?’ dedim Bunun üzerine Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri sükut etti. Buyurdu ki: ‘Tasavvuf büyüklerinin sözleri üç kısımda toplanır. Birincisi Tevhid hakkındaki sözleri, ikincisi Murad ve mertebeleri, üçüncüsü Tasavvuf yolunda bulunanlar ve bunların durumları hakkındadır. Tasavvufun temeli şunlardır. Allah-ü Teâla hazretlerini ismi şeriflerini, sıfatlarını ve fiillerini tanımak nefsi ve onun kötülüklerini bilmek, şeytanın vesveselerini hilelerini, saptırmalarını bilmek, dünyayı ve onun cazibeliğini ve ondan nasıl sakınılacağım bilmek. Tasavvuf ehli bu temellere yapıştılar, sonra nefis ve şeytanın istediklerini yapmamak için devamlı mücadele ettiler. Vakitlerinin kıymetini bildiler. Allah-ü Teâla hazretleri’nin beğendiği işleri yapmayı fırsat bildiler. Dünyevi rahat ve zevklerini düşünmediler.”

……………………………………

Bir gün kendisine: “Efendim, söyledikleriniz bana çok tesir etti, kabul ederseniz talebelerinizden olmayı arzu ediyorum.” denildi. Kabul edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu. Bir gün efendisi, Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin huzuruna çıkıp: “Ey şefkatli ve merhametli efendim, beni günah karanlıklarından kurtarıp, huzur ve saadete kavuşturdunuz. Bunun için Allah-ü Teâla hazretleri size bol bol mükâfatlar ve hayırlı karşılıklar ihsan etsin.” dedi. Kısa zaman sonra, Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne birisi gelip: “Efendim, beni dervişiniz Ahmed gönderdi. Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi.” dedi. Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri gelen kimse ile beraber dervişi Ahmed’in bulunduğu yere gittiler. Şehrin dışında sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler.

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri, bu sadık dervişinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün tozlarını sildi. Ahmed gözünü açıp efendisini görünce çok sevindi ve huzur içerisinde ruhunu teslim etti. Gasl ve defin hizmetlerini yerine getirmek için şehre geri geliyorlardı ki, şehir halkının kendilerinden tarafa gelmekte olduklarını gördüler. Hayret edip nereye gittiklerini sordular. Onlar: “Biz şehirde ‘Her kim Allah-ü Teâla hazretleri’nin veli kullarından birinin cenazesinde bulunmak isterse, Şuniziye kabristanına gitsin.’ diye bir ses duyduk. Onun için yola çıktık’ dediler. Yıkayıp kefenledikten sonra Şuniziye kabristanına bu sırlı olan ve veli makamına eren dervişini defnettiler.

……………………………………

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri’nde Allah korkusu, kendini küçük ve aşağı görme hali o derece fazla idi ki, Bağdat’ta ölmek istemem. Çünkü bu insanların benim hakkımda iyi zan sahibidirler. Korkarım ki toprak beni kabul etmezse herkese rezil olmuş olurum”.

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh Hazretlerine: “Ya seyh, sizin hiç hatanız olmadı mı?” diye sordular. “Kardeşlerim!” dedi,” bir hata işledim ki ateşi otuz yıldır yüreğimi yakmaktadır. Hatırladığımda kalbim duracak gibi oluyor.” Müslümanlar çok merak ettiler. “O hata ne idi?” Cevap verdi: “Otuz yil önce Bağdat’ta büyük bir yangın çıktı. Benim dükkânımın da bulunduğu büyük bir çarşı yandı. O sırada ben orada değildim. Bana bütün komşuların dükkânının yandığını, benimkine bir şey olmadığını haber verdiler.

Sevindim, “Elhamdülillah” diyerek Rabbime hamd ettim. Fakat hemen aklıma diğer Müslümanları bırakıp sadece kendimi düşündüğüm geldi ve çok utandım. Derhal tövbe istiğfar ettim. Kefaret olarak dükkânımdaki bütün malları fakirlere dağıttım. Lakin otuz yıldır, o bir anlık bencilliğim kalbimden hiç çıkmadı, ateşi beni hep yaktı.” dedi.

……………………………………

Seriyyüs Sakâti Rahmetullahi aleyh hazretleri Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne şöyle dua ederdi: “Allah seni sufi muhaddis değil, muhaddis sufi kılsın. Yani önce hadis, sonra sufilik.”1

1-Gazali/İhyau Ulumi’d-Din, 1

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

DÂVUD-U TAİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri şanlı halife Harun Reşid devrinde yaşadı. İsmi, Ebu Süleyman Davud bin Nasır-ı Kufidir. Takva sahiplerinin büyüklerinden, kanaat ehli olup, zahidlerin (dinin emirlerini yerine getirenlerin) en meşhurlarındandır. Horasanlıdır. İmam-ı Azam (RA) Hazretleri’nin yirmi sene derslerine devam etti. Fıkıh ilminde talebelerin içinde en önde gelenler arasına girdi.

Tayy’lı Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri, Horasan asıllı bir tüccardır. Yıllarca işine bakar, alır, satar, takas yapar. Gün gelir iyice bir servet sahibi olur. O devirde bütün Bağdatlılar küçümsenemeyecek bir tedristen geçerler. O da birçok büyük tanır, feyzli sohbetlere koşar. Kâh hadis ezberler, kâh notlar tutar. Her ne kadar kendini sıradan biri gibi görse de ilim sahibidir.

Bağdat’ta tuhaf bir adet vardır. Bazı fukara kadınlar cenazesi olan evlerin kokusunu aldılar mı, eteklerini tutup koşarlar. Dizlerini döverler, yakalarını yırtarlar, yanık yanık ağıtlar yakarlar. Cenaze sahibi onları savmak için elini cebine atar.

İşte günün birinde Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri bir cenazeye rastlar. Gözyaşı tacirleri kendilerini paralayarak mirasçıların gözüne girmeye çalışırlar. Bunlardan biri sesine hüzünlü bir ton oturtur ve mısralar sıralamaya başlar. Üzüntüsü sahte lâkin cümleleri seçmedir. Hele “Hangi güzel yüz ki toprak olmadı/ Hangi güzel göz ki yere akmadı” beyti yok mu yüreğine işler. Bir anda dünyadan soğur ve genç, yaşlı, hasta, sağlam, fakir, zengin ayırmadan gelen ölümü düşünür olur. Artık kıymetli kaftanından, cins atından, mücevher kakmalı hançerinden, hatta o muhteşem evinden iğrenir. Öyle ya eğer bedeni toprak olacak ve gözü yere akacaksa bunlar niyedir, hem neye yarar? Sadece hesabını artırır, o kadar.

Bu düşünceler içinde bocalarken ayakları yönünü bulur ve İmam-ı Azam’a (RA) koşar. Büyük veliye bir şey söylemeye gerek yoktur. Zira onlar biiznillah kalp okur ve halden anlarlar. Yüce imam ona iki tavsiyede bulunur. “Bir ilmi bırakma, iki fazla konuşma!”

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri de öyle yapar. Bir taraftan İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ebû Yûsuf, İmam-ı Züfer gibi zirvelerle birlikte fıkh mütalaa eder. Bir taraftan da İbrahim Ethem, Habib-i Acemî, Fudayl bin İyad, İbn-i Semmak, Habib-i Rai gibi gönül ehillerinden edep devşirir. Hele şu bir nefeste saydığımız büyüklere bakın. O devir Bağdat’ı böylesine mümbit bir ilim iklimidir işte. Bu mübarek, Silsile-i Aliyye denilen veliler zincirinin nadide bir halkasıdır.

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri tam 20 sene İmam-ı Azam Hazretleri’nin derslerine devam eder. Zamanla parmakla gösterilen bir âlim olur ki, pek çok ilimde mütehassıs, fıkıhda ise müçtehittir.

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri Allah ve Resulünün sevgisi ile dolu olan gençlere kapısını ve gönlünü açar. Onlarla evladı gibi ilgilenir ki bunlar içinde Ahmed el Antâkî, Sa’dûn-ı Mecnûn ve Mâruf-i Kerhi gibi zirveler vardır.

DÂVUD-U TAİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin tövbe etmesine şarkıcının okuduğu sözleri sebep oluyor. “Hangi güzel yüzdür ki, toprak olmadı. Hangi tatlı gözdür ki, yere akmadı.” Bu sözleri duyunca şuuru altüst oldu. Zamanının büyük alimi İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Hazretleri’nin huzuruna geldi. Hazreti İmam, Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin renginin değiştiğini görünce sebebini sordu. Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Dünyadan soğudum, bende olan bu hali anlatamayacak haldeyim. Bu halin ne olduğunu okuduğum kitaplarda bulamıyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?” dedi. Hazreti İmam’ın tavsiyelerine uyarak evine çekildi. Aradan bir müddet geçince Hazreti İmam yanına gelip: “Evde oturma, talebe arkadaşlarının yanına git, onları dinle, fakat hiç konuşma.” buyurdu.

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri, Hazreti İmam’ın tavsiyesine uydu. Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri, Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ni gördü. Sohbetlerine can attı. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin güneş nazarı Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretlerini değirmen taşları gibi döndürmeye yetti. Derhal Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin ayağına düştü ve kalbini onun meşalesinden yaktı. O güne kadar biriktirdiği kitapları Dicleye döküp her şeyden elini çekti.

Zikir ve Tarikat telkinini Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden alıp mana yurdunun sultanlarından oldu. Amili Tarikat, Arifi Hakikat, Sırrı Seyyidil Evliya ve Senedil Asfiya ve Kibarı Meşayıhlardan oldu. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden feyz aldı. Züht ve Takva yolunu tutup insanlardan uzak kaldı. Tarikata Suluktan sonra uzleti, ihtiyar etmiş ümidini halktan kesip Halik’a ümit tutmuştur ve “Eyyühel Müridü in eredtesselamete Sellim aleddünya ve in eredtel Keramete kebbir alel Ahireti.” buyurmuşlardır. Yani “Ey Mürid, eğer selamet istersen dünyaya veda et, eğer keramet istersen ahirete tekbir oku.”

DÂVUD-U TAİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN VEFATI

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri tasavvuf yolunda çok hizmet etti ve talib olanları hakka vuslat ettirdi. Bir gün Hazreti Fudayl bin İyad, Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin rahatsız olduğunu işitti ve ziyaretine geldi. Fudayl’e buyurdu ki: “Bizi seyrek ziyaret ediniz. Bu kapıyı kapalı tutunuz. Çünkü kalabalık olsun istemiyorum.” Bir başka gün Fudayl yine ziyarete geldi. Kapı kendine açılmayınca dışarıda çok ağladı.

Bir gün Sultan Harun Reşid, Ebu Yusuf’a: “Beni Davud’un yanına götür, onu ziyaret edeceğim.” dedi. Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin evine gittiler, ziyaret için izin istediler ama izin alamadılar. Annesine rica ettiler. Annesi oğluna: “Evladım müsaade et de içeri girsinler.” deyince o da: “Anneciğim! Dünya ehli ile işim yok, onlar bana dünyayı hatırlatıyor, beni mazur gör.” dedi. Annesi tekrar rica edince kırmadı. “”Ey benim Allah’ım! ‘Annenin hakkını gözet, zira onun rızası benim ilzamdır’ buyurduğun için kapıyı açıyorum.” dedi. Halife ile İmam-ı Ebu Yusuf Rahmetullahi aleyh hazretleri içeri girdiler. Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri ile müsafaha yaptılar.

Ölümünden bir gün önce, kendisini ziyaret eden zat şöyle anlatmıştır. “Hazreti Davud’un hastalandığını duydum. Ziyaretine gittim, hava çok sıcaktı. Yastık yaptığı kerpicin üzerine başını koymuş, hem çok ızdırap çekiyor, hem de Kur’an’ı Kerim’den cehennemin ateşi geçen Ayet-i Kerime’yi okuyor ve durmadan tekrar ediyordu. ‘Açık havaya çıkarayım ister misin?’ dedim. ‘Hayatımda nefsim bana hiçbir isteğini kabul ettirememiştir. Böyle bir şey istemekten Allah-ü Teâlâ Hazretleri’ne sığınırım. Ben ölünce, şu duvarın arkasına gömünüz ki, beni kimse görmesin. Sağlığımda uzlette (yalnızlıkta) idim. Ölünce de öyle kimsenin görmediği bir yerde yatayım.’ dedi.

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin annesi anlatıyor: “Oğlum ibadet ile meşguldü, sonra dua etti. Sabaha karşı başını secdeye koyup uzun müddet öylece kaldı. Ben ‘sabah vaktidir ezan okunuyor’ dedim. Başını secdeden kaldırmayınca merak ettim yanına gittim, baktım. Meğerse Ruhu Arş alaya uçmuş”.

Vefatı nefahatın kaydına göre Hicret-i Nebeviyye’nin 165. (M. 781) senesinde Bağdat’da vefat etti. Vefat ettiği gece semadan bir ses duyuldu. Diyordu ki: “Ey insanlar! Davud Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin rahmetine kavuşmuştur. Allah-ü Teâlâ Hazretleri O’ndan razı olmuştur.”

Salat bin Hakim Rahmetullahi aleyh diyor ki: “Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin vefat ettiği gece, nur ve çok melekler gördüm. Cennet-i Ala, Davud’un gelişi için süslenip hazırlandı. ‘Davud muradına erdi’ diyorlardı.”

Birisi o gece rüyasında Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni gördü. “Şu anda zindandan kurtuldum.” diyordu. Sabah evine geldiğinde onu vefat etmiş olarak buldu. Vefat haberi Bağdat’da çabuk duyuldu. Cenazesini taşımakla şereflenmek için binlerce insan toplandı. Kabrin başında İbn-i Semmak Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Ey Davud! Kendini kabir zindanına konmadan önce dünyada hapsettin. Hesap günü gelmeden önce, sen kendini hesaba çektin, sana ne mutlu ki senin gibi kimse yapamaz. Bugün Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin rahmetine ve rıdvanına kavuşursun.” dedi.

DÂVUD-U TAİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN MENKİBELERİ

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri evinden namaz kılmaz için çıkar, camide namazını kılar, aceleyle evine dönerdi. “Niçin acele ediyorsun?” diye sordular. O da: “Askerler beni bekliyorlar.” dedi. “Hangi askerler?” diye sordular. O da: “Mezarlıkta bulunan ölüler.” dedi. “İnsanlar dünyaya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime dünya sevgisi geliyor” der, insanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı. Yemek yerken vakitten tasarruf olsun diye ekmeği suyun içine doğrar, çorba gibi yapıp öyle yerdi. “Çiğnemek, zamanı uzatıyor, bir lokmayı yemek elli Ayet-i Kerime’yi okumama engel oluyor, niçin zamanımı zayi edeyim?” dedi.

……………………………………

Mehtaplı bir gecede evinin damına çıkmıştı. Gökyüzüne bakarak Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin kudretini düşünüyor, tefekkür ediyordu. Bu halde iken içi dolmuş, ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki, kendinden geçip komşusunun damına düştü. Ev sahibi Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni görünce: “Seni buraya kim düşürdü?” diye sordu. O da: “Kendimden geçmişim, bizim damdan sizinkine düşmüşüm, farkında değilim.” dedi.

……………………………………

Bir gün Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri pazara çıktı. Taze hurmaları gördü, almak istedi. Parası yoktu, satıcıya: “Bana veresiye bir dirhemlik hurma ver.” dedi. Satıcı: “Veresiye hurma satmıyorum.” cevabını verdi. Sonra satıcı bu kimsenin Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri olduğunu öğrendi, çok üzüldü. Hemen Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin bulunduğu yeri öğrenip yanına geldi, içinde yüz dirhem olan bir kese uzatarak: “Kusurumu bağışlayınız, sizi tanıyamadım. Şimdi bu yüz dirhemi hediye olarak kabul edin.” deyince Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Benim bunlara ihtiyacım yoktur. Nefsimin istekleri yerine gelecek mi diye tecrübe için bunu yapmıştım. Elhamdülillah, nefsimin isteği yerine gelmedi ve bu dünyada bir dirhemlik bile itibarının olmadığını gördüm.” buyurdu.

……………………………………

Ebu Yahya bir gün Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin evine gitmişti. Evinin bazı yerleri yıkılmıştı. Yorganı dahi olmayıp kerpiçten bir yastığı, bir testisi, bir de ekmek torbası vardı. Evinin kapısı da yoktu. Ziyaretine gelenlerden bazıları: “Evinize vahşi hayvanlar girip size bir zarar verebilir. Bir kapı getirelim de takalım.” dediler. O da: “Siz beni dünya vahşilerinden korumaya çalışıyorsunuz? Peki, kabrin yılan ve çıyanlarından beni kim koruyacaktır? Kabirdekiler ise, dünyadakilerden kat kat daha şiddetlidirler.” buyurdu.

……………………………………

Küfe’de bir cenaze vardı. Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri de oradaydı. Mevtayı defnettikten sonra oradaki insanlar: “Bize biraz nasihat ver.” dediler. O da: “Kim ki, Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin vaadettiğinden korkarsa, arzularına çabuk kavuşur. Kimin arzuları çoksa ona bütün azaplar yakındır. Ey kardeşlerim! İyi biliniz ki, en büyük sermaye, Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin razı olduğu bir iş ile meşgul olmaktır. Kabirdekiler, kıyamet kopunca kabir azabı kalkacağı için kıyametin çabuk gelmesini beklerler. Hâlbuki dünyadakiler, kabirdekilerin pişmanlıklarını bilmedikleri için hep günah işlerler. Hâlbuki onlarda ölünce dünyada iken neden çok ibadet yapmadık diyerek pişman olurlar.” dedi.

……………………………………

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri daima hüzünlü halde bulunurdu. Geceleri Allah-ü Teâlâ Hazretleri’ne yalvarır, dua eder: “Ya Rabbi! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu, öbür dertleri düşünecek zaman bırakmadı. Senin derdin uykumla arama girdi.” der. Sabahlara kadar Kur’an-ı Kerim okur, namaz kılar, istiğfar edip günahlarına pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi.

……………………………………

Ebu Halid der ki: “Bizim evlerimiz karşı karşıya idi. Ben gecenin hangi saatinde uyansam, Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin ışıkları yanardı, içeriden dua ve ağlama sesleri gelirdi. O, geceleri hiç yatmazdı.”

……………………………………

Ebu Ayaş anlattı: “Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin evine ziyarete gittim. Elinde kuru bir ekmek vardı ve ağlıyordu… ‘Ya Davud, sana ne oldu, niçin ağlıyorsun?’ diye sorduğumda: ‘Bu ekmeği yemek istiyorum fakat helalden mıdır, değil midir bilemiyorum.’ dedi.”

……………………………………

Hasan bin Rebi, İbn-i Mübarek’e: “Davud-u Tai’nin hali nedir ki, ismi dillerde dolaşır. İbn-i Mübarek de: “Davud’un insanlar arasındaki yerinin büyük olması, kalbinin Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin muhabbetiyle dolu olması, Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin sevgisinden başka hiçbir sevginin kalbinde olmaması, O’nun uzleti seçmesi, Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin marifetine kavuşması içindir.” buyurdu.

……………………………………

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin bir arazisi vardı. Onu sattı, parasıyla ölünceye kadar kanaat etti ve kimseden yardım talep etmedi. “Yüce Rabbime niyaz ettim bu param bitince beni şu köhne dünyadan al diye.” dedi. Bunu İmamı Ebu Yusuf Rahmetullahi aleyh hazretleri duydu ve günlük harcadığı parayı hesap etti ve bir gün dedi ki: “Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri bu gün hakka vuslat etti.” Sordular: “Nereden bildin?” O’da cevaben: “Parasını hesapladım, dediğim gün bitmişti, parasının bittiği gün dünyadan ayrılmayı Yüce Hakk’tan talep etmişti.” dedi.

……………………………………

Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri Zühd ve Takvada o kadar ileri gitmişti ki, zamanın âlimleri: “Eğer bütün insanlar Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri ile tartılsa, ibadetçe cümlesinden ağır gelir.” buyurdular.1

……………………………………

Hiç gülmeyen Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin bir gün güldüğünü gören dostu sebebini sordu. Cevabı şu oldu: “Geçen gece Rabbim bana üns şarabı içirdi. Onun için neşeden bayram ederim” dedi.2

……………………………………

Şöyle der: “20 yıl Ebu Hanife’ye şakirtlik ettim, birgün ayağını uzattığını görmedim.” Bir gün halvet içinde “Ey imam, burası halvettir, rahatca ayağını uzatsana” dedi. Hazreti İmam-ı Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh hazretleri : “Edeb Allah için makbuldür.” buyurdu.3

……………………………………

Birçok ev miras kalmıştı. Hiç birini tamir ettirmiyor yıkılınca bir diğerine taşınıyordu. “Dünyada harab olmayacak ev var mıdır? Ben Allah Celle Celaluhü hazretleri ile ahd eyledim, hiç imaretli ev içinde oturmayayım.” Annesi sabaha kadar namaz kıldığı bir gece secdede iken öldüğünü söyler. Vasiyeti: “Beni şehir içine koymayın. Yalnız yerde kabre koyun.”4

……………………………………

1-İslam Ansiklopedisi, 2. C. S.154, 158

2-Attar,F. Tezkiretü’l-Evliya

3-Attar,F. Tezkiretü’l-Evliya

4-Attar,F. Tezkiretü’l-Evliya

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

HABİB-İ ACEMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

Cihan denen bu sarayın manevi sultanlarından evliyanın büyüklerinden olan Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin Müridi ve Dâvud-u Tai Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin şeyhidir. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin doğumu belli değildir. Aslen İranlı olan Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri, Hicri birinci ve ikinci asırda Basra’da yaşadı. Künyesi; “Ebu Muhammed”dir.

Habib-i Acemi Kur’an-ı kerim okumaktan tarifsiz bir tad alır ve Arapçayı iyi bilenlerin bile vakıf olamadığı sırları kavrar. Hasan-i Basri Rahmetullahi aleyh hazretleri :“Evet o acemdir (İranlıdır) ve Arapçası acemicedir. Ama unutmayın adı gibidir. Habib’dir (sevgilidir)” der. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri aşk ile başlayınca az zamanda çok mesafe alır. Gün gelir Araplara, Arapça dersi verir ve Hadis âlimleri arasında parmakla gösterilir.

HABİB-İ ACEMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN TARİKATI TELKİN ALMASI

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri önceleri çok zengindi. Faizle para verirdi. Bir gün hanımı önüne yemek koydu, tam yiyeceği sırada kapıya bir derviş geldi: “Allah rızası için bir sadaka.” dedi. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri bunun üzerine dervişin üzerine kapıyı çarptı. Derviş mahzun olarak gitti. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri sofraya geldiğinde yemeğin kan haline geldiğini gördü. O anda kalbinde bir değişiklik duydu, yerinde duramadı. Bir Cuma günü Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretlerinin evinin yolunu tuttu.

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin evine giderken oyun oynayan çocuklar Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni görünce birdenbire: “Kaçın kaçın! Faiz yiyen Habib geliyor. Ayağından kalkan toz bize gelir de, biz de onun gibi oluruz.” dediler. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri bu sözleri duyunca çok müteessir oldu. Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin meclisine gelip elini öptü. Allah-ü Teala Hazretleri’nin sonsuz olan lütfü ve ihsanı ile tövbe-i nasuh eyledi ve Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin irfan mektebinde manevi talebe oldu. Önceki yaptıklarına çok pişman oldu. Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne şöyle münacatta bulundu. “Ya Rabbi! Ben çok günahkârım fakat senin mağfiretin kudretin sonsuzdur. Sen öyle büyüksün ki, dilediğini yaparsın, benim dermanım ancak sendedir. Ben ancak sana sığınırım. Ya Rabbi! Fermanına boyun eğdim ve sana teslim oldum, beni affet.”

Evine dönerken kendisine borcu olanlar alacağını ister diye kaçmak istediler. “Kaçmayın! Bugün benim sizden kaçmam lazımdır.” buyurdu. Yolda oynayan çocuklar birbirlerine: “Kaçın kaçın! Tövbekâr geliyor üzerine bizden toz bulaşmasın, bulaşırsa Cenabı Hakk Celle Celaluhü hazretlerine asi oluruz.” dediler. Çocukların bu sözlerinden çok duygulandı, yüreği sızladı ve: “Ya Rabbi! Bir tövbemle ismimi iyilerden eyledin.” diye şükretti.

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri her tarafa tellallar çıkararak: “Her kimin Habib’e borcu varsa, bundan vazgeçti. Aldığı faizleri de geri dağıtacaktır.” diye ilan ettirdi. Servetinin hepsini fakirlere dağıttı.

Günün birinde bir kimse geldi. Dağıtacak malı kalmadığından, üzerindeki gömleği gelen kimseye verdi. Nihayet tasavvuf deryasından sonsuzluk incileri devşiren büyük veli, arifler katarının baş tacı Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin huzuruna can attı. O eşi bulunmaz mana erinin mübarek ellerini tuttu, dudaklarına götürdü. O cennetten gül toplayan elleri öptü. “Ey din yolunda kendisine uyulan İmam! Artık kötülüklere veda ediyorum, bana Himmet ediniz.” dedi. Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri içinde denizlerin kaynaştığı ateşli gözlerle ona bir defa baktı. Öyle bir bakışla baktı ki, Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri birden kendini sonsuzluğa uzanan caddede buldu ve önünde yepyeni bir hayat belirdi ve bu vesile ile Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin mübarek eli ile sonsuzluk caddesine iletilerek Tarikatı (tevhid telkinini) bu vesile ile Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nden aldı. Tasavvuf yolunda ilerledi. Devamlı olarak Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin sohbetlerine gündüzleri devam etti. Şüphelerden kurtuldu.

Hasan-ı Basri Hazretleri’nin sözleri kalbine öyle tesir ederdi ki, kendinden geçmiş olarak dinlerdi. Daha sonra Fırat Nehri’nin kenarında bir kulübe yapıp orada ibadetle meşgul oldu. Geceleri de ibadet ederdi ve tasavvuf yolunun sultanı oldu. Bundan sonra mana vadilerinde öyle süratle at koşturdu ki, gönüller fatihi oldu. Ona kimsecikler yetişemedi. Tamamıyla muhabbet denizine gark oldu. Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri’ne münacatta bulundu: “Ey ezel mumunun fitilini yakan, ebedi bezmi aydınlatan Allah’ım. Dertliyim, inlerim, hacetim var, medet eyle Ya Rabbi! Seninle barıştım. Beni bir günde taat ehli kıldın. Ya Rabbi! Çok hatalı işlerim oldu. Ben günahkâr bir kulum, suçumu bağışla. Benden hata, senden ata’ Ya Rabbi! Sen dilersen af edersin. Sen öyle büyüksün ki, kudretin sonsuzdur. Benim dermanım ancak seninledir. İltica makamım ancak sensin Ya Rabbi! Fermanına işte boyun eğdim ve sana teslim oldum. Huzuruna günahsız bîr kul eyle Ya Rabbi!”

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ni çok sever ve ona çok iltifat ederdi. Hatta bazen meclisinde Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin sohbet etmesini söyler, Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri de emredildiği için sohbet ederdi. Bazı kimseler bu durumu merak ederler: “Siz burada bulunduğunuz halde, Habib’in sohbet etmesini istemenizin hikmeti nedir?” diye sual ederlerdi. Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Habib kalbinden konuşur ve konuştuğunu insanların kalbine yerleştirir, ben onun için onu konuşturuyorum.” buyururdu

HABİB-İ ACEMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN VEFATI

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri mana yolundan Cadde-i Kübra caddesinden nasibini almak isteyen nice aşık kulları Hakk’a vasıl ettirdi. Tasavvuf yolunda kılavuzluk yaparak Hakk’a vasıl olmak isteyenlere yol gösterip önlerinde aydınlık veren bir ışıklık yaparak nice gönlü karalara önderlik etti. Nihayet mana yolunun yüce önderi Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri, şu fani alemdeki çileli günlerini tamamladı. Hicret-i Nebeviyye’nin 120. (M.739) senesinde vefat etti.

Yüce Allah Celle Celaluhü Hazretleri şefaatlerinden, al-i himmet, nazar ve muhabbetlerinden feyiz ve bereketlerinden bizi ayırıp mahrum etmesin. (ÂMİN)

HABİB-İ ACEMİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİ’NİN BAZI MENKIBELERİ

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hanımı evde nafaka kalmadığını, erzak lâzım olduğunu bildirdi. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri sabahleyin: “Çalışmaya gidiyorum.” diyerek evden ayrıldı. Kulübesine gidip ibadetle meşgul oldu, akşam eve gelince hanımına: “Öyle bir zatın işinde çalışıyorum ki, gayet cömerttir… O zatın kereminden utandım bir şey isteyemedim, on günde bir ücret vereceğini söylüyorlar. On gün sabret. On günlük olunca kendisi verecektir.” dedi. Onuncu gün tamam olduğunda öğle namazını kılınca: “Bu akşam hatuna ne söyleyeyim?” diye düşünüyordu. Tam bu sırada Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hanesine beyaz elbiseli kimseler geldi. Birisinin sırtında un çuvalı, birisinin sırtında içinde yağ, bal, baharat vesaire bulunduğu tulum ve birisinin elinde içinde üç yüz gümüş bulunan bir kese vardı. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin hanesinin kapısını çaldılar. Hatun kapıyı açtı. Gelen kimseler ellerindekileri bıraktılar: “Bunları efendinizin çalıştığı yerin sahibi gönderdi. ‘Eğer Habib işini artırırsa biz de ücretini artırırız’ diye söyledi.” dediler ve gittiler.

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri akşam olunca, mahzun şekilde evine döndü, evden yemek kokuları geldi, hanımı karşıladı. Dedi ki: “Efendi kime çalışıyorsan çok iyi bir kimse, ikram ve ihsan sahibi bir zatmış. Bugün öğle vaktinde şunları göndermiş. Ayrıca ‘Habib’e söyle, eğer işini artırırsa biz de ücretini artırırız’ diye haber göndermiş.” Bunun üzerine Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri hayretle: “Allah Allah, on gün çalıştım, bana bu ihsanlarda bulundu, demek daha çok çalışsam kim bilir neler verecek.” dedi ve kendini tamamen Hak Teala Hazretleri’ne ibadete verdi. Böylece hem Allah-ü Teala Hazretleri’ne ibadet ederek, hem de Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin kalplere tesir eden sohbetleri ile yükselerek duası makbul olan büyük zatlardan oldu.

……………………………………

Bir dervişi anlatıyor: “Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’nin ümmiliğine rağmen mertebesinden hayret ettim. Bir gün bunu düşünürken bir nida duydum. “Ümmidir amma, habibdir.”1

……………………………………

İmam-ı Şafi Rahmetullahi aleyh Hazretleri ile İmam-ı Ahmet bin Hanbel Rahmetullahi aleyh hazretleri oturuyorlardı. O sırada Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri geldi. İmam-ı Ahmet Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Buna bir sual sorayım.” dedi. İmam-ı Şafi Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Bunlar hal ehli, acaib kimselerdir, pek sual sorulmaz.” dedi. İmam-ı Ahmet Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Soracağım.” dedi. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri gelince İmam-ı Ahmet Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Bir kimse beş vakit namazdan birini kaçırsa, ama hangisini kılmadığını bilemezse ne yapmalıdır?” diye sordu. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri tereddütsüz cevap verdi: “Bu Allah-ü Teala Hazretleri’nden gafil olan bir kalbin işidir. O kimse kendine ceza olarak beş vaktin hepsini kaza etmelidir.” buyurdu. Her iki İmam bu cevaptan hayrete düştüler. İmam-ı Şafi Hazretleri mukabele ettiler. “Ben size bunları imtihan caiz değildir dememiş miydim?” dedi.

……………………………………

Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri Dicle Nehri kenarında gemi bekliyordu. O sırada Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri oraya geldi ve: “Üstadım ne bekliyorsun?” dedi. Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri “Gemiye bineceğim, onu bekliyorum.” dedi. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Gemiye ne hacet, suyun üzerinden yürüyerek geçiniz.” deyince Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri: “Suyun üzerinde gitmeye sebep gemidir, biz sebeplere yapışarak hareket ederiz.” Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri: “Siz yakin mertebesine ulaşmamışsınız.” diyerek su üzerinden yürüyerek karşıya geçti. Derecesi kendisinden daha çok büyük olan Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri ise: “Sen de İlm-ü Yakin derecesine kavuşamamışsın.” dedi ve geminin gelmesini bekledi.

……………………………………

Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri çok ibadet eder, devamlı tefekkürde, fikirde, şükürde ve zikirde idi. Bazen bu halde iken kendinden geçerdi. Yanındakiler uyuyor zannederlerdi. Komşularından İsmail bin Zekeriyya diyor ki: “Ben akşam olduğu zaman Habib’in ağlamasını sabah uyandığımda da ağlamasını duyardım. Evine sordum bir sıkıntısı mı var diye. ‘O hep ölümü düşünür. Sabah olunca akşama ulaşamam der, akşam olunca da sabaha ulaşamam der. Onun için ağlar’ dediler.”

……………………………………

Horasanlı’nın biri Basra’ya gelir. Önce hacca gidecek, dönüşte Basra’da bir ev alacak ve yerleşecektir. Arkadaşları “Paranı yanında taşıma” derler, “Güvenilir birine emanet et, uygun bir ev çıkarsa, senin adına satın alsın.”

Adam da öyle yapar, tutar Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri’ne 10 bin dirhem bırakır. “Münasip bir ev bulursanız alın” der, “bulamazsanız sizde kalsın, dönüşte alırım”.

İşte tam o günlerde Basra’da görülmemiş bir kıtlık olur. Fukaranın feryadı göğe yükselince Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri dayanamaz emanet paraları muhtaçlara dağıtır. “Eğer razı olmazsa, borcum borç” der, “Nasıl olsa Rabbim bana yardım eder, öderim”. Aradan üç ay mı geçer, beş ay mı bilemiyoruz ama Horasanlı hacdan döner. Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh hazretleri adama durumu izah ettikten sonra şöyle der: “Sana cennetten öyle bir köşk aldım ki” der, “Altından ırmaklar akıyor.” Horasanlı bu Allah dostunu kırmaz. Büyük bir teslimiyetle “Tamam kabul” der, “Ancak sened yazarsan!”

Mübarek eline kalemi alır ve başlar yazmaya “Habib-i Acemi’nin Azîz ve Celîl olan Rabbinden şu Horasanlı için satın aldığı köşkün senedidir. Allah-ü Teala vasıfları yukarıda belirtilen köşkü Horasanlı’ya verecek ve Habib’i on bin dirhem borçtan kurtaracaktır.” Senedin altına mühür basar, imzalar.

Bakın şu işe! Horasanlı o günlerde vefat eder. Vasiyeti üzerine senedi de onunla beraber gömerler. Ertesi sabah kabrin üzerinde nurla yazılmış bir mektup bulunur ki özetle şöyle demektedir. “Şüphesiz ki Allah-ü Teala) bahsi geçen köşkü Horasanlı’ya verdi. Herkes bilsin ki Habib borçtan kurtulmuştur!”

……………………………………

Bir gün ellerini ulvilik âlemlerine açtı. İçli içli ağladı. “Rabbim!” dedi. “Seninle dost olmayan hiçbir kimseye dost olamaz. Ya Rabbi! Kalbi seninle hoş olmayanın katiyen göz seninle hoş olmayanın katiyen gözü parlayıp ışıldamaz. Dünyayı çok sevenlerle senli benli olanın nefsinde şeytan oyun arkadaşlığı yapmaktadır.”2

1-Halkadan Pırıltılar S.50,51

2-İslam Ansiklopedisi 2.Cilt S.184,188

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır

HASAN-I BASRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN HAYATI

İrfan membaı, zamanın şeyhi, tabiinin ulularından, ittika zümresinin piri, Evliyaullah Fırkası defterinin başta gelenlerinden, Ehli Velayet ve Kıble-i Erbab-ı, zâhid, muhaddis, fakih ve müfessir. Hidayet Cenab-ı Şeyh Hasan Basri (RA) Hazretleri Hicret-i Nebeviyye’nin 21. senesinde (M. 641) Medine-i Münevvere’de doğmuştur. Adı “El-Hasan ibni Ebil Hasan Yesar el-Basri”dir. Babası Ashab-ı Kiram’dan Zeyd bin Sabit’in kölesi Yesar’dir. Annesinin adı Hayra’dır ve Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin zevcelerinden Ümmü Seleme Radıyallahu anh hazretlerinin azad edilmiş cariyesi idi. Oğulları Hasan Basri Rahmetullahi aleyh hazretleri doğunca azad edildikleri rivayet edilmiştir.

Ümmü Seleme’nin Radıyallahu anh evine gidip hizmetinde bulunan annesi, bu hizmetleri sırasında çocuğunu da yanında götürüyordu. Bir iş için dışarı çıkınca yalnız kalan küçük Hasan’ı Ümmü Seleme annemiz kucağına alarak bağrına basıp ona dua ediyor, hatta oyalamak için emzirdiği de oluyordu. Ümmü Seleme annemiz ihtiyar olduğu halde sütü gelmiş, küçük Hasan’da onun sütünü emmiştir. Böylece büyük bir berekete ve bu bereket sebebiyle de nimetlere kavuşmuştur. Ayrıca Ümmü Seleme annemizin Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri hakkında şöyle dua ettiği rivayet edilir: “Yâ Rabbi! O’nu dinde fakih kıl ve insanlara sevdir.“1

Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri Medine-i Münevvere’de bulunduğu sırada ilimde önemli olan Arapça’yı iyice öğrendi. 12 yaşlarında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Henüz 14 yaşında iken hıfzını tamamlayan Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, bu yaşlarda Basra’ya gitmiş ve orada ilmi ve hitabeti ile büyük şöhret kazanmıştır.

Gayet edebi vaazlarıyla Basra halkını etkilemişti. Vaazlarında daima Allah korkusunu telkin ederdi. Ahiret korkusu ile daima üzgündü. “Mümin, üzgün sabahlar, üzgün akşamlar. Bundan başkasını yapamaz. Çünkü o iki korku arasındadır: Geçmiş olan ve Allah’ın o hususta kendisine ne işlem yapacağını bilmediği bir günahla, başına ne gibi tehlikelerin geleceğini bilmediği bir ömür arasında.” derdi.

Bütün rivayetler, onun daima ahiret tasasında olduğu konusunda birleşmektedir. Kur’an’dan bir ayet okusa ağlardı. Dermiştir ki: “Vallahi, ey âdemoğlu, eğer sen Kur’an okur, ona inanırsan; bu dünyada üzüntün artacak, korkun şiddetlenecek, ağlaman çoğalacaktır!”.

Çocukluk günlerini Medine’de geçirdiğinden sahabelerin yaşadığı zühd hayatı, Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin ruhuna sinmiştir. O havayı hiç unutmadı, bu zühd havasını Basra’ya götürdü. Basralılara gerçek zühdün ne demek olduğunu öğretti: “Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi, ‘Bunların ahirette bir nasibi yok’ derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, ‘Bunlar hesap gününe inanmıyorlar’ derlerdi.” derdi.

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, o derece hikmetli konuşurdu ki, İmam-ı Cafer-i Sadık Radıyallahu anh Hazretleri O’nun hakkında: “Sözü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sözüne benziyor” demişti. O derece kuvvetli bir hitabet gücüne sahipti ki, kendine öz üslubiyle “Nereye gidiyorsunuz?” demesi, dinleyenleri ağlatmaya kafi gelirdi. Gözü yaşlı olarak onu dinleyenler, yanından çıkarlarken artık dünyayı tamamen unutmuş, ölümden başka herşeyi kafalarında silmiş olurlardı. Üzerinde durduğu tek konu, Allah korkusu ve ölüm endişesi idi.

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin iki meclisi vardı. Biri evde, biri camide idi. Evdeki özel meclisi idi. Burada yakın dostları ile oturur, zühd ve batın ilimler üzerinde konuşurlardı. Özel meclisine devam edenler için : “Kardeşlerimiz, bize ailemizden, karımızdan ve çocuklarımızdan daha sevgilidir. Çünkü ailemiz bize dünyayı hatırlatıyor, kardeşlerimiz ise bize ahireti hatırlatıyor” demiştir.

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin en son vefat edenleriyle birlikte üç yüz Sahâbe (RA) ile görüstügü rivâyet edilir. Bu bakımdan tâbiînin önde gelenlerinden olup ilim ve fazileti, zühd ve takvâsı ile meşhurdur. Ebû Tâlib Mekkî, Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’nin tasavvuf yolunda imamları olduğunu söylemiştir. Enes bin Mâlik Radıyallahu anh hazretleri, kendisine bir mesele sorulduğunda, onun Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne ye de sorulmasını, onun derin ilim sahibi olduğunu söylerdi.2

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri 15–16 yaşlarına gelince eşi bulunmaz bir âlimdir artık. Bir gün kürsüdeyken kapıdan bir yabancı girer. Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri mescidin nurlandığını hisseder. Bu ne heybettir Ya Rabbi (CC), bu ne güzelliktir… Yoksa bu zat… Evet, yanılmadığını anlar. Meçhul misafir İmam-ı Ali’nin Kerremullahü vechehü hazretlerinin ta kendisidir. Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, Hazret-i Ömer Radıyallahu anh ve Hazret-i Osman Radıyallahu anh’dan sonra “ilim şehrinin kapısı” ile şereflenir. İmam-ı Ali Kerremullahü vechehü Efendimiz, bu genç vaizi çok sever. Kimseye yapmadığını yapar, ona tasavvuf ile ilgili sırları fısıldar. Dahası nurlu elleri ile bir “icazet” yazar ve talipleri yetiştirmekle vazifelendirir. İşte tasavvufta hilafetnâme (izin belgesi) verme usulü İmam-ı Ali Kerremullahü vechehü Hazretleri’nden kalma bir gelenektir.

O günden sonra Hasan-ı Basri’nin hizmeti büyük olur. İnsanlar fevç fevç sohbetine gelirler. Talebeleri ülkeler beldeler ötesini nurlandırırlar ki bunların arasında Malik bin dinar Rahmetullahi aleyh, Utbe-i Gulâm Rahmetullahi aleyh , Ebû Haşim-i Mekki Rahmetullahi aleyh, Habib-i Acemi Rahmetullahi aleyh gibi pırlantalar vardır. Bu yol ölümünden sonra da devam eder İbrahim Edhem ve Mûhyiddin-i Çeşti gibi zirveler halkaya eklenirler.

HASAN-I BASRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN

TARİKATI TELKİN ALMASI VE VEFATI

Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri, sofilik hırkasını İmam-ı Ali Kerremullahü vechehü ve İmam-i Hüseyin Radıyallahu anh Hazretleri’nden giymiştir. Fazilet ve keramet sahibi bir kimsedir. Zahir ve Batin ilimlerini iyice öğrendi ve yetişti.3

İlimde, rivayetlerinde çok başvurulan âlimlerden oldu, Ashab-i Kiram’in Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem efendimizden bildirdiği din bilgilerini ve doğru olan Ehl-i Sünnet îtikatini naklederek insanların hidayete kavuşmasına hizmet etti.

Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri Resulûllah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize çok benzerdi. Tasavvuf (tarikat) hakkında söylediği sözler diğer evliyalardan işitilmezdi. Resûl-ü Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin zevcesi olan Ümmü Seleme (RA) buyuruyor ki: “Hasan Basri (RA) Hazretleri ilimde ve tasavvufta çok yüksek mertebelere nail olmuştur. Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri yetmiş yıl, yere abdestsiz ayak basmamıştır.”

Büyük bir mecliste meşayıhtan birisi: “Hasan acaba niçin büyüğümüz oldu?” diye sormuş. Buna cevaben büyüklerden bir zat: “İlim için büyük yaratıklar ona muhtaçtır. O ise halka ufacik bir ihtiyaç duymaz. Bizden üstünlüğü bundandır.” demiştir.4

Şeyh Hasan Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne bir takim insanlar gelerek: “Uyuyan gönlümüzü uyandır.” dediler. Şeyh Hazretleri onlara hitaben: “Gönlü uyandırmak kolay bir istir, lâkin sizin gönlünüz ölmüştür. Zira hiç hareket etmezler.” dedi. Onlar da: “Öyleyse bizi biraz korkut.” dediler. O da: “Eğer bugün korkarsanız, yarın kıyamette emin olursunuz. Burada korkmayan kimsenin haline vah yazık.” dedi.5

HASAN-I BASRİ RAHMETULLAHİ ALEYH HAZRETLERİNİN BAZI MENKİBELERİ

Büyük bir mecliste meşayıhtan birisi: “Hasan acaba niçin büyüğümüz oldu?” diye sormuş. Buna cevaben büyüklerden bir zat: “İlim için büyük yaratıklar O’na muhtaçtır. O ise halka ufacık bir ihtiyaç duymaz. Bizden üstünlüğü bundandır.” demiştir.6

……………………………………

Şeyh Hasan-ı Basri Rahmetullahi aleyh Hazretleri’ne bir takım insanlar gelerek: “Uyuyan gönlümüzü uyandır.” dediler. Şeyh Hazretleri onlara hitaben: “Gönlü uyandırmak kolay bir iştir, lâkin sizin gönlü­nüz ölmüştür. Zira hiç hareket etmezler.” dedi. Onlar da: “Öyleyse bizi biraz korkut.” dediler. O da: “Eğer bugün korkarsanız, yarın kıyamette emin olursunuz. Burada korkmayan kimsenin haline vah yazık.” dedi.7

……………………………………

1-Ibn Sa’d, Tabakât, VII/I, 114

2-Ibn Sa’d, Tabakât, VII/I, 128

3-Hasan Basri Kitabi S.22,78

4-Hasan Basri kitabi S.257

5-Hasan Basri kitabi S.223

6-Hasan Basri kitabı S.257

7-Hasan Basri kitabı S.223

www.gavsulazam.de internet sitesinden de yararlanılmıştır